27 Aralık 2015 Pazar

13 yıllık iktidarında (2002-2015) AKP’nin Türkiye’yi taşıdığı uçurumun kenarındaki rakamlar..



13 yıllık iktidarında (2002-2015)  AKP’nin Türkiye’yi taşıdığı uçurumun kenarındaki rakamlar..
Yabancı şirket işgali: 1980’de yabancı şirket sayısı 78 idi. DSP-MHP-ANAP Hükümeti sonuna kadar 6.683’e tırmandı. AKP döneminde işgalci yabancı şirket sayısı 44.810’a (2015 yılı Haziran ayı) ulaştı.
Süpermarket ve zincir işgali: AKP ve öncesi hükümetler çoğu yabancılara ait olan zincir ve süpermarketleri küçük esnafın aleyhine desteklediler. 2000’de 2.500’e ulaşan zincir ve market sayısı, 2014’de 17.057’ye tırmandı.
Pancar ve tütün üreticisi tasfiye edildi: DSP-MHP-ANAP hükümeti pancar ve tütün üreticisini eritmeye başladı. AKP hızlandırdı. Pancar üreticisi 1998’de 450 bin idi, 2014’de 130 bine düşürüldü.
Artan nüfusla şeker üretiminin de artması gerekirken, 1998’de 22 milyon ton olan üretim, 2014’de 17 milyon tona düşürüldü. İthal şeker ve kanserojen tatlandırıcı patladı. 2002-2014 arasında 22.777.349 kg tatlandırıcı ithal edildi, 149.791.381 Dolar para ödendi.
Tütün üreticisi sayısı: 2002’de 405.882 olan tütün üreten aile sayısı 2014’de 65.000’e, 159.521 ton olan üretim 68.000 tona düşürüldü.
Tekel fabrikaları Amerikan şirketine verildi. Sigara kaçakçılığı patladı. Yakalanabilen kaçak sigara sayısı 2002’de 1,9 milyon paket iken, 2014’de 108 milyon pakete tırmandı
İş cinayetleri: 1983-2003 arasında 20 yılda 499 madenci katledildi. Oysa AKP’li 2003-2014 arasında 11 yılda 1075 madenci katledildi. Toplam iş cinayeti sayısı 11 yılda 14 bin 424 oldu.
İntihar patlaması: 2007-2013 arasında 20 bin 702 kişi canına kıydı. 2002’den bu yana cezaevlerinde canına kıyan sayısı 384’e ulaştı. Ataması yapılmayan 40 öğretmen canına kıydı. Atama bekleyen öğretmenlerin üçte birinde canına kıyma eğilimi saptandı. 4/C cehenneminde çalışmaya zorlanan 13 işçi canına kıydı.
Çocuk cinayeti ve cinsel suç: Çocuk gelin sayısı son 3 yılda 130 binin üzerinde.
2014’te aile içi şiddette 15 çocuk öldürüldü, 24 çocuk intiharla canına kıydı. Çocuk seks kölesi, 50 bine ulaştı. Son 3 yılda cinsel saldırıya uğrayan çocuk sayısı 70 bin, kaybolan çocuk sayısı 27 bin. 2014’de sokakta yaşayan çocuk sayısı 641 bin, uyuşturucu kullandığını tespit edilen 273 bin 571.
5-17 yaş arası 8 milyon çocuk işyerlerinde, 41 bin çocuk sokakta çalışıyor ya da dileniyor. (Suriyelileri kapsamıyor. M.A)
Sadece çocuklar için 15 kapalı cezaevi bulunuyor
Kadın cinayetleri: 2002’de öldürülen kadın sayısı 66 idi. AKP döneminde tırmandı. 2003’de 83, 2004’de 164, 2005’te 317, 2006’da 663, 2007’de 1011, 2008’de 806, 2009’da 1126, 2010’da 217, 2011’de 121, 2012’de 210, 2013’de 237, 2014’de 281 olmak üzere AKP döneminde öldürülen kadın sayısı 5302’yi buldu.
Aile içi kadına şiddet sayısı, 2008’de 661 idi, 2014’de 11.217’ye tırmandı. 2008-2014 arasında toplam 39 bin 991 kadın aile içinde şiddete uğradı.
Tutuklu ve hükümlü sayısında patlama: 1994’te nüfus 60 milyon, cezaevlerindeki kişi sayısı 38 bin 931 idi. Nüfus % 49 artış ile 78 milyon oldu, tutuklu ve hükümlü sayısındaki artış, % 400 ile 152 bin 335’e ulaştı. Oysa 12 Eylül’de bile 79 bin 786 idi. 2002-2012 arasında 106 adet yeni cezaevi, 21 adet ek bina yapıldı.
Suç patlaması: Uyuşturucu, hırsızlık ve adam öldürme % 600 oranında arttı. 30 bin 922 kişi hırsızlıktan, 26 bin 697 kişi uyuşturucudan, 26 bin 578 kişi adam öldürmeden cezaevine girdi.
Türkiye uyuşturucu cenneti oldu: 50’li yıllara kadar uyuşturucu yok gibiydi. 1969’da 578 kilo uyuşturucu, 22 adet uyuşturucu hap yakalanmıştı.1980-2014 arasında 17 liman satıldı, uyuşturucu patladı. 2011’de 6,5 ton eroin, 46 ton esrar, 106 kilo afyon, 1457 kilo kokain, 1 milyon 335 bin 326 adet ecstasy ve 123 captagon ele geçirildi. Aynı yıl, 6,5 ton eroin yakalanabilmiş, giren eroin miktarı 82 ton olmuştu.
Uyuşturucu kurbanında patlama: 2012’de 187 bin 329 kişi uyuşturucudan hastaneye gitti. Uyuşturucu kullanma yaşı 10 yaşın altına indi. 27 uyuşturucu tedavi merkezinin 4’ü çocuklar içindi. 2008-2013 arasında uyuşturucudan ölen sayısı 928 idi. Uyuşturucudan tutuklanan 2000’de 4 bin 348 iken, 2012’de tam 26 bin 209’a çıktı.
Bilginize….
(Alıntı :Mehmet Akkaya’nın 28 Ekim 2015,Ç.ba günlü “Sayılarla AKP Türkiyesi” makalesi
Cumhuriyetin kurumlarını satmak ANAP iktidarı ile başladı. DYP, SHP, CHP, RP-SP, MHP ve DSP hükümetleri ara vermeden satmayı sürdürdüler. Hangisi iktidarda ne kadar kaldı ise o kadar sattı.
En uzun dönem AKP iktidarıdır. “Türkiye’yi sattı” denmesi haksızlık sayılmaz.
.......

AKP’NİN 13 YILDA SATTIKLARI
AKP döneminde TELEKOM, PETKİM, TÜPRAŞ, BURSAGAZ, ESGAZ demir çelik fabrikaları gibi dev işletmelerin de aralarında olduğu yüzlerce işletme ya da fabrika haraç mezat satıldı.
Satılanların bilançosunu şöyle özetlemek mümkün.
2 iletişim işletmesi, 19 bölgenin elektrik dağıtım ünitesi, 3 banka, 2 bankanın hisseleri, 1 havaalanı, 11 işletmenin hisseleri, 13 maden işletmesi, 6 maden ruhsatı, 12 liman, 1 marina ve yat işletmesi, 1 liman sahası, 1 baraj, 53 akarsu santrali, 10 termik santral, 4 hidrœlektrik santrali, 3 şeker fabrikası, 3 cam fabrikası, 1 çimento fabrikası, 1 soda sanayi, 11 dokuma ve iplik fabrikası, 1 halı fabrikası, 2 deri ve kundura işletmesi, 8 orman ürünleri işletmesi...
3 demir-çelik fabrikası, 1 traktör fabrikası, 1 motor fabrikası, 1 alüminyum işletmesi, 1 çelik boru fabrikası, elektrometalurji fabrikası, 1 makine fabrikası, 5 sigara fabrikası, 2 tütün işletmesi, 1 puro markası ve varlıkları, alkollü içkiler sanayi, 1 ambalaj fabrikası, Ankara’da ikiz kuleler, 4 işletmenin makine ve teçhizatları, 22 gemi, 3 tanker, 2 feribot, 2 soğuk hava deposu...
5 gübre fabrikası, 10 tuz işletmesi, 1 kibrit fabrikası, 2 sigorta şirketi, 1 emeklilik şirketi, 4 sosyal tesis, 7 otel, 2 tatil köyü, 1 işhanı, 2 araç muayene istasyonu, 1 süt işleme tesisi, 1 süt markası, 1 et ve tavuk kombinası, 1 veteriner ilaçları ve halk sağlığı ilaçları tesisi, 1 kraft torba işletmesi, 1 şehir hatları hizmeti, 11 mağaza, 23 büro ve binlerce taşınmaz satıldı.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, SSK Eczaneleri, REYTEK, 54 yaprak tütün işletmesi, 37 pazarlama ve dağıtım başmüdürlüğü ise tamamen kapatıldı.

SON BİR YILDA SATILANLAR VE GÖZ YUMULANLAR
AKP son bir yılda Anamur, Bozyazı, Mut-Derinçay, Silifke ve Zeyne akarsu santrallerini sattı.
Meclis’teki diğer özelleştirmeci partilerin gıkı çıkmadı.
AKP son bir yılda Doğankent, Kürtün, Torul, Fethiye, Kadıncık 1, Kadıncık 2, Karacaören 1, Karacaören 2, Kepez 2 ve Manavgat hidrœlektrik santrallerini taşınmazlarıyla birlikte sattı.
CHP, MHP ve HDP gıkını çıkarmadı.
AKP son bir yılda, Soma B, Orhaneli ve Tunçbilek termik santrallerini taşınmazlarıyla beraber sattı.
Yine gıkları çıkmadı.
AKP, Yatağan, Kemerköy ve Yeniköy termik santrallerini, santrallere kömür sağlayan Bursa Linyit İşletmesi’ni taşınmazlarıyla sattı.
CHP, MHP ve HDP bunlara da sesini çıkarmadı.
Yatağan mücadelesinin önderi T. Maden-İş Şube Başkanı Süleyman Girgin, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde CHP Muğla milletvekili adayı oldu. Ama CHP merkezi Girgin’i milletvekili yaptırmadı
AKP 2015’te Derince Limanı’nı, TDİ-Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı’nı sattı. Devletin elinde liman kalmamıştı artık.
Ama CHP, MHP ve HDP seyrettiler bu satışları da.
AKP 2015 yılında, OYAK İnşaat’ın yüzde 25 hissesini, Karayolları’nın 5 taşınmazını, Maliye hazinesinin 31 taşınmazını, Sümer Holding’in 21 taşınmazını, TCDD’nin 10 taşınmazını ve 658 parsel arazisini, TEDAŞ’ın 142 taşınmazını ve 8 parsel arazisini, Şeker Fabrikaları’nın 12 taşınmazını ve 2769 parsel arazisini, Gayrimenkul AŞ’nin 101 taşınmazını, ADÜAŞ’ın 1621 parsel taşınmazını sattı.
Ama Meclis’te ‘Dur’ diyen olmadı.
CHP, MHP ve HDP, “Sattıklarınız milletindir, devletindir, cumhuriyetindir” demedi.
AKP, TDİ’nin Ömerli Su Tankeri’ni, 11081 no’lu ruhsat ve maden sahasını sattı, yine gıkları çıkmadı.
AKP ocak ayında Aliağa Kombine Çevrim ve Doğalgaz Santralini, şubatta Bursa Doğalgaz Santrali’ni, Şanlıurfa Hidrœlektrik Santrali’ni, Adıgüzel, Kemer ve Tortum hidrœlektrik santrallerini satacağını ilan etti.
Meclis’teki diğer partilerden halen gık çıkmıyor.
“AKP Türkiye’yi sattı” diyenler!
Nasıl oluyor da, bunca cumhuriyet kurumunu rahatlıkla satabiliyor, hiç düşündünüz mü?

Mehmet Akkaya

Açıklama: http://www.sonkoseyazilari.com/img/gazeteler/aydinlik.png


İLGİLİ DİĞER YAZILAR:
1- http://www.guncelmeydan.com/pano/akp-cildirdi-yabanciya-toprak-satisinda-sinir-tanimiyor-prof-dr-cihan-dura-t31479.html

2- http://termebilgi.com/index.php?page=mak&id=922&haber=VATAN+TOPRAKLARI+SATILIYOR+#.Vn_KEFJA5Cc
3- http://www.guncelmeydan.com/pano/yabancilara-toprak-satisi-gafletin-boyutlari-t20526-15.html


26 Aralık 2015 Cumartesi

CHP ISPARTA İL KONGRESİ SONUÇLARI ÜZERİNE


Kokteyl faşizm



Göbbels, Hitler’in bir numaralı yandaşıydı. Yandaşlıkta o kadar ileri gitti ki, 30 Nisan 1945’de intihar eden Adolf Hitler’den sonra sadece bir günlüğüne faşist Almanya’nın lideri oldu. Hitler’den bir gün sonra, o da faşizmin mutlak sonuna biat etti. Ailesiyle beraber çoluk çocuk intihar etti. Dünyayı perişan ettiler ama geberip gittiler.
Hitler’in hitabet yeteneği ve konuşmalarında ısrarla tekrarlayarak kullandığı söylemler, büyük ölçüde Göbbels tekniklerine dayanıyordu. Göbbels, zamanın ruhuna göre o kadar iyiydi ki, Nazi palavralarına Naziler bile inanıyorlardı.
Yüzyıl başlarında dünyanın en nitelikli üniversitelerine sahip olan Almanya’nın 2. emperyalist savaşta yenilene dek sağladığı geçici Nazi başarılarının iki önemli anahtarı vardı. Birisi tank, diğeri de propaganda ve/veya medya idi. Bütün diğer aygıtları temsil eden bu iki anahtar, gerçekte Alman burjuvazisinin çokça para kazandığı iki temel üründü. Tank, fiziksel savaş kapılarının anahtarı iken propaganda ve medya psikolojik savaş kapılarının anahtarı idi.
Faşistler için demokrasi bir araç bile değildir. Çünkü demokrasinin bir Yahudi kadar kıymeti de yoktu ve ortadan kaldırılmalıydı. Alman demokrasisi, sadece Alman burjuvazisi için bir araçtı. Başta sol fraksiyonlar ve sosyal demokratlar olmak üzere Alman kapitalizminin ne kadar tehlikeli gördüğü varsa hepsini ortadan kaldırma amacı için kullanılacak bir araçtı. Bu nedenle sanılanın aksine, Almanya’yı Naziler teslim almadı. Alman burjuvazisi, iktidarı Nazilere altın tepside sundu.
Göbbels ve Hitler, her ikisi de 1918 yılında ağır bir yenilgiye uğramış Almanya’nın yetiştirdiği kimselerdi. Elbette tamamen şansa, kadere, kısmete dayalı bir yükseliş trendinde olmadılar. Küresel bir sermaye değişimi yaşanması ve ‘yeni dünya düzeni’ kehanetlerinin adım adım gerçekleşebilmesi için türlü projeler de uygulandı.
Göbbels ve Hitler, Almanya’nın uğradığı ağır yenilginin faturasını başta Yahudiler olmak üzere öngördükleri hedeflere ödetmeye kalktılar. Aslına bakılırsa, görece güçsüzleri hedef seçtiler. Güçsüzler karşısında kazandıkları sahte başarıları, yarattıkları medya ve propaganda gücü ile öylesine abarttılar ki Sovyetler Birliği, ABD, İngiltere gibi güç odaklarını da yenebileceklerini sandılar. “Dünya beşten büyük” demeyi bırakın, dünyanın en büyüğü olduklarını sandılar. Tüm alaylı faşistler gibi şizoid bir iktidar kurdular. Kendi egolarına ve nefislerine tapındılar. Kendilerinden olmayan herkesten nefret ettiler ve öldürdüler.
Geçmişte uğradıkları ağır yenilginin intikamını alabilmek için tanklardan ve medyadan sonuna kadar istifade ettiler. Ürettiler. Tükettiler. İnanılmaz bir savaş ekonomisi yarattılar. Siyasi varlık nedenleri, geçmişte yaşanmış travmatik bir yenilgi olan bu kadroların sözde bile olsa demokrasiye tahammül etmeleri beklenemezdi. Naziler de zamanında öyle yaptılar.
Demokrasiyi lağvedip sadece ülkelerinde değil bütün dünyada intikam uğruna önlerine çıkan her varlığa kötülük ettiler. Bu korkunç kötülüğe Türkiye’nin denk gelmemiş olmasının iki nedeni vardır. İlki, Türkiye’nin olağanüstü coğrafi konumudur. İkincisi AKP bünyesindeki kimi cahil cühela tayfasının çamur atmaya doyamadığı tek partili CHP ve İsmet İnönü döneminin olağanüstü denge oyunlarıdır. O çamur atanlar bu sayede bu gün yaşıyorlar haberleri yok.
Yıllardır "umutsuzluğa yer yok" diye yazıyorum. Yazmaya devam edeceğim. Kıyamet kopsa yarın sabah yine yazacağım. Cumhuriyet tarihinin en alçak faşist saldırısı olan Ankara katliamı bu gezegende ilk büyük acı değil. Elbette çocukluğundan beri iktidarların atlıkarıncasından inmeyen Mehmet Barlas gibi “Aman iktidarımıza laf etmeyin” niyetiyle sırıtarak Irak’ta her gün 100 kişi ölüyor demiyorum.
2. dünya savaşını yaşamamış bir ülke burası. 5 yılda 60 milyon insan öldü o emperyalist savaşta. İnönü dönemine, tek parti rejimine elbette eleştiri yapılabilir ama 20. yüzyılın bu topraklara sunduğu birkaç mucizeden biriydi o. Ne zaman ki NATO'ya girildi. Maalesef bu topraklarda mucizeler gerçekten bitti. Duble yolu, boğaz köprülerini, gökdelenleri, AVM’leri mucize zanneden cehaletin örgütlü gücü mucizeleri katlettiler. En sonunda her ikisi de başarısız olan mercimek beyinli bir yeşil kuşak teorisi ve ardından ılımlı İslam denilen ucube bir NATO projesine kurban edildik. Yitirdiğimiz bütün canlar o yüzden.
Hak, adalet, eşitlik, sosyalizm, barış, demokrasi, emek... Sanki bunlar on bin yıldır hep vardı da bu ülkeye hiç gelmedi gibi yılgınlığa düşerseniz eğer, faşistlerin oyununa gelir, yitirdiğimiz bütün canların sonsuza dek yaşayacak olan umutlarına acı çektirirsiniz. Onların anısı uğruna iyi olacaksınız. Umutlu olacaksınız. "Umutsuzluğa yer yok" deyişi henüz 6 milyon Yahudi katledilmeden 1939'da söylenmiş bir sözdür.
Faşizm, 20. yüzyılda defalarca yenildi. Zafer kazanmış bir faşizm yoktur. Neticede faşizmi uygulayan kadroların tamamı öyle veya böyle gün gelir imha edilir. Nazizm ile siyasal İslam kokteyli olan günümüzün çakma faşizmleri de o mutlak sonu pek yakında tadacaktır.
Her türlü faşizm, emperyalizmin atlıkarıncasında birkaç kez 360 derece döner ve bindiği noktada inmeyi kabul etmez ise bir şekilde indirilir. Tarihsel diyalektiğin gereğidir. Hem de mucizeler dönemi bu topraklarda resmen başlamıştır.
Gürkan H. Kılıçarslan

25 Aralık 2015 Cuma

İnönü Resimli Paraların Gerçek Hikâyesi


“Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir.”
“20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz. Aynı dönemde benzer koşullarda yaşamını yitiren, etnik ve dini kökeni ne olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarını da rahmetle ve saygıyla anıyoruz.”
Yukarıda ki veciz sözleri kimin söylediğini yazmama gerek yok sanırım.
26.02.1921 tarihinde Atatürk’ü ziyaret eden Amerikalı gazeteci Clarence K.Streit’in kendisine Ermenilerin zorunlu göçe tabi tutulmasının gerekçelerini sorması üzerine TBMM Başkanı sıfatı ile şu yanıtı veriyor.
“Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasaydı evlerine dönmüş olurlardı. İngiltere’nin sulh zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda’ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya efkârı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz.”
Devlet adamlığı farkı bu olsa gerek.
Ne yazık ki Ermenilerin huzur içinde yatmalarını dileyenler, Atatürk’ün 75 yıldır, İnönü’nün 40 yıldır mezarlarında kemiklerini sızlatmaktadır.
Tarihi kendi amaçları uğruna çarpıtan bu istismarcıların İnönü’ye yaptıkları en büyük suçlama ise Atatürk’ün resimlerini Türk parasından kaldırarak kendi resimlerini koydurdu suçlamasıdır.
Açıkçası bu olayın 30 Aralık 1925 tarihli 701 sayılı yasa ve 16 Mart 1926 tarihli 3322 sayılı kararname ile banknotların ön yüzlerinde reis-i cumhur hazretlerinin resminin bulunması kararıdır. Bu kanunların altında Mustafa Kemal Atatürk’ün de imzası bulunmaktadır. Bu şer cephesinin asıl amacı Atatürk’ü unutturmak ve Cumhuriyeti yıkmak olduğu için yıllarca İnönü üzerinden yüklenmektedirler.
Fakat son yıllarda artık açık açık Atatürk’e de içlerindeki zehri akıtarak insafsızca saldırıyorlar.
İnönü’nün alkolle arası olmadığını tarihi gerçeklerden bildiğimiz halde Atatürk hedef alındığı için “iki ayyaşın kurduğu Cumhuriyet” demekten çekinmiyorlar.
Bu yazının asıl amacı, benimde 24 Aralık 2013 tarihinde İnönü’nün ölümünün 40. Yılı için kaleme alınmış Sn. Dr. Sadık ÖZEN’in makalesinden öğrendiğim ve şimdiye kadar hiçbir yerde yer almayan bilgileri, araştırmacıların ilgisini çekmek ve kamuoyunu bilgilendirmek adına paylaşıyorum.
Sn. Dr. Sadık Özen, bu makalesinde konu ile ilgili olarak aynen şöyle yazmış:
“Şimdi de değerli dostum Gazeteci-Yazar ve TRT’nin duayenlerinden Sayın Korkmaz Boyacıyılmaz’ın konuyla ilgili olarak yazdıklarını hep birlikte okuyalım ve şimdiye kadar hiçbir yerde yer almayan bilgileri paylaşalım.

“ÜLKEMİZİN DÜŞMAN İLGALİNDEN KURTULUŞUNA İKİNCİ ADAM OLARAK BÜYÜK KATKISI OLAN İSMET İNÖNÜ’NÜN BİR DÖNEM TÜRK PARALARINA KENDİ RESMİNİ BASTIRMASININ GERÇEK ÖYKÜSÜ’’
Türkiye’yi karanlık günlere sürükleyen, gerici ve çıkarcı zihniyet, zaman zaman ülkemizi düşman işgalinden kurtaran İsmet İnönü için karalama kampanyaları başlatmıştır. Karalama kampanyalarının en önemlilerinden biri de ismet İnönü’nün Türk paralarına kendi resmini bastırmasıdır.
 İsmet İnönü, İkinci Dünya Savaşına ülkemizi sokmamakla askeri ve siyasi alanda büyük bir başarı göstermiş, bu konuda da halkına karne ile buğday ve un dağıttığı için suçlanmıştır. Oysa İsmet Paşa istemeden dâhil olabileceğimiz savaş ihtimali üzerine ülkede açlık sıkıntısının çekilmemesi için buğday stokları yaptırarak tedbir almıştı.
İnönü’nün kendi resmiyle basılan Türk Paralarının hikâyesi de buna benzemektedir. İsmet Paşa 1938′de Atatürk’ün ölümünden sonra TBMM tarafından Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Askeri ve siyasi tecrübelerinden dolayı Atatürk döneminde uzun yıllar başkan vekilliği yapan İsmet İnönü, Cumhurbaşkanlığının yanı sıra CHP Genel Başkanlığı’nı da yürüttü. Atatürk’ün ölümünden sonra yurt içinde ve dışında Cumhuriyet rejiminin devam edip edemeyeceği tartışılmaya başlanmıştı. İnönü askeri başarısını ülke yönetiminde de göstererek cumhuriyeti korumayı başarmıştı.
O yıllarda ülkemizde para ve pul basacak matbaamız yoktu. Para ve pullarımızı İngiltere Londra’da büyük tesisleri bulunan Thomas De La Rue basıyordu.
 1940 yılında İsmet İnönü hükümeti tarafından aynı kişiye 100 ve 50 kuruşluk olarak 20 milyon liralık banknot bastırıldı. Basılan banknotlar Londra’dan Newyork Shine adlı gemiyle Türkiye’ye gönderildi.
Gemi iki hafta süren yolculuktan sonra yakıt almak için Yunanistan’ın Pire limanına uğradı. Tarih 06 Nisan 1941′di. Alman uçakları Pire limanına saldırarak değişik bandıralı birçok gemiyle birlikte Türkiye’ye para getiren Newyork Shine gemisini de batırdı. Gemideki Türk paralarının bir bölümü de denize saçıldı ve Yunanlılar tarafından toplandı.
O dönem 20 milyon lira çok büyük paraydı, bu parayla Türkiye ekonomisi idare ediliyordu. Bu olay üzerine İnönü paraların Yunanlılar tarafından kullanılmasını önlemek amacıyla Atatürk resimli tüm banknot paraları tedavülden kaldırmak zorunda kaldı. Yıllar sonra bu paralar da tedavülden kaldırılarak yeniden Atatürk resimli paralar bastırıldı.
İşte Cumhuriyet Halk partisi, Atatürk ve İsmet İnönü için yıllardır siyasi istismar konusu yapılan olay buydu. Bütün bu yapılanlar gerçek devlet adamlığının göstergesiydi. Atatürk ve İsmet İnönü, kurtuluş savaşında milyonlarca liraya ulaşan borçlarımızı zaman içerisinde akıllı politikalarla son kuruşuna kadar ödediler ve ülkeye büyük yatırımlar yaptılar. İstismarcılar ise şimdi onların mirasını satmakla meşguller..” 


 Naci Kaptan

 [Cumhuriyetdede@NaciKaptan.com]
http://www.gorunumgazetesi.com.tr/koseyazilari/inonu-resimli-paralarin-gercek-hikâyesi.html
http://ilhanvardar.blogspot.com.tr/

http://nacikaptan.com/?p=10503