8 Mart 2018 Perşembe

BASIN AÇIKLAMASI “8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü”


Konu:8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü                                                                       08 Mart 2018   
BASIN AÇIKLAMASI
Bu gün  “8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü”. 8 Mart 1857’de ABD’de ağır çalışma koşulları, uzun iş günleri ve buna karşın çok düşük, evet, erkek işçilerden de düşük ücretlere karşı kadın dokuma işçilerinin ayağa kalkışı egemenlerin en vahşi saldırıları ile karşılaşmış ve direnişteki bir fabrikada çıkartılan yangında 129 kadın işçi yaşamını yitirmiştir. ABD’ de yakılarak katledilen dokuma işçisi kadınların anısına 8 Mart mücadele günü olarak kutlanıyor.

Dünyanın dört bir yanında kadınlar,  ABD’de yanan işçi kadınların küllerinden ANKA kuşları olarak yeniden ve milyonlar olarak dirilmişler ayağa kalkmışlar, aydınlık bir gelecek için mücadeleyi sürdürmüşlerdir.
Türkiye'de 8 Mart ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. Türk kadını Ülkesi bağımsız olmayan bir ulusun kadınlarının da özgür ve eşit olamayacağının ayırdındadır.  Bu nedenle Kurtuluş Savaşında erkeği ile omuz omuza cephedeki yerini almış, düşmana karşı silâhı ile savaşarak, cepheye mermi taşıyarak, yaralı askerleri tedavi ederek, silâh ve giyecek imal ederek, vatanın kurtuluşunda ve bu günlere ulaşmamızda hak sahibi olmuştur.
Dinci gericilik ve faşizm öncelikle ve mutlaka kadınları hedef alır. Dinci gericilik aynı zamanda kadın düşmanlığını üretir ve besler. Kadın erkeği baştan çıkaran yılan, cennetten kovulmasına sebep olan habis yaratık, erkeğin her türden arzularını yerine getiren bir mahlûktur.
 Toplumu tepeden tırnağa dinsel dogmalara dayalı bir zihniyetle yoğurmak amacında olan AKP iktidarı, ele geçirdiği devletin tüm kurumlarına dayanarak kadınlar üzerindeki baskıyı giderek yoğunlaştırıldı. Kadın hakları alanında elde edilen tüm kazanımlar siyasal iktidar eliyle çarpıtılmış, güdükleştirilmiş, dumura uğratılmıştır.
Kendisine 16 karılı, dinci softa II. Abdülhamit’i referans alan saltanat artığı iktidar ve yandaşları kadınlarımızın Cumhuriyetle elde ettiği tüm kazanımları birer birer yok ederken,  kadınları gericiliğin kurallarına mahkûm etmiştir.
Özellikle son 15 yılda kadınların toplumsal yaşamdan uzaklaştırılması amaçlı onlarca yasa çıkarıldı. 
 Anaokullarında başlatılan dinsel propaganda, örgün eğitimde müfredat değişiklikleri ve türban serbestisine yasal dayanaklar sağlandı. Eğitimde 4+4+4 ve diğer uygulamalarla kız çocuklarının varlığı sınırlandırıldı.
Diyanet kurumu üzerinden dine dayalı bir yaşam dikte edildi ve her türlü cemaat ve dinsel organizasyonlarla bu politikalar pekiştirildi.
Üretim sürecinin esnekleştirilmesi(esnek çalışma) kayıt dışı haline getirilmesi, gündelikçilik ve giderek yaygınlaşan taşeronlaştırılmış hizmet üretimi alanları ile ev eksenli çalışma ile kadınlar düşük ücretli güvencesiz, sendikasız işçilik depoları haline getirildi.
Böylece kadın emeği değersizleştirilmiş, sömürü ve baskılar ağırlaştırılmıştır. Bunların sonucu emekçi kadınlarımız tümüyle yoksullaştırılmış ve çaresiz bırakılmışlardır.  Bu durum kadın bedeninin metalaştırılması ve seks ticaretini neredeyse bir sektör olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bizler bu gün ABD’ de yakılarak katledilen dokuma işçisi kadınların, kurtuluş savaşımızın kadın kahramanlarının ayak izlerine, deneyimlerine kendimizinkileri de katarak, yaşamın her alanında 1950’li yıllardan bu yana kaybettiğimiz hak ve kazanımlarımızı yeniden elde etmek ve dinci gericiliğin dayattığı esaretten kurtuluşumuz için bu mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız.
Dinci gericilik önce kadınları hedef alıyorsa, inatla ve kararlılıkla emeğin, aydınlığın, özgürlüğün, eşitliğin Türkiye’sini kurmak, her tür gericiliği püskürtmek biz kadınların ellerinde. 1920’li yıllarda kadın-erkek omuz omuza emperyalizmi, dinci gericiliği nasıl yenilgiye uğratmışsak, bu gün yine aynı azim ve kararlılıkla karanlıkları aydınlığa çıkaracağız. Bu duygularla 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Gününü kutluyoruz.


YÖNETİM KURULU ADINA:     
        Serpil YAVUZLAR                                                                                                                                                                                                                                                       Feray SELEK


                                                                     

4 Mart 2018 Pazar

Karşı devrim çemberinden çıkış Kemalist devrimle olacaktır



BASIN AÇIKLAMASI
(Karşı devrim çemberinden çıkış Kemalist devrimle olacaktır)
3 Mart Devrim yasalarının 94. Yılındayız. Bugün Türkiye’de karşı devrim ve devrimci güçler arasındaki kavganın temelinde; 94 yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Tarafından kabul edilen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesi olan 3 Mart devrim yasaları vardır.
Her biri başlı başına birer devrim niteliği taşıyan, Türk halkını  “ümmet” aşamasından “ulus” aşamasına dönüştürmeyi amaçlayan bu devrimler;
“Halifeliğin” ve hükümetçe alınmış kararların şeriat kurallarına uygun olup olmadığını denetleyen  Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması,  
Aklı ve bilimi dışlayan,  halkı birbirine yabancılaştıran ortaçağ eğitim yerine akıl ve bilimin yön vereceği çağdaş ve uygar yurttaşlardan oluşan bir ulus oluşturmayı amaçlayan  Tevhid-i Tedrisat Kanunudur
Devrim yasaları birbirinden bağımsız değil, her biri diğerini tamamlayan bir bütünlük oluştururlar. Bu nedenle bu yasalardan herhangi birinde tereddüt, savsaklama öbürlerinde de geriye dönüşün başlamasına neden olması kaçınılmazdır.
3 Mart Devrim Yasaları,  başta İngiltere olmak üzere yağmacı batıda, onlarla iş ve güç birliği içinde olan dinci gericilerde büyük bir travma yaratmıştır.
Çünkü İngiliz yüksek çıkarları,  petrol zengini orta doğuyu, büyük bir pazar olan Osmanlı ülkesini ancak; zayıf bir kurum olarak halifeliğin yaşaması, akıl ve bilimden yoksun, uluslaşmaya engel bir eğitim sistemi ile denetim ve kontrol altında tutabilirlerdi. Bu nedenle İngiltere; kendilerinin hizmetinde olan İsmaili mezhebinin lideri Ağa Han ve İngiliz Hükümeti’nin danışmanlığını yapan Hintli Emir Ali’yi kullanarak zayıf bir kurum olarak halifeliğin” ayakta kalması için yıllarca çaba göstermişlerdir.  
Bu gün Uzun yıllar CIA Türkiye İstasyon Şefi ve Ortadoğu Masası Şefi Graham Fuller tarafından geliştirilen AKP eliyle yürürlüğe konulmuş "Büyük Ortadoğu Projesi" ve "ılımlı İslam” projesi, Halifeliğin yeniden diriltilmesi düşüncesi 3 Mart 1924 devrim yasaları ile yağmacı, batı emperyalizmin bir hesaplaşmasıdır.
Batı emperyalizminin bir projesi olan AKP bu nedenle iktidardadır. Sahneye sürülen oyunun aktörleri değişmiş ama oyun değişmemiştir.
Yazboz tahtasına döndürülen eğitim sistemi bu nedenle dincileştirilmekte ve özelleştirilmektedir. Proje sahipleri ve dinci gericilik çok iyi bilmektedirler ki; eğitimin özelleştirilmesi, şeriatın güçlendirilmesine ortam hazırlar. Anayasa bu nedenle sık sık değiştirilmektedir. Öğretim Birliği’ bu nedenle parçalanmaktadır. Öğretim birliğinin parçalanması demek; yurttaşların, birbirlerine kültürel olarak yabancı öbeklere ayrılması ve farklı eğitimler yoluyla yabancılaştırılan toplumsal öbeklerin birbiriyle sürtüşmesi, çatışması demektir.  
Laik Cumhuriyeti ve Devrim Yasalarını korumak için kurulmuş partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin etkisiz ve eylemsiz kılınması için yönetim organlarına emperyalist batı tarafından “devşirilmiş-Truva Atları” bu nedenle getirilmektedir.
Başta da söylediğimiz gibi bugün Türkiye’de karşı devrim ve devrimci güçler arasındaki kavganın temelinde 3 Mart 1924 devrim yasaları vardır.
Emperyalizmin güdümünde, bir proje olarak kurulan iktidar cumhuriyetin tüm kurumlarına ve halkçı, devrimci, laik birikimine saldırmaktadır. Siyasal iktidar bu saldırıların karargâhı ve odağıdır.
Gerek yağmacı batı, gerekse işbirlikçi siyasal iktidar ileriye, çağdaşlığa, aydınlığa doğru akan nehri durduracaklarına, güneşin doğmasını engelleyeceklerine iman etmiş gözüküyor. Ancak bilimden nasiplenmemeleri nedeniyle unutuyorlar, güneş her şeye karşın zamanı geldiğinde doğar, her nehir yatağını bulur ve yolu üzerinde olan her şeyi akışıyla birlikte yıkar geçer.
Bu örgütlü ve saldırgan karşı devrim çemberinden çıkış 1920’lerde olduğu gibi yeniden ve bir kez daha Kemalist devrimle olacaktır. Çünkü insanlık ve her ülkenin kendi toplumsal ilerleme tarihi düşe kalka da olsa her zaman ileriye doğrudur. Tarih toplumsal ilerlemesinin tersi istikametine doğru yürüyerek yol alıp, menziline erişen bir hareketi kaydetmemiştir. 3 Mart 2018

YÖNETİM KURULU ADINA:                                                                                           Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği
Isparta Şube Başkanı

3 Mart 2018 Cumartesi

AKP'den giderayak "yerli şeker" üreticisine darbe



Değerli dostlar; Bu yazı 08 Haziran 2015’de, değerli gazeteci YUSUF YAVUZ tarafından yazılıp yayınlanmıştı. Şubat 2018 başında Bakanlara sunulan “Cargill Raporu” ve ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın 14- 15 Şubat 2018 de Türkiye ziyaretinin hemen ardından,   AKP Hükümeti 14 şeker fabrikası özelleştirilmesi kararını aldı.
Anlaşılan Özelleştirmenin alt yapısının hazırlıkları 2015 yılından bu yana hazırlanmış ve koşullar olgunlaşınca uygulamaya sokulmuştur. Sn. Yavuz’un yazısı okunduğunda görülecektir ki, bu özelleştirmelere karşı olması gereken/ karşı oldukları iddiasında olan siyasiler bu gerçeği görmeleri ve bilmelerine karşın 2015’den bu yana halkı bilgilendirmek, uyarmak ve gereğini yapmak yerine susmayı yeğlemişlerdir. Bu gün Şeker Fabrikalarının özleştirilmesine karşı duruyor olmaları sevindirici olmakla birlikte “inandırıcı mı?” sorusu sizi bilmem ama benim kuşku duymama neden oluyor.
Çünkü Programında özelleştirmeye karşı olmayan, özelleştirmeyi “Ülke ekonomisinin koşul ve ihtiyacına, ilgili sektörün ve kuruluşun niteliğine göre kullanılması gereken bir araç.” Olarak gören bir partinin “özelleştirmelere” nasıl karşı duracağı tartışmalıdır.    
Mahmut ÖZYÜREK

AKP'DEN GİDERAYAK "YERLİ ŞEKER" ÜRETİCİSİNE DARBE
Yusuf YAVUZ

Türkiye seçimlere kilitlenmişken 3 Haziran’da Resmi Gazete’ de yayımlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu Kararı ile Nişasta Bazlı Şeker olarak bilinen NBŞ üretimi kotası yüzde 30 oranında arttırıldı. Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Başkanı Özden Güngör, pancar şekerine alternatif olan NBŞ’ye ayrıcalık tanınmasının pancar üreticisini ve yan sektörleri olumsuz etkileyeceğini belirterek, “Ülkemizde pancar çiftçisinden esirgenen kaynaklar AB’nin pancar, ABD ve Arjantin’in mısır üreticilerine ve çokuluslu agro-sanayi tekellerine aktarılacaktır” açıklamasında bulundu.
Bir zamanlar dünyanın önde gelen pancar üreticileri arasında anılan Türkiye’de 1998 yılında 22 milyon ton olan şeker pancarı üretimi 2014 yılında 17 milyon tona gerilerken, çiftçi sayısı ise 450 binden 130 binlere kadar düştü. Bunun üstüne bir de şeker pancarına alternatif olan Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) ürünlerine yönelik kotanın arttırılması Türk pancar üreticisinin kâbusu haline geldi.
BAKANLAR KURULU’NDAN GLİKOZ LOBİSİNE YÜZDE 30 KOTA KIYAĞI
Türkiye seçim tartışmalarına odaklanmışken, 3 Haziran’da Resmi Gazete’ de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile NBŞ üretimi için 250 bin ton olarak belirlenen kota yüzde 30 oranında arttırıldı. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Başkanı Özden Güngör, stratejik bir ürün olan şeker pancarı tarımının Türk tarımı ve ekonomisi açısından milyonlarca ailenin ve bireyin geçimi ve geleceği anlamına geldiğine dikkat çekerek, “Tüm güçleri ile şekerpancarından yapılan şekerin yerini glikoz, izoglikoz ve fruktoz şurubuna bıraktırmak isteyen lobiler var güçleriyle çalışmaktadırlar. Amaç ülkemizin, çiftçimizin çıkarı değil, şekerpancarının sürdürülebilir üretimi değil, topluma sağlıklı, doğal şeker yedirmek ise hiç değildir. Pancar şekerine alternatif bir ürüne ayrıcalık tanınarak kota artırımının tarım sektörünü ve pancar sanayinin desteklediği yan sektörleri olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır. Mevcut kanunda bile AB ortalamalarının çok üzerinde üretim kotası verilen NBŞ’lerin kotasının daha da artırılması pancar şekeri sanayi ve pancar üreticilerini olumsuz yönde etkileyecektir” görüşünü dile getirdi. 
TÜRKİYE’DEKİ NBŞ KOTASI AB’DEN ÜÇ KAT FAZLA
Türkiye’nin yüzde 1,3’lük payla şeker pancarı üretiminde Brezilya, Hindistan ve Çin gibi ülkelerden sonra dünyada 15. sırada yer aldığını anımsatan ZMO Başkanı Güngör, “Türkiye’de 300 bin hektar alanda şekerpancarı ekilmektedir. 1998 yılında 22 milyon ton olan şeker pancarı üretimi, 2014 yılında 17 milyon tona gerilerken, çiftçi sayısı da 450 binden 130 binlere düşmüştür. Burada amaç, şeker fabrikalarının özelleştirilmesidir. Şeker pancarında son 10-12 yıl içerisinde yaşanan 2,5 milyon tonluk üretim daralmasının hayvancılığa yansıması, 6,5 milyon ton yaş pancar küspesi ve 900 bin ton melasın kullanılamaması şeklinde olmuştur. NBŞ kota oranlarının ülkemizde AB ülkelerine oranla yaklaşık 3 katı oranında fazla uygulanmasının sadece et üretimine olumsuz yansıması yaklaşık 250 bin tondur” açıklamasında bulundu.
ŞEKER AÇIĞI AB’DEN İTHAL EDİLEREK KAPATILACAK
Bir yandan şekerpancarı üretimine kotalar getirilmesi; öte yandan çiftçinin üretimini sürdürememesi sonucu ortaya çıkacak olası şeker açığının ihracat geri ödemeleri ile desteklendiği için ‘daha ucuza’ şeker üreten ülkelerden ve özellikle AB’den ithal edilerek kapatılacağının altını çizen Güngör, açıklamasında ayrıca şunları dile getirdi:
TÜRK PANCARINDAN ESİRGENEN KAYNAKLAR ABD VE ARJANTİN MISIRINA
“Bu süreçte ucuz üretim yaptığı bahanesiyle nişasta kökenli şekerlere tanınan ayrıcalıklar sürdürülecek; ayrıca sanayide kullanılan şekerler tamamen mısırdan elde edilen şekerlere dayandırılacaktır. Ülkemizde pancar çiftçisinden esirgenen kaynaklar AB’nin pancar, ABD ve Arjantin’in mısır üreticilerine ve çokuluslu agro(tarımsal)-sanayi tekellerine aktarılacaktır. Sonuç olarak, Türkiye’de NBŞ kotalarının sürekli olarak artırılmasına bir son verilmeli ve AB kota seviyelerine uygun olarak yeniden düzenlenme yapılmalıdır. Şeker üretim maliyetlerini düşürmek için şeker pancarı tarımı desteklenmelidir. Kamuya ait şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden vazgeçilmeli; pancarın yetiştirilmesinden şeker üretim ve pazarlanmasına değin tüm süreçte üreticilerin söz ve karar sahibi olacakları örgütlenmeler egemen olmalıdır.” 
ÜRETİCİLER TEPKİLİ, PANCARDA YÜZDE 50 DÜŞÜŞ VAR
Bakanlar Kurulu’nun NBŞ kotasını yüzde 30 arttıran kararının ardından konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan şeker pancarı üreticileri ise üretimdeki büyük düşüşe dikkat çekiyor. Konya’nın Ilgın ilçesinde yaşayan pancar üreticisi Tahir Çiftçi, bölgedeki pancar üretiminde yüzde 50’lilere varan oranlarda düşüş yaşandığını belirtiyor. Mazot, sulama ve elektrik gibi giderlerin pancardaki üretim maliyetini yükselttiğini dile getirme Çiftçi, “pancar üretimini bırakan üretici arayış içinde. Kimisi patates ekiyor, kimisi de silajlık mısır ekmeye yöneliyor. Pancar kotasıyla ilgili de büyük sorunlar yaşanıyor. Kota uygulaması denetimsizlikle birleşince kota rantçıları ortaya çıkmaya başladı. Bu da gerçek pancar üreticisini güvence altına almak yerine daha çok mağdur ediyor” görüşünü dile getirdi.
‘PANCARDA KOTA RANTIYLA DEVLET SOYULUYOR’
Adının açıklanmasını istemeyen Ilgınlı bir başka pancar üreticisi ise pancar kotasındaki akıl almaz rant oyunları hakkında çarpıcı iddialarda bulundu. Ilgın’da yüzde 70 ila 80 arasında kuraklık yaşandığına dair Tarım İlçe Müdürlüğü’nün raporları bulunduğuna dikkat çeken üretici, “kuraklık olduğu için kotasını dolduramayan üreticilere para cezaları kesilirken, yüksek kota hakkını elinde bulunduran rantçılar, uzak köylerden hayali pancar alımı yaptırılarak adeta ödüllendirildi. Burada 10 yıldır bir tezgâh kurulmuş. Hayali alımlarla milyonlarca liralık pancar kotası rantı dönüyor. Devlet soyuluyor. Allah korkusu olan bir yetkilinin gelip incelemesini istiyoruz. Ilgınlı pancar üreticisi mağdur ediliyor. Bu konudaki sorunlarımızı birçok kez yetkililere aktardık ama bir sonuç alamadık. Pancar üreticisinin rant kıskacından çıkarılmasını istiyoruz” diye konuştu.
GLİKOZUN ÜLKEYE DE HALKA DA FAYDASI YOK
Nişasta Bazlı Şeker’in Türk üreticisine büyük darbe vuracağını dile getiren Ilgınlı pancar üreticisi, “pancar, yaşam için, toprak için, ülkemiz için çok değerli bir bitki. Yeşil yapraklarıyla oksijen üretimine de katkı yapıyor. Glikozun benim ülkeme, halkımıza bir faydası yok” görüşünü dile getirdi. 08.06.2015
Yusuf Yavuz
Odatv.com