9 Ekim 2014 Perşembe

Ortadoğu Yangını Nasıl Söndürülebilir? /Dr. Ahmet SALTIK


2 Ekim 2014 Tezkeresi daha 1. haftasını doldurmadan, nedense??
Tezkereye ilişkin olarak daha önce de yazdık.. (02 Ekim 2014 Tezkeresi ve Kritik Noktalar… http://ahmetsaltik.net/2014/10/03/02-ekim-2014-gunu-tbmm-genel-kurulunda-kabul-edilen-basbakanlik-tezkeresinin-metni/)
AKP – RTE ülkemizi 12 yıldır son derece kötü yönetmekteler.
  • Temel sorun şu :
  • AKP – RTE Türkiye’de bir “İslami rejim” kurmak istiyor. Batı emperyalizmi de “ANADOLU FEDERE ILIMLI İSLAM DEVLETİ” peşinde.
2 aktörün de beklentileri uyumlaştırıldı ve AKP – RTE 12 yıldır üzerine düşeni tam bir teslimiyet içinde yürütüyor. Yapmazsa “DELİĞE SÜPÜRÜLECEĞİNİ” çok iyi biliyor (Cüneyd Zapsu’nun itirafı; http://www.milliyet.com.tr/2006/04/12/siyaset/axsiy02.html).
Ya da Obama’nın güncel aracı “beyzbol sopası” ile kafasının – gözünün dağıtılacağını iyi biliyor.

Dahası, bu süreçte AKP – RTE takımının birtakım zaafları da -hep yapıldığı- gibi kullanıldı ve suçları belgelendi; Batı’nın elinde. Bu yüzden AKP – RTE apaçık şantaj ve tehdit altındadır ve görüldüğü gibi Türkiye Ortadoğu’da ateş çemberinin içine çekilmiştir. Bu siyasal kadro iktidarda iken Türkiye’nin bataklıktan çıkma olanağı yoktur, tersine daha da saplanacak ve bölünmeye, bağımsız Kürdistan‘a sürüklenecektir.
Konu TBMM’de derhal değerlendirmeye alınmalıdır.
Ordumuzun sağduyusunun bu süreçte yaşamsal nitelikte ve değerde olduğunu belirtelim.
Özal’ın TSK’yı Irak’a sürme isteği karşısında onurlu Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay istifa ederek bu çılgınlığı önlemişti. (30 Ağustos 2011 : Büyük Zafer 89 Yaşında ve Onurlu Komutan Necip Torumtay Paşa. www.odatv.com, 30.8.2011)
Şimdi de TSK’nın “çok çaresiz” kaldığında siyasal iktidarın serüvenci baskılarını kamuoyu ile paylaşıp benzer yolu seçmesi gerekebilir.

Son 1-2 günde 18 yurttaş yaşamını yitirmiştir, 145+ yaralı vardır. Yazıktır, bu kişiler
yanlış politikaların kurbanı olmuşlardır. Sorumlusu doğrudan AKP – RTE’dir.

Son söz                           :
AKP – RTE bir kez daha şapkasını önüne koyup yaşamsal önemde, ülkemizi
kan gölüne sürükleyen dış güdümlü politikalarını gözden geçirmeli ve kendilerinin de pek ala bildikleri yanlışlardan artık dönmelidirler. Masum insanlar telef olmaktadır.

Sıra artık can – kan ile bedel ödemeye gelmiştir; Mehmetçiği ateşe sürmemiz istenmektedir!
Bu işbirlikçi emperyal kumpas kabul edilemez!

İktidar dahil hangi kişisel çıkar, hırs bu iğrenç kanlı-fatura ile sürdürülebilir?
Eğer gerçekten içtenlikli Müslüman iseler;
  • İslamın neresinde var bu iğrenç kanlı pazarlık??
Ya yanlışlardan dönün; ya da istifa ederek ülkede emperyalizme diyet borcu olmayan namuslu ulusal kadroların sorumluluğu üstlenmesine  – ateşten gömleği giymesine
fırsat verin.


(www.add.org.tr, 8.10.12)
Yapılacak şey bellidir :
- Emperyalizmin güdümünden çıkmak!
- Ve İran – Suriye – Irak ile BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ‘ne giderek sorunları elbirliğiyle çözmek..

Hiç ama hiç başka yol yok!
Sevgi ve saygı ile.
08 Ekim 2014, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

7 Ekim 2014 Salı

ABD’NİN MAYMUNCUĞU: IŞİD!




        
 İslam’ı canilikle tanımlamak, Sünni –Şii savaşı çıkarmak  için  yazılan  senaryonun aktörü: IŞİD!
Kukla Kürt devleti kurmak için Suriye’deki Kürtleri Türkiye’nin güneydoğusuna doldurma aracı: IŞİD!
Musul - Hayfa  ‘petrol koridoru’ (petrol için güvenli bölge) oluşturmak için: IŞİD!
Savaş sanayiini zengin edecek formülün adı: IŞİD!
ABD  ve dünya kamuoyunu Esad’ın devrilmesine ikna için: IŞİD!
IŞİD yıllardır değişik isimlerle sahnede. Bir İhvan oluyor adı, bir  Taliban, veya Nusra, ÖSO.. Çok maskeli bir  Amerikan ‘örtülü operasyon’ timi.. İçinde Türkiye dahil her devletten terörist var..,
Biden, Türkiye ve Körfez ülkelerine çok maskeli terör yapılarını destekleme ve Esad’ı devirme görevini veren merkezin adamı.  Harvard’daki konuşmasında,  ‘müttefiklerinin’ ABD’nin en büyük ‘derdi’ olduğunu söylüyor: “Müttefiklerimiz Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudiler, Esad’ı devirmek için Sünni-Şii savaşı başlattılar, önlerine gelen terör örgütlerini,  yüzlerce milyon dolar ve on binlerce ton silahla donattılar! Müttefiklerimizi durduramadık..”
Yılların katilleri birden ‘melek’ kostümüyle sahnede..
ABD kendi hazırladığı örtülü operasyonun yükünü bölgedeki müttefiklerine yıkıveriyor... Biden konuşmasının bir yerinde  bunu gerekçelendiriyor: “Amerika bir kez daha Ortadoğu’da Müslüman bir devlete savaş açmamalı… Sünni teröristlerle  sünniler savaşmalı…”   Birkaç yıl önce ‘eldiven’ kullanmanın gerekliliğinden sözetmişti..
Pentagon’un  düşünce  kuruluşu Stratfor’un başkanı Friedman  da 2011’deki röportajında “Türkiye bölgede elini kirletmek zorunda!”  demişti..
3 yıl sonra o noktada..   Çetebaşı suçu, maşalarına  atıp, ‘arabulucu’ katına yükselmeyi planlıyor.. Dünya kamuoyu önünde kendini ‘ak’layıveriyor..
Biden açıklamalarına ‘bozulan’ ‘dost ve müttefik ülke’ cumhurbaşkanıyla dalga geçmeyi de ihmal etmiyor. ‘Hayranım sana’ diye mesaj yolluyor, özür diliyor, ‘ama sözlerimi geri almam’ diye ekliyor.
Egemenliğini emperyal ülkelere peşkeş çeken iktidarlar, onun bunun oyuncağı olur, burunlarını pislikten kurtaramazlar.. Bizimkiler 70 yıldır  batının deli gömleğinde kıvranıp,  milleti inletiyor..
Hedef  ülke Türkiye’dir, Suriye’dir, İran’dır, Rusya’dır, Çin’dir ve Orta Asya’nın paha biçilmez, petrol uranyum, doğal gaz, elmas rezervleridir..
Tepetaklak aşağı inen batı, bu zenginliklere kısa zaman içinde el koyamazsa  mahvolacaktır.
Bunun için tüm bölgeyi uzun süreli kaosta tutmak ve tüm bölge ülkelerini birbiriyle savaştırmak hem maddi hem stratejik kazanım sağlayacaktır.
Kukla Kürt devletinin kurulması için Suriye Kürtleri Türkiye sınırlarından içeri sokulacak ve Türkiye’nin nüfus yapısı bozulacaktır.  Bu kısmen gerçekleşti..Türkiye’nin güney doğusu önce ‘tampon bölge’ sonra Kürdistan olacaktır. Plan budur.
Suriye’nin Türkiye sınırında ‘uçuşa yasaklı’  boş bir bölge oluşturulacak, Musul Hayfa petrol hattı hayali gerçek olacaktır..  Ayn el Arap ya da Kobani falan kalmayacaktır..
Oyun Türkiye’nin güneydoğusuna sınırları belirsiz bir Kürdistan kurmaktır.
Ve o bölgede yaşayanlar   bu oyun tutarsa bugüne kadar hiç görmedikleri oranda bir kan denizinde kalacaklardır.

Malum emperyalizm toprağın üstündekilerle değil altındakilerle uğraşır! 
6 Ekim 2014

BANU AVAR

26 Eylül 2014 Cuma

Sizi Çıkarcı Sürüsü, Bulunduğunuz Bu Kutsal Meclisi, Varlığınızla Kirletiyorsunuz!



“Acele edin ve defolup gidin. Oturumunuzu sonlandırmaya geldim.
Meclisi yaptığınız her icraat ile kirletmenize ve şerefsizleştirmenize artık kalıcı bir son vermeye geldim.
Siz ki fitneci, fesatçı, meclis üyeleri, siz ki iyi bir hükümet olmak dışındaki her şeysiniz! Kiralık sefil yaratıklar, zavallılar, ülkenizi en küçük şahsi çıkar adına satılığa çıkaranlar, birkaç kuruş için Tanrı'ya ihanet edenler, içinizde bir parça da olsun erdem kalmadı mı? Bir parça vicdan da mı yok?
Atım kadar bile dindar değilsiniz! Altın sizin yeni Tanrınız olmuş! Satılığa çıkarmadığınız bir değer bile kalmadı.
Ulusunuz adına iyi bir şey düşünemez misiniz?
Sizi çıkarcı sürüsü, bulunduğunuz bu kutsal meclisi, varlığınızla kirletiyorsunuz!
Tanrının kutsadığı bu meclisi, ahlak yoksunu davranışlarınızla hırsızların ini haline çevirdiniz!
Halkın size verdiği yetkiyi kötüye kullandınız.
Halkın umutsuz dertlerine çare olmalıydınız, kendiniz halka en büyük dert kaynağı oldunuz! Ama ülkeniz beni asırlardan beri temizlenmemiş bu ahırı temizlemeye çağırdı!
Bu gücü de bana Tanrı verdi. Bu şeytan ocağını yönetmeye geldim.
Vay halinize! Şimdi derhal defolun! Acele edin rüşvetin köleleri!
Acele edin, gidin! Süslü saltanat eşyalarınızı alın ve defolup gidin!”
 20 NİSAN 1653 GENERAL OLİVER CROMWELL
Tarihte demokrasinin beşiği olarak bilinen ingiltere'de Kalıntı Parlamento (Rump Parliament) adıyla anılan, birbirleriyle hizip çatışmaları ile vakit geçirip hiçbir siyasi karar alamayan, hatta yeni parlamento üyelerini seçimi konusunda bile bocalayan bu yapıyı 20 Nisan 1653 günü General Oliver Cromwell 40 tüfekli asker eşliğinde yukarıdaki söylevin ardından feshetmiştir:
...VE BU NUTUK TARİHİ ŞEKİLLENDİREN 50 SÖYLEVDEN BİRİ SAYILIYOR.

“YENİ TÜRKİYE” DEN KURTULMADAN…



Doğu ve Güneydoğu’da sivil isyan başlatıp, mahkeme kurup vergi toplayan, korsan Kürtçe okullar açarak devletin resmi okullarını yangın yerine çeviren, sözde kaymakamlarına paçavra flamalı resmi araç tahsis ederek, bölgede denetleme yaptıran, asker ve polis kurşunlayıp, şantiye basarak işçi kaçıran ve devlet kara yolunu günlerce ulaşıma kapatanlar “Paralel Devlet”lerini açıktan ilan ettiler. PKK’nın Doğu ve Güneydoğu’da yaktığı okul sayısı 30’u buldu
  IŞİD’den kaçan binlerce Kürt Türkiye’ye sığınıyor. Bunların arasına sızan ÖSO’cusu, El-Nusracısı, IŞİD’cisi Suriye’den Türkiye’ye elini kolunu sallayarak giriyor. El Kaide, El Nusra, IŞİD gibi cihatçı örgütler Türkiye'yi lojistik üs olarak kullanıyor
IŞİD'e karşı "ehveni şer" cihatçı ve bölücü örgütlerle işbirliği devletin yüce katlarında, kapalı kapılar ardında gündeme alınıp tartışılıyor. Böylece İslami terör örgütleri meşrulaştırılmakta, "ehveni şer" olan cihatçı ve bölücü kimi örgütlerin AK’lanması algısı pompalanıyor.
İzmir’de bulunan 17'nci Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa, İzmir’in Yunan askeri tarafından işgal edileceği sırada verdiği bir emirle, askerin kışla dışına çıkmasını yasaklaması gibi, tüm bu olup bitenlere karşı ülke ve ulusunu savunma öz görevi olan Türk Askeri, günümüzün Ali Nadir Paşasının verdiği bir emirle kışlasına hapsedildi.
Türbanı ilköğretime soktular. Yürütme üzerindeki yargı denetimini aşureye dönen, torba/çuval yasanın içine sıkıştırdıkları “yeni Türkiye” yasaları ile sıfırladılar
4+4+4 denilen cahilleştirme ve yobaz üretme düzeneği, giderek cihatçı örgütlere militan üreten fabrikalara dönüşmektedir.
Piyasalaşma ile kol kola ilerleyen gericileşme sürecinin tamamlayıcısı olarak hedeflenen, Devlet okullarının yaygın şekilde imam hatipleştirilmesi,  görevden alınan 7 bin müdürün yerine atanacak olan “öz” kadrolaşmayla eğitimdeki gerici adımların sağlamlaştırılması ve okullarda derinleştirilmesi amaçlanmaktadır. Şimdi sıra, türbanın tüm kamu ve eğitim kurumlarında zorunlu hale getirilmesinde.
Özetle Türkiye’de, özellikle son 12 yıldır iyice örselenen laiklikten ve aydınlanmadan kalan son kırıntıların da tamamen süpürüldüğü, yaşamın tüm alanlarında, özellikle de eğitimde gericileşmenin, piyasalaşmanın zirve yaptığı bir süreç yaşıyoruz.
Bu iç karartıcı ama gerçek olan süreci durdurmak için, Milletin meclisi olmaktan çoktan çıkmış parlamentoda soru önergesi vermek, kolu kanadı kırılmış, yürütmenin denetimine girmiş mahkemelerde dava açmak, savcı olmayan savcılara suç duyurusunda bulunmak karanlığa yumruk sallamaktan farksızdır.
Sorunu "örtünme” ye ya da dar anlamıyla dinselleşmeye indirgersek, Türbanın neyi örttüğünü anlayamayız.
 Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tablo,  bir “neden” değil, yıllardır egemenlerce oluşturulmuş bataklığın ürettiği bir “sonuç” tur.
Türbanla örtülüp önümüze sürülen; ülkenin yağmalanması ve talanıdır, akla karşı açılan savaştır, bilime düşmanlıktır, iş cinayetleridir, tüm topluma dayatılan ortaçağı karanlığıdır, özelleştirmelerdir, HES’lerdir, ABD’nin emriyle komşu ülkelere karşı açılan savaştır, bunların özeti olan “YENİ TÜRKİYE”dir.
“YENİ TÜRKİYE” den kurtulmadan ne laikliği, ne cumhuriyeti, ne ülke ve ulus birliğini güvence altına alabiliriz.
“YENİ TÜRKİYE” den kurtulmadan ne iş cinayetlerini, ne özelleştirmeleri, ne yağma ve talanı, ne eğitimde dinci gericiliği, piyasacılığı, ne çöküşü ve çürümeyi, ne de savaşları engelleyebiliriz.
Özünde Üniversitede dinci gericiliğe - piyasacılığa karşı mücadele eden bir öğrenciyle, çocuğunun okulunun İmam Hatip’e dönüştürülmesine karşı duran bir velinin, HES’lere karşı mücadele veren köylünün, Özelleştirmeye ve iş cinayetlerine karşı direnen işçinin, savaşa karşı çıkan asker ailesinin, AB-D'nin kanlı sömürüsünü ortaya döken, karanlığa karşı duran aydının mücadelesi, mücadele hedefleri ortaktır.
Bu noktada tek sıkıntı, tek çıkmaz, “YENİ TÜRKİYE” den kurtulma mücadelesinde bir arada hareket edememektir. Başka bir söylemle örgütsüzlüktür, örgütlü mücadelede buluşamamaktır!
Öyleyse çözüm önümüzdedir. “YENİ TÜRKİYE” den kurtulmak, yeniden Kemalist Türkiye’yi inşa etmek için işçisini, köylüsünü, öğretmenini, esnafını, aydınını kucaklayan, tam bağımsızlığı şiar edinmiş bir örgütlenmeye yakıcı gereksinim vardır.
Sözümüzü Mustafa Kemal Atatürk’ün bu günleri görmüş gibi 1921 de TBMM de yaptığı konuşma ile bitirelim. “Milletimiz yüzyıllardan beri iki zorba kuvvetin, iki yok edici kuvvetin baskısı altında üzülmüş, acı duymuştur.
O kuvvetlerden biri, doğrudan doğruya ülke ve milleti yönetmek iddiasında bulunan despotlar; ikincisi, bütün bir emperyalist ve kapitalist dünyasıdır.
Yüzyıllarca bu iki kuvvetin baskısı altında kalmış olan millet, doğal olarak çok zayıf bir haldedir. Fakat arkadaşlar, baskıların sonucunda büyük uyanışlar oldu. İşte bizim milletimizde de o hakiki uyanış gerçekleşti ve biz böyle bir uyanış döneminin içinde bulunuyoruz.”  1921 (Devre: 1, İçtima: 1, Toplantı. 139, I. T.B.M.M. Zabıt Cerideleri, 1944) 26.09.2014

Mahmut ÖZYÜREK