13 Ekim 2014 Pazartesi

Eylemci ve Savaşçı, Gerçek Kemalist Olmak! / Figen Özen



Atatürkçü olmak, bir savaş vermek, Türkiye'nin tarihsel çatışmasını yenmek demektir. O'nun eyleminin adı nedir? Ulusal kurtuluş hareketidir. Ulusal kurtuluş hareketinin özündeki tarihsel felsefeyi kavramadıkça, bu kurtuluş hareketinin bilincine ermedikçe, EYLEMCİ ve SAVAŞÇI, yani gerçek bir Atatürkçü olamayız. Atatürkçü olmak demek, ulusal kurtuluş savaşçısı olmak demektir. Sönmüş ateşi alevlendirmek, Türkiye'yi yeniden bir kurtuluş savaşıyla ısıtmak, diriltmek, harekete geçirmek demektir." Ceyhun Atıf Kansu
9 Kasım’ı,10/Kasım’a bağlayan gece… Saat 24.22… Kendimi   ve “Ben Atatürkçü’yüm” diyen herkesi sorguluyorum. Belki bana kızacak, haddimi aştığımı da söyleyeceksiniz.  Ama olsun, ben sorgulamaya devam edeceğim. Bu bir öz eleştiri olacak belkide.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi huzurunda, insanın kendini sorgulamasının ne denli zor olduğunu takdir edersiniz. Eğer bu sorgulamada doğru ve dürüst analizler yaptığınız takdirde başınızın utançla önünüze eğildiğini ve yüzünüzün kızardığını görmek elbet de sizi şaşırtmayacaktır.
Eğer gerçek bir Atatürkçü iseniz eylemci ve savaşçı olmak benim görevimdir diyorsanız, Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet’e karşı yapılan tüm saldırıların karşısında ezilecek  ve  o büyük emaneti koruyamadığınız için de Gazi Paşa’ya hesap veremeyeceksiniz.
“Saygıdeğer baylar, sizi, günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir dönemin öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım.

Baylar, bu söylevimle, ULUSAL VARLIĞI SONA ERMİŞ SAYILAN BÜYÜK BİR ULUSUN, BAĞIMSIZLIĞINI NASIL KAZANDIĞINI; BİLİM VE TEKNİĞİN EN SON İLKELERİNE DAYANAN ULUSAL VE ÇAĞDAŞ BİR DEVLETİ NASIL KURDUĞUNU anlatmaya çalıştım.

Bugün ulaştığımız sonuç, yüz yıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır.

Bu sonucu, Türk gençliğine güvenle bırakıyorum."

Mustafa Kemal, okunması altı gün süren "Büyük Söylev"i, "Gençliğe Hitabe" ile bitirmiştir.
Büyük Nutuk’ta anlatılan kanla, canla kazanılan Bağımsızlık Savaşı inkâr edilmiş ve Mustafa Kemal Paşa’nın Türk milleti ile birlikte kurduğu Cumhuriyet açıkça kimliklerinde T.C vatandaşı kişiler tarafından işgal edilmiştir.
Ve bu işgalin neticesinde;
*Öcalan’la ve PKK’nın siyasi uzantılarıyla mütareke masasına oturulmuş,
*Birleşik Belediyeler Yasası ile üstü örtülü federatif sistemle, Türkiye’nin üniter yapısına kast edilmiştir.
*”Varlığım Türk varlığına armağan olsun!” Andımız yasaklanmıştır.
*Türk milletinin egemenliği 29/Ekim/2004’te AB’ye, daha sonra da terörist başı, bebek katili Öcalan’a devredilmiştir.
*Sinsice bir planla TC kaldırılmış, Anayasa’da “TÜRK” isminin geçmemesi için çalışmalar yapılarak Gazi Meclis’in yara almasına neden olunmuştur.
*Vatandaşlık Kanunu,”TÜRK SOYLU” yerine ”TÜRKİYE SOYLU” kavramı konularak Türk milletinin etnik kökene indirilmesi gündemdedir.
*Türkiye Cumhuriyeti’nin “ilişkilerin geliştirilmesine katkıları” gerekçesiyle yabancılara verdiği Devlet Nişanı, Cumhuriyet Nişanı ve Liyakat Nişanı’nın şekilleri değiştirilerek, nişanlardan “Atatürk silueti” ve “T.C.” yazısı çıkarılmıştır.
 Eski AB Türkiye Raportörü Hollandalı Parlamenter Arie Oostlandera'ya verilmiş bir "SÖZ" gereği Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Türk ordusunu bitirmek, işbirlikçiler tarafından görev kabul edilmiştir.
"Önce orduyu bitireceğiz, sonra Atatürk'ü... Bu konuda da siz bize yardım edeceksiniz.”
*Bir yılbaşı gecesi Adana’da bir camiye ayakkabılarıyla giren sarhoş,  Amerikan askerlerine göz yuman mürteciler tarafından,  Gazi Meclis’i dualarla açan, Büyük Taarruz öncesi YÜCE  RABB’inden yardım isteyen Gazi Paşa dinsiz ilan edilmiştir.
 “Ya Rabbi, Sen Türk ordusunu muzaffer et. Türklüğün, Müslümanlığın düşman ayakları altında çiğnenmesine müsaade etme.”
“ Kürtçe’nin,  bazı kamusal alanlarda kullanılmasına izin verilerek, dil bütünlüğü yok edilmiş, ulus dilimiz Türkçe yoksullaştırılmıştır.
Elbette bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ama sorun,  örneklerin çokluğunda değil, bizlerin neler yaptığındadır.
Katıldığımız mitingler, dinlediğimiz konferanslar, 40-50 kişiyle yaptığımız basın açıklamaları ve haykırdığımız sloganlar…
Mani olabildik mi? Karşı devrimcilerin yürüyüşünü,  durdurabildik mi?
Hayır, onlar gün geçtikçe azıttılar, emperyalizmin paralı devşirmeleri mıntıka temizliği yapmış, Atatürk Devrimleri’nin üzerini,  küresel çetelerin kirli parmak izleri lekelemiştir.
Demek ki biz yeterince savaşmamış, mücadele etmemişiz. Kısacası biz bir araya gelememiş, Atatürk resimleri paylaşmakla yetinmişiz. Atatürk’ü çok sevmiş ama anlayamamışız O’nu..
Eğer anlasaydık…
Gazi Paşa’nın her şeyden önce tam bağımsızlık anlayışına sahip çıkardık. Tarihte hiçbir milletin şimdiye dek oluşturamadığı Bağımsızlık Savaşı’ndaki birlikteliği, milli birliği yeniden kurmak zorunda hissederdik kendimizi. Her kim olursa olsun, bu milli birlik beraberliği bozmaya kalkışanları vatana ihanet olarak kabul ederdik.
Türk milleti hiçbir milletin, kuruluşun ve/veya kişinin uşağı değildir. Türk milleti olarak kayıtsız, şartsız tam bağımsız olarak yaşamaya kararlı olduğumuzu tüm dünyaya ilan ederdik.
Atatürk’ün bazı kişiler tarafından “tabu”laştırılmasına da asla izin vermezdik. Çünkü O ne bir fotoğraf ne de bir heykeldir.  Ölümünün üzerinden tam 75 sene geçmesine rağmen, eserleriyle, devrimleriyle ezilen uluslara önderlik yapabilen bir liderdir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa; emperyalizmin, işbirlikçilerinin korkusudur. Küresel çetelerin artıkları mürteciler, Anıt Kabir’den dahi korkmaktadırlar.
 En çok da tüm milli cenahların bir araya gelmesinden, irade-i milliyenin şaha kalkmasından korkmaktadırlar.
 İşte bu nedenle durmadan gündem değiştirip, siyasileri bile tuzağa düşürüp gerçek tehlikenin üzerini kapatmaktadırlar.
Gericiliğe karşı alternatif olarak kabul edilen tatlı su solcuları,  Batı taklidi alaca karanlık aydınları, cemaatler, münafıklar ve emperyalizmin yamakları, şeriatçılar Atatürk’ün ve O’nun devrimlerinin düşmanlarıdır. Milliyetsiz milliyetçiler ve rozet Atatürkçüleri bu güruhun arkasında saf tutmaktadır.
Biz doğrudan, doğruya Gazi Paşa’dan emir almışçasına-ki böyle bir emir Gençliğe Hitabe’de verilmiştir- inatla, azim ve kararlılıkla, bilinçle Kemalizm’i millete öğretmeyi, O’nu halkla buluşturmayı ödev kabul etmeliyiz.
Unutmayın, bazen büyük hayallerle kurulan bir demokratik kitle örgütünün başaramadığını, sabırlı, inançlı ve doğru bilgilerle donatılmış tek bir kişi başarabilir.
Gerçek Atatürkçüler için, salonlardan çıkıp Türk milleti ile kaynaşmak, sabırla Atatürk’ün tam bağımsızlık anlayışını anlatmak ve milleti yüreğinizden hissederek sevmek bir vatan borcudur.
Milleti sevmeden, onlarla kucaklaşmadan ve en önemlisi Atatürk’ü anlatırken, onları anlamadan başarı mümkün değildir.
Şimdi tam sırası…  Kurtuluş    ateşini yakmanın tam zamanı. Onların korkularının üzerine gitmenin tam zamanı…
Halkla beraber,  tüm işbirlikçilere  rağmen   mücadelenin tam zamanı.
Bağımsızlık  ateşinin   kıvılcımları tüm ülkede yeni ateşler tutuşturmaya hazırken, emperyalistleri ve işbirlikçilerini ve hatta mürtecileri yenmenin tam zamanı.
“Geldikleri gibi gidecekler” Bundan eminim. Çünkü;
“İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni yaşam ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!”
Biz Atatürk’üz, Atatürk ise Türk milletidir. O halde “Ya İstiklal- Ya Ölüm” Gazi Paşam…
Bu gün  sadece başlangıç. Mücadele başlıyor. Türk milleti “HALASKÂR GAZİ”ye sahip çıkacak ve kentlisiyle, köylüsüyle, emeklisiyle, emekçisiyle bir devrim başlatacaktır.
Artık “BEN” değil, “BİZİZ”!
ALLAH’ın rahmeti üzerine olsun Gazi Paşam. Nur içinde yat HALÂSKAR GAZİ!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder