Sayı :2016/003
Konu: “Başbakanlık Cuma
Genelgesi Dava Dilekçesi” 13.01.2016
BASIN AÇIKLAMASI
Başbakan Ahmet Davutoğlu imzasıyla 8 Ocak 2016 Tarihli
ve 29587 Sayılı Resmî Gazete de yayımlanan Cuma İzni ile İlgili 2016/1 Sayılı
Başbakanlık Genelgesinin TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ 2, 10.14.19 ve 24 ve
maddeleri – 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 3-122- 216-219. Maddelerine
aykırı olduğu ve Atatürk İlke ve Devrimlerine karşı kalkışmanın kilometre
taşını oluşturduğu gerçeğinden hareketle,
Ulusal Eğitim Derneği Isparta Şube Başkanı Mahmut
ÖZYÜREK “Genelgenin Yürütmesinin
Durdurulması ve İptali” İstemi ile Danıştay Başkanlığına sunulmak üzere
Isparta İdare Mahkemesine 13.01.2016 Çarşamba günü başvurusunu yapmıştır..
Başvuru dilekçesi ekli dosyadadır.
Basın Kuruluşlarına ve Kamuoyuna duyurulur..
YÖNETİM
KURULU ADINA: Mahmut
ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim
Derneği
Isparta
Şube Başkanı
DANIŞTAY BAŞKANLIĞI’NA
ANKARA
(Sunulmak üzere)
İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
ISPARTA
Yürütmenin Durdurulması ve iptali istemlidir
DAVACI
:
Mahmut ÖZYÜREK
(40.045.495.034) Piri Mehmet Mh. Mimar Sinan Cd.
Uslu Ün
Psj. K:2 No:17 ISPARTA
DAVALI
:
T.C Başbakanlık/ ANKARA
D.KONUSU
:
8 Ocak 2016 Tarihli ve 29587 Sayılı Resmî Gazete de yayımlanan Cuma İzni
ile İlgili 2016/1
Sayılı Başbakanlık Genelgesi
TARİHİ
:
13 Ocak 2016
AÇIKLAMALAR
:
Başbakan
Ahmet Davutoğlu imzasıyla 8 Ocak 2016 Tarihli ve 29587 Sayılı Resmî Gazete de
yayımlanan Cuma İzni ile İlgili 2016/1 Sayılı Başbakanlık Genelgesinde "Anayasa
ve ilgili mevzuatla güvence altına alınan dini inanç hürriyetinin bir gereği
olarak; cuma namazı saatinin mesai saatine denk gelmesi halinde, kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışanlardan isteyenlere mesai kaybına neden olmadan izin
verilir" denilmektedir.
Genelge,
kamu çalışanlarının cuma günü mesailerinin, cuma namazı öncesi öğle tatiline
girecek ve namazın bitiminden sonra tekrar mesaiye başlayacak şekilde
düzenlenmesini öngörüyor.
Anayasa
açısından;
Söz konusu
“Cuma İzni Genelgesi” yani Kamuda mesainin “Cuma namazına göre” ayarlanması
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına açıkça aykırılık oluşturmaktadır. “Genelgeler,
tüzükler, yönetmelikler yasalara ve anayasaya aykırı olamaz”.
1. Anayasanın “Başlangıç” kısmındaki, lâiklik ilkesinin
gereği olarak “din politikaya ve devlet işlerine kesinlikle
karıştırılamaz.” Anayasa’nın değiştirilemez/değiştirilmesi teklif
edilemez 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti “başlangıçta belirtilen
temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
Yani Türkiye Cumhuriyetinin toplumsal/siyasal yaşamın temel dayanaklarından
birisi ve en önemlisi “demokratik, laik bir hukuk devleti”
olma niteliğidir. Bu genelge ile Cumhuriyetin “laik” niteliği ve “hukuk devleti” ilkesi
açıkça ayaklar altına alınmıştır.
Bu genelge
ile din, kendisini devletin hukuk sistemine göre değil, devlet kendisini dine
uydurmaktadır.Üstelik bu inanç
özgürlüğü adı altında dayatılmaktadır. Laik hukuk, laik devlet ve inanç
özgürlüğü ile bağdaşmayan bu durum, Anayasa’nın 2nci maddesine aykırılığın
yanında, açıkça bir karşı devrim niteliğindedir.
2. Yine Anayasa`nın Kanun önünde Eşitliği düzenleyen 10.
Maddesine göre “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin
yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya
sınıfa imtiyaz tanınamaz.”
Devlet organları
ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun
olarak hareket etmek zorundadırlar.
Bu genelge
ile yapılan uygulama ayrımcılık içermekte olup, eşitliğe de açıkça
aykırıdır. Sadece belirli bir din yönünden, devlet organlarının
işlemleri biçimlendirilmektedir. İnanç özgürlüğü adı altında, laik hukuktan
kopuş ve siyasal İslam’ın kuşatılmışlığı ortaya çıkmaktadır.
3. Cuma namazı izni adı altında
yaratılacak psikolojik baskı ile Sünni İslam dışındaki her mezhep ve dine ait
insanlarla, ateistler ve milyonlarca laik memur da ezilecektir. Bunlar; terfi
ve tayin baskısı ile cumaya gidecekler; böylece memurlar zorla gerici/terörist
siyasal İslam’ın bir elemanı haline getirilecektir. Kamuda “kanun önünde eşitlik”
yok edilecektir.
Bu düzenleme
ile (Cuma
namazını izne bağlamak), izin isteyen ve istemeyenlerin, 'Cuma namazı
kılanlar ve kılmayanlar’ın kolayca fişlenebileceği bir ortam yaratmaktadır.
Genelgeyi bu
yönüyle Anayasa’nın kişi özgürlüğü ve güvenliğini güvence altına alan 19.
maddesiyle bağdaştırmak olanaksızdır.
4. Genelge ile öğle tatili saati Cuma
namazına göre ayarlanmamakta; isteyen memura o saatlerde izin verilmesi
öngörülmektedir.
Belirtmek
gerekir ki, kamu görevlisine izin verme yetkisi hiçbir yasada
doğrudan Başbakan’a verilmemiştir. Genelge bu yönden hukuksal sakatlık
içermektedir.. 657
sayılı yasaya göre izinler “merkezlerde
atamaya yetkili amirler, illerde valiler, ilçelerde kaymakamlar ve yurt
dışında, diplomatik misyon şefleri tarafından, birim amirinin muvafakatiyle” verilir.Başbakanın
doğrudan izinlere müdahalesi ilgili yasaya aykırılık oluşturmaktadır
Genelgede
verilecek izin açıkça dini gereğe dayandırılmaktadır. Hiç kuşkusuz bir
normun, bir yazılı kuralın, bu kural "velev ki" genelge ile
düzenlenmiş olsun, dini gereklere dayandırılması Anayasa’nın çeşitli
düzenlemelerinde tanımlanan laiklik ilkesine açıkça aykırıdır.
Çünkü
Anayasa’nın 24. maddesinde, "Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî
temel düzeninin kısmen de olsa, din kurallarına dayandırılması"
yasaklanmıştır. Ve yine aynı maddede bir başka önemli kural daha getirilmiş ve "dinin,
din duygularının ya da dince kutsal sayılan değerlerin siyasi çıkar sağlamak
amacıyla kullanılması" da yasaklanmıştır. Anayasanın değişik
kısımlarında tanımlan laiklik ilkesi gereği, kamusal ve toplumsal alandaki
hiçbir düzenleme, dini kurallara dayandırılamaz. Bu bağlamda laiklik ilkesi,
Cuma namazı nedeniyle özel izin verilmesine de engeldir.
T.C.
Anayasasının Din ve Vicdan Hürriyetini düzenleyen 24. Maddesi bu özgürlüklerin
kullanılmasını "14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak”
koşuluna bağlamıştır.
14. maddede
ise, “Anayasada yer alan tüm hak ve özgürlüklerin kullanılması, demokratik ve
lâik Cumhuriyet ilkesini zedelememe” koşuluna bağlanmıştır. Demek ki,
ibadet özgürlüğünün önünde Cumhuriyet’in laiklik ilkesi sınırlaması vardır.
Öyleyse, Cuma namazı izninin gerekçesi inanç özgürlüğü olamayacağı gibi ibadet
özgürlüğü de olamaz.
5. Cuma namazı izni bir başka
yönden de anayasaya aykırıdır. Anayasa’nın yine aynı maddesinde,( Din ve Vicdan
Hürriyetini düzenleyen 24. Maddesi) "hiç kimsenin, ibadete, dinî
ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya
zorlanamayacağı" yazılıdır.
Böylesine
bir düzenleme, hem Cuma namazına gitmek için izin isteyenler, hem de
istemeyenler yönünden "dini inancını açıklamaya zorlama"
anlamındadır. Hatta namaza gitmeyecekler yönünden, yukarıda da vurgulandığı
gibi, aynı zamanda "fişlenme" korkusuyla "ibadete katılma
zorlaması" anlamına da gelmektedir. Ve tüm bu zorlamalar
Anayasa’nın belirtilen kurallarıyla bağdaşmamaktadır.
İsteyenin
yararlanacağı ifadesi kullanılması, yararlanan ve yararlanmayanın özel
durumlarını da ortaya çıkaran ve ortaya koyan yönüyle, fiilen herkesin bu
kapsamda ve yararlanma yolunda irade ortaya koymasına yol açacaktır.
