14 Kasım 2017 Salı

Sivil 6. Filo: TESEV! (1) – Mustafa Yıldırım TESEV, Türkiye’nin tüm yaşam alanlarını topa tutan yeni bir 6. Filo’dur!



Türkiye’nin ünlü işadamlarından Nejat Eczacıbaşı, 1961’de ‘Ekonomik ve Sosyal Etütler Konferans Heyeti’ni oluşturdu. “Seçkin” kuruluş daha sonra Sosyal Etütler Konferans Vakfı oldu.
1982–1983 yılında ABD, ‘yarı açık’ “Anti-Communist Leage” örgütlenmesinden ‘açık operasyon’ örgütlenmesine geçmişti. Artık ülkelerde, dernek, vakıf, meslek odaları örgütlenmesiyle bir ağ oluşturulacak ve iç-dış siyaset içerden denetim altına alınarak, uzaktan kumandaya bağlanacaktı. Türkiye de operasyonun hedefi olmakta gecikmedi.
Bu arada, 1984 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Vakfı, Ankara Üniversitesi Siyasi Bilimler Vakfı ve Eczacıbaşı’nın Vakfı ortak girişimle TESEV’i kurdular. Kuruluşa ayrıca 200 kişi katıldı. (Kurucuların tam listesi için bkz. Mustafa Yıldırım, Sivil Örümceğin Ağında 23. ve 24. Basım)
TESEV kurucu ve yöneticileri arasındaki seçkin kişiler, Türkiye’de oluşturulacak geniş ağın düğümlerini oluşturdular. Kişiler kişilere, kurumlar kurumlara bağlanıyordu. Birkaçını anımsamak yeterlidir:
Bülent Eczacıbaşı, Feyyaz Berker (Tekfen Holding), Can Paker (Henkel-TUSİAD, Sabancı Holding, Soros Açık Toplum), İshak Alaton (Alarko Holding), Mehmet Kabasakal (ISO, TESAV, CHP, Sosyaldemokrasi Okulu), Hasan Karaçal (DPT, Tarih Vakfı), Ziya Müezzinoğlu, Üstün Ergüder (Boğaziçi Ünv. Rektörü, Soros Açık Toplum, Sabancı Üniversitesi, IPM-İstanbul Politika Merkezi), Gündüz Aktan (Emekli B. Elçi, TESEV direktörü, sonradan ASAM Başkanı), Kemal Kılıçdaroğlu (Hesap Uzmanı), Cüneyt Zapsu…  (IPM ve Amerikan bağlantıları için bkz. Mustafa Yıldırım, Ortağın Çocukları, 2. ve 3. Basım)
Kurucular arasında ve yönetimde yer alan 4 kişi bağlantıları ilginçleştiriyor. Bunlardan Tarhan Erdem, CHP eski milletvekili, eski Sanayi Bakanı, 1999–2000 arasında CHP Genel sekreteriydi. Erdal İnönü’nün 2 yıl önce (2004) son siyasal parti girişimi olarak başlattığı “Yeni Oluşum’un tüzüğünü hazırladı. Ancak Tarhan Erdem’in en erdemli işi, Doğan Medya Koordinatörlüğü ve Radikal’de köşe yazarlığıdır.
TESEV direktörü Özden Samberk, Dışişleri Müsteşarı, Almanya, İspanya, Belçika ve İngiltere’de Büyükelçi idi. Turgut Özal döneminde Cumhurbaşkanlığı danışmanıydı. TESEV’e hareket getirdi. Kürt konferanslarına katıldı.
Fikret Toksöz, Marmara Belediyeler Birliği sekreteridir ve Murat Belge Başkanlığında kurulan Helsinki Yurttaşlar Derneği kurucusudur. Toksöz, aynı zamanda TESEV’in “yerel otonomi” çalışmalarında baş aktördür.

CIA-RAND CORPORATION ve TESEV
TESEV kurucuları ve yönetim kurulu üyeleri arasındaki en ünlü kişiye geçmeden önce ‘RAND Corporation’ı anımsayalım. Bu şirket, 1948’de ABD Hava Kuvvetleri ve silah sanayicileriyle birlikte kurulmuştu. ‘Think Tank’ adı bu kuruluşla başladı. RAND, güvenlik tasarımları, raporları hazırlayarak devletine ve sanayicilere yarar sağlamaktadır.
Yönetiminde generaller ve CIA emektarları bulunuyor. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türkiye’de istasyon şefliği yapmış olan Paul Bernard Henze ve Graham Edmund Fuller de RAND’da görevlidirler. RAND, ‘Graduate Institute’ adlı eğitim kurumuyla ülkelere destek vermektedir.
TESEV kurucusu Yılmaz Argüden de bu mekteptendir. Argüden, 1978-1980 arasında Koç Holding ARGE’de yönetim kurulu başkanıydı, 1980-1985 arasında RAND’ın Stratejik Analizcisi, daha sonra Dünya Bankası Kredi Bölümü yöneticisi oldu. 1991 yılında Başbakan Mesut Yılmaz’ın Başdanışmanıydı. 2006’da İsrail kurucusu olarak bilinen ve dünya para ağının en büyük aktörü sayılan Rothscild’ların İstanbul Şubesi yöneticisi oldu.
TESEV’in danışmanları arasındaki T.C. Dışişleri Bakanlığı eski görevlileri, çok sayıdaki akademisyen, şirket yöneticisi geniş bir ağ oluşturmaktadır. RAND için Türkiye’de İslam raporunu hazırlayan, Georgetown University CMCU (Müslüman Hırıstiyan Anlayış Merkezi- Merve Kavakçı ve Fethullah Gülen konferanslarıyla dikkat çekti) ve Sabancı Üniversitesi öğretim görevlilerinden Sabri Sayarı, Florida International University’ den Oktay Ural, Dünya Bankası’ndan Baran Tuncer, Sabancı Üniversitesi rektörü Tosun Terzioğlu, Columbia University’den Dani Rodrik, Moon’un Kasım Gülek’ten sonraki PWPA Türkiye Temsilcisi Erdoğan Alkin, Hurşit Güneş en ünlüleridir.
Ordu-Siyaset” araştırmacısı, İsrail örgütü WINEP bültenlerinin en önemli kişisi, İngiltere’den Türkiye’ye gönderilen Alevi-Sünni araştırmacılarının destekçisi William Hale, TESEV konferansçıları arasında en dikkat çekici kişidir. (WINEP-Türkiye-CIA, AKP ve TSK geniş ilişkileri için bkz. Mustafa Yıldırım, Ortağın Çocukları)
*
TESEV, ABD’nin ve AB’nin ortaklaşa yürüttükleri Türkiye’yi özerkleştirme (Bir bakıma “Anadolu Federe Devleti” oluşturma), Ortadoğu, Kafkasya ve Asya’da ‘kolonileştirme’ girişimlerinin en önemli destekçisi ARI Derneği ile birlikte Türkiye Sivil Örümcek Ağı’nın ilmik dokuyucusudur.

GEORGE SOROS’LA TOPLANTI YAPANLAR
Boğaziçi Üniversitesi Vakfı,  Ankara Üniversitesi Siyasi Bilimler Vakfı ve Eczacıbaşı’nın Vakfı ortak girişimiyle ve ayrıca 200 kişinin katılımıyla oluşturulan TESEV’in kurucuları arasından bazı büyük şirketlerin sahiplerini ve yöneticilerini, ABD’nin güvenlik şirketi RAND (İşbirliği yapan bazıları ‘think-tank’ diyerek toplantılarını aklamaya çalışıyorlar) bağlantılı kişileri, evinde George Soros ile toplantı yapan üniversite rektörlerini anımsatmıştık.
TESEV’in yayınladığı bazı raporlara ya da konferanslara bakıp “Ne var bunda? İşte onlar da fikirlerini yayınlıyorlar!” diyenler çoğunlukta. Bu raporlar ve konferanslar, TESEV yöneticilerinin açıklamalarından, kurucuların-yöneticilerin sivil ağ bağlantılarından, yurtdışı katılımlarından, konferansçıların kimliklerinden ve ABD-İsrail destekçisi çalışmalarından, ABD istihbarat ve dışişleri görevlerinin ilişkilerinden ayrı tutulduğunda, salt düşünce eylemi olarak görülebilir.
Örneğin “İmam Hatip Okulları” ya da “Müslüman Kadınlar” araştırmalarını, ABD’nin “Uluslararası Din Hürriyeti” operasyonundan; iç göç ile ilgili çalışmayı, Lozan’ın mübadele maddelerinden ve Kürt federe devleti girişimlerinden; ‘azınlık hukuku’ çalışmalarını, ABD-AB’nin “Müslüman azınlıkların hakları tanınmalıdır” çağrılarından.
Tümünü, ABD Kongresi’nce hazırlatılarak, Kurtuluş Savaşçılarını birer iç isyancı konumuna indirgeyerek, Lozan’ın yasal temellerini yok sayan raporla birlikte, Pekin-Varşova konferanslarında ABD delegelerini Türkiye karşıtı konuşmalarından ayrı değerlendirirseniz senaryonun tümünü anlamamış olursunuz.
TESEV’in çalışmalarını olumsuz bulanların çoğu, vakfın kurucu-yöneticilerinden birkaçının ilişkileriyle sınırlı eleştirilerde bulunurken, bu vakfın kurucusu şirketleri ve ABD bağlantılarını görmezden gelmektedirler.
Bu son derece doğal, çünkü TESEV, Sivil Örümcek Ağı’ndaki önemli işlevine uygun olarak birçok kurum ve kişiyle içli-dışlı çalışıyor; devletin kurumlarından büyük destek alıyor.

TESEV KİME KİMİNLE ÇALIŞIYOR!
TESEV’in çalışmaları Türkiye’nin ulusal yapısına olumlu katkı sağlamaktan çok,  ABD-AB-Yunanistan-İsrail ittifakına destek yığmaktadır. Bu desteği büyütmek için elinden geleni yapan TESEV’in ulusal güvenliğin tartışıldığı günlerde İstanbul’a getirip konuşturduğu yabancılardan birkaç örnek, vakfın işlevini anlamlandıracaktır:
Strobe Talbot, ABD’nin ünlü güvenlik elemanlarındandır. TESEV, her konuğuna yaptığı gibi Talbot’u da Boğaziçi Üniversitesi’nde konuşturdu.
Talbot, Irak’ın silahlı işgalini aklayacak konuşmayla Türkleri ABD desteğine çağırıyordu. Talbot aslında kendi devletinin çıkarlarına bağlı bir kişidir. Onu bir düşünür gibi, tarafı olduğumuz bir savaş başlamak üzereyken getirenler, onun şu açıklamasını bilmiyor olamazlar:
Demokrasiler (ülkeler), ticaret ve diplomaside güvenilir ortaklar olmalıdırlar ve Amerikan çıkarlarına uyumlu savunma ve dış politika izlemelidirler!
Zaten TESEV Direktörü eski Büyükelçi Özden Samberk de, Irak’ın işgalinden önce “Bir sivil toplum lideri olarak diyorum ki Türkiye’nin yeri stratejik müttefikinin yanıdır” diyerek Amerikan dış politikasına yeterli desteği vermişti.
John Brademas, Yunan asıllı eski senatör, Onasis Vakfı Başkanı ve Helen Mirasını Koruma Vakfı Başkanı idi. Daha da önemlisi Sivil örümcek Ağı’nın merkez örgütü NED’in on yıla yakın başkanlığını yapan kişiydi. Öylesine önemli bir adamdı ki, yönetiminde TESEV’den de kişiler bulunan TUSİAD heyeti, Amerika’ya gidip, T.C. Anayasasının değiştirilmesiyle ilgili raporu Brademas’a vermişti.
19 Şubat 2001 para krizinden hemen sonra Kemal Derviş, arkadaşı John Wolfowitz’in de desteğiyle T.C. hükümetine bakan olarak atanmıştı. Derviş’in sözüyle “kriz içinde reformlar” yapılmaya başlanmıştı. Sıra, Kıbrıs’ın Annan Planı denilerek, ABD-AB-Atina İttifakına devrine gelmişti. TESEV, Brademas’ı İstanbul’a getirdi. Brademas, Boğaziçi’nde Atina tezlerini sonuna dek propaganda etmek ve kişisel dostluklar edinmek olanağı buldu.
John Brademas’ın Türkiye sevgisi(!) geçmişe dayanmaktadır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın hemen ardından öne geçen Brademas, hem Türkiye’ye, hem de Kıbrıslı Türklere karşı ambargo yasalarının çıkmasını sağlamıştı.
ABD hazinesinden ve AB fonlarından milyonlara varan dolar ve Euro alan, Quantum bankerlerinin temsilcisi Soros’un büyük parasal desteğine sahip olan TESEV, ABD tarafından en çok desteklenen ARI Derneği ile birlikte daha birçok T.C. aleyhtarını İstanbul’a taşımıştır. Bunların içinde en önemli isim ise Yunan asıllı Amerikalı John Sitilides’tir. (Quantum bankerlerinin hanedanlıklar, kara-para, P2 Masonları ilişkileri için bkz. Sivil Örümceğin Ağında)
Atina’nın Amerika’daki beşinci kolu John Sitilides, Abdullah Öcalan’ın teslim günlerinde Türkiye aleyhine imza toplayarak, Amerikan Başkanı’na dilekçe veren kişidir. O ve Alan Makowsky gibi, TESEV konuğu İsrail destekçilerini, “Ordu Siyaset” uzmanı İngilizleri, Washington’da ortaklık geliştirdikleri Sorosçuları bu satırlara sığdıramayız. (Devam edecek)
Mustafa Yıldırım


3 Kasım 2017 Cuma

Yeniden Hortlatılan Saltanat



 BASIN AÇIKLAMASI

Mustafa Kemal Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği Cumhuriyet, emperyalist işgale karşı verilen bir savaşın ürünü olduğu kadar emperyalizmle işbirliği içerisindeki Osmanlı Saltanatının öncülüğünü yaptığı gerici güçlere karşı verilen bir mücadelenin ürünüdür
İşte bu nedenle, temeli bağımsızlığa dayanan Cumhuriyet, 01 Kasım 1922’de “Saltanat kazanını devirip, emperyalizmin yıkımını durdurduğu ve ateşini Türkiye’de söndürdüğü için”, Millî bir Kurtuluş yaratmıştır. 01 Kasım 1922’de İktidar, saltanat sahiplerinin elinden dünyaya örnek bir devrimle alınmıştır.
Mustafa Kemal ATATÜRK 1 Kasım 1922 de Mecliste yaptığı konuşmada “Osmanlı hanedan ve saltanatının devam ettirilmesine çalışmak, elbette Türk milletine karşı en büyük kötülüğü işlemekti. Çünkü millet her türlü fedakârlığı göze alarak bağımsızlığını kazanmış olsa da, saltanat sürüp gittiği takdirde, bu istiklale kazanılmış gözü ile bakılamazdı. Artık, vatan ve milletle hiçbir vicdan ve fikir bağlantısı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve milletin istiklâl ve haysiyetinin koruyucusu mevkiinde bulundurulmasına nasıl göz yumulabilirdi?” Demektedir
 Geleceği seziş ve öngörü gücü hayranlık uyandıracak denli yüksek olan Atatürk, saltanat yanlısı karşı devrim güçleri konusunda Türk halkını şöyle uyarıyordu. “ Biz büyük bir devrim yaptık. Ülkeyi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok eski kurumları yıktık. Bunların binlerce yandaşı vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak gerekir. En ileri demokrasilerde bile rejimi korumak için sert önlemlere başvurulmuştur. Bize gelince devrimi koruyacak önlemlere daha çok gereksinimimiz vardır.”
Atatürk’ün gericiliğe asla en küçük özgürlük hakkı tanımayan ödünsüz devrimcilik anlayışı 1940’lı yıllardan sonra aşamalı olarak aşındırılmaya ve terk edilmeye başlandı. “fırsat bekleyen” Saltanat sevicisi İşbirlikçi gericilik, yani karşı devrim güçleri ise terk edilen bu alanları hızla doldurdular.
Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamı boyunca kesintisiz ve amansız mücadele ettiği dinci gericilik,  bugün Türkiye’de iktidardadır.  1922 de iktidarı, saltanat sahiplerinin elinden dünyaya örnek bir devrimle alan Atatürk’ten ve Cumhuriyetten intikam alıyor. “600 yıllık İmparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi” diyerek zafer naraları atıyorlar.
Kuşkusuz Kemalist devrimi koruması gereken siyasi örgütlenmelerin iktidar umudu ve oy uğruna verdiği akıl almaz ödünler, devrimi aşındıran hamasi söylemleri,1 Kasım 1922 de bir daha geri gelmemek üzere kaldırılan ve tarihe gömülen saltanatın yeniden hortlatılmasına uygun bir ortam yaratmıştır.
Bu koşullar altında ne yapılması gerektiğini Mustafa Kemal Atatürk 20 Mart 1923’de Konya’da gençlerle yaptığı konuşmada bizlere gösteriyor. “Eğer onlara karşı benim şahsımdan bir şey anlamak isterseniz derim ki, ben şahsen onların düşmanıyım. Onların olumsuz yönde atacakları bir adım, yalnız benim şahsî imanıma değil, yalnız benim gayeme değil, o adım benim milletimin hayatıyla ilgili, o adım benim milletimin hayatına karşı bir kasıt, o adım benim milletimin kalbine yöneltilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle aynı fikirde olan arkadaşlarımın yapacağı şey mutlaka o adımı atanı tepelemektir… Sizlere bunun da fevkinde bir söz söyleyeyim. Farz-ı muhal eğer bunu sağlayacak kanunlar olmasa, bunu sağlayacak meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalnız kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm.”
Türkiye Cumhuriyetinin kurucularını sevgi, saygı ve minnetle bir kez daha anıyoruz.  01 Kasım 2017
YÖNETİM KURULU ADINA:                                                                                                                                               Mahmut ÖZYÜREK
       ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
                                                                                     ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

