Emperyalizm ve Kıssadan Hisseler/ Barış DOSTER |
ABD’nin önemli bilim insanlarından Samuel Huntington,
Türkiye’de de ses getiren çalışmasının adını “Medeniyetler Çatışması” koymuştu.
Sonra “Tarihin Sonu” tezini ortaya attı.
Ardından bu tezinden önemli ölçüde döndü, özeleştiri verdi. ABD “Medeniyetler
İttifakı” projesini ortaya atıp, buna biri bizden diğeri İspanya’dan
iki tane eş başkan bulunca, ülkemizdeki Huntington hayranları
da keskin bir U dönüşü yaptılar. Oysa ne Medeniyetler Çatışması, ne Tarihin
Sonu, ne de Medeniyetler İttifakı bilimsel tezlerdir.
Bunların üçü de ABD emperyalizminin ihtiyaçlarından doğmuş
projelerdir. Olanı incelemez, olmasını istediklerini vazederler. Tespit değil,
temenni öne çıkar. Bu nedenle onları kavramsallaştırma, kuramsallaştırma işi de
devletle, istihbarat örgütleriyle teması bilinen akademisyenlere sipariş
edilir.
Kıssadan hisse: Emperyalizmin kuramcılarının yazdığı metinlere,
sözde bilimsel çalışmalara karşı uyanık olmak gerekir.
Büyük Ortadoğu Projesi’nde eş başkan olmakla övünen
Türkiye’nin payına İslam diniyle hiç ilgisi olmayan, dini değil tamamen siyasi
ve de ABD yapımı bir proje olan “Ilımlı İslam”, bir diğer ifadeyle
Amerikan İslam’ı düştüğünde kimileri pek sevinmişti. Bu sayede din kardeşliği
üzerinden terörün önleneceğine inanmışlardı. Bu yöndeki yayınların sayısı
artmıştı. O kadar ki terör örgütü liderine bile “barış elçisi” gözüyle
bakanlar belirmişti mütareke medyasında. İmralı ile Kandil sanki iki farklı
yapı imiş gibi gösterilmeye çalışılmıştı. İmralı’nın barış istediği öne
sürülmüştü. İmralı sakini eli kanlı bir bebek katili olarak değil, barış ve
demokrasi elçisi olarak gösterilir olmuştu. Bu süreçte devletin adından
anayasaya, ana muhalefetten medyaya dek her şey yenilenmek istenmişti. Okyanus
ötesinden kimileri Cumhuriyet gazetesinde bile “Yeni
Kemalizm” başlıklı makaleler yazmışlardı. Hal böyle olunca, yeni devletin
adını koymak da yine bir ABD’li uzman- istihbaratçıya düşmüştü. Graham
Fuller, kitabına “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adını
vermişti. Kitaptaki tezler, yeni CHP’den de övgüler almıştı.
12 Eylül referandumunun ertesi günü iktidarın sözcülerinden olan Star’ın attığı
manşet de aynıydı: “Yeni Türkiye Cumhuriyeti”.
Bu süreçte halkımız, sürecin federasyona ve bölünmeye gideceğini
göremedi. Ortadoğu Serbest Ticaret Bölgesi’nin, Kamu
Yönetimi Reformu’nun, Yerel Yönetimler Reformu’nun, Bölge
Kalkınma Ajansları’nın, Kardeş Belediyeler Birliği Projesi’nin, Birleşmiş
Milletler İkiz Sözleşmeleri’nin siyasi, idari, iktisadi, mali, kültürel
anlamda hep bölünmenin altyapısını hazırladığını söyleyenleri, ciddiye
almadı. “Yeni” ve “yenilenme” sözcüklerinin
büyüsüne kapıldı fazlasıyla. Sonuç: Sıfıra sıfır, elde var sıfır. Bir
ayda 40 şehit verdikten sonra, gazetelerde terörle mücadele
konusunda eskiye dönüş yapılacağı, kitlesel tutuklamaların geleceği, güvenlik önlemlerinin
artırılacağı yazılır oldu. Yani “yeni” lafı, terörü önleyemedi. ABD
patentli “ılımlı İslam” projesi din kardeşliğini sağlayamadı. Habur
açılımı, Türk bayrağının asılmadığı sahra mahkemesi, Kemal Burkay üzülmesin
diye Atatürk resminin kaldırıldığı basın toplantısı, bölücülerin
silahlarını susturamadı.
Kıssadan hisse: ABD’nin etkin düşünce kuruluşlarından Atlantik
Konseyi’nin uzmanlarından olan David L. Phillips’in Haziran
2009’da yazdığı “Türkler ve Irak Kürtleri Arasında Güven Tesisi” başlıklı
rapordan ilham alan Kürt açılımı çökmüştür.
ABD Dışişleri Bakanlığının internet sitesinde şu mealde bir yazı
çıkmıştı: “54 ülkenin liderini biz yetiştirdik. Bizim bursumuzla
yetiştiler”. Listede Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı da
bulunuyordu. Dünyada Yahudi lobisinden cesaret ödülü alıp da Yahudi olmayan tek
başbakan da Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı olduğuna göre, 1996’dan beri
ABD’li uzmanların üzerinde çalıştıkları, 2002 yılından itibaren yüksek sesle
dillendirilen Büyük Ortadoğu Projesi’ne şaşırmamak gerekir. Bu
kapsamda bölücülüğün adı “demokratik özerklik” olmuştur.
Geçmişte Çekiç Güç Irak’ı vurmak için konuşlanmış iken bu kez füze
kalkanı İran’ı vurmak için yerleştirilmektedir. Emperyalizm, devlet
biçiminde örgütlenmiş haydutluk olduğundan meseleye bütüncül yaklaşmakta, işi
şansa bırakmamaktadır. Irak Kürtlerini Saddam’dan kurtaran ABD, Türkiye’nin
Kürtlerini de Ankara’dan kurtarmanın altyapısını hazırlamaktadır. Türkiye’de
vatansız, milletsiz, devletsiz bir toplum yaratılırken, ulus devlet,
tekil devlet, laik devlet çözülmektedir. Hem de aileyle, ahlakla,
manevi değerlerle, içi boşaltılıp, sentetik hale getirilmek, özünden
uzaklaştırılmak istenen dini kavramlarla birlikte.
Türkiye bunları yaşarken küresel yatırımcılar, özellikle de
Türkiye’de gayrimenkul işi yapanlar, varlık yönetim şirketleri, çokuluslu
tekeller ve finans devleri, yakın geleceğe ilişkin öngörü
ve senaryolarını Türkiye’nin bölünebileceğini dikkate alarak
yazmaktadırlar.
Kıssadan hisse: Goethe’nin şu sözünü hiç unutmamak gerekir: “Cahilliğin
eyleme geçmesinden daha korkunç bir şey yoktur”.
BARIŞ DOSTER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder