11 Mart 2015 Çarşamba

Kemalizm Nerenize Batıyor?



(Ben biliyorum amma terbiyem müsait değil söylemeye)

Fransız yazar Michel Paillarès’nin 1920’de basılan “Müttefikler Karşısında Kemalizm” (LE KÉMALISME DEVANT LES ALLIÉS1) başlıklı kitabından bir alıntı ile başlayalım sorgulamaya.

“General Townshend’ın bir röportajda itiraf ettiği gibi Fransız ve İngiliz karargâhları arasında irtibat subayı olan Albay Azan da bazı açıklamalarında, ateşkesten bu yana İngiliz’in Fransızları ve Türkleri aldattıklarına işaret etti. Bu aydınlatılması gereken bir noktadır.
Neyse ki İngilizler, eğer büyümesine izin verilirse Kemalizm’in ne büyük bir tehlike haline gelebileceğini anlamakta geç kalmadılar. Ayrıca, Ağustos’ta, (1919) Milliyetçilerin Ankara toplantısı sırasında [İngiliz] İstihbarat Bölümünden Suriye'de görevli Binbaşı Noel Halep’ten Diyarbakır’a geldi; Ankara Hükümeti’ne karşı Kürtleri ayaklandırmaya çalıştı. Jön Türkler’den [olduğunu sandığım] bu kişi Mustafa Kemal’e suikast amaçlı bir komplo düzenledi. Bu konuda büyük bir yaygara koptu; bize, İngilizleri zor durumda bırakacak belgelerin yayınlanacağını söylediler fakat sonunda bir şey çıkmadı. Binbaşı Noel amirleri tarafından azarlandı, ihtar verildi fakat hepsi bundan ibaret kaldı.”

1919 Ağustos’unda “büyük bir tehlike”den bahsediyorlar; Mustafa Kemal’in o güne kadar yaptığı tek şey ise, Haziran ayında yayınladığı Amasya Genelgesi. Daha bir şey yapmadan, yalnız niyetini belli etmesi emperyalistleri telâşa düşürüyor.

Ortada henüz Millet Meclisi yok, silah yok, ordu yok, para yok; bir avuç yaşamını bağımsızlık yoluna adamış vatanseverden başka görünen hiçbir şey yok.

Biz Türkler ise, Kemalizm sözcüğünü henüz duymamışız bile 1919’da; adamlar Kemalizm’in “ne büyük bir tehlike” haline gelebileceğinden korkuyorlar.

Ve buralarda başlıyor Kemalizm’e saldırılar, bu güne kadar bitmeyen ve artan bir hızla da devam eden.

Emperyalistler tarihleri boyunca aşağılık gördükleri ülkeler karşısında mağlubiyeti hiç tatmadılar; ta ki 1915’de, Anafartalar’da, o güne kadar tanımadıkları Mustafa Kemal ve Türk askeri onları doğduklarına pişman edene kadar.

Türkiye’yi bir ayda işgal altına alarak emperyalistlerin sömürgesi haline getirmesi beklenen Yunan ordusunu 9 Eylül’de İzmir’den denize döken Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da, içlerine yerleşen o korkunun haksız olmadığını gösterdi.

WikiLeaks, ABD Dışişleri Bakanlığına ait 1996 ile 2010 arasında yazışmalarından yaklaşık 250 bin kadarını ortaya döktü. Bunların arasında, Türkiye’de görevli ABD diplomatlarının merkezle yazışmaları diğer bütün ülkelerden çok daha fazla sayıda, tam 9562 belge var.
Bu belgelerin 226 tanesinde de “Kemalizm” ve “Kemalist” sözcükleri geçiyor. Her defasında, bir türlü başlarından def edemedikleri bir beladan bahseder gibiler, her defasında bu beladan bir kurtuluş yolu arıyor gibiler.

Bu belgelerden seçilen alıntılar 95 yılın silemediği korkunun bugün de devam ettiğini göstermeye yetiyor.

1989-1992 arası Misyon şefi, 1994’den 1997’e kadar ABD Büyükelçisi olarak Ankara’da bulunan Marc Grossman 18 Kasım 1996’da merkeze gönderdiği mesajda bakın ne diyor.

“TÜRKİYE’DE ŞERİAT ALÂMETLERİ 2

Başbakan Necmettin Erbakan’ın İslamcı Refah Partisi’nin artan oy sayısı ile Türkiye’de Şeriat düzenini geri getirme hevesinde olanların sayısı da artıyor görünüşünde. Aşağıda, Refah’ın İslamcı çevreleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan edindiğimiz görüşler ülkede, din, politika ve toplumun nereye yönlendiğinin alâmetleri. Burada, Türkiye’nin çoğunluğu inancına bağlı olan Kürt azınlığı başrolde olabilir.
Kürtler: Şeriat’a sadık
31 Ekimde, elçiliğin siyasi ataşesi ile görüşen Refah İstanbul milletvekili Kürt Mehmet Fuat Fırat kendi ırkından olanlar için dinin önemli olduğundan bahsetti. Fırat, Refah’ın Merkez Yönetim Kurulu (parti politikası belirleyen en yüksek kurul) üyesi ve Kürtlerin çoğunlukla yaşadığı, kendinin de köklerinin bulunduğu Hakkâri, Siirt ve diğer güneydoğu bölgesindeki illerden sorumlu olduğunu söyledi. (Not: Fırat’ın Kürtler ve İslam konusundaki uzmanlığı ünlü şeceresine dayanıyor. Fırat, 1925’de henüz emekleme devrinde olan laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı ilk büyük isyanın başı olan Palu’lu [Elâzığ’ın ilçesi] Şeyh Said’in torunu. Özellikle İslamcı Kürt milliyetçileri arasında olmak üzere, Şeyh Said bir nevi tarikat kahramanı oldu.)
Fırat, Kürtler şeriata sadıktırlar diyor. Bu, Fırat’ın ailesinin de bağlı olduğu (resmen yasak olan) Nakşibendi Tarikatı’nın öğretilerinin sonucu. Türkiye’de Nakşibendi müritlerinin çoğunluğunun Kürt olduğu söylüyor. Fırat, Nakşibendi Kürtler fanatik değiller diyor; kanıtlamak için daha sade ve ölçülü Nakşibendi ayinlerini vecit haline gelen Kadîrî Tarikatı mensupları ile karşılaştırdı. Fırat’ın görüşü, Kürtlerin istediği sadece ABD’de olan hukuksal düzen benzeri, kendi dillerini kullanabilme, kültürlerini geliştirebilme hakkı. Fırat’a göre, Şerait hukuku altında bu haklar tanınacak.
Müritlerini harcayarak, kendi çıkarları peşinde olan, devletle işbirliği yapan pek çok Nakşibendi şeyhinin kendini hayal kırıklığına uğrattığını söylüyor Fırat. Tek istedikleri şey para diyerek yakındı. Aşikâr bir gururla, bunların aksine, Şeyh Said bütün servetini bir ordu kurmaya kullandı; “parasını askerleri için harcadı” dedi.
Fırat, gençliğinde, eserleri mistik Nurcu hareketinin temeli olan İslam bilim adamı Said i Nursî (namı diğer Said i Kürdî) ile nasıl tanıştığını anlattı. Fırat’a göre Nursî, Müslümanlık ve Kürtlerin kültürel bağımsızlığı için faaliyetlerinden dolayı Mustafa Kemâl Atatürk tarafından hapsedilmişti. Nursî 1960’da ölümünden önce bir grup içinde Fırat’ın da bulunduğu Kürt ileri gelenine “Kürtler, Kemalistlerden intikamlarını alacakları” yemini ettirdi.”

Emperyalistlerin emirleriyle AKP’nin yaptığı “Kürt Açılımı” ve şimdi de Tayyip Erdoğan’ın Said i Nursî’yi göklere çıkararak, “Mekânı Cennet Olsun” demesi aslında Kemalistlerden intikam alırken aynı zamanda Şeriat’ı da geri getirme gayretidir.

12 Kasım 2002’de ABD Büyükelçisi W. Robert Pearson, iktidara geleli daha henüz iki hafta bile olmamış AKP’nin, devlet içindeki Kemalistlerle “başa çıkabilmesi”, “intikam alabilmesi” için ABD’ye muhtaç olduğunu merkeze anlatıyor.

“AK PARTİ DİNAMİKLERİ VE ABD ÇIKARLARI 3

Erdoğan’ın danışmanları isteseler de istemeseler de, devlet içindeki Kemalistlerin baskısına karşı koyabilmek için, ABD ile iyi ilişkilerin onlara yardımcı olacağını biliyorlar.”

Hemen ertesi gün, 13 Kasım’da çare arıyor, direktif veriyor Büyükelçi.

“AK PARTİ, PARTİ GENEL BAŞKAN ERDOĞAN’IN BAŞBAKAN OLMASININ ÖNÜNDEKİ ENGELLERİNİ KALDIRABİLİR Mİ? 4

Erdoğan’ın ve arkasındaki tabanın beklentilerini karşılayacak ve devlet istikrarını devam ettirecek çözüm:
Erdoğan sabırsızlığını kontrol edecek, yavaş fakat muntazam adımlarla ilerleyecek ve Kemalist Devletin sembollerine karşısına alıyor görünmeyecek”.

Hatırlasınız muhakkak; verilen emri yerine getiren Erdoğan, “Ben değiştim” diyordu o günlerde.

Hiç vakit kaybetmiyorlar; 16 Kasım’da Gül, Büyükelçiye beklediği müjdeyi veriyor.

“AK PARTİ ABDULLAH GÜL BAŞBAKAN OLARAK YENİ TÜRK HÜKÜMETİNİ KURUYOR 5

Gül sivil-asker ilişkilerindeki dengesizliğin düzeltilmesi gerektiği düşüncesinde; bizimle özel görüşmesinde açıkça, bu tür demokratik bir reformu getirmenin Kemalist Düzen tarafından ‘istikrarsızlaştırma’ olarak algılanacağını söyledi ve ‘olursa olsun’ dedi.”

Resmin bütününe baktığımızda ortaya çıkan, emperyalist çetelerin Kemalizm’den kurtuluşu iktidara getirdikleri AKP’de gördükleri ve ellerindeki bütün imkânlarla AKP’yi yönlendirdikleri, teşvik ettikleri, cesaret verdikleri ve destekledikleri.

Mustafa Kemal ne büyük bir kişi imiş ki ölüsü canlısından daha korkutucu bu emperyalist çeteler için.

Tam 95 yıl geçmiş aradan, adamlar bizim hainlerimizin de işbirliği yaptığı kumpaslarla hâlâ yıkamadılar Kemalizm’i ve biliyorlar ki hâlâ bela olarak devam etmeye yeminli, yolunda canını vermeye hazır milyonlar var.

Erkan Güçiz
erkanguciz@gmail.com


________________________________________

1. https://archive.org/download/lekmalisme ... ail_bw.pdf
2. http://wikileaks.org/cable/1996/11/96ANKARA12278.html
3. https://wikileaks.org/cable/2002/11/02ANKARA8139.html
4. https://wikileaks.org/cable/2002/11/02ANKARA8165.html
5. http://wikileaks.org/cable/2002/11/02ANKARA8358.html
Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir.
Gazi Mustafa Kemâl Atatürk



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder