9 Aralık 2014 Salı

EMPERYALİSTLER MÜSLÜMANLIK KUYRUĞUNDA



Ülkemizdeki tarikat ve cemaatlerin hangisine bakarsanız içerisinde yönetici kadrosunda olan; İngiliz, ABD’li, İsrailli, Ermeni, Alman, Belçikalı vb. isimlere rastlanıyordu.
Hatta bu isimlerin büyük bir çoğunluğu istihbarat elemanları olarak başka bir yerde ortaya çıkıyordu.
Tarikatlar içerisinde yer alan bu isimlerin öncelikli hedefleri Atatürk, Laiklik ve Milliyetçilik ve tabii ki Türklüktü.
***
Bu isimlerin hemen hemen tamamı Müslüman olduklarını ilan ediyorlar, anında İslam alimi sıfatına bürünüyorlardı. Kur’an tefsirinden, Peygamberimizin hayatına kadar her konuda kitaplar yazıyorlar, fetvalar veriyorlardı.
Bu kitapların ve fetvaların özünü; Türklük ve Milliyetçilik öcü, Ümmetçilik ve arapçılık cici olgusu oluşturuyordu.  Şimdi, bu isimlerden bazılarını tanımaya başlayalım.
Başta Tayyip olmak üzere bizim siyasal İslamcıların ümmetçiliklerinin kaynağını görelim.
***
Dincilerin ulusalcılığa olan düşmanlıklarının altında kimlerin diktesi olduğunu öğrenelim.

Hamit Algar, İngiliz asıllı, Amerika’da yerleşmiş, sözde Müslüman bir bilim adamı. Eğitimini Cambridge ve Tahran Üniversitelerinde yapmış ve 1970 yılından beri Berkeley’deki California Üniversitesi’nin Yakındoğu Araştırmaları bölümünde öğretim üyesidir. Maliye eski bakanı Unakıtan’ın en kadim dostudur. “İslâm Perspektifleri” adını taşıyan kitabın 313. sayfasında, İngiliz Yahudisi Hamit Algar tarafından kaleme alınan “Said Nursi ve Risalei Nur; Günümüz Türkiye’sinde İslâm’a Bakış” başlıklı makaleye yer veriliyordu.
1970’li yılların hemen hemen tamamını Türkiye’de Nakşibendî, Nurcu gibi tarikatlar içinde geçiren Algar’ın kitapta yer alan makalesinde bakın neler yer alıyordu:
***
“Mustafa Kemal Paşa’nın modern dünyada İslam’a en erken ve zarar verici saldırıların öncüsü olduğu çok iyi bilinir.
Halifeliğin kaldırılması, aşırı milliyetçiliğin desteklenmesi, şeriat hükümleri yerine ithal Avrupa yasalarının getirilmesi, medrese sisteminin kaldırılması, tarikatların yasaklanması sonucunda Türkiye’de geleneksel İslâm yaşamı darmadağın edildi.
Türkiye’de İslam’dan uzaklaşma diğer Müslüman ülkelerden çok daha çabuk gelişti.” Hamit Algar “Nakşîliğin zamanla bozulmadan saflığını koruyan tek tarikat olduğu” şeklindeki sözleri ile de ünlüydü.
***
İngiliz istihbaratçısı Hamit Algar, Nakşibendî tarikatını yere göğe sığdıramıyorken, Hollanda istihbaratından Von Bommel de İslam’ı seçip (!) Müslüman oluyordu. Hem de ne Müslüman!.. Bommel Müslüman olmakla kalmıyor, Süleymancıların safında yer kapıyor, çıkardığı “Gıblah” adlı Dergi’ye; Pakistan, Libya, İran gibi ülkelerden destek alıyor, Libya ve İran Büyükelçileri ile can ciğer kuzu sarması ilişkilere giriyordu.
Von Bommel’de Türk milliyetçiliğinin amansız düşmanı kesilirken yazdığı, “Korte İnleiding Tot De Geschiedenis Van Türkije” adlı kitapta Türkiye’nin kendince etnik özelliklerini sıralıyor, ülkemizde ayrımcılığın tohumlarını atıyordu…
***
Tarikatlar ve İslâm dini için ahkâm kesen isimler bu kadar mı? Tabii ki hayır! Ülkemiz yabancı istihbarat örgütlerine bağlı ajanların istedikleri gibi cirit attıkları bir yeryüzü cenneti olarak yerini alıyordu. İsrail’in İstanbul Büyükelçisi ve MOSSAD elemanı Alon Liel Tayyip Erdoğan ve AKP’yi öven kitaplar yazarken, CIA istasyon şefleri; Graham Fuller, Morton Abromowitz, Alan Makowski, Rıchard Perle, gibi isimler Ilımlı İslam adı altında ‘Suudi Amerikan İslam’ını pazarlıyorlardı. Tabii ona İslam denilebilirse…
***
Görüyoruz; Amerika-İsrail ve İngiltere tarafından kurulup, Tayyip tarafından da beslenip, silah ve mühimmatları sağlanan İŞİD’in Türk ve Müslümanların kafalarını kesip top gibi oynamalarını. MOSDSAD ajanı liderleri ile birlikte Irak’ı nasıl kan gölüne döndürdüklerini…
***
Şimdi gelelim; Mary Weld’in hikâyesine: “Said Nursi ya da nam-ı diğer Ermeni Said Katolik papazları gibi hiç evlenmemişti. Talebeleri ve özellikle de ağabeyler ya da kanaat önderleri de, onun gibi olmaya ve evlenmemeye özen gösterdiler. Nurcuların son kanaat önderi Mehmet Fırıncı’nın da evlenmeye niyeti yoktu ve müzmin bekârlardandı. Fakat altmış yaşını geçmiş olmasına rağmen, kendisinden 20 yaş küçük Şükran Hanım’la bir gün aniden evleniverdi. Evlendiği kadının asıl adı Mary Weld idi. 1949 yılında İngiltere’de dünyaya gelmiş, rahibelerin yönettiği bir okulda eğitim görmüştü. Durham Üniversitesi’nde “Şark araştırmaları” okudu. 1982’de aynı okulda doktora yaparken ne garipse birden bire Müslüman(!) oldu ve Şükran Vahide adını aldı.
***
1985’de İstanbul’a yerleşti. Bizler doğduğumuzdan beri Müslüman olduğumuz halde alimliğe soyunmazken oda diğer Yahudi kökenliler gibi birden İslam alimi kesildi. Nur risaleleri üzerinde çalışmalar yaptı.
Mehmet Fırıncı, işte bu Mary Weld’le yani Şükran Vahide ile evlendi…” Müslüman(!) Yahudilerden Ali Ufki ya da asıl adıyla Wojciech Bobowski için 8 Mart 2009 tarihli Zaman Gazetesi’nde övgüler düzülüyor, onun bestelerinden oluşan albüm; “Ali Ufki albümü, çeşitli sufi düzenlerden oluşan İslam’ın mistik geleneği repertuarına ait ilahilerle başlıyor” deniyordu.
***
Fetullah Gülen cemaatinin yere göğe sığdıramadığı Ali Ufki ya da asıl ismiyle Wojciech Bobowski İslam inançları, namaz, oruç, zekât, sünnet, imanın şartları, Müslüman kültürü hakkında risaleler yazıyordu. Ali Ufki bunları yaparken başka ilginçliklere de imza atıyor, İncil ve Tevrat’ı Türkçe’ye çeviriyor, misyonerlere her türlü desteği veriyordu. Ali Ufki bir yandan dini tasavvufi şiirler yazarken ilahiler besteliyor, diğer yandan Tevrat’ın “Neşideler Neşidesi” adı verilen bölümünü Türkçe’ye çeviriyor, bu bölümü “ilahi aşk, kutsal sevgi” olarak tanıtıyor, yere göğe sığdıramıyordu.
Oysa, Neşideler Neşidesi ya da diğer adıyla Ezgilerin Ezgisi adlı bölümü dikkatli okuyan herkes, orada ahlak düşkünü birinin kız kardeşine sulandığını çok açık ve çok net bir şekilde görüyordu.
***
Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçen isimlerden bir diğeri de İngiliz yazar Abdulkadir es-Sufi’ydi. Sufi de diğer dindaşları gibi Müslüman(!) olur olmaz anında Milliyetçiliğe karşı savaş açıyor, “Cihad” adlı kitabı; kurucuları arasında Tayyip’in baş danışmanı bugün Milli Eğitim Bakanı olan Nabi Avcı’nın da yer aldığı “Yeryüzü” adlı yayınevinden çıkıyordu.
Tayyip’in başdanışmanının yayınevinden kitapları çıkan İngiliz Abdulkadir es-Sufi Milli Marş, Milli Bayrak gibi kavramlara İslam adına karşı çıkıyor, bu sözde Müslüman’ın ihanet kokan fikirleri İslam’a mal edilmek suretiyle Tayyip’in ekibi tarafından gençlerimize aşılanıyordu.
Tayyip’in “Beynimin yarısı” şeklinde tanıttığı Metin Aydın ya da nam-ı diğer Mehmet Metiner, “İstiklal Marşı’na karşı İslamcı camiada beliren derin tepkinin ve karşıtlığın temelinde, Sufi’nin bu Milli Marş ve Milli Bayrak’a karşı olan düşünceleri ateşleyici rol oynamıştır” diyor ve şunları söylüyordu:
***
“Oldukça kışkırtıcı ve keskin bir dili vardı Sufi’nin. Batı orijinli bir Müslüman olması da, İslamcı gençler üzerindeki etkisini artırıyordu. Gerek Avrupa’da gerekse Türkiye’de sonradan İslam’a geçiş yapanların İslamcı gençler üzerinde hayli tesirli oldukları söylenebilirdi.
Ezilmişliğin, dışlanmışlığın ve hor görülmenin beraberinde getirdiği bir tür “Aşağılık kompleksi”, İslamcılığı savunurken bu tür “Hidayete ermiş ünlü isimler” üzerinden konuşmayı daha cazip kılıyordu…”
***
Ebubekir Siraceddin ya da orijinal ismiyle Martin Lings 1909 yılında İngiltere’de doğdu. Önceleri Protestan Hıristiyanlığın ateşli savunucularındandı. Sonraları Ateist olmuş. Oxford Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı okurken, diğer dünya dinlerini incelemeye başlamış. 1938 yılında Afrikalı Müslümanlarla tanışınca kendine din olarak İslamı seçmiş. 1939 yılında Mısır’a gidip Kahire Üniversitesi’nde Shakespeare üzerine on iki yıl ders vermiş. Shakespeare ile ilgili dersler verirken İslami alan da Alim olduğunu keşfetmiş, o da diğer Yahudi ve Hıristiyanlar gibi Müslümanlara yön vermek amacıyla, “Antik İnançlar Modern Hurafeler, Yirminci Yüzyılda Bir Veli, Tasavvuf Nedir” adlı kitabını kaleme almış. Ne diyelim doğuştan Müslüman olanlar utansın.
***
“Elin gâvuru” der geçeriz, adam durmamış, peygamberimizin hayatını da yazmış, yazdığı kitap; 1983 yılında “Hz. Muhammed’in Hayatı” adıyla Londra’da yayınlanmış. Pakistan Devleti, anında “Siret ödülü” vermiş. İyi mi yapmış bilinmez ama sorması gereken şu soruyu sormamış:
Eee Ebubekir, İslam’da kutsal olan bu ismi kullanmıyorsun da, kitabında ve yaşamında neden hala Martin Lings adını taşıyorsun? 

                                                                   ERGUN POYRAZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder