13 Eylül 2016 Salı

BİR CUMHURİYET DÜŞMANI



Bundan 16 yıl önce Antalya yerel gazetesi Yeni İleri’de yayınlanmış olan köşe yazımı önemi ve güncelliği nedeniyle aşağıda bilgilerinize sunuyorum.

………………………………………………………………………..

BİR CUMHURİYET DÜŞMANI

İlk kez onu televizyonun dinci kanallarında gördük. Başında beyaz sarık, sırtında kara cüppe, cami minberlerinde vaaz veriyordu. Adı Fethullah Gülen olan bu vaizin ünü çok geçmeden tüm Türkiye’ye ve daha sonra yurtdışına yayıldı.
Ve artık herkes ondan sadece “Hocaefendi” diye söz eder oldu.
Fethullah Gülen’in televizyonda yayınlanan vaazlarını izlerken görülen şuydu: Hocaefendi, Kuran’dan yaptığı alıntıları, eğitim düzeyi en fazla ortaokul olan cemaate Arapça söylüyor, konuşmasının tamamında bol miktarda Arapça, Farsça sözcükler kullanıyor, ama söyledikleri ile önce kendisi coşuyor, sümüğünü çeke çeke ağlıyor, din duyguları güçlü olan cemaati da coşturup ağlatıyordu.
Cemaat, Fethullah Gülen’in söylediklerinin çok büyük bir bölümünü anlamıyordu! Nasıl anlasınlar ki, kullandığı sözcükleri değil ortaokul mezunları, değme üniversite mezunları bile bir sözlük yardımı olmadan anlayamazdı! İşte, Hocaefendi’nin kullandığı sözcüklerden bazıları:
Mümaşat, telaffut, ihvan, hilm-ü silm, tevarüs, itmi’nan, tenezzüh, ukbalar, tahşidat, ifsad, ervah-ı habisiye, Sahabe-i Kiram, tereddüp, hacr koymak, tezyifkâr, müstebit, tedai, teir-i meşru, tasadduk etmek, alil ruhlar, inhiraf, hamakat, temadi, ferd-i ferid, ulum-u akliyeye, tavağğul etmek, emraz-ı kalbiye, müptela olmak, hırs-ı marazi, İ’la-yı Kelimetullah, serfiraz, ihlasa mazhariyet, taalluk sahası, davayı nübüvvet, iktida etme, kavli leyin, fütühat neşideleri, inkılabat, kahtı rical, asfiya, berzah, avraü ezkar, livaül hamd, yevmil beter…
Peki, Fethullah Gülen cemaatin bu sözcüklerden hiçbir şey anlamadığını bilmiyor muydu? Elbette çok iyi biliyordu. Ama onun asıl amacı din bilgisi vermek değil, din duyguları yoğun olan cemaati ileride istediği gibi güdebilmek için yönlendirmekti!

Tüm şeriatçılar gibi Hocaefendi; felsefeye, filozoflara ve matematik, fizik, kimya, biyoloji, astronomi gibi fen bilimlere karşıdır. Demokratik sistemin tüm olanaklarından yararlanarak cumhuriyeti yıkıp yerine şeriata dayalı bir din devleti kurulmasını amaçlayan tüm şeriatçılar gibi, Fethullah Gülen de demokrasiye inanmaz! Açıkça “Biz İslam’ın demokratik bir sistem olduğu düşüncesine karşıyız!” der. Biraz sıkıştırılınca “Demokrasi ile uğraşmaya gelince; daha önceleri de çeşitli vesilelerle ifade ettim. Bırakın böyle şeyleri, bunlar bize ait meseleler değil!” deyip işin içinden sıyrılır.

Hepimizin yaşamında anamız, bacımız, eşimiz, kızımız gibi çok önemli yeri olan kadını “şeytan” sayan Fethullah Gülen’in gözünde kadın, basit bir seks öğesidir ve dolayısıyla günah simgesidir!

Fethullah Gülen’in en büyük kini ve nefreti ise Atatürk’e, Cumhuriyet Devrimlerine ve Kurtuluş Savaşımıza karşıdır! Verdiği vaazlarda hep üstü örtülü bir şekilde, gizli ve simgesel söz ve tutumuyla cumhuriyete ve cumhuriyeti kuran Atatürk’e karşı kin ve nefret kusar! Bağımsızlık savaşımızın şehit ve gazilerinin kanı ve canı pahasına çizilmiş yurdumuzun sınırlarını belirleyen Misak-ı Milli’yi alaya alır!

Sümüğünü çeke çeke ağlayıp vaaz vererek, eğitim düzeyi düşük cemaatin din duygularını sömüren Hocaefendi, ulusal varlığımızın temeli olan bağımsızlık bilincimizi, devrimlerin kazanımlarını yok sayar! Böylece cumhuriyetin kazandırdığı ulusal temele dayalı Türk kimliğini reddeder!

1991’e kadar İzmir Kestane Pazarı camisinde, ‘Tanrı’nın aciz kulu bir vaiz’ olan Fethullah Gülen, bir de bakarız ki, Türkiye’de bir biri peşine liseler, kolejler, fen liseleri, hatta üniversiteler açar! Bununla da kalmaz, eğitim seferberliği adı altında başta Avrasya olmak üzere çeşitli ülkelerde okullar açar! Peki, bütün bunları nasıl başarır?

Dünyada ulusal devletleri yıkmayı hedefleyen Amerika, Türkiye’de ulusal birliği bozup ulusal bilinci yok etmek için “Ilımlı İslam” adı altında sistemli bir propaganda yapmaktadır.. Açıktan açığa Atatürk düşmanlığı yaymaya çalışan CIA’cı Paul Henze, Graham Fular ve Samuel Huntington’a Fethullah Gülen gibi cumhuriyet düşmanı işbirlikçiler gerekmektedir.

Osmanlı’nın son padişahı hain Vahdettin’e hayran olan Hocaefendi, Vahdettin nasıl İngilizlere sığınmış ve onlara sığıntı olmayı yeğlemişse, kendisi de Amerikalılara sığınır, onların kucağına oturur.
İslam’ın öncülüğüne soyunan, kendisini Mesih sanan Fethullah Gülen, bakın Amerika’ya nasıl yalakalık yapar:

“Amerika şu anda bütün konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir” diyerek Washington’un önünde secdeye gelir.
“Amerika hâlâ bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır” diyerek yaltaklanır.
“Amerika bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki, şöyle veya böyle Amerikalılarla dostça geçinmeden destek almak değil, dostça geçinmeden Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar” diye vaaz verirken gerçek Kâbe’sinin Mekke değil, Washington olduğunu ilan eder.

Bir cumhuriyet düşmanı olan Fethullah Gülen, tam arkasını Amerika’ya dayamış olmanın rahatlığıyla at koştururken, 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu, siyasi İslam’ı bir iç tehlike olarak saptayınca tüm oyunlar bozulur. Tehlike çanlarının kendisi için çaldığını sezen emekli vaiz cüppesini kaptığı gibi soluğu Amerika’da alır.

Türkiye’de şeriatçılığın hangi boyutlara ulaştığını, dışarıdan nasıl destek aldığını tüm ayrıntılarıyla öğrenmek zorunda olan cumhuriyetçiler, azılı bir cumhuriyet düşmanı olan Fethullah Gülen’i çok yakından tanımak zorundadırlar.
Laik cumhuriyet yanlısı tüm okuyucularımıza, bir cumhuriyet düşmanı olan Fethullah Gülen hakkında yazılmış, derin bir araştırmanın eseri olan şu kitabı öneriyorum:

M. Emin Değer
“Bir Cumhuriyet Düşmanının Portresi ya da Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Derin Misyonu”
Cumhuriyet Kitapları, Nisan 2000, İstanbul

Unutmayınız, bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz.
M. Emin Değer’in kitabını okuduğunuzda önce bilgi sahibi olacaksınız.
Cumhuriyeti ancak bilgi ve fikir sahibi olanlar savunabilir, koruyabilir.

Yılmaz Dikbaş
Antalya, Yeni İleri Gazetesi
19 Mayıs 2000

……………………………………………..

Değerli Dostlar,

Size bu bilgileri neden şimdi anımsattım?
9 Eylül 2016 tarihli Sözcü gazetesinde “Hafız” Soner Yalçın şunları yazdı:
“Fethullah Gülen Cemaati ile ilgili zorlu mücadeleyi ilk Aydınlıkçılar yaptı.
Fethullah Gülen’in yanında bulunan Nurettin Veren’in anlattıklarına kapıyı sadece Aydınlıkçılar açtı. Kapıyı Emin Çölaşan 14 Kasım 2004 tarihinde araladı ve Nurettin Veren’le ilgili ilk makaleyi yazdı.”

Değerli Dostlar,

“Hafız” Soner Yalçın’ın yazdıkları doğru değildi!
Yukarıdaki yazımda da gösterdim, Fethullah Gülen’le ilgili ilk ciddi araştırma kitabını Nisan 2000’de M. Emin Değer yazmıştı.
M. Emin Değer’in “Bir Cumhuriyet Düşmanı Ya da Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Derin Misyonu” adlı kitabının arka kapağında şunlar yazılıydı:

“Fethullah Gülen'in örgütü, devleti, içinden ele geçirme planlamasını, uzun yıllardan beri sinsi sinsi yürüttüğü için tehlikelidir. Dini, siyasete alet ettiği halde, Başbakan Bülent Ecevit gibi bir yandaş bulabildiği için tehlikelidir. Sırtını, dünyanın egemen gücü Amerika'ya dayanmak stratejisini ustalıkla uyguladığı için tehlikelidir. Fethullah Hoca üstüne bir çalışmayı içeren elinizdeki kitabın önemi, bu nedenlerle büsbütün artıyor; daha önce ilgi çekici kitapları ve yazılarıyla bildiğimiz ve tanıdığımız Emin Değer'in incelemesi, Fethullah Gülen olayını en gerçekçi ve dürüst açıdan ayrıntılı biçimde gözler önüne seriyor. Emin Değer'in yaptığı bir iş de bu coğrafyanın atlasını dolaylı yoldan okura sunmaktır. Elinizdeki kitap, Fethullah Hoca'nın kimlik cüzdanı gibidir.”

Değerli Dostlar,

M. Emin Değer’in kitabı, “Hafız” Soner Yalçın’ın parlatmaya çalıştığı Aydınlıkçıların yazılarından DÖRT YIL ÖNCE yayımlanmıştı!
Aydınlıkçıların değil, M. Emin Değer’in kitabı bu konuda yayımlanmış İLK KİTAP idi.
“Hafız” Soner Yalçın’ın parlatmaya çalıştığı Emin Çöalşan’ın Fethullah Gülen ile ilgili ilk yazısı 14 Kasım 2004’de yaınlanmıştı.
Oysa benim Yeni İleri gazetesindeki köşe yazım 19 Mayıs 2000’de, yani Emin Çöalşan’ın yazısından DÖRT YIL ÖNCE yayınlanmıştı!

Sözcü ve “Hafız” Soner Yalçın, “gerçekleri nasıl olsa halkımız bilmez, biz istediğimiz palavraları yutturabiliriz” görüşüyle yazıp çizmektedirler.
Sizlerin, bu konuda gerçekleri bilmenizi istedim.

13 Eylül 2016, Salı
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52

11 Eylül 2016 Pazar

KURBAN BAYRAMINI KUTLAMIYORUM






15 Temmuz da Amerikancı, dinci bir tarikatın darbe kalkışması bahane edilerek gerici baskının tırmandırıldığı,
Siyasal iktidarın ülkemizi hızla kanlı bir karanlığa sürüklerken sözde muhalefet ve demokratik kitle örgütlerinin suskunluğunu sürdürdüğü, 
Yobazlığın, bağnazlığın ve her türden gericiliğin hayvanların hayatlarını yok edip bedenlerini parçalayıp paylaşmaları çağrısında birbirleri ile yarışa girdiği,
Dinde yeri olmamasına karşın din adına hayvanların topluca katliama uğradığı,
 Emperyalizmle kol kola girmiş dinci gericiliğin,  yine din adına ortaya çıkan çetelerin insanları yargısız infazlarla katlettiği,
Türkiye’nin Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütüne üye ülkeler Gelir adaletsizliği sıralamasında Şili Meksika’dan sonra 3. Sırada yer aldığı,
Bir ortamda “KURBAN BAYRAMI” kutlamanın kendime, kişiliğime inançlarıma ve ülkeme saygısızlık olacağı düşüncesindeyim.
Bu nedenle hiç kimseye kutlama iletisi göndermeyeceğim..
Mahmut ÖZYÜREK




7 Eylül 2016 Çarşamba

SÖZDE ATATÜRKÇÜLER PARLATILIYOR



Son günlerde Sözcü gazetesi ve bazı televizyon kanalları, “Sözde Atatürkçüleri” parlatmaya çalışıyorlar.
Atatürk’ü, Silivri zindanına attıklarında kitap okuyarak öğrenmeye başlayan İlker Başbuğ da bunların başında geliyor.

Değerli Dostlar,

Atatürk’ün 77. ölüm yıldönümünde yazmış olduğum bir yazıyı, sözde Atatürkçü İlker Başbuğ’un maskesini düşürmek için bir kez daha yayınlıyorum.

Saygılarımla,

Yılmaz Dikbaş
7 Eylül 2016, Çarşamba
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52

……………………………………………………………………..

İLKER BAŞBUĞ, ATATÜRK’Ü ANLATIYOR…

Bugün 10 Kasım 2015.
Büyük Devrimci Atatürk’ün ölümünün 77. yıl dönümü.
Sabah saat 8.30’da FOX TV’yi izlemeye başlıyorum.
Çalar Saat programında stüdyo konuğu, eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ.
Sunucu İsmail Küçükkaya, izleyicilere duyuruyor: Sayın İlker Başbuğ, bu anlamlı günde Atatürk’ü anlatacak.
İsmail Küçükkaya, ilk soruyu soruyor:
“Efendim, Atatürk’ü 20. yüzyılın liderlerinden biri yapan en önemli özelliği sizce neydi?”
İlker Başbuğ cevap veriyor:
“Atatürk vizyoner bir liderdi.”

Değerli Dostlar,
Vizyoner, Türkçe bir sözcük değil.
Halkımızın ortalama okul eğitim düzeyi, ortaokul 8. sınıf.
Vizyoner sözcüğünün anlamını ne bilsin!
Hem, vizyoner ne demek?
İngilizcede de, Fransızcada da “vision” diye bir sözcük bulunmaktadır. Anlamı; görme duyusu, görüş, hayal gücü.
İşte, İlker Başbuğ bu yabancı sözcüğü biraz bozarak “vizyoner” derken geniş görüşlü, ileri görüşlü, ufku geniş kimse tanımını yapmış oluyor.
Peki, eski genelkurmay başkanı, emekli orgeneral İlker Başbuğ Türk halkına niçin Türkçe konuşmuyor!
Neden, “Atatürk ufku geniş, ileri görüşlü bir liderdi” demiyor da çoğu kişinin anlamayacağı yabancı bir sözcük kullanıyor?

İlker Başbuğ ile sunucu İsmail Küçükkaya, dakikalarca Atatürk’ün nasıl bir “vizyoner” olduğunu anlatıyorlar…
Vizyoner muhabetti bittikten sonra İsmail Küçükkaya, ikinci sorusunu soruyor İlker Başbuğ’a:
“ Efendim, Atatürk’ün yabancıları da etkileyen yanı sizce neydi?”
İlker Başbuğ cevap veriyor:
“Atatürk karizmatik bir liderdi.”
Alın size bir yabancı sözcük daha!
Anlamı; etkileyici.

Bir süre de İsmail Küçükkaya ile İlker Başbuğ arasında geçen karizmatik sohbetini izliyoruz!

Değerli Dostlar,

Ekranın önünde oturmuş bekliyorum. Bu anlamlı günde İlker Başbuğ şöyle diyecek mi, diye:
“Atatürk, bağımsızlık benim karakterim diyen bir liderdir!”
İlker Başbuğ, bunu demiyor!
Bekliyorum, eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ, Kurtuluş Savaşı’nı vermek üzere yola çıkarken Mustafa Kemal’in;
“Temel ilke, Türk milletinin onurlu ve şerefli yaşamasıdır. Bunu sağlamak için de Türk milletinin tam bağımsız olması gerekir. Öyleyse, ya bağımsızlık, ya ölüm!” diye haykırmış yüce bir önderdir, diyecek mi?
Hayır, İlker Başbuğ bundan da söz etmiyor!

FOX TV’de Atatürk özel programında bir saat geçiyor, İlker Başbuğ, hem de önündeki yazılı notlara bakarak, sözde Atatürk ile ilgili bir sürü ıvır zıvırı geveleyip duruyor!

Olası değil ya, acaba İsmail Küçükkaya, eski genelkurmay başkanına şöyle bir soru sorabilir mi diye merakla bekliyorum:

“Efendim, araştırmacı yazar Yılmaz Dikbaş, iki yıl önce yayımlanmış ve büyük ilgi görmüş olan “ATATÜRKÇÜLER YENİLDİ” adlı kitabında sizin Mason olduğunuzu yazmıştı. Her yazdığı satırın belgeli olduğunu sürekli olarak vurgulayan Yılmaz Dikbaş’ın bu iddiasına ne dersiniz? İkinci bir sorum daha var. Yine aynı kitapta Yılmaz Dikbaş, 1977–1978 sürecinde Harp Okullarının sınıf kitaplıklarından Atatürk’ün “Söylev”inin kaldırılmış olduğunu yazdı. Bu doğru mudur? Siz, Silivri hapishanesindeyken “Söylev”i okumuş ve herkesin bu kitabı okumasını önermiştiniz. Hem Harp Okullarındaki kütüphanelerden “Söylev”i çıkartıyor hem de şimdi okunmasını öneriyorsunuz, bu bir çelişki değil mi?”
Elbette İsmail Küçükkaya böyle bir soru sormadı, ben de boşuna hayale kapılmış oldum!

FOX TV’deki Atatürk özel programının neredeyse sonuna yaklaşıyoruz.
Her şeye karşın ümidimi yitirmiyor, İlker Başbuğ’un Atatürk’ün şu sözlerine vurgu yapmasını bekliyorum:
“Efendiler!
Biz, milletçe bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı savaşmayı uygun gören insanlarız!”
Boşuna umutlandığımı anlıyorum.
Eski genelkurmay başkanı, emekli orgeneral İlker Başbuğ, Atatürk’ün antiemperyalist, antikapitalist ve devrimci yönlerinden hiç, ama hiç söz etmiyor!

Değerli Dostlar,

Ulusalcı bilinen bir televizyon kanalında, Atatürk’ün ölümünün 77. yıl dönümü gününde eğer Atatürk ile ilgili temel gerçeklerin hiçbiri anlatılmıyorsa; ABD vesayetinden hoşnut, NATO’cu, AB Mandacısı, Mason bir eski genelkurmay başkanı Türkçe olmayan sözcükler kullanarak saatlerce çene çalıp boy gösteriyorsa, gidilecek çok, ama çok uzun bir yolumuz var demektir!

Yılmaz Dikbaş
10 Kasım 2015, Salı
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52