Çoğumuz
bilir. Çiçek saksılarının, çöplerin, yiyeceklerin etrafında sürüler halinde
dolaşan çok küçük “sirke sinekleri”, zaman zaman insanın ağzına, burnuna,
çorbasına kaçarlar. Pek zararları dokunuyor olmasa da, mide bulandırırlar...
Çorbayı içmek dışında başkaca bir seçeneğiniz yoksa kaşığın sapının ucu ile “bu
küçük yaratığı” çorbanızdan çıkartır atar, yolunuza devam edersiniz.
Özellikle son 10 -12 yılda yakalarına “Atatürk
rozeti” takarak - küçük ünler
uğruna- yalan söyleyen ahlaksızlar “sirke sinekleri” gibi çoğaldılar
yanımızda, yöremizde. Çünkü sistemin yarattığı kirlilik bunların üremesine
uygun bir ortam sağladı. Ne yazık ki “Atatürkçü” etiketli, kendilerini “sureti
haktan” göstermeye çalışan bu ahlaki değerlerinden yoksun, psikopat
karakterli onursuzlar geçmişte „Kemalist-Halkçı-Devrimci-sol“
hareket içinde hep var olmuştur ve halen de vardırlar.
Bunların
“Küçük
Ünler” uğruna yapmayacakları iftira, başvurmayacakları bir çirkeflik
yoktur. Bu nedenle de, bilinçli ajan
provokatörlerden hiç bir farkları yoktur. Bu onursuz yaratıklar, akılları
sıra başkalarını aşağılayarak kendilerini yücelttiklerini sanacak denli de aptal ve ahmaktırlar.
Bu
“sirke sinekleri“, okuduğu bir-kaç kitaptan,
ezberledikleri üç-beş cümle ile yalan-yanlış “teorik zevzeklikler” yaparak
çevresindekilere kendilerinin ne denli yüksek! bilince sahip olduklarını kanıtlamaya
çalışırlar. Kendilerine hiç hak etmedikleri, asla da hak etmeyecekleri unvanlar
yakıştırırlar. Yani yaşamında hiç tıp fakültesine gitmemiş birinin adının
önüne „Uzman Doktor ………… „
yazması gibi.
Bu
tipler, kalıplarla düşünme alışkanlığından vazgeçemezler. Ciddiyetle araştırma, sorgulama, analiz
yapma, yeniden üretme yetileri dumura uğramıştır. En başa kendilerini koyarak “tabular”
oluşturup, “kutsallar” yaratırlar. Bu nedenlerle
Antiemperyalist-halkçı-devrimci bir düşün sistemi olan “Kemalizm’i” “Atatürkçülük”
adı altında bir tabuya dönüştürerek geniş halk yığınlarınca “marjinal” olarak
algılanmasına yol açmışlardır.
Yıllar
öncesinde Karaköy-Kadıköy vapurlarında sahte ilaç ve jilet satanlar da,
ıvır-zıvır mallarını, “mayasıla-basura-bronşite, her derde
deva(!)”, yalanları ile pazarlarlar ve alıcı da bulurlardı. İnsanları
yalanlarla aldatıp, kandırdıkları için göreceli de olsa bir güç kazanmış
olurlardı
İşte
bizim“Sirke
Sinekleri” de, oradan buradan derledikleri “dağarcıklarındaki”, (her şey olan ama asla “Atatürkçülük” olmayan)
bilgileri pazarlayarak kendilerini güçlü- bilgi ve birikim sahibi olarak
göstermeye çalışırlar. Bu “küçük ünlere”
kavuşma, şan-şöhret ve hızla yükselme düşleri kuranlar; başkalarının
yaşamlarını karartacak, onlara maddi –manevi yıkımlar getirecek “kuyruklu yalanlarını” sanki gerçekten
olmuş gibi çevresindekilere ve özellikle “gölgesine
sığındıkları” sahiplerine aktarmakta bir an bile duraksamazlar.
Her
alanda ve her anlamda kişisel ve toplumsal yalanı, karalama, iftira ve çamur
atmayı meslek edinmiş olan bu özel görevli - küçük kariyeristler ile “Atatürkçü”
rolündeki sahtekârlarla uğraşmanın kolay olmadığını biliyorum.
Ama
unutulmamalı; Yalan ve iftira ile onur
yan yana var olamaz, bir arada olamaz. Bir kişi yalancı ise “ONURSUZDUR”.
Onurlu ise, koşullar ne olursa olsun “YALAN” söylemezler, söylenmesine de
izin vermezler. Onurlu ve dürüst kişiler yalanlar üretmezler, insanlara
iftiralar atmazlar, akılları sıra başkalarını aşağılamaya çalışarak kendilerini
yücelttiklerini sanmazlar...
İnsanı yücelten,
kişiyi onurlu kılan, ürettiği değerlerin diğer insanlara, yaşama olumlu, yapıcı
katkılarıdır. İnsanı yücelten, sahip olduğu adalet duygusudur, adaletli
davranışlarıdır, haksızlıklara karşı verdiği tepkilerdir. Bunlar olmadan,
insancıl, dürüst ve onurlu bir kişi olunamayacağı gibi, Atatürkçü de, devrimci
de olunamaz. Tek başına şu veya bu
kitabı hatmetmiş olmakla, “teori” konusunda ahkâm kesmekle, birtakım toplumsal
ilişkilere sahip olmakla ne Atatürkçü, ne de adam olunur.
Not:
Bu yazı herhangi bir kişiye yönelik
değildir. Yazıyı okuduktan sonra etrafınızdakileri gözlerinizin önüne getirin.
Mutlaka bir “Sirke Sineği” göreceksiniz
“Açıkça büyük amaçlar tasarlayan ve daha
sonra bu amaçlar için oldukça yetersiz olduğunu gizlice kavrayıveren kimse,
çoğu zaman bu amaçlardan vazgeçecek kadar da güçlü de değildir. İşte o zaman
ikiyüzlülük kaçınılmazdır.” (Friedrich Nietzsche) 04 Mayıs 2014 Isparta
Mahmut
ÖZYÜREK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder