Said-i Kürdi,
Van'da mağarasına çekildikten onlarca yıl sonra, onun talebelerinin en ünlüsünün
"Benim laik düzen için tehlike olduğum iddiaları ortaya atılıyor. Ben
haftanın 7 günü konuşma yapan, konferanslara katılan bir adamım. Bunların
içinde irtica yanlısı veya cumhuriyetin temel ilkelerine aykırı bir tek cümlemi
bulsunlar, bir mağarada inzivaya çekilirim." sözü gazetelere geçer.146
Oysa Said-i
Kürdi, mağarasında inzivada değildir. Van şehrine iner ve halkla derin
sohbetler eder; sonra da İstanbul'a gider. Onu yazanlar, Van'dan ne zaman ve
hangi amaçla İstanbul'a gittiğini belirtmiyorlar. Ancak, Eylül 1924'te Said-i
Kürdi, Van'a gitmek üzere yola çıkar ve Erzurum'a gelir.147
"Azadi"
örgütünün ileri gelenlerinden Miralay Cibranlı Halit ve Baba Bey ile
görüşür.148
Said-i Kürdi'nin kardeşi Kürt ayaklanmasını
yönlendiren 'Azadi' örgütünün Van yöneticilerindendir. Prof. Şerif Mardin ya da
Şahiner ve öteki biyografi yazarları bu geziyle ilişkilerden söz etmiyorlar.
Onlara göre Said-i Kürdi hala Van'daki Horhor mağarasında yaşamaktadır.
Malmisanij'e
göre, 1925 yılında 'Hubab' adlı kitap Ankara'da Said-i Nursi adıyla
basıldı.149
Aynı yılın
Şubat Mart aylarında Şeyh Sait ayaklanması başladı. Said-i Kürdi Van'da
sorgulandı ve önce Antalya'ya, daha sonra Burdur'a ve Isparta'ya gönderildi.
Isparta'nın Barla ilçesinde yaşamaya başladı. Barla'da iken Hulusi Yahyagil,
Abdullah Yeğin ve Mustafa Sungur yeni "şakirdler" oldular.150
Said-i
Kürdi'nin Şeyh Sait ayaklanmasıyla ilişkisi üstüne çelişkili yaklaşımlar
sergilenmektedir. Özellikle Türk yandaşları, onun bu ayaklanmaya katılmadığını
belirtmeye özen gösterirler. Bu özenin nedeni, ayaklanmanın İslamcı bir
hareketin ürünü olmaktan çok Kürtçülük yanının açığa çıkması olabilir.
Öte yandan Kürt
kökenlilerin yaklaşımları değişiktir. Said-i Kürdi, kendisini Isparta'da
görmeye gelen Şeyh Said'in torununa "Ben, biraderi azamım Şeyh Said
Efendi'nin hayfını aldım" der.
1950'li
yıllarda Şeyh Said'in oğulları Şeyh Ali Rıza ve Şeyh Selahaddin'i Ankara'ya
çağırarak, Beyrut otelinde görüşür. Oteldeki görüşmecilerden Abdullah Fırat
onun Şeyh Sait İsyanı ile ilgili çarpıcı açıklamalarını şöyle aktarıyor: "Biraderi
azamım Şeyh Said Efendi, büyük bir şeref ve derece ile vazifesini tamamladı.
Ben de, bu hadisede onunla beraber cihada, Diyarbekir'de şehadete nail olmayı
arzuluyordum.151 "
Said-i Kürdi ayrıca,
5 Mayıs'ta (1924 olmalı), Erzurum'da Gülabizadelerin köşkünde Şeyh Said'le
buluştuğunu anlatır ve ekler: "Beraber üç gün, geceli gündüzlü bir
arada kaldık. Cihadı ekberin yapılması gerektiğini ve bunu Müslümanlar deruhte
etmediği takdirde, hepimizin mes'ul olacağını izah etti. Benim konu hakkında
kanaatimi belirtmemi istiyordu. Ben de ona dedim: Siz bundan şüphe mi
ediyorsunuz?"
Şeyh Said ile
ilgili eserlerde bu yazılanlara ya da benzerine rastlanmıyor. Ancak
anlatılanlara göre Said-i Kürdi, Şeyh Said isyanına katkısını anlatmayı
sürdürüyor: "Beraber istişare neticesinde yardımlaşma esaslarını
tesbit edebiliriz. Bir sene sonra Diyarbekir'in Lice veyahut Piran mıntıkasında
görüşmek şartıyla birbirimizden ayrıldık. Van'a, Bitlis'e gittim. Aldığımız kararları
oranın şeyhlerine anlattım. ...Diyarbekir'e gittim. Fakat Şeyh Efendiyle
görüşemedim."
İlginç olan
durum, buluşmaya söz verilen yerde isyanın başlamış olmasıdır. Bu kaynağa göre,
Said-i Kürdi, "Tabii kıyam başlar başlamaz devlet beni hemen derdest etti"
der. Oysa Said-i Kürdi, ayaklanmanın başlarında değil, bastırılmasından
sonra tutuklanır. Aynı kaynağa göre, Said-i Kürdi ayaklanmanın daha başında
tutuklanmasını gerekçe göstererek Şeyh Said'in yanında savaşamamaktan üzgündür:
"Hapishane ve sürgünler benim elimi kolumu bağladı ... 'Ben niçin
Diyarbekir'de şehit edilen 46 kişinin içinde yoktum?' diye kederler ve gamlarla
teessürümden ağladım"
Said-i Kürdi,
katılamamış olmaktan üzüntü duyduğu ayaklanmayı nasıl sürdürdüğünü de
açıklamaktan geri kalmaz: "Onlar her ne kadar Biraderi Azamımı şehid
ettiler, ben de onlardan (elini birbirine vurarak) bir milyon insanı Şeyh
Said'in yoluna getirdim. Bu da benim için kafi hizmettir."
Değişik İslamcı
hareketler bu konuyu, kendilerine uygun gelecek biçimde aktardıklarından, Şeyh
Said'in oğullarıyla yaptığı görüşme sırasında söylediklerini kısaltarak
vermektedirler. Aynı görüşmede, Said-i Kürdi şunları da söylemiş: "Kardeşim
Şeyh Said kıyama başladığı zaman Van'da mağarada idim. Kendisine bir mektup
yolladım. Mektubumun cevabını alamadan duydum ki, kardeşim Şeyh Said
ayaklanmıştır. Düşündüm ki, mağaradan çıksam bile, bir faydam olmazdı, sonra
beni mağarada yakalayıp sürgüne gönderdiler. Altı yıl süre ile dizlerime
vurarakesef çekip memleketimizde fiili olarak yapılan mukaddes cihaddan mahrum
kaldım."
"Mukaddes
cihad" olarak nitelediğin Şeyh Said ayaklanmasına katılamamış olmasına
böyle gerekçeler bulan Said-i Kürdi, silahla olmasa bile, kendisinin de
propaganda ve örgütlenme yoluyla uzun dönemli bir ayaklanmaya giriştiğini şu
sözlerle belirtir: "Daha sonra bana denildi ki, 'Kardeşin Şeyh Said
üzerine, küfri mutlak karşısında silahıyla elhad etmek vacip oldu. O silahı ile
küfri mutlakı kaldırdı. Cühli mutlak kaldı. Cühli mutlak kaldırmak için
kaleminle cihad etmek de senin üzerine vacip oldu.' Ben de cühli mutlak
karşısında kalemimle cihad ettim."
Bu sözlere göre
Şeyh Said'in savaşarak kaldırdığı 'küfri mutlak' yani 'kafirler ve
dinsizler' T.C. yönetimi olmalı. Said-i Kürdi de, 'mutlak cahillere'
karşı savaşmaktadır.
Öteki
sevenleriyse, bu sözlere aldırış etmezler ve onun ayaklanmaya katılmadığını,
hatta engellemeye çalıştığını, Van'daki Kör Hüseyin Paşa'nın ayaklanmaya
katılmasına engel olduğunu ileri sürmektedirler.
Şeyh Said
ayaklanması salt dinci bir kalkışma olarak alındığında, bu çevreler Şeyh
Said'den yana olmaktadırlar. Kürt milliyetçiliği yanı ağır basınca da uzakta
durmaya özen göstermektedirler. Bu çelişkiler anılara bambaşka uydurmalar
olarak yansımaktadır. Şahiner de hiçbir yorum yapmadan bu anılara yer verir: "1926'da
askeri harekât oluyor. Harekatı idare eden Fevzi Çakmak 'hiçbir ziruh (canlı)
bırakmayacaksınız' diye emir vermiş. Yüz bin kişiyi, size yeşillik
vereceğiz, diye bir vadiye götürüyorlar. Orada makineli ile hepsini
öldürüyorlar."152
Bazı Kürt hareketi
yanlılarıysa onun ayaklanmayı desteklemediğinden yakınmaktadırlar. Cemil
Gündoğan "Beytüşşebabİsyanı" adlı kitabında şu yorumu yapmaktadır: "Hiç
kuşkusuz, bu söylenenler, (19)24 dinsel reformlarının dinci kesimde sebep
olduğu bütün kopuşmanın, isyan saflarına aktığı anlamına gelmiyor. Dincilerin
bir kısmı harekete hiç katılmadılar. Bu kesime örnek olacak ünlü Said-i
Nursi'nin adını verebiliriz. Hem de koyu Kürt ulusalcılığına bulaşmış bir
geçmişe sahip olmasına rağmen. "153
Gündoğdu, Şeyh Said ayaklanmasına ilişkin bir
değerlendirme daha yapmaktadır: "Said-i Nursi'nin genelde Kürt
meselesiyle, özelde de Şeyh Sait ayaklanmasıyla ilişkisi konusunda, çok karışık
iddialar vardır. ...Propaganda yanı ağır basan Kürt çalışmaları, Şeyh Sait
ayaklanmasının bu dinsel boyutunu göz ardı etmektedir. Oysa Şeyh Sait ve
köprübaşını tutmuş diğer cephe kumandanlarının su katılmamış birer şeriatçı
oldukları tartışma götürmez."
Said-i
Kürdi'nin ayaklanma ilişkisi ne denli karışıksa niteliği de o denli karışıktır.
Bunun nedeni, tarihsel olaya ön yargı ve ön kullanım niyetleriyle yaklaşım
olabilir. Aynı kitapta ayaklanmanın "seküler Kürt önderliğinin
elinden çıkarak Kürt dinci kanadına geçtiği" belirtiliyor. Oysa
ayaklanmayı örgütleyenler arasında herhangi bir çekişme olduğuna ilişkin
herhangi bir tanıklığa rastlanmıyor. Şeyh Sait ayaklanmadan bir yıl önce başa
getiriliyor.
Hareketin, Türkiye
Cumhuriyeti'ne karşı duran halifelik ve saltanat yanlılarının desteğini elde
etmek ve aşiretler üzerinde bir etki yaratmak için böyle bir seçim yaptığı da
düşünülebilir. Kurtuluş savaşının son iki yılında istihbarat merkezi
yöneticiliği yapmış olan Miralay Hüsamettin Ertürk, Bedirhanilerden Nemrut
(Kürt) Mustafa Paşa'nın Bağdat'a kaçtığını ve Şeyh Sait ayaklanmasını
hazırladığını belirtmektedir.154
Sonuç olarak,
Said-i Kürdi ayaklanma ile ilişkisi üstüne çelişik açıklamalarda bulunuyor.
"Risale" adı yeğlenen kitaplarında, ayaklanmayı eleştiriyor, ama Şeyh
Sait'in oğullarına ve torununa ayaklanmayı gönülden desteklediğini, hatta bu
ayaklanmayı, propaganda yaparak, "milyon şakird" yetiştirerek
sürdürdüğünü açıklıyor. Ancak onun biyografisini yazma iddiasındaki Prof. Şerif
Mardin, Necmeddin Şahiner ve Bedirhanilerden Cemal Kutay, bu olayı tümden yok
saymaktadırlar. Ona cebir-matematik kitabı yazdıran, anatomi kitabı ve
1268-1305 sayfalık sözlüğü ezberletenler, onun Şeyh Sait ayaklanması üstüne
söylediklerine değinmemektedirler.155
Kaynak: Mustafa
Yıldırım MECZUP YARATMAK Yüzyıllık Yanıltma Ustalığı
146. "Mağara'ya Girerim", Hürriyet,
19.4.1998
147. İngiliz
Hava Kuvv. K. Bağdat 11/11/1924 gizli rapor.
148. Genç (Bingöl) milletvekili Hamdi (Yılmaz)
Bey'in şifresi. Uğur Mumcu, Kürt İslam Ayaklanması, s. 70.
149.
Malmisanij, agk., s.15.
150. Şakird:
Talebe, çırak, mürit.
151.
M.İslamoğlu. agk. c.lll, s.393-4.
152. Şahiner,
Hatıralarda Bediüzzaman, s. 1812.
153. C.
Gündoğdu, Beytüşşebabİsyanı, s. 175.
154. H.Ertürk,
iki Devrin Perde Arkası, s. 378.
155. Cemal
Kutay, Kürt milliyetçilik hareketinin önde gelen aşiretlerinden Bedirhanilerden
Tahir Bedirhan Bey'in oğludur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder