17 Eylül 2014 Çarşamba

Atatürkçü dostlara! Özellikle ADD Şube Yönetici ve Üyelerine!




Atatürkçü dostlara! Özellikle ADD Şube Yönetici ve Üyelerine!
Hepinizin bildiği üzere Tansel Çölaşan’ın listesinden ADD Bilim Danışma Kurulu Üyeliğine seçilen Prof. Dr. Ali ERCAN, bu kurulun başkanlığına getirilmiştir.
Peki, Atatürkçü Düşünce Derneği “Bilim Danışma Kurulu”  başkanı olan bir kişi, sicilli Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı, karşıdevrimin kadrolu kalemi, Kadir MISIROĞLU ya da aynı yolun yolcusu Zaman Gazetesi yazarı Mustafa Armağan’ın Atatürk ü itibarsızlaştırma, Atatürk’ü mal, mülk, servet peşinde koşan biri gibi göstererek “Türk Devrimini” karalamak amacıyla ürettikleri yalanları “kendi araştırıp ortaya çıkardığı gerçekler” olarak yazabilir mi?
AB Mandacısı ve devşirilmiş bir zihniyete sahipse yazar ve konuşur.
NATO’nun Türkiye Cumhuriyeti kimlikli savunmanı ise yazar ve konuşur.
İşin ilginç yanı Atatürk’le, Atatürkçülerle sorunlu bir kişiliğin 2006'dan bu yana her dönemde ADD Yönetiminde söz sahibi olmasıdır.
ADD Bilim Danışma Kurul Başkanı bir yandan Mustafa Kemal Atatürk’ü mal varlığı üzerinden eleştirirken, bu gün yolsuzluk, hırsızlık erbabı, hem kendi ceplerini hem de eş, dost ve yandaşlarının ceplerini dolduran, İsviçre bankalarında gizli hesaplar açtıran, oğula gemicik alan, geline kuyumcu dükkânı açanları da  “AK” lamaya çalışıyor.  Diğer yandan Atatürkçüleri, Kemalistleri aşağılamaktan, suçlamaktan da geri durmuyor.
Prof. Dr. Ali ERCAN kimdir? 1970 de yüzbaşı rütbesinde kendi isteğiyle silahlı kuvvetlerden ayrılarak, Almanya’ya gitti. Köln Üniversitesinde fizik eğitimi yaptı. Jülich Nükleer Araştırma Merkezinde nükleer fizik dalında doktora yaptı. Türkiye Atom Enerjisi Kurumunda 10 yıl süreyle çalıştı. 1999 yılında Milli Savunma Bakanlığı Teknik Danışmanlık görevlerinde bulundu. Jülich Nükleer Araştırma Merkezinde nükleer fizik dalında doktora yaptı. 2000 yılında Savunma Sanayi Müsteşarı oldu. 2004 yılında emekliliğe ayrıldıktan sonra 2006 yılında Şener Eruygur’un listesinden Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildi. Genel Başkan yardımcılığına getirildi. ADD GYK da ilk icraatı ADD’nin logosu haline gelen “ADD, hiçbir yerli ve yabancı “fon”dan maddi katkı almama onurunu taşıyan örgüttür”  ibaresini ADD Başlıklı yazışma belgelerinden çıkartmak oldu. Şubelerden gelen tepkiler üzerine “sekreter hatası olmuş” diyerek kendini savundu.
Sözü uzatmadan Prof. Dr. Ali Ercan’ın “Atatürk yaşadığı dönemde Türkiye’nin en zenginiydi” başlıklı, http://millicumhuriyet.wordpress.com/ataturk/ataturkun-mal-varligi/ linkte yayınlanan yazısını ve Saygın Tarihçi-Yazar Sinan MEYDAN’ın http://sinanmeydan.com.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=402%3Azavalli-yalan-maknes-atatuerkuen-mala-muelke-htiyac-olduunu-sanyor&catid linkinde yayınlanan “ATATÜRK'ÜN MAL VARLIĞI KONUSUNDAKİ YALANLARA YANIT” başlıklı yazısını yorumsuz olarak bilginize sunuyorum.
Ali Ercan’ı kınıyor ve ADD Bilim Danışma Kurulu üyeliğinden istifa etmeye davet ediyorum.17.09.2014
Mahmut ÖZYÜREK



Atatürk yaşadığı dönemde Türkiye’nin en zenginiydi. Şarap fabrikaları, sayısız çiftlik, yüz binlerce dönüm arazi…
Mustafa Kemal’in mal varlığı dudak uçuklatacak cinsten. Peki eski bir asker olan ve Cumhurbaşkanlığından başka hiçbir işle uğraşmamış olan ticaret hayatı olmayan M.Kemal Türkiye’nin en zengin adamı olmayı nasıl başardı? Bugün KOÇ ve SABANCI belki de bu kadar mal varlığına sahip değil.
İzah edelim, M.Kemal’in Cumhurbaşkanlığı maaşı 14 bin TL idi. Bu rakam bugünkü değerden hesaplanır ise yaklaşıl 167 cumhuriyet altını yapıyor yani şuanda cumhuriyet altını 530 TL olduğuna göre yaklaşık 800 bin TL.Eski para ile 800 milyarcık.. Yani hayatta iken Türkiye’nin en zengin adamı M.Kemal idi.
Oysa daha milli mücadele başlangıcında kongrelere ödünç elbiseler ile katıldığını NUTUK’unda gururlanarak yazar. Peki ne oldu da ödünç elbiseler alan eski bir asker olan M.Kemal Türkiye’nin en zengin adamı olmayı başardı..
Yukarıda ki MİNİK maaş dışında ki bu maaş bugüne kadar ki tüm Cumhurbaşkanlarının maaşının toplamından bile fazla. Şuan da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün maaşı 30 bin TL yani neredeyse 30 kat daha fazla maaş alıyormuş, oysa dönemin Türkiye’si bugünün Türkiye’sin den 10-15 kat daha fakir.
Bitti mi,elbette hayır ;
Hint Müslümanlarının yani bugünkü Pakistan halkının göndermiş olduğu 500 bin TL tutarında ki para savaş için harcanmıyor. Savaş yıllarında sadece 120 bin TL si harcanıyor ki ordunun çoğu kez barutu bitmesine rağmen, kalan 320 bin TL savaştan sonra M.Kemal’e iade ediliyor. O da bu paranın bir kısmı  ile kendisine İŞ Bankasını kuruyor ve ortağı oluyor.
M.Kemal’in mal varlığı dökümü ise İsmail CEM‘in “Türkiye’nin Geri Kalmışlığının Tarihi” isimli kitabı ile ortaya çıkıyor. İsmail Cem’in de Atatürk’ün genel sekreteri Hasan Rıza Soyak‘ın “Atatürk’ten Hatıralar” adlı kitabından (Cilt.2, s.689) alarak belgesi ile yazıyor. Kemalist yazarlar ve Atatürkçüler bu mal varlığına itiraz edememekle beraber tüm malını hazineye bağışladığını eklemek zorunda kalırlar oysa zaten bir varisi olmadığı içindir bu bugün bile varisi olmayan kişiler ölünce malları devlete kalıyor, bura da sorgulanan mal varlığının kime kaldığı değil ödünç elbiseler ile kongrelere katılan bir askerin nasıl olup da 10-15 yıl da Türkiye’nin en zengin insanı olduğudur.
İşte Mal varlığının dökümü
· 582 donum Çesitli meyve bahçeleri.  Cesitli  650 bin fidan.
· 620 donum  Asma Fidanligi.  650 bin kok bag cubugu.
· 370 donum cesitli sebze yetistirmeye elverisli bahce.
· 220 donum 6 bin agacli zeytinlik.
· 727 donum 1600 agacli portakallik.
· 15 donum kuskonmazlik.
· 100 donum Park ve Bahce.
· 2 bin 650 donum Cayir ve yoncalik.
· 1450 donum yeni tesis edilmis Orman.
· 148 bin donum ziraata elverisli arazi ve Mera.
· 45 adet buyuk ve kucuk idare binasi ve ikametgah, (bütün mefrusat ve demirbaşları ile beraber)
· 7 adet 15 bin bas koyunluk agil.
· 6 adet Aydos ve Toros yaylalarinda tesis edilen mandiralar.
· 8 adet At ve Sigirlara mahsus ahir.
· 7 adet umumi Ambar.
· 4 adet Hangar ve Sundurma.
· 4 adet Lokanta, Gazino, ve eglence yerleri, Lunapark.
· 2 adet fırın
· BIRA  ve MALT FABRIKASI:
· BUZ FABRIKASI; (Gunde dort bin ton buz uretme kapasitesine sahip)
· SODA ve GAZOZ FABRIKASI: Gunde 3 bin sise soda ve gazoz uretebilecek kapasitede.
· DERI FABRIKASI:
· ZIRAAT ALETLERI ve DEMIR FABRIKASI:
· 2 SUT FABRIKASI (Ankara veYalova’da)
· 2 YOGURT IMALATHANESI;
· 1 ŞARAP IMALATHANESI: Yilda 80 bin litre şarap uretme kapasitesine sahip.
· 1 DEGIRMEN
· Istanbul’daki bir celik fabrikasinin yuzde kirk hissesi.
· Biri Ankara’da, digeri Yalova’da kurulu iki tavuk ciftligi.
· Yalova’da ki Ciftliklerde IKI HUSUSI ISKELE ve LIMAN TESISATI.
· 5 Mağaza (ANKARA’da 3ve  Istanbul’da 2‚)
· ORMAN CIFTLIGINDE; Hususi sulama tesisati, kanalizasyon, Telefon tesisati, elektrik tesisati, KUCUK BETON KOPRULER, Hususi yollar, icme su tevziati sebekesi.
· YALOVA CIFTLIGINDE; Hususi Su tesisati, telefon tesisati, elektrik tesisati, kucuk beton KOPRULER ve yollar.
·  SILIFKE TEKIR CIFLIGINDE ; hususi sulama tesisati,beton kopruler.
· Orman Ciftliginde kurulu CIFTLIK MUZESI ve ufak mikyasta HAYVANAT BAHCESI tesisati.Bunlarin isletme levazimi ve butun demirbaslari.
· 13 BIN BAS KOYUN: Kivircik, Merinos, Karagul, Karaman irklariyla bunlarin melezleri.
· 443 BAS SIGIR, Simental, Hollanda, Kirim, Jersey, Gorensey, Halep yerli irklariyla bunlarin melezleri, yeni uretilen Orman ve Tekir cinsleri.
· 69 BAS Ingiliz, Arap, Macar, yerli ve bunlarin melezleri KOSUM ve BINEK ATLARI.
· 2 bin 450 BAS Tavuk, Legorn, Rodayland ve yerli irklar.
· 16 adet TRAKTOR, 13 adet HARMAN ve BICER DOVER MAKINESI ve bilcumle ziraat islerini gormekte bulunan Ziraat islerini gormekte bulunan ziraat alet ve edavatinin tamami.
· 35 Tonluk bir adet DENIZ MOTORU. Yalova ciftliginde.
· 5 adet, Ciftliklerin nakliye islerinde calistirilan KAMYON ve KAMYONET.
· 2 adet Ciftliklerin umumi servislerinde calistirilan BINEK OTOMOBILI.
· 19 adet, Ciftliklerin umumi servislerinde calistirilan, binek ve YUK ARABASI.
Prof.Dr. Ali ERCAN
ADD Bilim Danışma Kurulu Başkanı
Kaynaklar;
2-Hasan Rıza Soyak‘ın “Atatürk’ten Hatıralar” adlı kitabından (Cilt.2, s.689)
3-İsmail CEM‘  “Türkiye’nin Geri Kalmışlığının Tarihi”

ATATÜRK'ÜN MAL VARLIĞI KONUSUNDAKİ YALANLARA YANIT
Yalan Makinesi Gibi
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığını hayat biçimi haline getirmiş, Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı ile ürettiği tarihi yalanlarla geçimini sağlayan cemaatin kadrolu tarihçisi (?) bugüne kadar ürettiği onca tarihi yalana son olarak “Atatürk’ün mal varlığı” yalanını da ekledi. Ona göre "Atatürk mal varlığını gayri meşru yollardan elde etmiş! Aslında bu mal varlığını hazineye bağışlamak istememiş! İsmet İnönü’nün zorlamasıyla hazineye bağışlamış!" Mış mış da mış mış!... (Bkz.Çok-konusulacak-Ataturk-iddiası)
Malum! Bütün bu iddiaları da daha öncekiler gibi KOCAMAN BİR YALAN! En hafifiyle ÇARPITMA!
Ancak bu yalan, biraz aklı başında ve biraz da Atatürk’ü ve yakın tarihi bilen birinin söyleyebileceği türeden bir yalan da değil doğrusu! Çok mantık dışı bir yalan! Ben bu yalan makinesinin daha mantıklı yalanlarını da görmüştüm!
Çanakkale kahramanı, Muş ve Bitlis’in kurtarıcısı, Kurtuluş Savaşı’nın örgütleyicisi ve Başkomutanı, emperyalizmi dize getiren ilk Doğulu ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Atatürk, yaşadığı dönemde Türkiye’de mala, mülke, eve, çiftliğe, paraya hiç ihtiyacı olmadan hayatını krallar gibi sürdürebilecek bir SAYGINLIKTA ve SEVİLİRLİKTE bir liderdir. Atatürk’ün cebinde beş parası, yatacak yeri olmasa bile milletinin onu el üstünde tutacağı çok açık bir gerçektir.  Nitekim neredeyse gittiği her yerde ona bir ev, köşk hediye edilmiştir. Atatürk’ün mala, mülke ve paraya ihtiyacı olmadığı gibi, üstelik annesi, babası yakın akrabaları (kız kardeşi Makbule Hanım dışında) ölmüş, çocukları da olmadığı için mal mülk, servet edinip buları akrabalarına miras bırakması gibi bir durum da söz konusu değildir.
Atatürk'ün Örnek Çiftlikler Projesi
Atatürk yokluk, yoksulluk ve parasızlık içinde bir Kurtuluş Savaşı verip, ardından yeni bir devlet kurmanın ne demek olduğunu çok iyi bildiği için, hem o zamanki halka, hem gelecek nesillere örnek olması amacıyla ÖRNEK TARIM, HAYVANCILIK VE SANAYİ PROJELERİ geliştirmiştir. (Bkz. Sinan Meydan, Akl-ı Kemal, “Atatürk’ün Akıllı Projeleri, 2 Cilt, İnkılap Yayınları, İstanbul, 2011). Bu projelerin en önemlisi ATATÜRK’ÜN ÖRNEK ÇİFTLİKLER PROEJESİ’dir. Atatürk, Türkiye’nin çağdaşlaştırmıştı köyden, köylüden başlatılması gerektiğine inandığı için “Köylü milletin efendisidir” demiş ve bu doğrultuda köylüye örnek oluşturmak amacıyla modern tarım ve hayvancılık yöntemlerinin uygulandığı ÖRNEK ÇİFTLİKLER kurmuştur. Akl-ı Kemal’in I. cildinde anlattığım gibi Atatürk sonradan hazineye bağışladığı birçok örnek çiftlik kurmuştur: Ankara Orman Çiftliği (Orman, Yağmurbaba, Balgat, Macun, Güvercinlik, Tahar, Etimesut, Çakırlar çiftlikleri)  Yalova’da Millet ve Baltacı çiftlikleri, Silifke’de Tekir ve Şövalye çiftlikleri, Dörtyol’da portakal bahçesi ile Karabasamak Çiftliği, Tarsus’ta Piloğlu Çiftliği.... Atatürk, bazen parasını vererek aldığı, bazen de kendisine bağışlanan bu çiftlikleri işletip para kazanmak değil, bu çiftliklerde modern tarım, hayvancılık ve hatta sanayi uygulamaları yaparak Türk halkına Türk köylüsüne örnek olmak istemiştir.
Atatürk, Anadolu’nun  her yerinde tarım ve hayvancılık yapılabileceğini göstermek için önce Ankara’nın en bataklık, en kötü yerinde Gazi Orman Çiftliği’ni kurdurarak işe başlamıştır. Bu işle bizzat ilgilenmiş, çiftlik inşası sırasında fırsat bulabildiğinde çiftliğe giderek çalışmaları çok yakından izlemiştir. Daha sonra da Yalova, Mersin gibi birçok yerde birçok ÖRNEK ÇİFTLİKLER edinip işletmiştir. Atatürk, bu örnek çiftliklerin, hem modern tarım, hayvancılık ve sanayi yapılan yerler olmasını, hem de ağaçlandırılarak adeta yeşil bir cennete dönüştürülmesini istemiştir. Bu amaçla örneğin Ankara’daki Gazi Orman Çiftliği’ne her yıl 50.000 ağaç diktirmiştir. Burada tarım ve hayvancılık yaptırmış, fabrikalar kurdurmuş, hatta BİYOYAKIT kullanımı konusunda bile çalışmalar yaptırmıştır.
Atatürk, her konuda olduğu gibi tarım, hayvancılık, sanayi ile iç içe geçmiş yeşil bir çevre konusunda da milletine örnek olmak istemiş, bu konuda da milletine elle tutulur bir şeyler bırakmak istemiştir. Örneğin, milletine doğa ve ağaç sevgisi konusunda örnek olmak için Yalova Çiftliği’ndeki köşkünü, sırf yanındaki bir çınar ağacının dallarını kesilmekten kurtarmak için, altına ray döşetip birkaç metre  kaydırmıştır. O günden sonra bu köşkün adı “Yürüyen Köşk” olmuştur.
Atatürk’ü düşünsenize! Bütün ömrü milleti için mücadele etmek uğrunda cephelerde geçmiş. Önce emperyalizmle ve yerli işbirlikçilerle, sonra da kendi ifadesiyle“kavrama sınırları biten” bazı arkadaşlarının muhalefetiyle, değişime karşı gelen kitlerle mücadele ederek tam bağımsız ve çağdaş bir devlet kurmuştur. Daha önce de belirttiğim gibi ne yapsın malı mülkü? Gittiği her yerde zaten krallar gibi ağırlanmaktadır. El üstünde tutulmaktadır. Hiçbir yerde kendisine para ödetilmemektedir! En güzel köşklerde, evlerde yatırılmaktadır. En güzel yiyecekler ikram edilmektedir kendisine! Milletinin kalbinde çok özel bir yeri olan Atatürk, üstelik çocukları, yakınları da olmadığına göre bu Çiftlikleri, malı, mülkü ne  yapacaktır. Tabi ki milletine, milletini kalkındırmak için kurduğu Halk Partisi’ne, yine milletinin tarihini ve dilini araştırması için kurduğu Tarih ve Dil Kurumlarına bırakacaktır. O da öyle yapmıştır. Yani, yalan makinesi tarihçimizin “Atatürk çiftliklerini İsmet İnönü'nün zoruyla hazineye bağışladı” iddiası kendiliğinden çürümektedir.
"Çiftlikleri Hangi Kuruma Bıraksam" Tartışmasından Bir Yalan Üretmek
Atatürk, bu çiftlikleri mezara götürmeyecekti herhalde! Bu çiftlikleri ne amaçla kurup, ne amaçla işlettiğini de bildiğimize göre Atatürk, tabi ki bilerek, isteyerek ve hatta önceden planlayarak bu çiftliklerini ölmeden önce milletine bağışlamıştır! Bu sırada tabi ki İsmet İnönü başta olmak üzere yakın dostlarıyla bu konuyu konuşmuştur. "Çiftlikleri hangi kuruma bırakırsak, çiftlikler geliştirilerek işletilir ve millet bu çiftliklerden daha iyi yararlanır? sorusuna yanıt aramıştır. Nitekim önceleri çiftlikleri Halk Partisi’ne bırakmayı düşünmüştür. Halk Partisi’nin halkın yararına olarak çiftlikleri işletmesini planlamıştır, ama daha sonra halkın çiftliklerden daha iyi yararlanması için çiftliklerini doğrudan hazineye bağışlamayı uygun görmüştür. Yalan makinesi tarihçimiz, Atatürk'ün "Çiftlikleri hangi kuruma bırakırsak halkın yararına olarak daha iyi işletilir sorusuna" yanıt ararken İsmet İnönü'nün görüşü doğrultusunda karar alıp çiftliklerini hazineye bırakmasını, "Atatürk'ü İsmet İnönü ikna etti! Atatürk çiftliklerini hazineye bırakmak istemiyordu! Atatürk, çiftlikler zarar ettiği için hazineye bağışladı" biçiminde çarpıtmıştır. İşin ilginç yanı, Atatürk'e saldırmak için İsmet İnönü'yü kullanan yalan makinesi tarihçimiz aslında iflah olmaz bir İsmet İnönü düşmanıdır. Her fırsatta İsmet İnönü'ye saldırn bu yalan makinesi tarihçimiz, örneğin İsmet İnönü'nün Kurtuluş Savaşı'na katılması için "bohçalanarak" Anadolu'ya gönderildiğini iddia etmiş ve  son olarak İsmet İnönü'yü "cami düşmanı" olmakla suçlamıştır.
Atatürk, ölmeden önce de gözü gibi baktığı çiftliklerini, içindeki mal varlıklarıyla birlikte milletine bağışlamıştır. Çiftliklerini “zarar ettikleri için hazineye bağışladığı” iddiası kocaman bir yalandır. Bunun yalan olduğunu anlamak için Atatürk'ün içinde çiftliklerinin de olduğu bütün mal varlığını bir an önce milletine bağışlamak için gösterdiği çabayı bilmek gerekir.
Atatürk'ün Bütün Mal Varlığını Milletine Bağışlama Israrı
Atatürk; 1927 yılında Büyük Nutku’nu okuduğu C.H.P’nin 2.ci Kurultayı’nda, taşınır-taşınmaz tüm mal varlığını C.H.P.’ne bağışlayacağını duyurmuştu. Daha ileride, bu partinin artık devletle tamamen bütünleştiğini görerek fikrini değiştirmiş ve mal varlığını C.H.P’ye değil, Hazine’ye bağışlamaya karar vermişti. İşte 1933 yılında bu konuda ilk adımı atmış ve gereken hukuki hazırlığı yapmasını da Genel Sekreter’i Hasan Rıza Soyak’a emretmişti. (Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, s.754).
Soyak, Atatürk’ün bu emrinin yerine getirilebilmesinin mümkün olmadığını, Miras Hukuku’nda “mahfuz hisse” denen bir kavram bulunduğunu, buna göre kız kardeşi Makbule Hanım sağ olduğu için mal varlığının yüzde 25’inin Makbule Hanım’a ait olduğunu, o nedenle tümünü değil ama kendi tasarrufundaki yüzde 75 üzerinde dilediğini yapabileceğini uzun uzun anlatmıştır.
Atatürk tatmin olmamış, tüm varlığını milletine yani hazineye bağışlamak konusunda ısrar etmiştir.. Sonunda; “...Her neyse, bir çaresini bulmalı ve mutlaka benim istediğim gibi bir vasiyetname yapmalıyız. Sen bu işle meşgul ol...” demiştir. Emir kesindir.
Hasan Rıza; bunun üzerine bir hukuk bilgini olan Saruhan (Manisa) milletvekili Mustafa Fevzi Efendi’ye danışmış, konuyu inceleyen M. Fevzi Efendi şöyle bir öneri sunmuştur:
Miras Hukuku hükümleri çok açık. Oradan bir çıkış göremiyorum. Yalnız aklıma bir başka nokta geliyor: TBMM Gazi için özel bir kanun çıkartsın. Sorun herhalde o zaman çözülebilir.
Atatürk’ün de uygun görmesi üzerine konu Meclis’e götürülmüş ve bu kanun çıkartılmıştır. (Kabul Tarihi: 12.6.1933, numarası: 2307.)
Atatürk'ün mal varlığının tamamını hazineye bağışlayabilmesi için Atatürk'ün isteği ile Meclis tarafından çıkarılan 2307 nolu kanunun maddeleri şunlardır:
Madde 1: Gazi Mustafa Kemal Hazretleri'nin, Kanunu Medeni'nin 452. maddesi dairesindeki tasarrufları, mahfuz hisseler hakkındaki hükümden müstesna olup, bütün mallarında muteberdir.
Madde 2: Bu kanun neşri tarihinden itibaren muteberdir.
Madde 3: Bu kanunun hükümlerini icraya, İcra Vekilleri Heyeti memurdur.
Tüm mal varlığının ulusa yani hazineye ait olduğu, 1933’te çıkarılan işte bu yasayla hüküm altına alınmış oluyordu.
İntikallerin tamamlanması ise 12 Haziran 1937’de bitmiştir.
Prof. Orhan Çekiç'in dediği gibi "Özel yasa çıkarttırarak kendine özel çıkarlar sağlayan devlet adamlarına, dünyanın her yerinde dün de, bugün de rastlanıyor, yarın da rastlanacak... Ama özel yasa çıkarttırarak nesi var nesi yok milletine bağışlayan devlet adamına, ne Atatürk’ten önce, ne de sonra bir daha rastlanmadı."
Atatürk, kâğıt üzerinde nice mal-mülk sahibi görünüyor olsa da 1933’ten itibaren O’nun artık bir dikili ağacı bile yoktur.
Atatürk’ün, yaptığı bağışlara temel olan yasayı Meclis’ten rica ederek çıkarttırdığı tarih; 12 Haziran 1933’tür... Yani, Cumhuriyet henüz 10 yaşındadır. Hastalık belirtileri de daha ortaya çıkmamıştır. Çiftliklerinin zarar etmesi diye bir durum da söz konusu değildir, çünkü daha çiftlikler yeni kuruluş aşamasındadır. Atatürk, bilerek, isteyerek, daha işin başında malını mülkünü milletine bırakmaya karar verniştir.
Aslına bakılacak olursa Atatürk'ün mal varlığının çoğu kendisine bağış ve hediye olarak verilen köşklerden, evlerden, bağlardan bahçelerden oluşmuştur. Prof. Orhan Çekiç'in de belirttği gibi: "Atatürk’ün zaman zaman ziyaret ettiği yerler belediyelerinin kendisine “yörenin bir şükran ifadesi olarak” köşkler hediye etmişlerdir. Atatürk nezaketen kabul ettiği bu köşklerin tümünü ilk fırsatta belediyelere iade etmiş, buraları o belediyeler tarafından ya “Atatürk Evi” olarak muhafaza edilmiş veya müzeye dönüştürülmüştür. Bugün Anadolu'nun neredeyse her ilinde bir Atatürk Evi ve Müzesi olmasının nedeni bundandır.
Atatürk; kendine hediye edilenler bir yana dursun, kendi parasıyla edindiklerini bile ya Yalova’da, Mersin’de olduğu gibi yöre köylüsüne veya yukarıda belirtildiği gibi hazineye bağışlamıştı. Örneğin, o günlerde bataklık olan bugünkü Etimesgut’un tüm arsalarını, bedelini ödeyerek parsel parsel satın almış, ıslah ettirmiş ve buralara Rumeli’den göç eden muhacir hemşerilerini yerleştirmiştir. Aynı şeyi Yalova için de yapmıştır ve Yalova’ya ilk gidişinin nedeni, bu bölgeye yerleştirilen Rumeli göçmenlerinin durumunu görmek içindir. Kooperatif kurulmasına öncülük etmiş 1 numaralı üyeliği kendisi almış ve bu yoldan da köylüye örnek olmuştur. Kendi çiftlikleri başarılı bir düzeye geldiğinde de bunları o yörenin köylerine bağışlamıştır."
Atatürk'ün Çiftliklerini Milletine Bağışlaması
Atatürk, kurmuş olduğu çiftlikleri 13 yıl bizzat işlettikten sonra 11 Haziran 1937 tarihinde yazmış olduğu vasiyet mektubu ile hazineye devretmiştir. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü  tarafından Maliye Bakanlığı’na havale edilen o tarihi mektup şöyledir:
Başvekalete,
Malum olduğu üzere ziraat ve iktisat sahasında fenni ve ameli tecrübeler yapmak maksadı ile muhtelif zamanlarda memleketin muhtelif mıntıkalarında müteaddit çiftlikler tesisi etmiştim.
On üç sene devam eden çetin çalışmaları esnasında faaliyetlerinin, bulundukları iklimin yetiştirdiği her çeşit mahsulattan başka, her nevi ziraat sanatlarına da teşmil eden bu müessesleri ilk senelerden başlayan bütün kazançlarını inkişaflarına sarf ederek büyük küçük müteaddit fabrika ve imalathaneler tesis etmişler, bütün ziraat, makine ve aletlerini yerinde ve faydalı şekilde kullanarak bunların hepsini tamir ve mühim bir kısmını yeniden imal edecek tesisat vücuda getirmişler, yerli ve yabancı birçok hayvan ırkları üzerinde çift ve mahsul bakımından yaptıkları tetkikler neticesinde bunların muhite en elverişli ve verimli olanlarını tespit etmişler, kooperatif teşkili suretiyle veya aynı zahiyette başka suretlerle civar köylerle beraber, faydalı şekilde çalışmalar, bir taraftan da iç ve dış piyasalarla daimi ve sıkı temasta bulunmak suretiyle faaliyetlerini ve istihsallerini bunların isteklerine uydurmuşlar ve bugün her bakımdan verimli, olgun ve çok kıymetli birer varlık haline gelmişlerdir. Çiftliklerin yerine göre araziyi ıslah ve tanzim etmek, muhitlerini güzelleştirmek, halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler, hilyesiz ve nefis gıda maddeleri temin eylemek, bazı yerlerde ihtikarla fiili ve muvaffakiyetli mücadelede bulunmak gibi hizmetleri de zikre şayandır.
Bünyelerinin metanetini ve muvaffakiyetlerinin temelini teşkil eden geniş çalışma ve ticari esaslar dahilinde idare edildikleri ve memleketin mıntıkalarında da müessilleri tesis edildiği takdirde, tecrübelerini müspet iş sahasından alan bu müesseselerin ziraat usullerini düzeltme, istihsalatı artırma ve köyleri kalkındırma yolunda devletçe alınan ve alınacak olan tedbirlerin hüsnü intihap ve inkişafına çok müsait birer amil ve mesnet olacaklarına kani bulunuyorum ve bu kanaatle tasarrufum altındaki bu çiftlikleri, bütün tesisat, hayvanat ve demirbaşları ile beraber hazineye hediye ediyorum. Çiftliklerin arazisi ile tesisat ve demirbaşını mücbel gösteren bir liste ilişiktir.
Müktazi kanun muamelesinin yapılmasını dilerim. 11.06.1937-  Mustafa Kemal Atatürk”
Orijinal mektupta çok ayrıntılı olan söz konusu listeyi şöyle özetlemek mümkündür:
Ankara’da Orman, Yağmurbaba, Balgat, Macun, Güvercinlik, Tahar, Etimesut, Çakırlar çiftliklerinden meydana gelen Orman Çiftliği, Yalova’da Millet ve Baltacı Çiftlikleri, Silifke’de Tekir ve Şövalye Çiftlikleri, Dörtyol’da portakal bahçesi ile Karabasamak Çiftliği, Tarsus’ta Piloğlu Çiftliği.
Bu yerlerdeki Bira Fabrikası, Malt Fabrikası, Buz Fabrikası, Soda ve Gazoz Fabrikası, Deri Fabrikası, Tarım Aletleri ve Demir Fabrikası, iki modern Süt Fabrikası, iki büyük yoğurt imalathanesi, şarap imalathanesi, değirmen, iki yağ ve peynir imalathanesi, iki tavuk çiftliği, iki özel iskele ve liman, beş satış mağazası, Çelik Fabrikası’nın %40 payı, 16 traktör, 13 komple biçerdöver, 1 deniz motoru, 5 kamyon ve kamyonet, 2 binek otomobil, 19 binek ve yük arabası, 13.100 adet koyun, 443 sığır, 69 at, 58 eşek, 2450 tavuk.
Atatürk’ün çiftliklerini hazineye bağışladığı bu vasiyet mektubu, Atatürk’ün “Örnek Çiftlikler (Yeşil Cennet) Projesi”nin amaçlarını gözler önüne sermesi bakımından çok dikkat çekicidir. Mektup, dikkatle okunduğunda Atatürk’ün aslında tüm Türkiye’yi ağaçlandırmayı, yeşillendirmeyi düşündüğü ve dahası tarımsal ve hayvansal üretimi arttırmayı amaçladığı görülecektir.
Mektupta ifade edildi kadarıyla Atatürk:
* Tarım ve ekonomi alanında bilimsel ve uygulamalı denemeler yapmak için değişik zamanlarda ülkenin değişik yerlerinde çiftlikler kurmuştur.
* Bu çiftliklerdeki çalışmalar 13 sene sürmüştür.
* Bu çiftliklerde, iklime göre her çeşit ürünler yetiştirilmiş, küçük büyük fabrikalar kurulmuş, makineli tarım yapılmış, bu makinelerin bir kısmı bu çiftliklerde kurulan tesislerde imal edilmiş, yerli ve yabancı bir çok hayvan ırkları üzerinde incelemeler yapılmış, civar köylerle işbirliği içinde faydalı çalışmalar gerçekleştirilmiştir.
* Çiftliklerin kuruldukları bölgelerdeki araziler ıslah edilmiş, düzenlenmiş ve o bölgeler güzelleştirilmiştir.
* Çiftlikler halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek temiz yerler, sağlıklı ve nefis gıda maddeleri sağlamıştır.
* Atatürk, bu çiftliklerin daha da geliştirildiği takdirde ziraat teknikleri, düzeltme, üretimi artırma ve köyleri kalkındırma yolunda çok işe yarayacaklarını belirtmiştir.
Meclis’te Atatürk’ten gelen bu “çiftlik vasiyeti” mektubunun okunmasından sonra Başbakan İsmet İnönü söz alıp özetle şunları söylemiştir:
“Sevinç ve heyecanla dinlediğimiz armağan olayı, üzerinde büyük bir önemle durulması gereken  yüksek bir değerdedir.Hazineye geçen bu çiftlikler, değerleri milyonlara varan bir zenginliğe sahiptirler. Atatürk bu çiftlikleri yıllardan beri kişisel biriktirmeleri ve özellikle kişisel emeği ile meydana getirmiştir. Ve bunları herkesin Anadolu ortasında nasıl bir bayındır oturma yerinin yapılabileceğini düşünüp karamsarlığa düşerken, bilim ve çalışma ile bunun mümkün olabileceğine örnek vermek için yapmıştır. Atatürk, her türlü kişisel çıkarların, kişiliğine yönelik her türlü yararların daima üstünde kalmış ve daima kalacak olan bir ulusal varlıktır. Bu eserleri hazineye armağan etmesinin de temelli, büyük ve politik bir ideali vardır. Çünkü o, Milli Mücadele’nin ilk gününden beri bu memleketin kudretini ve zenginliğini köylülerimizin kalkınmasında, zenginliğe ve rahat geçime sahip olmasında gördü. İlk günden beri bu doğrultuda yürüdü. Biz de aynı doğrultu da yürüyoruz. Bugün de Atatürk, memleketin güçlenip zenginliğinin artması için köylünün durumunun ve ekonomik varlığının yükselmesi gerektiği kanısındadır. Atatürk, bu anlayışın ve siyasetin memleket için çok yararlı olacağı kanısı ile bu konudaki mücadelenin başındadır. Biz de onu izlemekte çok dikkatliyiz.
Atatürk bu çiftlikleri Halk Partisi’nin malı olarak saklıyordu. Fakat köylülerin buralardan bir okul, bir öğretici araç olarak yararlanabilmelerinin devlet elinde bulunmaları ile daha kolay ve mümkün olacağını düşündü…. Böylece Atatürk bir kere daha kendi huzur ve rahatının, vatanının şan ve şerefinde ve güçlülüğüne olduğunu gösteriyor. Biz de diyoruz ki Atatürk bizim en değerli hazinemizdir. Onun şan ve şerefini vatanın şan ve şerefi sayıyoruz.”
İnönü’nün Meclis Zabıt Ceridesi’ndeki bu konuşması yalan makinesi tarihçimizin maskesini bir kere daha düşürmektedir.  İnönü, “Atatürk bu çiftlikleri Halk Partisi’nin malı olarak saklıyordu. Fakat köylülerin buralardan bir okul, bir öğretici araç olarak yararlanabilmelerinin devlet elinde bulunmaları ile daha kolay ve mümkün olacağını düşündü” bu nedenle hazineye devretti demiştir.
Ben Gerektiğinde Milletime Canımı Vereceğim
İnönü’nün bu konuşmasından sonra 13 milletvekili, Atatürk’ün çiftliklerini milletine bağışlamasıyla ilgili konuşmalar yapmış, yüzlercesi de Atatürk’e teşekkür telgrafları çekmiştir.  Meclis Başkanlık Divanı, “Büyük İyiliği” için Atatürk’e bir teşekkür telgrafı çekmiştir. Bunun üzerine Atatürk de önce Başbakan’a sonra da Meclis’e birer mektup göndermiştir.
Atatürk’ün Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdiği mektup şudur:
“Hatırlarsınız, Türk köylüsünün Türk’ün efendisi olduğunu söylediğim zamanı. Ben o efendinin isteği ve iradesi altında yıllardan beri çalışmış olan bir hizmetçiyim. Şimdi beni çok duygulandıran olay, değersiz olsa da Türk köylüsüne ufak bir görev yapmış olduğumdur. Milletin Yüksek Temsilciler Kurulu bunu iyi görmüş ve kabul etmişler ise, benim için en unutulmaz bir mutluluk anısını bana vermişlerdir.  Bundan ötürü çok yüksek bir zevkle millet, memleket ve Cumhuriyet hükümetine yapmak zorunda olduğum görevlerden en basiti karşısında gösterilmiş olan iyi duygulardan ne kadar heyecanlandığımı anlatacak güçte değilim. Söz konusu olan armağan Yüksek Türk Milletine benim asıl vermeyi düşündüğüm armağan karşısında hiçbir değere sahip değildir. Ben gerektiği zaman en büyük armağanım olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.” (Mahmut Goloğlu, Tek Partili Cumhuriyet, s. 264.)
İşte büyük adam…İşte vatanseverlik… İşte tevazu…
Bütün mal varlığını, 15 yıl uğraşıp didinip adeta yoktan var ettiği örnek çiftliklerini, milletine bağışladığı için kendisine teşekkür eden Meclise, “Ben gerektiği zaman en büyük armağanım olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim” diye karşılık veren bir lider…  O günlerde "milletine canını vermekten" söz eden Atatürk'ün kastettiği Hatay Meselesi idi. Atatürk Hatay'ı anavatana katmaya kararlıydı ve bu uğurda canını vermeyi bile göze almıştı.
Atatürk, Büyük Millet Meclisi’ne de “Yapılan bir görevdir” şeklinde kısa fakat çok anlamlı bir mektup göndermiştir. (TBMM Zabıt Ceridesi, 14 Haziran 1937.)
Atatürk’ün Vasiyeti Çiğneniyor: Atatürk Orman Çiftliği Yok Edilmek Üzere
Atatürk’ün Örnek Çiftlikler (Yeşil Cennet) Projesi’nin ilk uygulaması olan Atatürk (Gazi) Orman Çiftliği,  Atatürk'ün kişisel mal varlığı içinde olduğundan 1937 yılında Atatürk tarafından şartlı olarak hazineye bağışlanmıştır. Bağışla ilgili resmi belgeye göre; Atatürk Orman Çiftliği üzerindeki bütün zirai işletmeler, donanımları ile birlikte bir zirai üretim birimi olarak korunması ve işlerliğinin devamı şartı ile hazineye devredilmiştir. Bağış senedinde ayrıca, çiftlikte arazi ıslahı ve düzenlenmesi yapılması, çevrenin güzelleştirilmesi, halka gezecek-eğlenecek ve dinlenecek sağlıklı yerler sağlanması, halka nefis ve katıksız gıda maddeleri üretilmesi ve temini amacı açıkça belirtilerek bunların gerçekleştirilmesi yükümlülüğü konulmuştur. Atatürk'ün kişisel mülkünü bağışladığı hazine, Atatürk Orman Çiftliği'nin mülkiyetini yukarıdaki yükümlülükleri ile birlikte devralmıştır.
Atatürk’ün milletin hizmetine sunduğu Atatürk Orman Çiftliği, zaman içinde Atatürk’ün vasiyeti çiğnenerek işletilmeye başlanmıştır. İhmaller, suiistimaller ve yanlış politikalar yüzünden Atatürk Orman Çiftliği gittikçe küçülmüştür. 2008 yıl sonu itibarıyla çeşitli sebeplerle çiftlik arazilerinde meydana gelen kayıp, 22.078 dekara ulaşmış bulunmaktadır. Bu miktar Atatürk’ün vasiyetiyle hazineye hediye etmiş olduğu toplam arazinin % 42’sine eşit bulunmaktadır.
2006 yılında çıkarılan 5524 sayılı yasa ile Atatürk Orman Çiftliği'nin imara açılması kanunlaşmış ve bu konuda Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne geniş yetkiler verilmiştir. Var olmayan gerçek dışı gerekçelere dayanılarak çıkarılan bu yasanın amacı, Atatürk Orman Çiftliği’nin mal varlığının belediyenin kontrolüne bırakılmasıdır. Bu yasa ile AKP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin kontrolüne bırakılan Atatürk Orman Çiftliği, bilinmeyen bir sona sürüklenerek yok olacaktır. 5524 sayılı kanuna dayanılarak Atatürk Orman Çiftliği için yapılan imar planlarının, Ziraat Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası ve Ankara Barosu tarafından anayasaya ve yasalara aykırılığı nedeniyle iptali istemiyle dava açılmıştır.
Atatürk Orman Çiftliği’nin mülkiyeti Atatürk'ün bağışlama iradesi ile sınırlı olarak hazineye geçmiştir. 5524 sayılı yasa ile getirilen düzenlemeler ile Atatürk'ün anayasa ve medeni hukuktan doğan hakları çiğnenmektedir ve bu kanun, anayasanın mülkiyet hakkını koruyan kurallarına aykırıdır. 5524 sayılı kanun, anayasanın kamulaştırma için koyduğu kurallara aykırıdır. 5524 sayılı kanun, anayasanın kültür ve tabiat varlıklarının korunması ile ilgili kurallarına aykırıdır. 5524 sayılı kanun, anayasanın toprak varlığımızın korunması ile ilgili kurallarına aykırıdır.  5524 sayılı kanun, Atatürk’ün kişisel haklarına ve Cumhuriyetin ruhuna aykırıdır. (Güven Dinçer, "Atatürk Orman Çiftliği ve Anayasal Koruma", Cumhuriyet gazetesi, 18 Mayıs, 2007). 5524 sayılı kanun Atatürk’ün Yeşil Cennet Projesi’ne vurulmuş bir darbedir.
Yalova Çiftliği Araplara Satılıyor
Atatürk’ün 1929 yılında, yanı başındaki ulu çınar ağacının bir dalı zarar görmesin diye altına ray döşetip birkaç metre kaydırdığı Yalova’daki Yürüyen Köşk’ün öyküsü zaman içinde neredeyse unutulmuştur. Bırakın yürüyen köşkün ibret dolu öyküsünü, bu köşkün Atatürk’ün anısını taşıdığı ve Atatürk’ün vasiyeti gereği hazineye devredilerek milletin hizmetine sunulduğu da unutulmuş, unutturulmuştur.
Ve bir gün gelmiş, bu tarihi köşkün de içinde bulunduğu Yalova Çiftliği önce AKP’li Yalova Belediyesi’ne devredilmiş, daha sonra da Yalova Belediyesi tarafından Araplara satılmak istenmiştir.
2005 yılında AKP’li Belediye Başkanı Barbaros Binicioğlu’nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesinin ardından, Atatürk’ün kendi parasıyla kurup, ölmeden önce hazineye bağışladığı Yalova Çiftliği, turistik tesis yapılması için Araplara verilmiştir. Tesisleri, Dubai İslam Bankası ile Çalık Holding’in birlikte kurmasına karar verilmiştir.
Yüksek Planlama Kurulu kararıyla gerçekleştirilen operasyon sonucunda arazide kurulacak turistik tesisiler için 2005 yılında Dubai İslam Bankası ile ön protokol imzalanmıştır. İslam Bankası ile Çalık Holding’in kuracakları tesisler için atılan bu ilk imzada AKP’li Devlet Bakanı Ali Babacan da bulunmuştur. (“Çiftliği AraplardaHürriyet Gazetesi, 13 Temmuz 2005, s.22.)
Atatürk’ün, “vatanın  tek bir dalı  bile çok kıymetlidir” anlayışının sembolik ifadesi olan Yürüyen Köşk’ün de içinde olduğu Yalova Çiftliği, AKP’nin “babalar gibi satarım” anlayışıyla yandaşlara  ve yabancılara haraç mezat satılmaktadır.
Atatürk’ün hazineye devredip Türk milletinin hizmetine bıraktığı Yalova Çiftliği’nin, Atatürk’ün vasiyeti hiçe sayılarak Araplara satılmak istenmesi, Cumhuriyet’in geldiği noktayı göstermesi bakımından çok düşündürücüdür!
Bugün içinde “HALİFELİK VAR” sanarak Atatürk’ün Gizli Vasiyeti peşinde koşanların, önce Atatürk’ün elimizdeki “açık vasiyetinin” hukuka aykırı olarak çiğnenmesine ses çıkarmaları gerekir. Atatürk’ün bir “vasiyet mektubuyla” hazineye devrederek Türk milletinin hizmetine sunulmasını istediği çiftlikleri, bugün bu vasiyete aykırı olarak yandaşlara ve yabancılara haraç mezat peşkeş çekilmektedir. Bu durum, hukuka, insan haklarına ve kamu vicdanına aykırıdır. Bu durum, Mustafa Kemal Atatürk’e yapılmış büyük bir saygısızlıktır.
Yalan makinesi tarihçimizin de tarihi gerçekleri çarpıtmayı bırakıp Atatürk’ün vasiyetine aykırı olarak Atatürk’ün Örnek Çiftliklerinin yandaşa haraç mezat satılmasının hesabını sorması” gerekir. Namuslu bir aydının yapması gereken şey budur!
Yalan Makinesi Tarihçimiz Atatürk’ü Bugünkü Siyasilerle Karıştırmış!
Tabi burada Şeytanın Avukatlığını yapanlar, "İyi de Atatürk bu çiftlikleri hangi parayla satın aldı?" sorusunu sorabilirler. Hemen yanıt verelim: Atatürk, çiftlikleri "çiftlik" haliyle satın almadı KURAK ARAZİLERİ satın aldı ve oraları yeşil birer cennete dönüştürdü. Örneğin Ankara Gazi Orman Çiftliği. Ankara'nın özellikle en kurak arazisi satın alınarak inşa edilmiştir. Atatürk'ün 13 yıllık çalışmaları sonunda Orman Çiftliği büyümüş ve değerlenmiştir. Dolayısıyla Atatürk, değeri milyonlarca lira tutan çiftlikleri değil çok daha ucuz arazileri satın almıştır. Atatürk'ün Cumhurbaşkanı olarak iyi "maaş" aldığı düşünülecek olursa bunları alacak parası da vardır. Ayarıca Atatürk'e bağışlanan evler ve çiftlikler  vardır. Atatürk bunları da geliştirip değerlendirmiştir.
Edindikleri servetleri eşe dosta, yandaşa akıtan günümüzün Başbakanları ve bakanlarının Atatürk’ten alacakları çok ama çok büyük dersler vardır.
Yalan makinesi tarihçimiz anlaşılan Atatürk’ü bugünkü cukkacı siyasilerle karıştırmış! Siyasi hayatları süresince mal,mülk,servet peşinde koşan, hem kendi ceplerini hem de eş, dost ve yandaşlarının ceplerini dolduran, İsviçre bankalarında gizli hesaplar açtıran, oğula gemicik alan, eşe kuyumcu dükkanı açan bugünkü siyasilerle Atatürk’ü kıyaslamak, Atatürk’ün de onlar gibi “mal, mülk, para düşkünü” olduğunu kanıtlama gayreti işçinde çırpınmak, bana soracak olursanız komik olmuş!
Yalan makinesi tarihçimiz, bugünün çalan-çırpan, eşi dostu kayıran siyasetçisine meşruiyet kazandırabilmek için “Atatürk de çalmıştı, çırpmıştı, malı, mülkü vardı!” diyebilme densizliğini göstererek hem komik duruma düşmüştür, hem de yandaşlığın-yalakalıkla tarihi çarpıtmanın son örneklerinden birini vermiştir.
Yalan makinesi tarihçimize şunu da hatırlatalım ki; eğer Atatürk, para pul peşinde koşsaydı I. Dünya Savaşı sırasında Alman komutan Falkenhayn tarafından kendisine verilmek istenen sandıklar dolusu altın rüşvetini kabul ederdi! Eğer Atatürk mal mülk düşkünü olsaydı kelle koltukta, yokluk ve yoksulluk içinde bir Kurtuluş Savaşı’nın önderi olmaya soyunmaz, işbirlikçiler gibi İngilizlerin kanatları altında gayet rahatça hayatını sürdürürdü. Ya da kendisine yapılan Halifelik tekliflerini kabul eder, para pul içinde yüzerdi.
Ah Atatürk düşmanı yobaz kafa ah!...
Yalan makinesinin daha mantıklı, ayakları daha sağlam yere basan yeni yalanlarını bekliyoruz!!!
NOT: Atatürk’ün Örnek Çiftlikler Projesi’nin ayrıntılarını AKL-I KEMAL, “Atatürk’ün Akıllı Projeleri”, C.I, adlı kitabımdan okuyabilirisiniz.
Sinan Meydan - 17 Haziran 2012
Kaynak gösterilmeden kullanılamaz: Kaynak: www.sinanmeydan.com.tr







15 Eylül 2014 Pazartesi

ABD bombaları IŞİD’i koruyor "Michel Chossudovsky"



‘Elimizdeki belgelerin ışığında IŞİD’e karşı bombalama harekâtı başlatmaktan söz edenlerin, aslında IŞİD’in mimarları olduğunu görebiliriz. Amaç IŞİD tugaylarını hedef almak değil, tam tersine onları korumaktır’
ABNA- Kanadalı ekonomi profesörü Michel Chossudovsky ile ABD Başkanı Obama’nın IŞİD ile ilgili açıklamaları konusunda bir söyleşi yaptık. Telefon üzerinden konuştuğumuz Michel Chossudovsky, Ottawa Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve dünyada birçok üniversite iktisat dersleri vermekte. Chossudovsky ayrıca birçok gelişmekte olan ülkenin hükümetlerine danışmanlık da yapmakta. 
Dünyada Batı merkezli ana akım basının dışında yayın yapan önemli haber sitesi ve araştırma merkezlerinden Globalresearch’ün genel yayın yönetmeni ve araştırma merkezinin başkanı. Ana Britannica Ansiklopedisi (Encyclopædia Britannica) ekibinin içinde görevli.
BOP’UN YENİ AŞAMASI
- Obama, IŞİD ile ilgili yaptığı açıklamayla ABD’nin Ortadoğu’daki yeni planını mı duyurmuş oldu? Yeni bir Büyük Ortadoğu Projesi gibi...
Ben de böyle olduğunu düşünüyorum. Bu hamle, ülkeleri istikrarsızlaştırmayı ve yok etmeyi amaçlayan aynı geniş askeri gündemin parçası. Ancak bu özel girişimin farkı, çok sayıda ülkede eş zamanlı olarak yürütülüyor olmasıdır.
Ama kesinlikle 21. yüzyılın başında tanımlanan aynı askeri gündemin bir devamıdır. Stratejik olarak hedefi milletleri istikrarsızlaştırmak ve imha etmek. Bu strateji aynı zamanda, millî devletler içinde bölünmeler yaratma ve istikrarsızlaştırma görevi olan terörist kuruluşlara fon sağlamayı amaçlamakta.
- ABD’yle birlikte destek veren kimler var?
Tekfirci IŞİD terör örgütü ABD istihbaratının eseridir. Bu gerçek birçok sefer belgelendi. Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün Suriye’deki paralı militan gruplardan bir tanesi olduğunu ve Suudi Arabistan ile Katar’ın sağladığı fonlarla ABD tarafından desteklendiğini unutmamalıyız. IŞİD adlı organizasyonun eğitilmesi görevinin Körfez ülkelerine verildiğini biliyoruz. Tabii bu eğitimler her zaman Washington ile yakın temas halinde yürütülmüştür.
IŞİD’in Golan Tepeleri’nde İsrail tarafından da desteklendiğini biliyoruz. Bu da birçok sefer belgelendi. Ve İsrail istihbarat kaynaklarına dayanarak NATO ve Türk askeri başkomutanlığın Suriye’deki Beşşar Esad Hükümeti’ni devirmek amacıyla cihatçı teröristleri toplama sürecine müdahil olduğunu da biliyoruz. 
Tüm bu bilgiler ışığında IŞİD’e karşı bombalama harekâtı başlatmaktan söz edenlerin aslında IŞİD’in mimarları olduğunu görebiliriz. IŞİD bağımsız bir varlık değil. Batı askeri ittifakının istihbaratına ait bir varlıktır ve Irak’ı istikrarsızlaştırmak ve Suriye içinde bir ayaklanma yürütebilmek için kullanılmaktadır.
‘Kutsal savaşa’ bahane
- Peki o zaman IŞİD neden düşman ilan edildi? 
(GÜLEREK) Şimdi -önceki stratejilerden farklı olarak- artık IŞİD Beşşar Esad Hükümetine karşı savaşan muhalif “özgürlük savaşçısı” olarak tanımlanmıyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Batı dünyasını tehdit eden bir terör örgütü olarak resmediliyor. Dolayısıyla, Obama yönetiminin İslami teröre karşı bir harekâtın, bir “kutsal savaşın” içinde olduğuna yönelik kamuoyunu inandırma kampanyasının yapıldığı saçmalıklar denizinde yüzüyoruz. İslami terörizmin ABD istihbaratının eseri olduğunu kabul etmeden... 
Bu tabii ki Sovyet-Afgan savaşının dorukta olduğu günlere kadar dayanıyor. Tüm bu terör örgütleri aslında sürekli olarak ABD askeri istihbarat mekanizmasının aletleridir.
‘SURİYE, BİRÇOK BATILI İSTİHBARATÇI YAKALADI’
- Peki IŞİD’in Washington’a bağlı eski bir kukla olduğunu söyleyebilir miyiz? Yani ABD’nin kontrolünden çıktığı için Obama’nın hedefinde olabilir mi?
IŞİD’e bağlı paralı askeri birlikler, destek aldıkları istihbaratlarla ilişkilerinde bir dereceye kadar bağımsız. Bu da zaten istihbarata bağlı varlıklar olarak adlandırdığımız terör örgütlerinin doğasında var. İstihbarat örgütlerine bağlı varlıkların, destek aldıkları istihbarat sponsorlarını ille de bilmelerini bekleyemeyiz. ABD’nin aslında bu operasyonları fonladığını bilmezler. Ancak İslam Devleti tugaylarının Batılı özel kuvvetler tarafından örgütlendiğini ve bu özel kuvvetlerin sahada askeri danışman olarak faaliyet yürüttüğünü gösteren kanıtlar var. Söz konusu kanıtlar IŞİD’in Suriye’de yürüttüğü faaliyetler sırasında ve Suriyeli yetkililer tarafından çok sayıda Batılının tutuklanması ile ortaya çıktı. IŞİD tugaylarının özel kuvvetlere ve NATO ve ABD ile sürekli temas halinde olan danışmanlara sahip olduğunu olgulara ve belgelere dayanarak biliyoruz. 
‘BOMBALAMALAR IŞİD’İ HEDEF ALMIYOR, KORUYOR’
- Obama’nın, Irak işgali sırasında ve tabii ki Suriye’de yarım kalan işleri tamamlamak için bu yeni harekâtı başlattığını söyleyebilir miyiz?
Bence şu anda yaşanan, Irak’ın parçalanması sürecinde yeni bir aşamadır. Bu aşamanın, zaten uzun bir süredir öngörüldüğünü düşünüyorum. Irak’ın üç ayrı bölgeye bölünmesiyle başlamıştır: Kürdistan, Sünni halifelik ve Şii devleti.
Yeni aşamanın amacı milli devlet olarak Irak’ı istikrarsızlaştırmak, daha da istikrarsızlaştırmak ve aynı zamanda laik bir direniş hareketinin gelişimine engel olmaktır. Bombalamalar IŞİD milislerini hedef almıyor. Eğer IŞİD hedef alınıyor olsaydı, son derece yıkıcı bir şekilde, birkaç hafta ile ölçülebilecek bir sürede imha edilirlerdi zaten. IŞİD tugayları, Batılı askeri ittifakın kapasitesi ile kıyaslandığında dişe dokunur bir askeri güç oluşturmuyor. Kökü kazınabilir ve rahatça hedef alınabilir.
Ama amaç IŞİD tugaylarını hedef almak değil, tam tersine amaç aslında IŞİD’i korumaktır. Çünkü IŞİD tugayları Batılı askeri ittifak adına özel bir görev yürütüyor. Bu görev, ülkeyi istikrarsızlaştırmak ve Irak halkının, ABD’nin Bağdat’ta kurduğu uydu rejimlere karşı kendi direniş hareketini kurmasına engel olmaktır. 
‘RUSYA’NIN IRAK’A SİLAH SATIŞI ENDİŞE YARATTI’
- Irak birleşme yönelimindeydi ve İran ile Rusya’yla bağları giderek güçleniyordu. Ancak IŞİD’den sonra Barzani bağımsızlıktan, Batı da Barzani güçlerini silahlandırmaktan bahseder oldu. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence şu aşamada son gelişmelerle ilgili bir değerlendirme yapmak için çok erken. Ancak şunu söyleyebilirim; ABD, Irak hükümetini resmi olarak destekliyor. Bu destek tabii ki siyasi kaygılar nedeniyle sürüyor, bir yandan da Irak hükümetinin Amerikan silah sistemlerini satın alan büyük müşterilerden biri olduğu gerçeği de var. Irak hükümeti, ABD’den gelişmiş silah sistemleri satın alıyor ve bu da Amerikan silah üreticileri için büyük bir kazanç kapısı. Ancak şunu da söylemeliyim; Rusya da Irak’a silah satıyor, ya da en azından Maliki döneminde satıyordu. Bu da endişeye neden oluyor çünkü iki süper güç gelişmiş silah sistemleri pazarında rekabet halinde.
- Mesele sadece silah satışı mı?
ABD’nin Irak hükümetini desteklemesinin ardında yatan bir diğer sebep ise Washinton tarafından iyi bir şekilde oluşturulmuş askeri doktrin ya da askeri taktik. Bu taktik, Irak’ı parçalamak ve aynı zamanda etnik bölümlere ayırmak. Bunun için yapılması gereken askeri anlamda tüm tarafları desteklemek. Zaten olan da bu; ABD Bağdat’taki merkezi hükümeti destek oluyor, Kürdistan ayrılıkçı yönetiminin arkasında ve aynı zamanda el altından Sünni terörist örgüt IŞİD’i destekliyor. Burada tabii ki ikili bir söylem var yani Obama bir yandan “teröristleri yakalamalıyız, İslami devlete karşı olmalıyız, bunları yok etmeliyiz” diyor, ama bunlar sadece söylemde. Diğer yandan ise -sağlam belgelere dayanarak biliyoruz ki- bu terörist varlık aslında Batılı istihbarat örgütleri tarafından denetleniyor ve Amerika’nın Ortadoğu’daki en sadık müttefikleri olan Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri tarafından finanse ediliyor. Burada, 11 Eylül’de Arap devletleri ve Türkiye ile yapılan toplantılara ve özellikle Suudi Arabistan’ın IŞİD’e karşı büyük kampanya çağrısına vurgu yapmak istiyorum.
‘ABD, ETİKETLERİ DEĞİŞİYOR’
- Evet, Suudiler IŞİD “düşmanı” kesildi... 
(Gülerek) Suudi Arabistan, Katar ve Arap Emirlikleri, İslam Devleti (IŞİD) teröristlerini finanse etmeye ve terörist toplamaya devam edeceklerini düşünüyorum. Aslında ABD, Suudi Arabistan’dan paralı asker toplamaya ve eğitmeye devam etmesini istiyor. Ancak şimdi, eğitilecek olan bu paralı askerlerin IŞİD’in bir parçası olmayacağını, IŞİD’e karşı savaşacağını söylüyorlar. Sözde “ılımlı muhalif güçler” olarak görevlendirileceğini belirtiyorlar. Aslında ABD’nin niyeti, esas olarak etiketleri değiştirmek. Suudi Arabistan özel olarak Suriye’de kullanılacak teröristleri eğitmeye devam edecek ve aynı zamanda İslam Devleti’ne(IŞİD) karşı yürütülen kampanyayı sözde destekleyecek.
Şafak Terzi