3 Ağustos 2017 Perşembe

BASIN AÇIKLAMASI-İslam’da “dini nikâh” diye bir şey yoktur.



Sayı:2017/007
Konu: “Dini nikâh”                                                                                                                                  03 Ağustos 2017                  

Kod: 32.011.159
BASIN AÇIKLAMASI
İçişleri Bakanlığınca hazırlanıp; Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Nüfus Hizmetleri Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısına eklenen 6-madde ile “İl ve İlçe müftülüklerine de evlendirme memurluğu” yetkisi verilmektedir.
Tasarıyı savunanlar “bu yönde toplumdan talep var, zorunlu evlilik için yasa gerekli” derken, daha çok bilgi yoksunu olanlar ise  “Avrupalılar kilisede nikâh yaptırıyorlar; Türkiye'de ise Müslümanlar niye imamlara, müftülere nikâh kıydıramıyor?” diyerek tasarıyı canhıraş savunmaya çalışıyorlar.
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kasım 1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken kıydığı bir nikâhta,” Resmi nikâh kıydıran vatandaşların işi bitmiyor, bir de dini nikâh kıydırmak için uğraşıyorlar. Bu eksiklik müftünün nikâh kıyması ile giderilebilir” demişti. Şimdi bu yıkım projesini uygulama olanağını eline geçirmiştir.
Tasarının mimarları ve savunmanlarına hatırlatalım;
1.  İslam’da “dini nikâh” diye bir şey yoktur. İslam’da nikâh, iki şahitle yapılan özel ve sivil bir sözleşmedir.
2.     Tarihte Batı'da nikâh kayıtlarını kilise tutmuşken, çok özendikleri Osmanlı'da ise bu işi mahkemeler yapmıştır, camiler veya müftülükler değil!
3.  “Avrupalılar kilisede nikâh yaptırıyorlar, İslam’da neden olmasın” diyenlere anımsatalım. İslam dininde “ruhban” sınıfı yoktur! Hıristiyanlıkta ise "ruhban" sınıfı vardır! “dinimizde imamların kıyması gereken özel bir nikâh yoktur
4.  İslam dininde evlenme, `medeni' (sivil) bir tasarruftur; nikâhın geçerli olması için dini bir makam, mesela imam veya müftü tarafından tasdik ve tescil edilmesi şart değildir. Nitekim fıkıhta nikâh `ibadet' bahsinde değil, `muamelat' bahsinde yer alır! (Bkz. Mukayeseli İslam Hukuku, I, sf. 292 - 293)
5.  Kaldı ki, Hristiyan toplumların hemen hepsinde kilisede nikâh kıyılmaz. Büyük bir kısmında Resmi nikâhı olmayan hiçbir çifti kilise evlendirmez. Kilise nikâhı isteyenler  “Resmi Nikâh cüzdanını” kilise yetkililerine ibraz etmek zorundadır
Anayasaya, Medeni Kanuna, kadın-erkek eşitliğine açıkça aykırı olan bu düzenlemenin yaratacağı sakıncalar,
1.  Cumhuriyetle birlikte kadına tanına en büyük haklardan biri de medeni nikâhtır. Eğer, müftü ve imamlar da nikâh kıyarsa,  bu hak iyiden iyiye erozyona uğrayacaktır,
2.  Anayasamızın Laiklik ve Eşitlik İlkeleri ihlal edilecektir,
3.  Hukuk Birliği ortadan kaldırılacak,
4.  Medeni Kanun kabulüyle elde edilen kadın kazanımlarının kaybedilmesine yol açılacak, kadın ve çocuklara yönelik şiddet, taciz ve istismarlar artacaktır,
5.  Toplum aile düzeyinde de(Nikâhını Müftülüklerde kıydırmış olanlar- Belediyede kıydırmış olanlar) ayrışacak ve kadının ve çocukların hak ihlalleri artacaktır,
6.  Anayasamızın 174/4- maddesiyle koruma altına alınan devrim Kanunları içinde olan “evlilik akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağı”nın hükmünün ihlaline ve Laiklik ilkesinin dolaylı olarak çiğnenmesine yol açılacaktır,
7.  Çocuk gelinlere karşı mücadele edilmesi gereken ortamda böylesi bir uygulama çocuk yaştaki evlenmelerin önünü açacak, cesaret verecek, sonucunda olumsuz tablo giderek büyüyecektir,
8.  Çok – karılılık (eşlilik) meşruiyet kazanacaktır.
Somut hiçbir gerekçe yokken, cumhuriyeti ve devrim yasalarını etkisiz, eylemsiz ve itibarsız kılmaya yönelik bu yasa önerisini şiddetle reddediyoruz. Öneri sahiplerini kınıyoruz. Yukarıda saydığımız sakıncaları nedeniyle bu yasa önerisi ivedilikle TBMM gündeminden geri çekilmelidir?
YÖNETİM KURULU ADINA:                                                                 Mahmut ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

22 Temmuz 2017 Cumartesi

CİHAT YOK, YAĞMA VAR!




İktidarı ele geçirmiş bulunan Osmanlı şeriatçıları, okullarda çocuklarımıza öğretilecek ders programlarından devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili konuların çoğunu çıkarmış.
Osmanlı şeriatçısı yobazlar, Türk çocuklarının Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet Devrimlerini öğrenmesini istemiyor!
Bununla da kalsalar neyse, şeriatçı yobazlar Türk çocuklarına Atatürkçülük yerine Cihat öğreteceklermiş.

18 Temmuz 2017 günü Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz şunları söyledi:
“Cihat bizim dinimizde bir unsur. Bu nedenle fıkıh dersinde ve temel dini bilgilerde cihat var. Bundan rahatsız olmaya gerek yok, aksine vermezsek talep gelmesi gerekirdi.
Cihat’ın ne olduğu ve ne olmadığının öğretilmesi görevi de bizim.
Dört başı mamur şekilde cihat kavramının evlatlarımıza verilmesi ülkenin en büyük kazanımı.

Değerli Dostlar,

Şimdi sizlere Cihat ile ilgili sağlam kaynaklara dayalı bilgiler sunacağım.

Önce “Cihat” ne demek, anlamını yazalım.
Cihat, Arapça bir sözcük olup anlamı şudur: Din uğruna yapılan savaş.

Çoğunluğu Osmanlı tarihini okumamış eğitimsiz genç kuşaklara hep şunlar anlatılmıştır: Osmanlı, üç kıtada cihat açmış, gazalar yaparak İslam’ı tüm dünyaya yaymıştır.
Okullarda Türk-İslamcı görüşün doğrultusunda öğretilen tarih derslerinde, Osmanlı tarihi gerçek dışı ve dayanaksız övgülerle abartılı olarak anlatılmış, özellikle cihat ve gaza kavramları öne çıkarılarak gençlerimizin Osmanlı Şeriat düzenine özenmesi istenmiştir.

Peki, tarihi gerçekler nelerdir?

Din uğruna yapılan savaş anlamına gelen cihat kavramı, İslam’ın kutsal kitabı Kuranda 30 kez geçmektedir.
Ben burada, Kuran’daki ayetlerden bazılarını kaynak göstererek, Osmanlı’nın yapmış olduğu savaşların ve uygulamaların cihat sayılıp sayılmayacağını sorgulayacağım, sizler karar vereceksiniz.

Osmanlı’nın yaptığı savaşların tümü SALDIRI savaşlarıdır, SAVUNMA savaşları değil!
Oysa Allah, saldırı savaşlarına izin vermemiş, savunma savaşlarına izin vermiştir. Okuyalım:

Kuran, Hac Suresi, 39. Ayet:
“Kendilerine savaş açılanlara savaşma izni verilmiştir. Çünkü onlar zulme uğradılar. Allah onlara yardıma elbette kadirdir.

Osmanlı’nın Yunanlara, Bulgarlara, Sırplara, Venediklilere, Rodoslulara, Avusturyalılara, Macarlara karşı yaptığı, işgallerle sonuçlanan savaşların tümü SALDIRI savaşlarıdır.
Osmanlı’nın İrana, Mısıra, Orta Doğuya yaptığı, işgallerle sonuçlanan savaşların tümü SALDIRI savaşlarıdır.
Kuran’ın bir ayetini açıkça çiğnemiş olan bu SALDIRI savaşlarına Cihat diyebilir misiniz?
Kuran’ın bir ayetini açıkça çiğnemiş olan SALDIRI savaşlarını yapan padişahları Müslüman olarak kabul edebilir misiniz?
Yalnız bu kadar değil, dahası var.
Kuran’daki cihat ile ilgili ayetlere de bakalım:

Bakara Suresi, 190. Ayet:
“Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Ama haksız yere saldırmayın, çarpışmada zulme sapmayın. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınlıkları sevmiyor.

Yunanlar, Bulgarlar, Sırplar, Venedikliler, Rodoslular, Macarlar, Avusturyalılar Osmanlı’ya savaş açmamışlardı. Osmanlı onlara saldırdı.
Yukarıdaki ayete göre, Osmanlı’ya savaş açmamış olanlara Osmanlı’nın saldırması Allah yolunda çarpışma sayılabilir mi?
Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman, ordusunu topluyor, İstanbuldan yola çıkıyor, haftalarca, belki de aylarca yol alıp Macaristana varıyor, başkent Budini kuşatıp işgal ediyor.
Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptığı Allah yolunda bir cihat sayılabilir mi?
Kanuni Sultan Süleyman, Allah adına Macaristan’da ne yapmış?
Kanuni Sultan Süleyman, Macaristan’a İslam öğretisiyle ilgili ne götürmüş?
Kanuni Sultan Süleyman, Macaristan’da İslam dinini öğretecek okullar mı açmış?

SALDIRI savaşları sonunda işgal ettikleri şehirleri Osmanlı talan ediyor, yani yağmalıyor. Hazineleri ele geçiriyor. Bununla yetinmiyor; bu şehirlerdeki genç kadınları, kızları ve oğlanları tutsak alıp Payitahta, yani İstanbula getiriyor. Tutsak kadınlar, kızlar ve oğlanlar esir pazarlarında köle olarak satılıyor. Tutsak kadın, kız ve oğlanlardan en çekici olanları da padişahın Haremine sunulmak üzere saraya gönderiliyor.
Söyler misiniz, bunun neresi cihat? Bu yapılanları Allah’ın buyruğu olarak görebilir misiniz?
İşgal, yağma, kadınları, kızları, oğlanları esir alıp sonradan köle olarak kullanmak zulüm değil de ya nedir?
Özellikle kendilerini Türk milliyetçisi olarak gören gençlerimiz, Osmanlı’nın Viyana kapılarına dayanması öyküsüyle coşturulur.
Birincisi Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1529 yılında, ikincisi de Sultan 4. Mehmet döneminde 1683 yılında olmak üzere Osmanlılar iki kez Avusturya’nın başkenti Viyanayı kuşattılar. Yani Osmanlı askerleri Viyana kapılarına dayandı.
İstanbul- Viyana arası karayolu ile yaklaşık 1.600 kilometredir.
Osmanlı ordunsun büyük bölümü yeniçeriler yaya askerleri olduğuna göre, her halde bir aydan önce Viyanaya varamamışlardır.
Osmanlı ordusunun bir aydan önce varamadığı bir yerdeki ülke, Osmanlı’ya savaş açmış olabilir mi?
Savaş açan Viyanalılar değil, Osmanlı!
Saldıranlar Viyanalılar değil, Osmanlı!
Cihat, din uğruna yapılan savaşa denilir.
Osmanlı, 1.600 kilometre uzaklıktaki Viyana’ya din uğruna mı gitmiş?

Kuran’dan bir ayet daha okuyalım.
Ankebut Suresi, 69. Ayet:

“Bizim uğrumuzda cihat edenleri biz, yollarımıza elbette ulaştıracağız. Allah güzel düşünüp güzel davrananlarla mutlaka beraberdir.

Viyana kapılarına dayanan Osmanlı, Allah uğrunda cihat etmiş sayılabilir mi?

Şimdi sizlere, Osmanlı tarihinden cihat ve gaza ile ilgili çok daha çarpıcı bir örnek vereceğim.

Kendilerini Türk milliyetçisi olarak gören gençlerimizin gözünde çok yüceltilen padişahların başında Yavuz Sultan Selim gelmektedir.
Şimdi sizlere, bu padişahla ilgili, hiçbir ders kitabında verilmemiş bir bilgi sunacağım.
Yavuz Sultan Selim 1512–1520 yılları arasında hüküm sürmüştür.
Yavuz Sultan Selim, sekiz yıl süren saltanatında birçok savaş vermiş, ancak hiçbir zaman kâfire kılıç sallamamıştır!
Hiçbir zaman kâfire kılıç sallamamış, ne demektir?
Yavuz Sultan Selim, hiçbir zaman kâfirlerle savaşmamış, demektir.
Yavuz Sultan Selim, girdiği savaşlarda hep Müslüman Türkleri öldürmüştür!
Yavuz Sultan Selim’in 1514 Çaldıran Savaşı’nda çarpıştığı Şah İsmailin ordusu, Müslüman Türk ordusuydu. Şah İsmail Türk’tü.
Yavuz Sultan Selim, Anadolu’da 40 bin yoksul Alevi Türk’ü kılıçtan geçirtti. Alevi Türkler, İslam dinindendi.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır’da Kahire savaşında, karşısındaki Memluklar de Müslüman Türktü.
Yavuz Sultan Selim, Mısır’ı ele geçirirken de hep Müslüman Türkleri öldürmüştü.

Bir savaşın cihat sayılması için, o savaşın din uğruna yapılmış olması gerekirdi. Oysa Yavuz Sultan Selimin yaptığı savaşların din uğruna olduğu söylenemezdi, çünkü savaştığı kişiler İslam dinindendi.
Bir savaşa gaza denilebilmesi için, o savaşın İslam dinini korumak veya yaymak için yapılmış olması gerekirdi. Oysa Yavuz Sultan Selimin savaştığı kişiler zaten Müslümandı, İslam’ı korumak ya da yaymak söz konusu olamazdı.

Hiç kâfire kılıç sallamamış, hep Müslüman Türkleri öldürmüş olan Yavuz Sultan Selim, eğitimsiz Türk gençlerine, cihat açan, gaza yapan büyük padişah olarak tanıtılmıştı. Bunu yapan dinci yobazlar ve din tüccarı siyasetçilerdi.

Değerli Dostlar,

Bakan İsmet Yılmaz, okullarda öğretilecek ders programlarında değişiklikler yapıldığını, Cihat kavramının çocuklarımıza öğretileceğini söylemektedir.
İsmet Yılmaz, aslında, Cihat kavramı adı altında çocuklarımıza Osmanlı tarihi ile ilgili katmerli yalanlar öğretecektir!

Değerli Dostlar,

Onurlu bir kişiye yapılabilecek en ağır suçlama, o kişinin yalancı olduğunu söylemektir.
Duyduk duymadık kimse kalmasın, buradan açıkça haykırıyorum: Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Osmanlı şeriatçısı bir yalancıdır!
Yalanlarıyla çocuklarımızın geleceğini karartmakla görevlidir!

Kendilerini Atatürkçü olarak görenler, Osmanlı şeriatçısı İsmet Yılmaza karşı ayaklanmayacaklar mı?

Yılmaz Dikbaş
21 Temmuz 2017, Cuma
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52