21 Nisan 2014 Pazartesi

Gaflet Dedik, Delalet Dedik ve Hatta! / Figen ÖZEN



Gaflet dedik, delalet dedik, hatta ihanet dedik “İkiz Yasalar” için… Bize insan haklarından, kültürel haklardan ve düşünce özgürlüğünü dayadılar.
Olmaz dedik, bu yasa Lozan’dan alınan intikamdır. Kokuşmuş Sevr’in, çöplükten çıkarılıp önümüze konmasıdır.
Sırtını “İkiz Yasalar”a yaslayan çakallar ulumaya hem de yüksek sesle ulumaya başlamıştır. Ulumakla kalmayıp, yüzsüz bir tavırla TBMM’de basın toplantısı yapıp, “Diyarbakır petrollerinden pay istiyoruz.” İfadesiyle gafletin, delaletin ve hatta ihanetin sözcülüğünü yapmıştır.
Bu mahlukatlar neden böylesine pervasızca ihanetlerini sergilemektedirler? 4-Haziran-2003’te TBMM’de AKP ve CHP’li milletvekillerin oylarıyla yasalaşan ve zamanın, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in onayladığı “İKİZ YASALAR” bu mahlukatların güç kaynağıdır.
1. Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.
2. Bütün halklar, ........, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.
3. ......bu sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir. denmektedir.
İkiz sözleşmeler olarak anılan bu sözleşmelerin bu maddeleri ÇEKİNCESİZ kabul edilmiştir.
Sözleşmelerin 2. maddeleri ile de devlet bu hakları güvence altına alır. Bu haklara saygı göstermeyi taahhüt eder.
 Burada dikkat etmemiz gereken,  çok önemli bir delalet örneği göze çarpmaktadır.
Devlet, kimlere saygı göstermeyi  “taahhüt” etmiştir?  HALKLARA?
“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” M. Kemal ATATÜRK
Ancak bu maddeler, Türk milleti,  emperyalizmin bulaşıcı virüsü ile etnik kökenlere ayrılmış –ki bu etnik kökenler “halklar” sözcüğüyle tanımlanmıştır-“kendi kaderini tayin hakkı” tanımıştır. Bu tanıma,  önce “özerkliği” daha sonraki aşamada da “ayrılma”yı getirecektir.
Bu “taahhüt”le birlikte her türlü bölücü faaliyet, uluslararası güvenceye kavuşmuştur.
2. Bütün halklar, ........, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.
Bu bent; her iki sözleşmenin ortak maddesidir. Bu bendin altına “ŞERH” koymayan ve hatta “beyan” ifade eden iktidar, Türkiye’nin ekonomik bölgelere bölünmesini adeta kabul etmiştir.
Anayasa’nın 90. maddesi karşısında, TBMM kararıyla onaylanan bu sözleşmelerin “Türk kanunlarını değiştirici” özellikleri vardır. “İç hukukun bir parçası” kabul edilerek, "Anayasa’ya aykırı” olduğu ileri sürülemeyecektir.
 “İkiz Sözleşmeler”, ulus devletimizi ve egemenliğimizi, tehdit eden yasalardır.
“Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı BDP’li Kışanak, petrol başta olmak üzere, bölgede üretilen enerjiden kendilerine de pay verilmesini istedi.”
“Barajlar bizim”
Petrolden pay istemekle yetinmeyen Kışanak, bölgede çıkan sulardan da pay istemiş, “baraj”ların onlara ait olduğunu da iddia etmiştir.
“İkiz Yasalar”ın kuyruğuna eklenen “Birleşik Şehirler Yasası” ile İmralı’daki bölücü başının federasyona giden çizdiği yol haritasının kaldırım taşları döşenmeye devam etmiştir. Büyükşehirlerin sınırları il sınırı yapılarak, bir gecede 19.000 köy, şehirlere dahil edilmiştir. Büyükşehir belediye başkanlarına, “eyalet vali”lerine has çok geniş yetkiler verilmiştir.
“Demokratik Özerklik” projesi raftan indirilmiş, Türkiye’nin önüne konulmuştur.
Özerklik projesi
“Belediye Meclisi’nin kent parlamentosu işlevini görmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ekonomi, eğitim, sağlık komisyonları kuracağız. BDP olarak 2007’den beri bölgesel yönetimler üzerine kurulu demokratik özerklik projemiz var. Bu askıda kanton projesine yakındır. Rojava bugün kanton tarzı bir örgütlenme esas aldı. 2007’de zaten benzer bir projeyi kamuoyuna sunmuş, bunun politikasını yapmış, siyasi iradesini ortaya koymuştuk. Bugün bu doğrultuda çalışmalarımızı yürütmenin zamanıdır. Yeni bir isim değişikliğine ihtiyaç varsa partinin ilgili kurulları belirler. Bizim önümüzdeki politik perspektif 2007’deki genel kurulda kabul edilen demokratik özerklik projesidir.” Yeniçağ gazetesi
Görüldüğü gibi devlet içinde devlet kurmanın hazırlıkları yapılmakta ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin karşısına dayatmalarla çıkılmaktadır.
 Ancak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın Kışanak’a verdiği cevap son derece dikkat çekicidir.
“Yıldız: Mümkün değil
Gültan Kışanak’ın “Diyarbakır’da çıkan petrolden pay istiyoruz” açıklamasına, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’dan “Bu mümkün değil” yanıtı geldi. Bakan Yıldız, “İster TPAO olsun, isterse özel sektörde olsun bir devlet hakkı alıyoruz. O devlet hakkından ayrı bir devlet hakkı olmaz, gündemimizde bu yok.”
“O devlet hakkından ayrı bir devlet hakkı olmaz.”
Bu cümleden anlaşıldığına göre Yıldız; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni “bir başka devlet” statüsünde görmektedir. Bu anlayış hangi sözcükle ifade edilebilir? Yorum sizin…
Ancak “İkiz Yasaları” TBMM’de yasalaştıran siyasi erk bir şeyin farkında olmak zorundadır.
“Sözleşmelerin 2. maddeleri ile de devlet bu hakları güvence altına alır. Bu haklara saygı göstermeyi taahhüt eder.”
Bu sözleşmelerde yer alan ortak hükümle, BM bünyesinde oluşturulacak komisyon ve komiteler, Türkiye’de denetim yapma ve iç işlerimize doğrudan müdahale etme hakkına sahiptir.
Ancak küresel çetelerin hizmetkarlarının,  arsız iştahları bir türlü doymak bilmeyecektir. Anadolu’da çok kullanılan bir deyim vardır
“Yüz verirsen deliye, gelir s…. halıya…” Halının üstündeki pisliği temizlemek oldukça zordur. Çünkü o pislik siyasi erkin verdiği tavizlerle her yere bulaşmıştır.
Kışanak’tan sonra BDP Muş Milletvekili Demir Çelik, kendini fasulye gibi nimetten sayarak TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; “Yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yüzde yirmisi bize verilsin” demiştir.
“Özerklik uygulamaları özelikle köylerde başarıyla uygulanıyor. Türkiye artık tek merkezden yönetilemez. Bölgesel özerklik değil, 20-25 civarında bölgesel yönetim istiyoruz.”
Bu ifade Demir Çelik’in hezeyanları… Aynı hezeyan iktidar partisinin  “Kurucular Kitabı-AK KİTAP”ta da ifade edilmiştir.
AK KİTAP: Sayfa 8:
“Partimiz merkeziyetçi idareden uzaklaşmayı öngörmektedir.”
İktidar, küresel çetelerin,   çıkarlarına teslim olmuştur. Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir.
O zaman;
“Ülkenin ve milletin istiklâli tehlikededir.  Ülkenin ve milletin istiklâlini gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” 22/Haziran/1919- Amasya Bildirgesi-Mustafa Kemal Paşa

Figen ÖZEN
16 Nisan 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder