23 Şubat 2017 Perşembe

ABD'nin çavuşu olmaya HAYIR!



Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmada Suriye'de ABD'nin daha fazla asker bulundurmasını talep ettiklerini açıkladı.  Konferansın “ABD’nin daha fazla özel kuvvet göndermesi gerektiğini mi söylüyorsunuz?” sorusunu yanıtlayan Çavuşoğlu, ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford ile Ankara'da görüştüklerine işaret ederek  “Evet, ABD’ye yerel ılımlı güçlere destek olunması amacıyla sahaya özel kuvvetlere bağlı askerler göndermeleri önerisinde bulunduk” dedi.

Halka sürekli Amerikan karşıtlığı ile bezenmiş demagojik söylemlerle yaklaşan, muhalifleri dış güçlerin maşası olmakla suçlayan ama bir yandan da Rakka operasyonunda ABD'nin askeri olmak için yarışa giren AKP iktidarının, Suriye'de ABD emperyalizminin askeri varlığını ve nüfuzunu arttırmak için gösterdiği çaba dikkate değer.
AKP'nin karşısında bir Amerikan muhalefetinin olduğunu biliyoruz. Solu ve işçi hareketini bu tür bir muhalefetin peşine takılmaması için sürekli uyardık, uyarıyoruz. Ancak AKP iktidarının da Amerikancı bir iktidar olduğundan hiç bir zaman şüphe duymadık ve her fırsatta bunu yazılarımızda ortaya koyduk, koyuyoruz. Bunda ne kadar haklı olduğumuz Çavuşoğlu'nun açıklamaları ile bir kez daha doğrulanıyor.

Çavuşoğlu, aynı toplantıda El Bab'ı geri almak üzere olduklarını sonrasında ABD ile birlikte Rakka'yı da geri alabileceklerini ifade etti. Erdoğan da geçtiğimiz günlerde Rakka operasyonu için ABD, Suudi Arabistan ve Katar'la mutabakat arayışı içinde olduklarını söylemişti. Bu sözler Suriyeliler için haklı olarak şu soruyu gündeme getirir: El Bab ya da Rakka DAİŞ tarafından işgal edilmeden önce ABD'nin, Suudi Arabistan'ın, Katar'ın ya da Türkiye'nin mi toprağıydı yoksa Suriye'nin mi? Dolayısıyla Suriye ile herhangi bir koordinasyon ve işbirliği içinde olmadan ve bu şehirlerin yönetimini Suriye'ye devretmeden yapılacak herhangi bir operasyonun adı "geri alma" değil işgal olacaktır. Dahası dünyanın bir numaralı terörist gücü olan ABD ordusunu Suriye'ye çağıranların terör ve terörizm üzerine söyledikleri ve söyleyecekleri herhangi bir sözü de kimse ciddiye almayacaktır.

Çavuşoğlu'nun komşu Suriye'de ABD emperyalizminin vesayetinde mezhepçi bir işgal gücünü tarif eden sözlerinin arasında Yurtta Sulh Cihanda Sulh ve komşularla sıfır sorun politikasından bahsetmesi ise trajikomiktir.
Türkiye'nin emekçi halkı ise ne Suriye'nin işgaline ortak olmaya ne de evlatlarının bu haksız işgalde ölüme gönderilmesine razı gelecektir.
Gerçek Gazetesihttp://gercekgazetesi.net/karsi-manset/abdnin-cavusu-olmaya-hayir

CEHENNEME BİLET VAR



Ulusalcılar-Milliyetçiler Neden Hedefte?
Ulus Devlet dönemi bitti diyen ama kendi ulus devletlerini koruyan emperyalist devletler, hedef ülkelerde operasyon yapıyor.
Hrant Dink öldürüldüğü gün, cinayetin üzerinden saat geçmeden, İstanbul Valisi Celalettin Cerrah;
"Milli duygularla işlenmiş bir cinayet" dedi. Ve o gün ben şunu yazdım.
Bu kadar kısa bir sürede, belge ve bilgiye ulaşmadan Böyle bir suçlama yapılıyorsa, milliyetçiler hedefte demektir. Operasyon bekleyin.
Ve o operasyonlar yapıldı. Bütün kurumlarda ki milli unsurlar tasfiye edildi. Ergenekon tezgâhıyla ülke hallaç pamuğuna çevrildi.
Direniş merkezleri hadım edildi. Ve şimdi;
Sıra rejim değişikliğine geldi. Rejim değişmeden ülkeyi bölemeyecekler.
Referandumda "hayır" çıkarsa, İran gibi bir kalkışma olabilir?
Osmanlı Ocakları 1453 Genel Başkanı Emin Canpolat ne diyordu?
"-Vatan için, Bayrak için, Erdoğan için silahlanın.."
Erdoğan’ın Baş Danışmanı Şeref Malkoç “Halk silahlandırılacak” dedi.
MHP Genel Başkan Adayı Sinan OĞAN açıkladı: “Özellikle 15 Temmuz sonrası esnafı kamplara alınıp silah eğitimi veriliyor. Bu yarı milis gücünü sokağa çıkarıp toplumun diğer kesimi üzerine salacak bir çalışma içindeler.”
Silahlanma, verilen özel eğitimler, HÖH(Halk Özel Harekâtı) denilen yasadışı örgüt… AKP'nin kurduğu yasadışı silahlı milis güçleri… Resmi kimlikleri yok ama polis arabasının yanında elinde silah ile poz veriyorlar. Belli ki hazırlık çok önce yapılmış, birçok şehirde bir anda ortaya çıktılar.
Kim bunlar? Devrim Muhafızları mı? Hitler’in SS’leri mi? KİM?
Bilal Erdoğan'ın kayınpederi Uzuner, “darbelere, kalkışmalarda halkı en kısa zamanda sokağa dökmek için geniş bir iletişim ağı kurmuş(!) AK Milislere dört başlık altında eğitim veriliyor. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Sertifikalı insansız hava aracı kullanımı eğitimi veriliyor. Kurulacak telsiz ağı için eğitim veriliyor.. İnternet radyosu kurulmuş, eğitimini veriyorlar.
Sizce de büyük bir proje için hazırlık yapılmıyor mu?
Camiler de işin içine girdi. “Gençlik kolları” kuracaklarmış…
Din esasına dayalı sokak gücü mü?
Ne yapacaklar? Kafa mı kesecekler? Kimi, kimleri linç edecekler?
Manisa AKP İl Başkan Yardımcısı Ozan Erdem;
“-Eğer referandumda %50’yi geçemezsek iç savaşa hazır olun” dedi.
Tepkiler üzerine istifa ettirilmesine bakmayın siz. AKP’li birçok isim bu sözlerin benzerini söylüyor. Mevcut tablo üzerine bu sözleri de eklerseniz, Türk Milletini ne bekliyor?
Bu ülkede asker var, polis var, istihbarat var. Öyleyse bu silahlanma ne için? Kimler için?
Humeyni devriminin bir başka şekli, Selefi imam darbesi mi? O nedenle mi "90 yıllık esaretimiz bitiyor" diyorlar?
Referandumun sonucu hayır çıkarsa, sonucu kabullenecekler mi? Yoksa hazırladıkları silahlı milisleri hayırcıların üzerine mi salacaklar?
İran'da Humeyni'nin Devrim Muhafızları, 2 milyon Şah yanlısını öldürdü. Hem de küçücük kızlara tecavüz ederek.
Ne de olsa;
“Allahü Ekber, Humeyni rehber**” diyen bir meclis başkanımız var.
Yasalar şimdiden paspasa dönmüş. Mecliste Yeni Anayasa oyunu oynuyorlar. Sanki Anayasayı, kanunları tanıyan varmış gibi.
AKP KANUNLARDAN MUAF TUTULDU HABERİNİZ YOK MU?
28 Şubat döneminde Erbakan'a giderek;
"Teslim olmayalım, taraftarlarımızı sokağa dökelim" diyen kimdi?
Şimdiden, "hayır" diyenler tutuklanıyor. Daha dün Müjdat Gezen’ in Tiyatrosu kundaklandı. Hayır diyen sendika Başkanına saldırdılar.
Hayır diyen SİYASİLERİN konferansı engelleniyor. Bir kısım Valiler, bazı kaymakamlar, hükümet valisi-kaymakamı gibi davranıyor. Kısacası,
Başkanlık dedikleri sultanlığın ne olduğunun öğrenilmesi ENGELLENİYOR.
BU KORKU NEDEN?
Madem iyi bir şey yaptığınıza inanıyorsunuz. Neden halka anlatılmasını engelliyorsunuz?
Bazı uyanıklar da şöyle söylüyor;
"-Kararı halk verecek. O'na saygı gösterin".
Münafıklık işte budur!!.
Şeytanlık işte budur!!.
Gözü, kulağı bağlanan halkın göz bandını açanları, kulağını temizleyenleri engelle... Halkın gözünü-kulağını bağla. Sonra da sahtekârlık yapıp “halkın seçimi” de.
İşte ihanetin açık göstergesi budur.
Millete bilmediği bir yasayı oylat...
Bildirenleri devlet imkânlarıyla, zorbalıkla engelle...
Sonra da kurduğun oyuna halk iradesi de...
HADİ ORDAN BE!!.
MÜNAFIK KUMPASÇILAR SİZİ...
Zahide UÇAR- 22.02.2017

Dipçe:** Mustafa Yıldırım’ın Zifiri Karanlıkta-1 kitabından.

22 Şubat 2017 Çarşamba

CHP bu kararla AYM'siz bir Türkiye'nin önünü açtı



CHP'nin bu hakkından vazgeçmesi sadece Anayasa Mahkemesi'nden vazgeçmek değil, hukuktan da vazgeçmektir.
Ana muhalefet partisi CHP'nin, ülkenin altını üstüne getirecek anayasa değişikliği teklifinin Anayasa Mahkemesi'ne götürülmemesi kararı alması, Cumhuriyet'ten Çiğdem Toker dışında hemen tüm gazeteciler tarafından alkışlandı. “İsabetli oldu... CHP AKP'ye ters köşe yaptı” dendi. Çok acı bir gerçeği itiraf ettiğinin farkında veya değil, Başbakan Binali Yıldırım da CHP'nin kararını “isabetli bulanlar” kervanına katıldı.
Başbakan Binali Yıldırım'ın acı itirafından başlayalım; “Anayasa Mahkemesi'nden bir sonuç çıkmayacağını anlamış olmalı” dedi.
Acaba nasıl ve neden bu kadar emin konuştu? Daha geçen hafta CHP'nin AYM'yle gitmesiyle ilgili olarak, “Bu süreci durdurmaz. AYM kendi iradesinde kararını verecektir” diyen Yıldırım'ın, CHP'nin gitmeme kararının ardından söylediği bu sözden çıkartılacak üç sonuç vardır; “AYM ülkenin en ciddi meselesiyle ilgilenmiyor” veya “AYM'nin söz hakkı yok. Ne karar alırsa alsın sonuç değişmeyecekti” ya da “AYM bize tabi”... Ülke ve hukuk adına her biri diğerinden vahim değil mi?
Başbakan Yıldırım geçen hafta da, “Millet AVM'ye, CHP AYM'ye gider” diye çok veciz bir söz kullanmıştı. Milletin parka, bahçeye, sinemaya, tiyatroya değil AVM'ye gitmesiyle övünmek, nasıl da tüketim toplumu haline geldiğimizin/getirildiğimizin itirafıydı aslında.
Kılıçdaroğlu'nun kararına gelirsek;
Halkın iradesiyle korunamayan bir egemenliğin başka hiçbir güçle korunması mümkün değildir. Sandıkta kararın verileceği 16 Nisan'a kadar önümüzdeki 60 günü milletin hakemliğine emanet edeceğiz. Söz konusu olan milletin egemenliğiyse, bu konuda asıl yüce divan, halkın ve milletin divanıdır. İşte bunun için Anayasa Mahkemesi'ne gitmeyeceğiz, başvurmayacağız. Biz, CHP olarak bu milletin ferasetine güveniyorum. Son söz, milletin divanıdır” dedi.
Öyle ya, sokağının, caddesinin adını değiştirirken, parklarını yıkıp, AVM'ler dikerken vatandaşa sorma gereği dahi duymayanlar, ülkenin rejimini, sistemini değiştirmeyi halka soruyor... O kadar milli iradeye saygılıyız yani!..
Öyle ya, o kadar demokratik şartlarda referanduma gidiyoruz ki!.. Sanırsınız, anayasa değişikliğine karşı çıkanlar da devletin tüm imkanlarından yararlanıp, millete doğruları rahat rahat anlatacak!.. Ve yine sanırsınız ki, “hayır” diyeceklere, “terörist, FETÖ'cü, darbeci” damgası Patagonya'da vuruluyor!.. 
Bunlar bir yana, CHP'nin bu kararı hem hukuk, hem yönetimin temel ilkeleri açısından çok yanlış olmuştur. Şöyle ki;
Birincisi; Anayasa Mahkemesi Anayasal bir kurum, buraya başvurmak da bir hak ve görevdir. CHP'nin bu hakkından vazgeçmesi sadece Anayasa Mahkemesi'nden vazgeçmek değil, hukuktan da vazgeçmektir.
İkincisi; Her ülkede en yüksek yargı organı olarak Anayasa Mahkemesi var. Var ki, Fransa'da “soykırım” iftiralarını durduruyor. Var ki, ABD'de Trump'ın Müslümanları biçmesini engelliyor. Bülent Arınç'ın hem de TBMM Başkanıyken, “Anayasa Mahkemesi'ni istersek kapatabiliriz” dediğini unuttuk mu? İşte CHP bu vazgeçişle, AYM'siz bir Türkiye'nin önünü de açmıştır.
Üçüncüsü; CHP bu kararıyla, Anayasa Mahkemesi üyelerini peşinen mahkûm etmiş, onlara inanmadığını ve güvenmediğini açıklamıştır. Yani “Ankara'da hakimler yok” demiştir. Acaba bunun vatandaşa etkisi hiç düşünüldü mü? Şimdi vatandaş, “Koca AYM bile iktidarın isteği dışında karar veremiyorsa, ben mahkemeye gitsem ne olur ki?” diye düşünüp, kendi hak ve hukukunu kendisinin sağlaması yollarını aramaz mı?
Dördüncüsü; CHP, iktidarın mahalle baskısına yenik düşüp, bu önemli hak ve görevinden vazgeçerek, başka vazgeçişlere de kapı aralamıştır. İktidar yarın “idamları da millete götürelim” derse veya “çözüm”den ne anladığını bildiğimiz için mesela, “CHP Kıbrıs'ta çözüme karşı... CHP Ege'de çözüme karşı... CHP Barzani'yle çözüme karşı” şeklinde kampanyalar düzenledikten sonra ülkenin bu milli meseleleri konusunda da kararı vatandaşın vermesini isterse, CHP yine, “Asıl yüce divan halkın ve milletin divanıdır” deyip, kabul mü edecek?
Eyy CHP, o kararı alırken, hiç bu maddi ve manevi sonuçları da hesapladınız mı?
Müyesser Yıldız
Odatv.com