31 Ekim 2017 Salı

Örgütlenmiş cehalet…




Sanki Cumhuriyet bitirilmemiş; tüm zenginlikleri talan edilmemiş; eğitim sistemi, yargısı, parlamentosu, kurumları ele geçirilmemiş gibi, bütün yıl susuluyor, birden ne oluyorsa oluyor 29 Ekim’de “Bizim bir Cumhuriyetimiz vardı.” denerek ortaya çıkılıyor.

Coşku köpürüyor.

Meydanlarda şarkılar, türküler söyleniyor, yürüyüşler yapılıyor, nutuklar çekiliyor, ekranlarda demeçler uçuşuyor, öyle ki ortalık hamasetten geçilmiyor.

“Aziz Atatürk!” “Büyük asker!” “Yüzyılın lideri!” “Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa!” diyen güzellemelerin bini bir para.

Bağımsızlık savaşının nasıl kazanıldığından söz eden yok. Laiklikten, eşitlikten, özgürlükten, yoksulluktan, yolsuzluklardan, hak gasplarından, tecavüzlerden, kadın cinayetlerinden, doğa katliamlarından, sanat sanatçı düşmanlığından, tüm yaşam alanlarının talanlarından, medya cambazlarının satılmışlığından, din tüccarlığından, uluslararası düşülen çukurdan, savaş tacirliğinden söz eden hiç yok.

Ülkenin tüm çivileri çıktı oysa ve “Fabrika ayarları” darmadağın.

Kardeşlik bitirildi.

Barış bitirildi.

Artık “HALK” değil “ÜMMET” deniyor.

Yurttaşlık hakları “Kölelik” olarak güncellendi.

Bilim ve sanat cehaletin üstüne çıkıp tepindiği, olmadı kulaklarından tutulup yemlenerek devşirilen bireylerin uyuz at pazarı oldu.

Eğitim şeriat hükümlerinin emrinde.

Bireylerin sosyal hayatları ve medeni hukuk için cenaze namazları kılındı.

Düşünce açıklamanın, hak istemenin karşılığı ters kelepçe.

Şimdi ülkesi ve geleceği için direnenlerin adresleri cezaevleri.

Bizim diyebileceğimiz; tek ortak ağacımız, deremiz, gölümüz, dağımız, ovamız, yaylamız bile yok.

Dünya kültür mirası listesindeki varlıkların talanına geldi sıra.

Hasankeyf’ten sonra, atalarının ocağı Topkapı Sarayı’na, Efes Antik Kenti’ne gözlerini diktiler.

Kovuğundan yılda bir kez çıkıp “Yaşasın Cumhuriyet!” demek bugün serbest ya yarın?

Bugün Cumhuriyet adına ayakta duran yalnızca Atatürk heykelleridir.

Kaldı ki onlar da her gün meczupların saldırısıyla karşı karşıyadırlar.

Yakında bir KHK ile kaldırılarak yerine “15 Temmuz Anıtları” dikme kararı verilirse kimse şaşırmamalıdır.

Direnmeyen, yobaz aklın ülkeyi planlı programlı istila etmesine diklenmeyen Cumhuriyet bitirilmiştir.

Şimdi sıra yenisini kurma mücadelesindedir.

Eşitlikçi, özgürlükçü, laik ve tam bağımsız bir emek Cumhuriyeti inşa edilmezse, sermayenin uşaklığındaki din simsarlarının egemenliğine boyun eğilmiş, gelecek daha da karanlığa gömülmüş olacaktır.

28 Ekim günü İzmir’den yükselen “Sosyalizm Cumhuriyet’e Çok Yakışacak!” sesi tam da bu yüzden çok kıymetlidir ve başkaca çıkış yolu aramak nafiledir.
31/10/2017 Salı