6. Türkiye’nin en doğu ve batısı
arasında 75 dk. Zaman farkı vardır. Namaz saatlerinin değişkenlik göstermesi
karşısında, artık çalışma saatleri konusunda ülkenin her yerinde farklı
uygulama söz konusu olacaktır. Çalışma saatleri konusundaki genel olarak ulusal
birlik ortadan kalkacaktır. Bu durum, 1925 tarih ve 697 sayılı Yasa’ya çok
açıkça aykırıdır. Çalışma saatleri, Cuma günü için ezani saat sistemine göre
biçimlenmektedir. Ezani saat sisteminin terkedilmesi ve modern saat
sistemine geçilmesi 1909 yılında Osmanlı Mebusan Meclisinde tartışılmış ve
kabul edilmemiş, Cumhuriyet döneminde 697 sayılı Yasa ile söz konusu olmuştur.
Şimdi bu
sistem çalışma saatleri üzerinden ve Cuma günü ile başlanılarak delinmektedir. Yapılan
işlem, çalışma saatleri uygulamasında, alafranga/modern saat sisteminden
kopuşun başlangıcıdır.
Diğer yandan
söz konusu genelge ile Eğitim kurumlarında Eğitim sürerken, ders ve eğitime ara
verilerek, dini ibadet öne çekilmekte, eğitim sistemi de felç edilmekte,
bu yolla ortada kalan öğrenciler veya diğer kişiler için de, eğitim yerine
ibadet geçirilerek, bu durumun yönlendirici bir boyut yaratmasına yol
açılmaktadır.
7. Türk Ceza Kanunu’nu açısından
a. Türk Ceza Kanununun “Adalet ve kanun önünde
eşitlik ilkesi”ni düzenleyen 3. Maddesi 2. fıkrası
MADDE 3. - (2) Ceza Kanununun uygulamasında
kişiler arasın-da ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya
diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, millî veya sosyal köken, doğum,
ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir
kimseye ayrıcalık tanınamaz.
Ayırımcılık
b. MADDE 122. - (1) Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak;
a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını,
devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen
veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine
bağlayan, (Yahudi’ye mal satmam, ihale vermem diyemezsin)
b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş
bir hizmeti yapmayı reddeden,
c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını
engelleyen,
Kimse
hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.
Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama
c. MADDE 216. - (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya
bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi
aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği
açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din,
mezhep, cinsiyet ve-ya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan
kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri
alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde,
altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
d. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 219 maddesi “Görev
sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma” gereğince “suça” konu
oluşturmaktadır.
Geçmişte;
a) 1975 yılında Bayındırlık Bakanlığı
Karayolları Genel Müdürlüğü 8.8.1975 günlü, 461-28/22151 sayılı genelge ile “Cuma
günlerine ilişkin çalışma saatleri namaz saatine göre” düzenlemiş,
b) 13.01.1997 günlü, 97/9022 sayılı
Bakanlar Kurulu kararı ile “ramazan ayı boyunca geçerli olmak üzere çalışma
saatleri iftar saatlerine göre yeniden düzenlenmiş”
Ancak her
iki düzenlemenin de (hukuki deliller 2-3) Danıştay ilgili
dairelerince tarafından Yürütmesi durdurulmuş ve iptal edilmiştir.
HUKUKİ NEDENLER:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ 2, 10.14.19 ve 24 ve
maddeleri – 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 3-122- 216-219. Maddeleri
HUKUKİ
DELİLLER :
1-8 Ocak 2016 Tarihli ve 29587 Sayılı Resmî Gazete de yayımlanan Cuma İzni
ile İlgili 2016/1 Sayılı Başbakanlık Genelgesi
2- Danıştay.
8.Dairesi; 02.03.1976 günlü, E.1975/1993, K.1976/642 sayılı karar
3-
Danıştay.12.Daire; 28.01.1997 günlü, E.1997/151 sayılı karar
SONUÇ VE
İSTEM :
Yukarıda
sunulan ve açıklanan, ayrıca mahkemenizce re’ sen araştırılacak konular da
dikkate alınarak;
1-
08Ocak 2016
Tarihli ve 29587 Sayılı Resmî Gazete de yayımlanan Cuma İzni ile İlgili 2016/1
Sayılı Başbakanlık Genelgesi’nin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2, 10,14,19
ve 24 ve maddelerine aykırılık – 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 3-122- 216-219.
Maddeleri gereğince “suça konu” oluşturması nedeniyle, kamusal alanda
yaratacağı sakıncaları nedeniyle öncelik ve ivedilikle YÜRÜTMESİNİN
DURDURULMASINA, Mahkemenizce yapılacak yargılama sonunda söz konusu genelgenin
İPTALİNE karar verilmesini,
2-
İşlemin
2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın 106. maddesi kapsamında kalması
nedeniyle, konunun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na da iletilmesinin
sağlanmasını ARZ VE TALEP EDERİM.
EK: 1
Başbakanlık Genelgesi
2-
Nüfus Cüzdanı Örneği
Mahmut
ÖZYÜREK

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder