1 Eylül 2014 Pazartesi

Erasmus’la Gençliğimizin Beynine Kelepçe Vuruyorlar




Erasmus’la Gençliğimizin Beynine Kelepçe Vuruyorlar
ERASMUS bir devşirme operasyonudurTürk gençlerinin beynini yıkamak isteyen AB’nin eğitim projesi Erasmus programında, öğrenci sayısını en hızlı artıran ülke Türkiye!
Genç beyinleri yıkamak için para musluğunu açan AB’nin 1987’de hayata geçirdiği en büyük eğitim (!) projesi Erasmus Devşirme sisteminden farksız bu yöntemle yurtdışına giden öğrenciler, Türkiye’ye döndüklerinde yılmaz birer AB savunucusu olacak.

Bu Eğitim(!) projesine adını veren; ERASMUS HAKKINDA:
Erasmus’un önemli eserleri de şunlardır: Hıristiyan Askerin El Kitabı, Adagia(Yunan ve Latin özdeyişleri) ve Deliliğe Övgü. Bu eserlerden en meşhuru ise Türkçeye de tercüme edilen Deliliğe Övgü’dür. Türkiye’de yayınlanan birçok felsefe, uygarlık, hukuk ve siyaset felsefesi kitaplarında Erasmus’un görüşleri fazlasıyla işlenmiştir.
Çağdaş Avrupa Birliği zihniyetinin kurucuları, onun anısını yaşatmak amacıyla “kültürel hoşgörüyü, tanınırlığı ve Avrupalılık bilinci etrafında işbirliğine gitmeyi kurumsallaştırma programına”, onun ismini vermişlerdir.
Hoşgörü programına adı verilen bu yenilikçi teolog acaba Türkleri(Müslümanları) nasıl bilirdi? Türkler hakkındaki kanaati neydi? “Deliliğe Övgü” adlı kitabında şöyle yazmaktadır:: “İngilizler; güzellik, müzik ve yemekleriyle, İskoçyalılar; soyluluk, kraliyet unvanları ve diyalektikleriyle, Fransızlar; nezaketleri ve ilahiyatçılıklarıyla, İtalyanlar; belagatleri ve edebiyatlarıyla, Venedikliler; soyluluklarıyla, Yunanlılar; bilimlerin yaratıcısı olmakla, Almanlar; uzun boyları ve müneccimleriyle, Türkler ve diğer barbar artıkları ise dinleriyle övünür(Erasmus, 2007:154-155)
Türkleri yani Müslümanları barbar olarak gören ve değerlendiren bir Erasmus var. O’nun anısını yaşatma konusunda ittifak eden bir Avrupa Birliği misyonu var. Ön yargıları ayıklama projesi kapsamında, Türklere hakaret eden bu ilahiyatçının isminin programdan kaldırılmasının tartışılması gerekir. Müzakere sürecine bu konular taşınmalıdır. Türkiye üniversiteleri bu hakaretin eleştirisini yapmalıdır. Her şeyin hoşgörüyle tartışıldığı bir dünyada kendimize yapılan hakareti de tartışmalıyız. Hoşgörüsüzlüğü besleyen tarihsel metaforları yıkmaya buradan başlamak gerekir. Hoşgörüsüz bir zihniyetin kurucusu ile hoşgörü kurumsallaşmaz.
Erasmus, Deliliğe Övgü, Çeviren Çiğdem Dürüşken, Kabalcı yay., İstanbul 2007

28 Ağustos 2014 Perşembe

“Emperyalistlerin Ezberini Bozan Zafer; 30 Ağustos”



 Sayı: 2014/26
Konu: “Emperyalistlerin Ezberini Bozan Zafer; 30 Ağustos”                                                                       28.08.2014                                                                                      
Kod: 32.011.159
BASIN AÇIKLAMASI
1919 başlarında Türk insanı emperyalistlerle karşı karşıyadır. Osmanlı yönetimi (padişah ve sadrazam) kayıtsız şartsız emperyalizme teslim olmuş, Türk basını büyük oranda emperyalizmin güdümüne girmiş, halkın büyük çoğunluğu uyutulmuş, imkânsızlıklar içindedir.
 İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar ve Ermeniler, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Türklerin elinde kalan Anadolu ve civarındaki toprakların neredeyse tamamını işgal etmişler, Anadolu’da büyük bir yıkım, yok etme eylemi başlatmışlardır.
Bütün bunların dışında, uluslararası kuruluşlar Türkiye karşıtı kararlar alırken, ABD yayınladığı Wilson İlkeleri ile işgalcilerinin yanında mevzilenmiştir. Yunan ve Ermeni propagandası İngiltere’nin katkı ve desteği ile sürmektedir. İşgalcilerin ve İstanbul hükümetlerinin hiç de küçümsenemez para-silah desteği ile palazlanan ayrılıkçı, bölücü ve gerici akımlar Anadolu’nun hemen her köşesinde büyük ölçekli ayaklanmalar çıkartarak işgalcilerin işlerini kolaylaştırmaktadırlar.  Anadolu'yu parçalayan ve Türkleri Anadolu'nun orta yerine sıkıştıran Sevr Antlaşması Osmanlı Padişahınca imzalanarak onaylanmakta,  Osmanlı Hükümetince, İngiltere’nin baskısı ve isteğiyle “orduyu tasfiye” edilmektedir.
Daha onlarca olumsuzluğa karşın, “Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’nı verenler, emperyalizmin silahlı güçleri yanında, tüm dünya kamuoyuna yönelik menfi propagandanın ve bir iç savaşın üstesinden gelerek bu kadar güçlüğe rağmen abartısız bir “mucizeyi” gerçekleştirmişlerdir.”(S.M)
30 Ağustos 1922'de kazanılan bu “mucize” ile emperyalistlerin ezberi bozulmuştur. 30 Ağustos 1922'de kazanılan Türk Kurtuluş Savaşı, sadece Türk ulusunun değil, ezilmek, yok edilmek istenen, sömürülen bütün Doğu'nun kurtuluş umudu olmuştur.
  30 Ağustos'ta, Afyon Kocatepe-Dumlupınar'da emperyalizmin Türk ulusunun ayağına taktığı prangalar sökülüp atılmıştır; ama 92 yıl sonra bugün emperyalizm yeniden Türk ulusunu prangalamak, yakın köklerinden koparılarak, yeniden emperyalizmin kucağına itilmek istenmektedir.
Emperyalist Batı, savaşla elde edemediği sonucu ya bizzat kurdurduğu ya da değişik yollardan desteklediği bir takım “Truva atı” örgütlenmelerle elde etme yolunu seçmiştir.  Sözde İslamcılar, siyasal Kürtçüler, 2.Cumhuriyetçiler ittifak halinde emperyalizmin uşaklığına soyunmuşlar,1919'larda “itilaf Devletlerinin” Anadolu’yu İşgal projesi,  bu günlerde Avrupa Birliği(AB) ve BOP denilen sömürgecilik cinayet projeleriyle yeniden Anadolu topraklarındadır.
Ayrılıkçı, Bölücü ve her boydan- her soydan gerici örgütlenme, Türkiye’de AKP iktidarının desteği ile operasyon üzerine operasyon yapabilmektedir. Bu yıkım örgütleri, finansal desteği Arap ve Körfez Monarşilerinden, kontrollü istihbarat paylaşımını AB-ABD den almaktadırlar.
Bu acı gerçeği gören ve gereğini yapmayı düşünen yurtseverler, tertiplerle bir şekilde susturulmakta, TSK ABD’nin isteği ile “tasfiye” edilmektedir. Tüm medya monarşist tiran hükümetince denetim altına alınmakta, böylece Türk halkının gerçeği görmesi engellenmektedir. Özetle söylemek gerekirse ülkemiz ve ulusumuz yeniden işgal yıllarının o boğucu karanlığıyla karşı karşıyadır.
Dünyadaki ilk antiemperyalist mücadele olan Türk Kurtuluş Savaşı'nı veren, emperyalizmi dize getirmekle yetinmeyerek yarı bağımlı, bir ümmet imparatorluğundan "tam bağımsız", "çağdaş" bir "ulus" devlet yaratacak devrimleri de gerçekleştiren Mustafa Kemal Atatürk'ün kızları ve oğulları bir kez daha emperyalistlere ve işbirlikçilerine hak ettikleri dersi vereceklerdir.
30 Ağustos un 92. yılında emperyalizmi dize getiren, çağdaş Türkiye’nin mimarı, Mustafa Kemal Atatürk'ü ve arkadaşlarını,   bağımsızlık savaşımızın yüce şehitlerini derin saygı, gönülden bağlılıkla bir kez daha anıyoruz.
YÖNETİM KURULU ADINA:                                                                                                                                                                                                                 Mahmut ÖZYÜREK
                                  ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Sömürgeciliğin Askeri Alanda Yenilebileceğini Kanıtlayan 4 Eylül 1919 ve 30 Ağustos 1922!



4 Eylül 1919 ve 30 Ağustos 1922!
Birincisi özgür ve bağımsız yaşamak isteyen bir ulusun bunu ancak gerçek demokrasi düzeniyle sağlayabileceğini ilan eden ve yabancı sömürgeci devletlerle işbirliği içindeki baskıcı, çağdışı Osmanlı Saltanat hükümetine Ulusal Savaşımın meşruluğunu kabul ettiren, yabancıların güdümüne sığınma gibi onursuz ve yenilmeci tutumu bir daha dile gelmeyecek biçimde reddeden Sivas Kongresi’nin 95. yıdönümü!
İkincisi de sömürgeciliğin askeri alanda yenilebileceğini kanıtlayan ve bir daha hortlayamaması için zorunlu toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel devrimlerin yolunu açan, meşru haklarının bilincine varmış ve yönetimini -gerçekten!- kendi eline almış bir ulus karşısında en güçlü sömürgeci ordularının ve işbirlikçilerinin tepelenip dize geleceğini kanıtlayan, tüm insanlık için kurtuluş umudunu bayraklaştıran askeri zaferin yıldönümüdür.
Büyük Atatürk, bu ulusal övünç ve kıvanç başarılarının evrensel değerdeki anlamına dikkatleri çekmek üzere "Anadolu, bu savunmasıyla yalnız kendi yaşamına ilişkin görevini yerine getirmiyor, belki Doğu'ya yöneltilmiş saldırılara bir engel çekiyor. Yeryüzünden ezen ve ezilen sözcükleri kalkıp insanlık kendisine yaraşan bir toplumsal duruma eriştiğinde, Türk ulusu bu amaç yolundaki önceliği ile gerçekten övünebilecektir." diyordu.
Sivas Kongresi’nin ve 30 Ağustos Büyük Zaferi’nin, Türk ulusu başta olmak üzere tüm uygar insanlık için taşıdığı bu ulu anlamına uygun biçimde, dosta düşmana karşı görkemli biçimde kutlanmaları gerekir.
Bu, özellikle BOP denilen sömürgecilik cinayet projesiyle -şimdilik Türkiye dışındaki- tüm İslam ülkelerinin yerle bir edilip, İslam dininin özgürlük, bilim, barışı temel alan gerçek değerlerinin unutturulduğu, bu yüce dinin gerilik, bağnazlık, bilim-dışılık ve baskıcılıkla, mezhep, dil, tarikat gibi farklılıklar kullanılarak çıkarılan iç savaşlarla eş anlamdaymış gibi bir görüntüye büründürüldüğü, sıranın AKP'nin Yeni Osmanlıcılık politikası ile Türkiye'ye getirilmek istendiği şu ortamda, demokrasiyi gerçekten benimsemiş bütün siyasal kuruluş ve kişiliklerin, kamu kuruluşlarının, eğitim ve bilim kurumlarının, meslek ve emek örgütlerinin ... meşru varlıklarına sahip çıkabilmeleri için yerine getirmekle yükümlü oldukları bir ödevdir!
Aynı zamanda her bilinçli ve dürüst yurttaşın da ödevidir!
Yaşasın "Ulusal sınırlar içinde yurt bir bütündür; hiçbir yabancı korumacılığı kabul edilemez; hiç bir gruba bağımsızlığımızı ve toplumsal bütünlüğümüzü bozacak ayrıcalık tanınamaz!" diyen 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi'nin ilkeleri!
Yaşasın bu yüce insanlık değerlerini zafere ulaştıran 30 Ağustos 1922 Büyük Ulusal Zafer!
Bu Uygarlık Atılımının mimarı, başkumandanı, önderi Mustafa Kemal Atatürk'e ve arkadaşlarına, yüce değerli şehitlerimize en derin saygı ve en gönülden bağlılıklar...
Özer OZANKAYA

26 Ağustos 2014 Salı

"Halkımız Bu Çağ Dışı Dayatmaya Boyun Eğmeyecektir" UED Isparta Şb.



Sayı: 2014/25
Konu: Halkımız Bu Çağ Dışı Dayatmaya Boyun Eğmeyecektir                                                                             26.08.2014                                                                                      
Kod: 32.011.159
BASIN AÇIKLAMASI
Milli Eğitim Bakanlığı Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sistemine göre ortaokulu bitiren öğrencileri liselere yerleştirdi. Yerleştirme sonuçlarına göre tercih yapmayan 134 bin 788 öğrenciyi ikamet adreslerine göre evlerine en yakın okula yerleştirilirken, bu öğrencilerin 40 bininin kaydını otomatik olarak imam hatip liselerine yapıldı.
AKP İktidarı 4+4+4 dayatmasına TEOG sistemini de ekleyerek, yeni ortaöğretim sisteminde öğrencileri zorla özel okullara, meslek liselerine ya da imam hatip liselerine yönlendirmektedir.
AKP özellikle yoksul, dar gelirli ve emekçilerin çocuklarına;  bir yandan sermayenin ihtiyaçları gözetilerek ara eleman yetiştirilmek üzere meslek liselerini,  diğer yandan “dindar” ve “itaatkâr”, “biat” kültürünü benimsemiş nesil yetiştirmek amacıyla İmam Hatip Liselerini dayatmaktadır.
Siyasi iktidar eğitimin bütün kademelerinde olduğu gibi, ortaöğretim sistemini de kendi siyasal-ideolojik ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirmektedir
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) resmi rakamları, son iki yılda 1361 tane imam hatip ortaokulunun açıldığını gösteriyor.
Bu okulların 946’sı çocuklarımızın okuduğu başka türdeki okulların bu okullara dönüştürülmesiyle açılmış.
Diğer taraftan iki yılda yeni açılan imam hatip lisesi sayısı da 317.
 AKP “talep var” yalanıyla açtığı bu okullara öğrenci bulmak için, ücretsiz servis olanaklarından yemeğe kadar, ailelere birçok teşvik sunuyor.
Şimdi çocuklarımız zorla bu okullara kaydediliyor. “İmam Hatiplere talep var” yalanıyla, dinsel eğitim alma talebi olmayan binlerce çocuk imam hatiplere zorla yerleştiriliyor.
Kamusal alanda hiçbir yetkisi olmayan Bilal Erdoğan’ın, MEB yetkilileri ve dinci vakıfların yöneticileriyle katıldığı toplantıda ,” imam hatip okullarının oranını bütün mevcut okullar içerisinde yüzde 25’lere kadar çıkarmaları gerektiğini” söylüyordu/emrediyordu.
B. Erdoğan’ın “İmam Hatiplere talep var” yalanı,   aslında, ellerindeki iktidar gücüyle ülkemizi 12 yıldır gerici karanlığın içinde boğmak isteyen dinci vakıfların, derneklerin talebidir.
Son 12 yılda;
Ülke genelinde çocuklarımızın matematik, fen bilimleri gibi alanlarda başarı ortalamaları temel düzeylerin bile gerisinde kalmıştır.
 Sanat, müzik ve spor eğitimi okullarda neredeyse sıfırlanmıştır. Eğitimin;  Osmanlının son dönemlerinde olduğu gibi bilimselliği dışlanmış, dincileştirilmiştir.
Toplumu din toplumuna dönüştürmeye yönelik bu bilinçli ve planlı uygulamalara karşın, ne yazık ki, laik, demokratik ve sosyal hukuk devletini korumakla görevli olan yetkililerin aymazlığı ise anlaşılmaz bir şekilde devam ediyor.
İnanıyoruz’ ki halkımız bu çağ dışı dayatmaya boyun eğmeyecektir. Çünkü çocuklarımızın imam hatip okuluna değil, bilimsel ve laik bir eğitimin verildiği okullara ihtiyacı vardır. Halkımızı; Çocuklarımızın güzel ve aydınlık geleceği için okullarımıza, bilimsel ve laik eğitime sahip çıkmaya çağırıyoruz.

YÖNETİM KURULU ADINA:                                                                                                Mahmut ÖZYÜREK
                          ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI