21 Nisan 2014 Pazartesi

Gaflet Dedik, Delalet Dedik ve Hatta! / Figen ÖZEN



Gaflet dedik, delalet dedik, hatta ihanet dedik “İkiz Yasalar” için… Bize insan haklarından, kültürel haklardan ve düşünce özgürlüğünü dayadılar.
Olmaz dedik, bu yasa Lozan’dan alınan intikamdır. Kokuşmuş Sevr’in, çöplükten çıkarılıp önümüze konmasıdır.
Sırtını “İkiz Yasalar”a yaslayan çakallar ulumaya hem de yüksek sesle ulumaya başlamıştır. Ulumakla kalmayıp, yüzsüz bir tavırla TBMM’de basın toplantısı yapıp, “Diyarbakır petrollerinden pay istiyoruz.” İfadesiyle gafletin, delaletin ve hatta ihanetin sözcülüğünü yapmıştır.
Bu mahlukatlar neden böylesine pervasızca ihanetlerini sergilemektedirler? 4-Haziran-2003’te TBMM’de AKP ve CHP’li milletvekillerin oylarıyla yasalaşan ve zamanın, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in onayladığı “İKİZ YASALAR” bu mahlukatların güç kaynağıdır.
1. Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.
2. Bütün halklar, ........, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.
3. ......bu sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir. denmektedir.
İkiz sözleşmeler olarak anılan bu sözleşmelerin bu maddeleri ÇEKİNCESİZ kabul edilmiştir.
Sözleşmelerin 2. maddeleri ile de devlet bu hakları güvence altına alır. Bu haklara saygı göstermeyi taahhüt eder.
 Burada dikkat etmemiz gereken,  çok önemli bir delalet örneği göze çarpmaktadır.
Devlet, kimlere saygı göstermeyi  “taahhüt” etmiştir?  HALKLARA?
“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” M. Kemal ATATÜRK
Ancak bu maddeler, Türk milleti,  emperyalizmin bulaşıcı virüsü ile etnik kökenlere ayrılmış –ki bu etnik kökenler “halklar” sözcüğüyle tanımlanmıştır-“kendi kaderini tayin hakkı” tanımıştır. Bu tanıma,  önce “özerkliği” daha sonraki aşamada da “ayrılma”yı getirecektir.
Bu “taahhüt”le birlikte her türlü bölücü faaliyet, uluslararası güvenceye kavuşmuştur.
2. Bütün halklar, ........, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.
Bu bent; her iki sözleşmenin ortak maddesidir. Bu bendin altına “ŞERH” koymayan ve hatta “beyan” ifade eden iktidar, Türkiye’nin ekonomik bölgelere bölünmesini adeta kabul etmiştir.
Anayasa’nın 90. maddesi karşısında, TBMM kararıyla onaylanan bu sözleşmelerin “Türk kanunlarını değiştirici” özellikleri vardır. “İç hukukun bir parçası” kabul edilerek, "Anayasa’ya aykırı” olduğu ileri sürülemeyecektir.
 “İkiz Sözleşmeler”, ulus devletimizi ve egemenliğimizi, tehdit eden yasalardır.
“Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı BDP’li Kışanak, petrol başta olmak üzere, bölgede üretilen enerjiden kendilerine de pay verilmesini istedi.”
“Barajlar bizim”
Petrolden pay istemekle yetinmeyen Kışanak, bölgede çıkan sulardan da pay istemiş, “baraj”ların onlara ait olduğunu da iddia etmiştir.
“İkiz Yasalar”ın kuyruğuna eklenen “Birleşik Şehirler Yasası” ile İmralı’daki bölücü başının federasyona giden çizdiği yol haritasının kaldırım taşları döşenmeye devam etmiştir. Büyükşehirlerin sınırları il sınırı yapılarak, bir gecede 19.000 köy, şehirlere dahil edilmiştir. Büyükşehir belediye başkanlarına, “eyalet vali”lerine has çok geniş yetkiler verilmiştir.
“Demokratik Özerklik” projesi raftan indirilmiş, Türkiye’nin önüne konulmuştur.
Özerklik projesi
“Belediye Meclisi’nin kent parlamentosu işlevini görmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ekonomi, eğitim, sağlık komisyonları kuracağız. BDP olarak 2007’den beri bölgesel yönetimler üzerine kurulu demokratik özerklik projemiz var. Bu askıda kanton projesine yakındır. Rojava bugün kanton tarzı bir örgütlenme esas aldı. 2007’de zaten benzer bir projeyi kamuoyuna sunmuş, bunun politikasını yapmış, siyasi iradesini ortaya koymuştuk. Bugün bu doğrultuda çalışmalarımızı yürütmenin zamanıdır. Yeni bir isim değişikliğine ihtiyaç varsa partinin ilgili kurulları belirler. Bizim önümüzdeki politik perspektif 2007’deki genel kurulda kabul edilen demokratik özerklik projesidir.” Yeniçağ gazetesi
Görüldüğü gibi devlet içinde devlet kurmanın hazırlıkları yapılmakta ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin karşısına dayatmalarla çıkılmaktadır.
 Ancak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın Kışanak’a verdiği cevap son derece dikkat çekicidir.
“Yıldız: Mümkün değil
Gültan Kışanak’ın “Diyarbakır’da çıkan petrolden pay istiyoruz” açıklamasına, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’dan “Bu mümkün değil” yanıtı geldi. Bakan Yıldız, “İster TPAO olsun, isterse özel sektörde olsun bir devlet hakkı alıyoruz. O devlet hakkından ayrı bir devlet hakkı olmaz, gündemimizde bu yok.”
“O devlet hakkından ayrı bir devlet hakkı olmaz.”
Bu cümleden anlaşıldığına göre Yıldız; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni “bir başka devlet” statüsünde görmektedir. Bu anlayış hangi sözcükle ifade edilebilir? Yorum sizin…
Ancak “İkiz Yasaları” TBMM’de yasalaştıran siyasi erk bir şeyin farkında olmak zorundadır.
“Sözleşmelerin 2. maddeleri ile de devlet bu hakları güvence altına alır. Bu haklara saygı göstermeyi taahhüt eder.”
Bu sözleşmelerde yer alan ortak hükümle, BM bünyesinde oluşturulacak komisyon ve komiteler, Türkiye’de denetim yapma ve iç işlerimize doğrudan müdahale etme hakkına sahiptir.
Ancak küresel çetelerin hizmetkarlarının,  arsız iştahları bir türlü doymak bilmeyecektir. Anadolu’da çok kullanılan bir deyim vardır
“Yüz verirsen deliye, gelir s…. halıya…” Halının üstündeki pisliği temizlemek oldukça zordur. Çünkü o pislik siyasi erkin verdiği tavizlerle her yere bulaşmıştır.
Kışanak’tan sonra BDP Muş Milletvekili Demir Çelik, kendini fasulye gibi nimetten sayarak TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; “Yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yüzde yirmisi bize verilsin” demiştir.
“Özerklik uygulamaları özelikle köylerde başarıyla uygulanıyor. Türkiye artık tek merkezden yönetilemez. Bölgesel özerklik değil, 20-25 civarında bölgesel yönetim istiyoruz.”
Bu ifade Demir Çelik’in hezeyanları… Aynı hezeyan iktidar partisinin  “Kurucular Kitabı-AK KİTAP”ta da ifade edilmiştir.
AK KİTAP: Sayfa 8:
“Partimiz merkeziyetçi idareden uzaklaşmayı öngörmektedir.”
İktidar, küresel çetelerin,   çıkarlarına teslim olmuştur. Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir.
O zaman;
“Ülkenin ve milletin istiklâli tehlikededir.  Ülkenin ve milletin istiklâlini gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” 22/Haziran/1919- Amasya Bildirgesi-Mustafa Kemal Paşa

Figen ÖZEN
16 Nisan 2014

20 Nisan 2014 Pazar

İŞTE CHP KORİDORLARINDAKİ FISILTILAR/ IŞIK KANSU



 CHP Koridorlarından
 CHP koridorlarından yükselen seslere siz okurlarımız için kulak verdik. Satırbaşları ile not defterimizden alıntılar:
 - Kadın örgütlenmesi ve kadın kollarından sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’na getirilen eski İstanbul İl Başkan Yardımcısı Didem Engin, RENOVA şirketini kurmuş. Uzmanlık alanları arasında uluslararası sözleşmelerin yönetimi, yatırım danışmanlığı, özelleştirme programları, ekonomik ve sosyal uyum programları, AB yapısal fonları, sınır ötesi işbirliği programları bulunuyor. Didem Engin, örgütten sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’e yakın kişiliği ile tanınıyor.
 - Parti içi eğitimden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Melda Onur, ABD’de 1987’de Bill Dayton tarafından kurulan Ashoka (Hindistan’da milattan önce yaşamış sosyal girişimciymiş) girişimin Türkiye’deki temsilcilerinden. Melda Onur, aynı zamanda Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’nın gönüllülerinden. Bu vakfın kurumsal destekçileri arasında Amerikan Konsolosluğu, Kanada Konsolosluğu, Amerikan Musevileri Dünya Servisi, merkezi ABD’de bulunan Kadınlar İçin Küresel Fon; proje ortakları arasında da Hollanda merkezli Bernard van Leer Vakfı, Hollanda Konsolosluğu, merkezi ABD’de bulunan Levi Strauss Vakfı, Pathfinder Fonu ve “küreselleşmenin tüm insanlık için olumlu bir güce dönüştürülmesi”ni amaçlayan, her ülkede “insanların kendi iradelerine dayalı demokratik ve katılımcı yönetişimi” kabul etmeleri için kurgulanan programının temel ortaklarından biri olan Habitat İçin Gençlik Derneği yer alıyor.

- İstanbul Metrosu Proje Direktörü ve son yerel seçimlerde İstanbul Anakent Belediye Başkanlığı’na aday adayı olan Çetin Gümüşoğlu, CHP Genel Merkezi’nde kimi parti yöneticilerine, kendisinin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun danışmanı olduğunu, seçimlere değin CHP için “liberal sol” bir program hazırlıkları içinde olduğunu aktarıyor. Çetin Gümüşoğlu, Türk Amerikan İş Konseyi Yönetim Kurulu üyesi aynı zamanda.

- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve bir grup parti yöneticisine geçtiğimiz günlerde İstanbul’da “arama konferansı” düzenleyen Soros Vakfı destekli TESEV Vakfı’nın yedek Yönetim Kurulu üyesi Oğuz Babüroğlu’nu bu toplantıyı örgütlemesi için bulan isim, Ekonomik ve Mali Politikadan sorumlu Genel Başkanlığa getirilen Umut Oran imiş...
- Kılıçdaroğlu’nun Çankaya Köşkü’ndeki 29 Ekim resepsiyonuna katılma konusunda ikircikli davranmasında etkili olanlar, Ankara’daki kimi gazetecilermiş. Her biri ayrı gazetelerden olan bu üç isim, Kılıçdaroğlu’na, resepsiyona katılması konusunda ısrarlı olmuşlar. Gerekçe olarak da Recep Tayyip Erdoğan ile çelişkileri olan Abdullah Gül’e destek verilmesinin CHP açısından iyi olacağını” ileri süren gazetecilerin, meslek anlayışları hem partide, hem de kurumlarında soru işaretlerine neden olmuş...

- Partideki bir gruba bakılırsa, son gelişmeler bir dış destekli “operasyon”. Önder Sav’a karşı yürütülen operasyonda etkin konuların başında gelen bir unsur da yakın geçmişe dayanıyormuş. 1 Mart 2003 tezkeresinin reddinden hemen önce TBMM’de yaptığı konuşma... Önder Sav, o konuşmayı, “Geliniz, Atatürk’ün Dolmabahçe önünde demirlenmiş düşman zırhlılarına bakarak ve yumruklarını sıkıp ‘geldikleri gibi gideceklerdir’ dediği gibi, biz de, İskenderun Limanı’na demirlemiş olan düşman gemilerine ve Türkiye’ye akın akın gelen Amerikan askerlerine ‘geldikleri gibi gitsinler’ diyelim. Bu tezkereye ret oyu kullanalım” diyerek bitirmişti.
 13 Kasım 2010

SOROS,TESEV, OCCPYCHP




SOROS,TESEV, OCCPYCHP

12 Nisan 2014 Günü Sosyal Medyada “occupyCHP” adıyla örgütlenen bir gurup gencin CHP Genel Merkezini işgal ettiği haberleri medyada yer aldı.

Haber ayrıntılarını okudukça bu eylemde bir gariplik seziliyordu. Çünkü işgal eylemini yapacak olanlar 1 Nisan 2014 ten başlayarak sosyal medyadan Cumhuriyet Halk Partisi'ni biz kendi diliyle, mizahıyla, kendi yeni siyasi anlayışıyla işgal etmeye geliyoruz” diyerek yaygara yaparken, işgal edilecek olan CHP Genel Merkezi ise ; “İşgalinizi dört gözle bekliyoruz, dükkân sizin gençler” diyerek, işgal eyleminden  “mutluluk” duyacaklarını açıkladılar.

İşgal edecek ve edilecek olanların bu söylemleri, işin içinde bir “cinlik” olduğunu yeterince açıklıyordu. Siyasal tarihte işgal edilecek olanın işgalciye kucak açtığı her eylem karşı devrime hizmet eder. Bu nedenle occupyCHP” eylemi "CHP içinde gerçekleştirilen ince ince hazırlanmış bir karşıdevrim eylemidir" saptaması doğru ve yerinde olacaktır.

 OccupyCHP” eylemi ;  11 Kasım 1938 den bu yana emperyalist batı odaklı “yeniden yapılanma”, “değişim” operasyonlarıyla Kemalizm’le olan bağları iyice zayıflatılmış olan Atatürk’ün partisi CHP’nin geçmişinden tümden koparmayı amaçlayan bir karşıdevrim operasyondur.

Bunu nereden mi anlıyoruz?

Öncelikle şu occupy” nedir ona bakalım. İngilizce kökenli bir kelime olan OCCUPY; anlam olarak işgal etmek, direnmek, direniş, elde tutmak gibi anlamların yanı sıra daha geniş kapsamda; zapt etmek, elde etmek, meşgul etmek, bir mevki işgal etmek vb işgal ve eylem amacı taşıyan bir kelimedir.

"Occupy" (İşgal et) sloganıyla başlayan akımlar önce Wall Street'te görüldü, ardından tüm dünyaya yayıldı. Mısır, Gürcistan, Kazakistan ve daha birçok ülkede "İşgalciler protestolar düzenlemeye başladı. Son olarak "Occupy" (İşgal et) eylemcileri Küresel çetenin hedef tahtasına koyduğu Suriye de ortaya çıktı.

Küresel çetenin önde gelen isimlerinden George SOROS dolaylı yoldan işi kitabına uydurarak Wall Street "Occupy" (İşgal et) protestolarını başlatan örgütleri finanse etmiştir. Birleşmiş Milletler’ deki bir basın toplantısında "Occupy"  eylemcilerini desteklediğini söyleyen SOROS'un "Açık Toplum Vakfı", protestoculara tam 3,6 milyon dolar bağışta bulunmuştur.

 “occupy”  eylemcileri; 15 Ekim’i  “Küresel Direniş Günü” ilan etmişlerdir. Bu gün için hazırladıkları logolarında ise  ‘United for Global Change!’  yani ”Küresel Değişim için Birleşenler! “ yazmaktadır.

Peki, gerçekte Küresel Değişimi isteyenler kimler?  Tek dünyacı küresel çeteler!  

Bu durumda, Amerikalı yazar ve düşünürlerinden Kurt Nimmo ve Prof. Michael Chaussodovsky haklı olarak soruyorlar. “Küresel sermaye tarafından fonlanan Küresel direnişçiler’, nasıl oluyor da dünyayı küresel şirketlerden kurtarma iddiasıyla ortalıktalar?!”

SOROS’un dünya genelinde faaliyet yürüten ve başta Türkiye’nin komşuları olmak üzere pek çok ülkede ‘turuncu devrim’ yapmayı başaran Açık Toplum Vakfı bu çabalarında yalnız da değildir.

Amerikan derin devletiyle ilişkili “Toplumlar neye ihtiyaç duyduklarını en iyi kendileri bilirler” felsefesine dayanan Chrest Vakfı “iyi niyet vakfı !” da  "occupy”  eylemcilerinin destekçilerinden. Vakıf, Türkiye’deki fonlarını çoğunlukla “Değişim için” yerel ve ihtiyaç duyulan alanlara yöneltmekte.  Chrest Vakfı, iyi niyet bağlamında “Kürt Sorunun” barışçıl (!) çözümü, Anayasa reformu, özellikle “Kürt Sorunu” ile ilgili ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarla ilişkili derinlemesine bir araştırma ve analiz gerçekleştirmek için (siz ABD istihbaratı olarak anlayın) yerli işbirlikçi sivil toplum örgütlerine cömertçe bağışlar yapıyor

SOROS’un  "Açık Toplum Vakfı"nın ülkemizdeki en önemli, en bilindik müttefiki ise TESEV’dir. 
Kurucularını internet sitesinden duyuran TESEV bu durumu da inkâr da etmiyor. Hatta bizzat Başkanı Can Paker’in Sabah Gazetesi’ne verdiği röportajda olduğu gibi “yılda 2 milyon dolar katkı aldıklarını, AB ve ABD yanlısı bir siyaset tavsiye ettiklerini, Türkiye’nin çıkarının da bu iki rotada olduğunu” itiraf ediyor.

Bilindiği üzere Kemal KILIÇDAROĞLU, Açık Toplum Enstitüsü kurucusu SOROS'un desteklediği TESEV'in 183 no'lu kurucu üyesidir.  Yine KILIÇDAROĞLU tarafından oluşturulan 80 kişilik CHP Parti Meclisi’nin en az 40’nın CHP’ye ilk kez kaydolduğu, pek çoğunun SOROS’un desteklediği bir takım vakıflarda üyeliklerinin bulunduğu da belgeleriyle ortadadır.

Belki çoğumuzun dikkatinden kaçmış olabilir. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal a düzenlenen “kaset operasyonu” ardından yaptığı istifa konuşmasında Sn. Baykal; “CHP’yi yani Türkiye’nin ana muhalefetini dizayn etmeye çalışanlar var. Onlarla mücadelem bundan sonra da sürecek” demişti.

Peki, kim ya da kimlerdi CHP'yi “dizayn etmeye çalışanlar”? Bu soru şu ana kadar yanıt bulamamış olsa da, CHP’nin “dizayn” edildiği ve edilmekte olduğu ortada.

Bu açıklamaların ardından “occupyCHP” eylemcilerine bakalım.

Bu gurubun  “https://www.facebook.com/occupyCHP” sayfasında kuruluş amaçları şöyle açıklanıyor.   

Gençlik CHP'ye el koyuyor!
Sevgili CHP,
Gezi sürecinden beridir görüyoruz ki, seni yöneten adamlardan bazıları bu muhalefet işini pek beceremiyor. Halk ittirmese çalınan seçim sonuçlarına itiraz edecek takatleri bile yok. O yüzden biz gençlik ve halk olarak seni işgal etmeye geliyoruz. Bize kucak aç!
Herkesi kapsayan, sosyal adaleti savunan, vicdanlı, dayanışmacı, paylaşımcı, ideolojik önyargılardan arınmış bir CHP için, tüm halkı CHP'yi işgal etmeye çağırıyoruz. Bunun ilk adımı olarak yurttaşları hemen oturduğu yere en yakın CHP örgütüne kayıt olmaya davet ediyoruz!
CHP Halk partisiyse yine Halkın olacak!
"occupyCHP
 Yine aynı sayfada;

“12 Nisan, sosyal medyada örgütlenen gençler burada toplandı. Bu arkadaşlar gelip 'Cumhuriyet Halk Partisi'ni biz kendi diliyle, mizahıyla, kendi yeni siyasi anlayışıyla işgal ediyoruz, biz Cumhuriyet Halk Partisi'ne geliyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin gençleşmesini ve bir şeylerin değişmesini istiyoruz”

“Biz parti içi ya da dışı dinamiklerden, ittifaklardan tam bağımsız bir sivil inisiyatifiz”

“CHP'yi daha özgürlükçü, geçmişinden bağımsız bir hale getirmek istiyoruz.”

“bir şeylerin değişmesini“ isteyenler , değişmesi gerekenin ne olduğunu da açıkça dile getiriyorlar. “CHP’yi geçmişinden bağımsız hale getirmek”. Yani Atatürksüz ve altı oksuz bir CHP amaçlanıyor.

Bu istemi,  başta TESEV kurucusu Kemal KILIÇDAROĞLU ve çoğunluğu SOROS destekli kimi vakıflarda üyelikleri bulunan parti meclisi üyelerinin hemen hepsi destekliyor. Bu nedenledir ki, onların sözcülüğünü yapan TR-705 olarak bilinen, Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu “İşgalinizi dört gözle bekliyoruz, dükkân sizin gençler” söylemi ile parti meclisinin ortak görüşünü dillendiriyor. 

Atatürksüz ve altı ok'suz, Kemalist ideolojiden arınmış bir CHP için  “occupyCHP    eylemine destek veren CHP MYK üyelerinden bazıları hakkında kısa açıklamalar yaparsak durum daha iyi anlaşılacaktır. 
George SOROS kuruluşlarının Türkiye’de öne çıkmış en önemli siması olan Prof. Dr. Binnaz TOPRAK,   AB kurumları ve SOROS vakıflarıyla sıkı ilişkisi olan, TESEV ve Açık Toplum Enstitüsü adına sendikal çalışmalar yürüten Perihan SARI, SOROS’un Amerika'daki merkez vakfı Open Society Institute'un da lisanslı araştırmacılarından Doğa ÇİĞDEMOĞLU

Sahnelenen şu oyuna bakın.

Yerel seçimlerde, CHP MYK’nın yanlış siyasal tercih ve politikaları nedeniyle bir hezimet yaşanıyor. Artık “burnundan soluyan”  CHP seçmeni bu yenilginin sorumlularından hesap sormak istiyor.  Tam da bu aşamada SOROS’un kızları ve oğulları tarafından pışpışlanan “occupyCHP eylemcileri sahneye fırlıyorlar. Böylece bir taşla iki kuş vuruluyor. Bir yandan  “burnundan soluyan” CHP seçmeninin gazı alınmış, öfkeleri tamponlanmış, diğer yandan İçinde Kemalizm ve Mustafa Kemal olmayan bir CHP’ye yelken açan yönetim, hezimeti nimete çevirerek bu amaca ulaşmada önemli bir adım daha atmış oluyordu.

CHP’nin geçmişine düşman, SOROS'çu genç sivillerini çağrıştıran  “occupyCHPeylemcilerinden ve Atatürk’ü geçmişte bırakalım”, “Emperyalizmin iyi yönleri de var, onlardan faydalanalım”, “Atatürk’ün ilkeleri miadını doldurmuştur” diyen SOROS beslemelerinden CHP kurtulmadıkça/kurtarılmadıkça, bu kaostan her zaman küresel çeten kazançlı çıkacaktır.  
20 Nisan 2014 - Isparta

Mahmut ÖZYÜREK