3 Kasım 2014 Pazartesi

TÜRKİYE'DE "GÜL ISPARTA"NIN YERİNİ BİLEN VARMI?



Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu, Türkiyede bulunmayan bir yerleşim biriminde şube açılmasına karar verdi.
ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği GÜL ISPARTA Şubesi) adıyla bir şubenin açılmasına onay vererek, tüzüğünde, dernekler yasasında yeri olmayan bir uygulama gerçekleştirdi.
1995 yılında kurulan, Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesinin yasal ve yöntemine göre seçilmiş yöneticileri 2013 yılı şubat ayında, ADD Genel Yönetim Kurulunca hiçbir hukuksal gerekçe gösterilmeksizin, kasıtla görevlerinden alınmışlar, yerlerine ADD üyesi olmayan kişiler atanmıştı.
Görevden alınanlar bu hukuksuzluğa karşı yargı yoluna başvurup, kimi davaları da kazanmaları üzerine Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu ADD ISPARTA ŞUBESİNİN KAPATILMASI, önerisini 2014 Haziranında toplanan genel kuruluna önermiştir. Öneri Genel Kurulca kabul edilmiş, böylece 1995 yılı başında kurulan ADD Isparta Şubesi 2014 HAZİRANINDA KAPATILMIŞTIR.
Kapatılmaya neden olan şube yöneticileri hakkında, dernek iç hukuku gereğince işlem yapılması gerekirken, Türkiye coğrafyasında bulunmayan Gül Isparta şubesi yöneticileri olarak atanmış ve ödüllendirilmişlerdir. Şubenin önceki yöneticileri ve şubenin Ispartada ayakta kalabilmesi için emek ve bedel ödeyen yüzlerce Atatürkçü ise cezalandırılmıştır.
Buraya kadar yasalara, dernekler kanununa, ADD Tüzüğüne, mahkeme kararlarına aykırılıklar vardır. Belki bu olabilir bir durumdur.
Bundan sonrası daha da şaşırtıcıdır. Kapatılan şubenin, ADD GYK tarafından atanan ve kapatmaya neden olan aynı şube yöneticilerine Atatürkçü Düşünce Derneği GÜL ISPARTA Şubesi ni açma yetkisi veriliyor.
Türkiye idari yerleşim birimlerinde GÜL ISPARTA adında bir il, ilçe, bucak, köy veya mahalle bulunmamaktadır.
Bulunmayan bir yerleşim biriminde dernek şubesi açılması” kararını veren ADD Yöneticileri, yalnızca Ispartada bir hukuksuzluğa imza atmakla kalmamışlar, kendilerine bu yetkiyi veren ADD Genel Kurulunun iradesini yanlış ve amaçlı bir biçimde kötüye kullanmışlardır.
ADD Genel Yönetim Kurulu, G. Denetleme, G. Disiplin Kurulu üyelerinin, ADD Genel Kurul Delegelerinin bu ciddiyetten uzak, hukuksuz işlemi onaylamayacakları umudumuzu korumak istiyoruz.
ISPARTA'LI ATATÜRKÇÜLER

Y-CHP'DEKİ ÇÖZÜLME!..



Gerçek bir Cumhuriyet kadını olduğunu defalarca kanıtlayan Emine Ülker Tarhan, büyük umutlarla geldiği CHP'den, derin bir umutsuzluğa düşerek ayrıldı. Emine hanım derdini dört cümle ile özetleyerek gitti: Cumhurbaşkanlığının adeta iktidara hediye edilmiş olmasından ders çıkartılmamış olması, bu konunun tartışılacağı kurultayın koltuk kapma yarışına dönüştürülmesi, kritik dönemlerde yapılan sorumsuz çağrılar, tutarsız tezkere söylemleri ve halkın duyarlılıklarının kopuk muhalefet. Ne yazık ki, hepsi de doğru,  hepsi de yerinde tespitler...
CHP'ye oy veren 11 milyon 270 bin seçmenin dört gözle istifasını beklediği Kemal Kılıçdaroğlu (KK) ise kaldı. Bu konudaki görüşünü soran gazeteciye sadece bir kelimelik açıklama yaptı: “Bekliyorduk”...
O kadar yani!.. Grup Başkanvekilliği yapmış bir milletvekilinin istifası karşısında söyleyebileceği başka söz yok. Anlaşılıyor ki, 1 milyon 32 bin 639 CHP üyesi, istifa etmeden, KK da istifa etmeyecek!.. Karga gibi tepemizi gagalayıp duracak. Kılıçdaroğlu, bu kararını  “Ben eğer anlamlı bir oy kaybı yaşatırsam giderim” cümlesiyle daha önce ağzından kaçırmıştı zaten... Bu aşamadan sonra onurlu davranmaya çalışıp istifa etmeye kalkışsa da onu bu makama getirenler izin vermezler! Zira birlikte başladıkları operasyonu birlikte tamamlayacaklar... Bu ağır "görev" karşısında; KK'nın durumu PKK liderinden çok farklı değil... Her ikisinin de davul boyunlarında, tokmak başkalarının elindedir...
Vaktiyle antiemperyalist, antifaşist ve Marksist bir çıkış yaparak kurulan PKK, sonunda “Biji Serok Obama” sloganını atma noktasına kadar gelmiştir. (1) İçerisine düşürüldükleri bu rezil durum; bugüne kadar bulundukları ve bundan sonra bulunacakları safı da göstermektedir. Bununla birlikte Öcalan'ın, PKK için sorguda yaptığı “enstrüman”  benzetmesinin ne kadar gerçekçi olduğu bir kez daha ortaya çıktı. “Solcu” olduğu iddiası ile örgütlülüğünü bugünlere taşıyan PKK, meğer ABD'nin ve diğer küresel güçlerin elinde bir oyuncak, sadece bir silah imiş!..
Aynı şekilde, Yeni CHP de bu tezgâhın bir parçası olarak planlanmıştır. Baykal'ın Antalya'da Kılıçdaroğlu ile birlikte kahvaltı yapması, küresel güçlerin henüz öne sürmediği kanıtlara ve bu şantaj tehdidi yüzünden olsa gerekir ve Baykal'ın ne kadar zor durumda olduğuna işaret eder. Belli ki, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan gibi milli hassasiyetleri öne çıkan az sayıda milletvekili, tahammülün son sınırına kadar gelmişlerdir. Düşünebiliyor musunuz, Atatürk'ün partisinde, CHP'nin “ağır top”larından Atilla Kart: “PKK ve PYD'nin Türkiye Cumhuriyeti ile olan ihtilafları ayrı bir konudur. Fakat orada bir ölüm kalım savaşı veren, hak ve hukukunu korumaya çalışan bir Kürt halkı var. Dolayısıyla bu noktada PKK ya da PYD üzerinden söylem geliştirerek oraya sahip çıkmamak, destek vermemek kabul edilemez” diyebiliyor... Ne günlere kaldık ne günlere diyemiyoruz artık. Kart, bizim cephenin bir adamıydı -Sivil Kürtler Türkiye'ye sığındığı tartışmasızdır- demek ki, artık Türkiye Cumhuriyeti'nin PKK'ya sahip çıkmasını ve Türk Ordusu'nun PKK yanında savaşa girmesini istiyor!..
Bu noktaya getirilen bir partide Emine Hanım gibilerinin elbette ki işi olamaz!.. Partide kalıp mücadele etmesini öğütleyenlerin ise aklına şaşarım. Çünkü onlar, KK ile birlikte “parti içi demokrasi”nin tamamen yok edildiğini ve seçimle yönetime gelecek olanların şansının, işgal ile gelen bir oligarşi çetesine verildiğini bilmezler! Bu yüzden bu yaldızlı sözleri çöpe gider!..
İşin en can yakıcı yanı; son kurultayda; “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na konulan çekinceleri kaldıracağız” diye taahhütle bulunan Dersimli Kemal'in, Öcalan'dan daha tehlikeli ve güvenilmez bir adam olduğudur!.. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın bazı maddelerine konan çekinceleri kaldırmak; yerel yönetimlere PKK'nın direttiği, “idari ve mali özerklik” tanımak anlamına gelir. Bu yüzden halk, muhalefetin bu ihanetinden korkmuş ve  AKP'yi, bütün yolsuzluklarına rağmen iktidarda tutmuştur. KK parti yönetimine taşıdığı isimlerle birlikte; güven telkin etmeyen, ikiyüzlü, yanar-döner, kaypak ve güvenilmez bir adam olduğunu defalarca göstermiştir. Y-CHP Milletvekili Bülent Kuşoğlu, TBMM'nde düzenlediği basın toplantısında; 17 ve 25 Aralık süreci dikkate alındığında, yolsuzluğun boyutunun GSMH’nin yüzde 20'sine çıktığını kaydetmiştir. Bu kadar büyük boyutta yolsuzlukların olduğu bir ülkede, yolsuzluk olaylarını sırf muhalefet dile getirdiği için halk hiç birine inanmamış ve iktidarı adeta aklayarak ödüllendirmiştir!.. Bu olay bile başlı başına parti yönetiminden çekip gitme nedeniydi! Ama utanmazlar direndiler. Kimse halkı, cahil ve ahmak yerine koymasın!.. Gerçek budur...
Alın size bir rezil daha: Bugüne kadar gerçek düşüncelerini gizlemeyi başaran Yeni CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Cumhuriyet Bayramı nedeniyle düzenlenen törene çelenk koyduktan sonra, peşmergenin Habur gösterisine gösterilen tepkiler üzerine; “Umarım çözüm sürecinden dönüş olmaz” diyebilmiştir... Ağbaba'nın da bütün derdi: “Çözüm süreci”nin bitmemesidir... O da TSK'nın Ayn el Arab'ta (Kobane) PKK'nın yanında savaşmasında bir sakınca görmemektedir... Al birini vur ötekine...
Bu kafayı taşıyan başta KK olmak üzere; Yeni CHP yöneticilerini, yeniden oy verip TBMM'ne taşımak en büyük “gaflet, dalalet ve hatta ihanet”tir!.. CHP tabanı bu büyük yanlışa bir daha düşmemelidir. Bu nedenle vakit geçirmeden mutlaka bir alternatif yaratıp,  seçime bağımsız bir parti çatısı altında girmek gerekir...
***
Kürtlerin temsil etme iddiasında bulunan kişi ve örgütler, 30 yıldır okulları yakarak ve bu tavırları ile Kürt çocuklarının okumasını engellemek suretiyle, cahil kalmalarına neden olmuşlardır. Bu tespiti bir tarafa kaydedelim. Çünkü küresel güçlerin piyonları olan bu örgütlerine, verilen emirleri sorgulamadan yerine getirecek cahil askerler lazımdır... Terör örgütü PKK, hiçbir dönemde Kürtlerin can düşmanı olan feodalizmle mücadele etmemiştir. Bu önemli tespiti de diğerinin yanına not edelim. PKK tam aksine, feodalitenin daha da yerleşmesine neden olacak şekilde,  feodal beylerle işbirliği yapmıştır...
Gerçekte Kürt halkının, Türklerden ve diğer halklardan farklı veya onlarla ilgili bir sorunu hiç bir zaman olmamıştır!..
Sorun, Anadolu'da yaşayan diğer halkların da ortak sorunudur ve sınıfsal temeldedir. Doğrudan üretim ilişkilerinden kaynaklanmakta olan bu sorunlar; küresel güçler tarafından sürekli kaşınmakta ve istismar edilmektedir. En doğru şekilde; emek-sermaye, sömüren-sömürülen düzleminde tanımlanabilirler. Sınıfsal sorunlar, sadece Kürtlerle değil, Türkiye'de yaşayan bütün halkların alt tabakaları ile egemen sınıflar arasında var olmuş ve bugünlere gelmiştir...
Dolayısıyla Kürtlerin “özerklik”, “federasyon” veya “bağımsızlık” gibi talepleri ile çözülebilecek bir sorunları yoktur denebilir!.. Bu fikrin doğruluğunu ve Kürt hareketlerinin yanlış yolda olduğunu gösteren en temel ölçüt; aşağıdaki soruya verilecek,  yanıtın içerisindedir...
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri için “özerklik”, “federasyon” veya “Bağımsız Kürdistan” isteyen PKK, acaba Anadolu'nun diğer kesimlerinde yaşayan Kürtler için nasıl bir  çözüm önermektedir?..
Temel soru budur!..
Bir an için Kürtlerin isteklerini elde ettiklerini var sayalım. Anadolu'nun batısında yaşayan Kürtleri, doğuda kurdukları “devlete” taşıyabilirler mi? Batıya yerleşen ve iş kuran Kürtler, böyle bir öneriyi kabul ederler mi? Kürtleri temsil ettiğini iddia edenler, bir sürü laf cambazlığı yaptıktan sonra, bu temel sorulara hangi cevabı verecekler? Batıdaki Kürtler, oradaki diğer halklarla kardeş gibi yaşayacaklar, doğudakiler için “Bağımsız Kürdistan” devleti kurulacak!..
Bu demektir ki, Türklerle Kürtlerin geçmişte olduğu gibi kardeş kardeş yaşamalarının önünde hiçbir engel bulunmamaktadır!.. Öyle ya, batıda kardeş olan halklar doğuda neden düşman olsunlar?
Kürtlerin haklarını savunmayı bir "ödev" gibi üzerine almış olanların, başka söyleyebilecekleri sözleri yoktur... En doğru ve akıllıca çözüm; “Kürt sorunu” diye abartılan ve gerçekte sınıfsal olan bu soruna verilecek olan yukarıdaki yanıtın içerisindedir... O da tabii ki, Kürtlerin Anadolu'nun her köşesinde diğer haklarla kardeş kardeş yaşamasıdır. Tıpkı ortak tarihimizde olduğu gibi...
Üniformalarında ABD bayrağı,(2) ağızlarında “Biji Serok Obama” sloganı olan Kürtlerin tek kurtuluşu; emperyalistlerin ellerine tutuşturduğu silahları bırakarak, bölgedeki milli devletlere teslim olmaktır. Aksi halde, tarihin tekerrür edeceği kesindir. Kürtlerin uyanmasından sonra, bölge ülkelerinin birlikte geliştireceği stratejilerle doğal kaynaklarımızı sömürmeye gelen küresel güçlerin hiç şansı kalmayacaktır...
Ne yazık ki, AKP iktidarını sürdürebilmek, muhalefet partileri ise küresel güçlerin desteği ile iktidara gelebilmek için, bu çirkin oyunun içerisinde rol almışlardır!.. İşte Y-CHP'deki çözülme, bu ihanetin gün yüzüne çıkmış olmasındandır...
Av. Cemil Can
DİPNOTLAR: