Geçmişte
Cumhuriyet'le başı derde giren ve kovuşturmaya uğrayan ne kadar şeyh, derviş,
aşiret ve cemaat lideri varsa, onlardan bir şekilde devlet adına özür
dilenmekte ve güya ellerinden alınan hak ve itibarları bir bir geri
verilmektedir. Bu adamlardan özür dilenirken bir anlamda, bu adamların
hemşerilerinden ve yöre halkından da özür dilenmektedir.
Geçmişte
Cumhuriyet Hükûmetleri tarafından takibata ve tevkifata uğradıkları için,
taraftarları tarafından zulme uğradıkları, yani mazlum oldukları kabul edilen
bazı din adamlarının ve cemaat liderlerinin itibarlarının geri verildiği, bu
kişilerin fikir ardıllarının, uzunca bir süredir devlet idaresine egemen
olmalarından anlaşılmaktadır. Zira bu kişilerin takipçileri, şu veya bu şekilde
uzunca bir zamandır devleti idare etmektedirler. Bize göre bu durum, adı geçen
şahsiyetler adına fiilî, yani defakto bir özür dilemedir.
Ancak
Sayın Başbakan sayesinde bu üstü kapalı özür, başka bir boyut kazanmış
bulunmaktadır. Çünkü Başbakan, 23 Kasım günü yapmış olduğu bir konuşmada, Seyit
Rıza başta olmak üzere; "Dersim Olayları"nın faillerinden ve Dersim
halkından da devlet adına resmen özür dilemiştir. Korkumuz, devlet adına
dilenen bu resmî özrün, arkasının geleceği şeklindedir. Maazallah, devleti
yönetenler, önümüzdeki günlerde "Menemen Olayı"nın faili Derviş
Mehmet ile "Genç Ayaklanması"nın faili Şeyh Sait’in yakınlarından da
özür dilemeye kalkarsa şahsen hiç şaşırmam! Zira ismi geçen bu eşhasın ortak
yanları, kimileri tarafından “Sultân’üş-Şüera” yani “Şairler Sultanı” olarak
kabul edilen Necip Fazıl Kısakürek tarafından “Din Mazlumu” olarak ilan
edilmeleridir. Sayın Başbakan'ın düşünce dünyasının ise, büyük oranda Necip
Fazıl ve benzeri şair ve ediplerin fikirlerinden hareketle oluştuğu
anlaşılmaktadır.
Başbakan’ın
ötede beride, kitleleri coşturmak için Necip Fazıl’ın şiirlerini okuduğunu
zaten biliyorduk. Ancak hayretle bir kere daha öğrendik ki; Sayın Başbakan’ın
tarih bilgisi de büyük oranda Şair Necip Fazıl’ın yazdıklarından oluşmaktadır.
Başbakan bu durumu, “Dersim olaylarıyla Necip Fazıl‘ın Son Devrin Din
Mazlumları isimli kitabıyla tanıştığı, kitabın Dersim’de yaşananlara sadece
insan gözlüğüyle baktığı” (1) şeklinde açıklamıştır.
Buradan
hareketle diyoruz ki; Maazallah, devleti yönetenler, önümüzdeki günlerde
Menemen Olayı’nın faili Derviş Mehmet ile Genç Ayaklanması’nın faili Şeyh
Sait’in yakınlarından da özür dilemeye kalkarsa şahsen ben hiç şaşırmam! Bunu
nereden çıkarıyorum?
Elbette
Necip Fazıl’ın yazdıklarından.
Çünkü
Necip Fazıl Kısakürek,“Son Devrin Din Mazlumları” isimli kitabında, Şeyh
Esat’tan tutun da Şeyh Sait, Derviş Mehmet, Seyit Rıza, Said-i Nursî ve Süleyman
Hilmi Tunahan’a varıncaya kadar Cumhuriyet'le başı derde giren hemen herkesi
“Din Mazlumu” ilan etmiştir. Sayın Başbakan ise, “Dersim Olaylarıyla ilk defa
Necip Fazıl’ın ismi geçen kitabıyla tanıştığını ve kitapta yazılanların, at
gözlüğüyle değil, insan gözlüğüyle bakılarak yazıldığını” söylüyor. Yani
kitapta yazılanları son derece objektif olarak kabul ediyor. İşte bu sebeple,
Sayın Başbakan, yarın öbürgün, Şeyh Sait ve Derviş Mehmet’in ailelerinden de
özür diler diye korkmaya başladım ben.
Korkmak
da ne kelime, dinim titriyor korkudan!
İşte
bu noktada devleti yönetenlere benim bir teklifim olacak: Madem Dersim olayları
için olayların elebaşı Seyit Rıza ve Dersim halkından özür dilediniz. Madem
Millî Mücadele karşıtı Alemdar Gazetesi’nin yazarı ve yine Millî Mücadele
Karşıtı Teali İslam Cemiyeti’nin kurucu genel başkanı İskilipli Atıf Hoca’nın
idam kararını veren Ali Çetinkaya’ya “Kel Aliço” diyerek hakaret ettiniz. O
zaman gelin isterseniz şu Ali Kemal’in ailesinden de özür dileyiniz!
Yani
birilerinin yakıştırmasıyla; “Artin Kemal”in ailesinden demek istiyorum!
Öyle
ya; onun suçu da İskilipli Atıf Hoca’nın suçundan çok ağır değildir!
Çankırılı
Ali Kemal, Millî Mücadele karşıtı yayınların bayraktarlığını yapan Peyami
Sabah’ta yazı yazdıysa, İskilipli Atıf Hoca da yine aynı doğrultuda yayın yapan
Alemdar’da yazmıştır. Ali Kemal, Millî Mücadele karşıtı olan ve İslamcı bir
politika izleyen “Hürriyet ve İtilaf Fırkası”nda siyaset yaptıysa, İskilipli
Mehmet Atıf da yine aynı amaçlarla kurulan ve eski adı “Cemiyeti Müderrisin”
olan “Teali İslam Cemiyeti”nde siyaset yapmıştır. Çankırılı Ali Kemal, Dâhiliye
Nazırı sıfatıyla Millî Mücadele yanlılarını takibata uğrattıysa, İskilipli Atıf
Hoca’da, Yunan uçaklarıyla Eskişehir cephesinde havadan atılan Millî Mücadele
karşıtı bildirilere imza atmıştır (bazıları bunu ısrarla reddediyor ve hocanın
isminin söz konusu bildirilere bilgisi dışında eklendiğini iddia ediyorlar).
(2)
Yani
özetle; İskilipli Atıf Hoca’nın suçu, Ali Kemal’den hiç de aşağı değildir.
Üstelik beğenirsiniz, beğenmezsiniz, Atıf Hoca, şu veya bu şekilde yargıç
karşısına çıkıp yargılanma imkânı bulmuş ve şahsiyetli bir şekilde asılarak
idam edilmiştir. Ali Kemal’e o imkân bile tanınmamıştır. Sakallı Nurettin
Paşa’nın işgüzarlığı yüzünden ve bir grup başıbozuk tarafından başı çekiçlerle
ezilerek, bıçaklanarak, tüfek dipçikleriyle ve sopalarla dövülerek
katledilmiştir. Öte yandan “Hain” ilan edilen Ali Kemal’in
çocuklarından Zeki Kuneralp, hariciyeci olarak devlette uzun süre görev yapmış,
torunu Selim Kuneralp ise Büyükelçi sıfatıyla hâlen görevinin başındadır.
Üstelik Ali Kemal, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından “Basın Şehidi”
olarak ilan edilmiş bir kişiliktir.
Maksat
eğer tarihle hesaplaşmak ise, hesaplaşmak ancak böyle olur efendim.
Ayrıca
Ali Kemal, kendisinden ve yakınlarından özür dilediğiniz Seyit Rıza gibi,
bağımsız bir Kürt devleti kurmaya kalkışmadığı gibi, karakol basıp asker de
öldürmemiştir. (3)
Yanlış
anlaşılmasın; maksadımız Ali Kemal’den veya ailesinden özür diletmek filan
değildir. Maksadımız, birilerine şirin görünmek, siyasi hesaplar ve politik
menfaatler için devlet adına öyle kolayca özür dilenemeyeceğini
anlatabilmektir. Çünkü bu şekildeki bir davranışın ardı arkası gelmez. Eğer
özür dilemeye bir başlarsanız, yarın öbürgün “Bizim başımız kel mi? Devlet
bizden de özür dilesin” diyen çıkar ortaya. Öyle ya; dram ve trajedi, adı her
neyse, bu şekilde adlandırılacak olaylar, sadece Dersim’de mi yaşandı
sanıyorsunuz siz? Devletin kuruluş ve geçiş dönemlerinde birçok yerde birçok
benzer dramlar ve trajediler yaşanmıştır bu ülkede. Ermeni olaylarına gelince
“bu konuda hüküm vermek politikacıların işi değil, tarihçilerin işidir”
diyeceksiniz, konu Dersim, daha doğrusu potansiyel siyasi rakibiniz CHP’ye
yüklenmek olunca, tarihçilerin vereceği hükmü anında unutuvereceksiniz. Yarın
Ermenilerin veya diğer yabancı güç odaklarının, bu ikircikli ve takiyyeci
tavrınızı kullanmayacaklarını mı sanıyorsunuz yoksa?
Ayrıca,
bugün siz kalkar, siyasi menfaat elde etmek için geçmişte yaşanan olaylar için
özür dilersiniz, yarın da birisi kalkar, sizin sebep olduğunuz ya da sizin
ihmaliniz sebebiyle yaşanan üzücü olaylar için özür dilemeye zorlanabilir. 2003
yılında yaşanan Çuval Olayı’ndan tutun da, Mavi Marmara, Aktütün, Dağlıca
olaylarına, hatta Kuddusi Okkır ve Kâşif Kozinoğlu örneğinde olduğu gibi,
hapiste tutuklu iken ölenlere ve PKK ile yapılan görüşmelere varıncaya kadar,
sorumluluğunuzun olmadığını mı düşünüyorsunuz yoksa? Peki, gelecekte bunların
özrünü kim kimden dileyecek acaba?
Dersim
olayları için özür dilenirken, bunlar hiç düşünüldü mü acaba?
Üstelik
bu ülkede TTK başkanlığı yapmış bir bilim adamı olan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu
gibi bir bilim adamı, “…sürgün edilenler içinde hem Türkler hem
Kürtler hem de Alevilerden insanlar bulunmaktadır. Bu da harekâtın, belli bir
gruba yapılmadığı, buradaki asayişsizliğe karşı olduğu ve feodal yapının
ortadan kaldırılmasının hedeflendiğini göstermektedir. Ayrıca Seyit Rıza'nın
İngiltere'ye yazdığı mektup da isyanın kimlere güvenilerek yapıldığı konusunda
bize belli bir fikir verir. (4) Bu ülkede TBMM
Başkanlığı’na kadar yükselmiş bir politikacı olan H.Cindoruk, “Evet, belki CHP
egemen partiydi ama o sırada sadece İnönü ve Bayar mı var? Menderes, Köprülü
milletvekili. Demokrat Partili bir sürü vekil var. Eğer orada bir siyasi
mesuliyet varsa, herkesindir…” (5)
diyerek ortada bir Millî İrade bulunduğunu açıkça ortaya koymuşlarken. Yarın
öbür gün birileri çıkar da “öldürülen ve öldürülmeye devam eden 25.000-30.000 dolayındaki PKK
militanları için de özür dileyeceksiniz” derse ne yapacaksınız,
doğrusu merak ediyorum.
“Çuval
Hadisesi için ABD’ye nota verin” denildiğinde “Nota vermeyi müzik notası mı
sandınız” diye dikleneceksiniz, sıra “Özür Dileme” ye gelince; bol keseden özür
dağıtacaksınız öyle mi?
Nasıl
olsa dilin kemiği yok ya, özür üstüne özür dileyin.
Hiç
düşündünüz mü acaba; Fransız devrimi sırasında ölenler için, örneğin Bastil
Hapishanesi'nde ölenler için Fransız Devleti kendi halkından özür diledi mi?
ABD,
öldürmüş olduğu Kızılderililer için kendi halkından özür diledi mi?
Stalin
döneminde öldürülen onlarca milyon muhalif için Rus Devleti, vatandaşlarından
özür diledi mi?
Örneğin
Kırım ve Mesket Türklerinden özür diledi mi Rusya?
Ya
da Çin, senelerdir soykırım uyguladığı Doğu Türkistanlılardan özür diliyor mu?
Ömer
Sağlam
____________
1-24.11.2011
tarihli Zaman Gazetesi, “Dersim Özrü” başlıklı manşet haber ve devamı, s.16.
2-
Ali Kemal ve İskilipli Atıf Hoca hakkında daha önce yazdıklarımızı okumak için
lütfen aşağıdaki linklere tıklayınız:
http://www.haberakademi.net/default.asp?inc=makaleoku&hid=3105
&http://www.haberakademi.net/default.asp?inc=makaleoku&hid=6974
3-Tarih
Profesörü Yusuf Halaçoğlu, kendi facebook sayfasında Dersim olaylarını
değerlendirirken şöyle diyor; “Burada meydana gelen olaylar zinciri içinde asıl
hedef oradaki Aleviler değildir. Şeyh Sait isyanı kalıntılarıyla İngiltere’ye
yamananlardı. Ayrıca burada Anadolu'nun çeşitli yerlerinden gelmiş asker
kaçakları, eşkıya ve katil grupları da vardı. Yine feodal yapı içinde bulunan
aile ve aşiretler de devletin buralara girmesini istememekteydi. Nitekim Singeç
Köprüsünün açılışının yapılması sırasında köprü yakınındaki karakola saldıran
isyancılar 33 askeri şehid ederler Ardından diğer Türk birlikleri ile bağlantı
kurulmaması için bölgenin telefon hatları kesilir. Jandarma birliklerine pusu
kurulur. Pax bucağı karakoluna baskın düzenlenir. Seyit Rıza, bizzat Sin
Karakolu’nun basılması için asi milislere emir verir. 56 asker şehid olur”(bkz.
http://www.facebook.com/yusufhalacoglu/posts/10150472076006285#!/yusufhalacoglu)
4-
Aynı kaynak.
5-
http://www.haberakademi.net/default.asp?inc=haberoku&hid=14705.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder