AKP’nin, yılbaşı öncesi
market raflarına yerleştirilen sepetlerden içkilerin çıkarılması kararı sosyal
medyada tartışmalara neden oldu. İlginçtir… Kaçak rakı içtiği için yaşamını
kaybeden 30 kişi bu kadar konuşulmadı. Bunun sebebi; zengin ve yoksul ayrımı mı?
Ya da İslam’ın yasakladığını içtiği için ölen kişilerin, insan yerine
konulmaması mı? Ayrıca… Bu ölümlere yol açan AKP zihniyetinin suç ortaklığını
konuşmayacak mıyız? İçki meselesine değinmek şart…
Hint, Yahudi, Yunan,
Macar, Bulgar, İran, Türk…
Birçok ülkenin
söylencesi birbirine karışmıştır ve benzerlik gösterir.
İşe mutlaka şeytan
karıştırılır.
Şeytan, Hz. Nuh’u zorla
ikna edip üzüm veren asma yetiştirme işine ortak olur.
Şeytan, üzüm asmalarını
önce tavus kuşunun kanıyla, sonra sırasıyla aslan, maymun ve domuz kanıyla
sular.
Bu “sulama” nedeniyle…
İçkiyi az içenin yüzü
tavus kuşu gibi renklenir ve davranışları gösterişli olur.
Daha çok içen kendini
aslan gibi yürekli görür.
Ardından içmeye devam
ederse, maymun gibi şehvetli hale gelir.
Ve içip kendinden geçer
ise, domuz gibi her pisliği yer, her pislikte yatar!
İnsanoğlunun içki ile
ilişkisi mitolojinin bile konusu olmuştur…
ARAPLARDA YASAKTI
Musevilikte içki yasağı
yoktur; hatta şarap içmek özendirilir.
Hıristiyanlıkta şarap
kutsaldır.
İslam öncesi Arap
toplumunda olduğu gibi İslam da içkiyi yasakladı. İçki murdardı.
Köklü bir içki
alışkanlığı tüm yasaklamalara karşın günümüze kadar geldi.
“Osmanlı’nın yasağı üç
gün sürer” sözü içki yasağını anlatmak için kullanılır.
İçkiyi içmeyen pek az
padişah oldu. Ama…
İçkiyi yasaklayan pek
çok padişah oldu.
İlk yasaklayan Kanuni
Sultan Süleyman idi.
Çünkü…
Şair Baki’nin
demesiyle….
“Meyhaneler Kabe,
meyhaneci ise Harem-i Şerife” olmuştu!
Tüm içki alınıp satılan
yerler kapatıldı.
İçenler ağır cezalara
çaptırıldı.
Sadece Kanuni değildi…
III. Murat, Genç Osman,
I. Ahmet, IV. Murat, IV. Mehmet…
Ve en son III. Selim
içki yasağı koydu.
Hemen tüm içki
yasakları kısa sürede tavsadı.
Bunun bir nedeni…
Sadrazam Merzifonlu
Kara Mustafa Paşa ya da Yeniçeri Ağası Gürcü Kenan Paşa gibi yöneticilerin
rüşvet yemesiydi.
Ancak hepsinden önemli
bir başka gerçek vardı:
Para… Para… Para…
HAMR EMANETİ
Tarihi ezberleri
bozmamız gerekiyor.
Bunun temel şartı,
tarihe iktisat perspektifinden bakmaktır.
Şöyle…
Denir ki…
“Osmanlı’da içki yasağı
olmuştur ama bu halk tarafından kabul görmediği için kaldırılmıştır.”
İşte bu, iktisat
temelli düşünemeyen tarihçilerin uydurmasıdır.
İçki yasağının
kalkmasının sebebi, “zecriye” adı verilen gelir vergisiydi.
Osmanlı devleti
ekonomisi her bozulduğunda/ hazinesi her allak bullak olduğunda bu vergilere
ihtiyaç duyulduğundan içki yasağı kaldırılırdı.
Yani…
Osmanlı Dönemi’nde
içkiden alınan vergileri tahsil eden maliye dairesi; Hamr Emaneti’nin Galata
Domuz Kapusu’ndaki yeri bir açılır, bir kapanırdı!
Yani…
Kanuni kapattı ise oğlu
II. Selim, Hamr Emaneti’ni tekrar açtı.
Nasıl açmasın, ekonomi
krizdeydi ve içki vergisi hazineyi doyuruyordu!
Osmanlı ekonomisinin
içki ticaretine ihtiyacı vardı.
IV. Mehmet döneminin
vakanüvisi Silahtar Fındıklılı Mehmet Ağa, 1687 yılı olaylarını anlatırken
şöyle yazdı:
“Hamr Emaneti
kaldırılmış, meyhaneler yıktırılmıştı. Hazine çok sıkıntı içinde idi, içki
yasağı kaldırıldı, Hamr Emaneti yeniden kuruldu.”
Yani…
Tıpkı bugün AKP’nin
içkiden çok vergi alması nedeniyle içki konusunda yasakçı davranamaması gibi…
Evet…
Asıl konumuza
geliyoruz…
SUÇ ORTAĞI, AKP
Tamam…
AKP içkinin vergisinden
vazgeçemiyor.
Üstelik sürekli içki
vergisini artırıyor.
Litresi 90 lira olan rakıdan,
49 lira 31 kuruş vergi (ÖTV) alıyor!
2008 yılında içkiden
1.9 milyar TL vergi toplarken, 2014 yılında bu rakam 5.9 milyar TL’ye çıktı!
Yakında yine artıracaklar.
Peki… Bu neye yol
açıyor?
Bir bilgi daha
ekleyeyim:
Türkiye’de rakı
tüketimi 2004 yılında 44 milyon 167 bin litreden 2014 yılında 40 milyon 267 bin
litreye düştü.
Rakı tüketiminde bir
gerileme mi var? Yoksa…
Tüketici içkiyi başka
yollardan/kayıt dışından mı elde edip içiyor?
Sorumuza dönersek:
Sürekli artırılan vergiler içki fiyatlarına yansıyor.
Evet, bu neye yol
açıyor?
Kaçakçılığa!..
Bu durum neye yol
açıyor?
Türkiye’yi kaçak-sahte
içki merkezi yapmaya.
Ve en kötü yanı ise,
ucuz içki diye sahte rakı-şarap alan insanların ölümlerine sebep oluyor!
Sadece İstanbul’da 5
liraya satılan sahte rakıdan içen 30 kişi hayatını kaybetti.
Anadolu’da neler oluyor
bilgi yok.
Bilinen…
“Bulgar rakısı” diye
satılan binlerce şişe sahte rakının piyasada olduğu.
AKP neden bir türlü
önlem almıyor?
Sahte rakıdan ölenleri
İslam’ın emrine uymadığı için adam yerine mi koymuyor?
Soru çok…
Tehlike de…
BEKRİ MUSTAFA FIKRASI
Gece gündüz içenlere
bekri denirdi.
Osmanlı döneminde
meşhur “Bekri Mustafa” vardı.
Bugün İstanbul’un kimi
mezarlıklarındaki taşlarda adı yazsa da, kuşkusuz hayali bir tipti. IV.
Murat’ın içki yasağı döneminde yaratılmıştı.
Hakkında ne hikayeler
anlatılmaz ki…
İşte biri…
IV. Murat içki
yasaklarına uyulup uyulmadığını denetlemek için tebdil-i kıyafetle gezmektedir.
Veziri ile birlikte bir
kayığa biner; bir süre sonra kayıkçının testisinden içki içmekte olduğunu fark
eder.
- Babalık içtiğin
nedir, diye sorar.
- Bade.
- Bize de bir içimlik
versene.
- Vazgeçin. Ben kırk
yıllık Bekri Mustafa’yım. İçtiğimi belli etmem. Siz çaktırırsınız. Hem
kendinizi hem beni yakarsınız.
IV. Murat çok
üsteleyince Bekri Mustafa testiyi gönülsüzce verir.
IV. Murat bir yudum
içip testiyi vezire uzatır ve sorar:
- Padişahtan korkmuyor
musun?
Bekri Mustafa’nın
aldırmadığını görünce vezirden testiyi alır ve bir yudum daha içer, ve sonra
şöyle der:
- Ben Padişahım
yanımdaki de Vezirim!
Bekri Mustafa bunun
üzerine şu yanıtı verir.
- Ben demedim mi
‘kaldıramazsınız’ diye. Daha ilk yudumda biriniz padişah diğeriniz vezir oldu.
Bir yudum daha içerseniz biriniz Allah diğeriniz peygamber olursunuz!..
Bunları biliyor
musunuz?
TÜRKLERiN iÇKi TARiHi
- İçkisiz Şaman töreni
olmazdı.
- Türklerin içki
alışkanlığı hayvansal içki alışkanlığından tamamen bitkisel içki alışkanlığına
geçmiştir. Yani, göçebelikten yerleşikliğe geçince kımızın yerini de şarap-rakı
aldı.
- Türk’ün tarihsel
içkisi -kısrak sütünden yapılan ve tadı ekşi ayranı anımsatan- kımız’dır.
- Altaylardan,
Özbeklere- Tatarlara kadar sarayın vazgeçilmeziydi kımız. Kırgız ve Kazaklarda
Kımızmurunduk (Kımız Açılışı) adlı içme törenleri yapılmaktadır.
- Dede Korkut’ta da
geçen kımız, deriden yapılmış çölpü ve ucav adı verilen özel kaplarda içilirdi.
- Çinli tarihçi Sı-ma
Çyen, kımızı Hunların içkisi diye yazdı:
“Çin’in kuzey
kıyılarında kısrak beslerler. Bunlara binmezler, sütünden Chuglo denen içki
yaparlar.”
- Hunlardan günümüze
kalan 26 sözcükten biri, kimos’tur ve içki anlamındaydı. Çin kaynaklarına göre,
Hunlar arasında bir de, yoğurt, kayısı ve kiraz ile yapılan lo adlı içki vardı.
-Türklerde buğday ve
darıdan begni adlı içki yaparlardı. Tatlı şarabın adı, şüçik idi.
Kaşgarlı Mahmut’ta
geçen kumlak;
içine bal katılan rakı
tadına benzerdi.
- Cengizhan içkiyi
kaldırmanın güç olduğunu bildiği için, ayda sadece üç kez sarhoş olmaya izin
verdi.
- Şeyhülislam Ebussuud,
cuma namazı kılınırken açıkta içki alınıp satılmasının doğru olmayacağını ifade
edince, Akşamcılık denen gelenek 16. yüzyılın sonunda ortaya çıktı. Peçevi
tarihine göre, ilk akşamcı Özdemiroğlu Osman Paşa idi.
- Yakın tarihin ünlü
Akşamcıları; Namık Kemal, Mithat Paşa, Muallim Naci, Ebüzziya Tevfik ve
kuşkusuz Ahmet Rasim idi…
- Şarap Türkçe değil.
Türkçe’deki adı, çakır’dı. “Çakırkeyf olmak” buradan geliyordu.
- Türkler 18. yüzyıla
kadar şarap içerdi; zaten içki denilince şarap anlaşılırdı. Rakı/(rakia), 17.
yüzyılda, içki yasağı döneminde, renginin sudan farksız olması nedeniyle
içilmeye başlandı. Ama çok yaygınlaşması 19. yüzyıl başlarında oldu.
- Türklerin ilginç
kadeh geleneği vardı. Eski Türklerde kafatası, altın, gümüş gibi değerli
madenlerle kaplanan içki kadehleri vardı! MÖ 100 yılında Şi-Ki adlı Çin
kitabında Hun Beyi Kün-Çin’in, Yüen-çi kralını öldürüp kafatasını altınla
kaplatarak kendine kadeh yaptığı yazılır. Avarlar’da, Peçenekler’de,
İskitler’de
örnekler çok. Töreye
göre, kafatası
doğaüstü güçlerin
merkezi…
- Ahmet Rasim’in duble
adını verdiği kadehin ismi aslında, 10 cm oylumundaki dibi ağzına göre dar olan
leylekboynu idi. Bir diğer adı, bade idi. Tektekçiler ise, yüksük kadeh ile
içerdi; tek rakı ölçüsündeydi bu. Mini rakı kadehlerine bülbülağzı da denirdi.
- Meyhane masalarına
gelen güğüm, testi kapların şu özelliği vardı. Rakı kapları kalaylı bakırdan,
şarap kapları ise topraktan olurdu. Bakır rakı kapların üzerine sarı pirinçten
bir kalp konurdu.
- Meyhanelere eskiden
şerbethane denirdi. Osmanlı’da resmi çalışma izni almış meyhanelere gedikli
denirdi.
Abdülaziz döneminde
bunların ismi, Selatin Meyhaneler oldu. “Ayaktakımı” ise genellikle koltuk
meyhanelere giderdi. Bir de, gezici içki satıcıları vardı; ayaklı meyhane! Ucu
musluklu rakı ya da şarap dolu damacanayı uzun bir koyun barsağıyla beline
sarar; sırtına cübbe giyer; cübbenin içinde kadehler ve mezelik meyveler vardır.
Kadehi bir yudumda yuvarlayan kişi ağzını elinin tersiyle silerse buna yumruk
mezesi denirdi.
- Evliya Çelebi’ye
göre, içkiye “aslan sütü” denilen 17. yüzyılda İstanbul’da yaklaşık bin dört
yüz meyhane vardı:
“Genellikle
Samatyakapısı, Kumkapı, Balıkpazarı, Unkapanı, Cibalikapısı, Fenerkapı, Balat
ve Hasköy. Hele Galata demek meyhane demekti.”
- Genellikle sakız
rakısı tercih edilirdi. Meze olarak sakız leblebisinin seçilmesinin nedeni, hem
ağız kokusunu alması hem de mide suyunu emmesiydi. Ama en vazgeçilmez meze,
haşlanmış yumurta idi.
- Mezenin karın
doyurmak amacıyla yenilmesi görgüsüzlüktü.
- İçki insanın
ölçütaşıdır…
,,************Atatürk'e Hakaret Eden Köylü
Şükrü
Kaya (Eski Içişleri Bakanı)nın anılarından alınmıştır :
Atatürk'e
hakaret etmekten sanık bir köylü hakkında gerekli işlemler yapılmaktaydı.
Durumu
bir defa da Atatürk'e anlatma gereğini duydular.
Kendisi
Antalya'da idi.
Konu
kendisine anlatıldıktan sonra, Atatürk merakla sordu:
-
Ben ne yapmışım ona?
Köylünün
dosyasını inceleyenler derhal bir açıklama yaptılar:
-
Gazete kağıdı ile sardığı sigarayı yakarken, kağıt tutuşmuş da ondan.
Atatürk'e
bu durumu nakleden bir Milletvekilidir.
Atatürk
o Milletvekiline döner ve sorar:
-
Siz, gazete kağıdı ile sigara içtiniz mi?
Milletvekili
bu sorunun nedeni anlayamaz ve cevap verir:
-
Hayır, Efendim.
Atatürk,
Milletvekiline döner ve şöyle cevap verir:
-
Ben Trablus'ta iken içmiştim, bilirim. Pek berbat bir şey. Köylü bana az bile
küfretmiş. Siz bunun için onu mahkemeye vereceğinize, ona insan gibi sigara
içmesini sağlayın.