8 Nisan 2014 Salı

Kökü Dışarda Örgütler ve 'Atatürkçülük'…


Kökü Dışarda Örgütler ve 'Atatürkçülük'… 
Emperyalizm saldırılarını sürekli kılmak için hedef ülkelerde SIZMA harekatı yapar. İşbirlikçiler üretir. Çünkü gerçek DİRENÇ noktalarını, MİLLİ İRADEYİ yok etmeden bir ülkeye diz çöktürülemez..

O nedenle 1940’lardan beri Türkiye SIZMA OPERASYONU’nun en rafine örneklerine şahit olmuştur. Tüm devlet katmanlarına, Milli Savunma, Milli Eğitim, Medya kurumlarına sızılmıştır. Emek kurumları ve çeşitli MİLLİ derneklerin üst kademeleri, siyasi parti mensupları ele geçirilmiştir.. PODOL raporunda, bu amaç açık ve net bir biçimde dile getirilmiştir.

‘Atatürkçüyüm!’ diyen kişiler arasında batının en koyu emperyalist kurumlarının maskeli örgütlerine üye olup bundan gurur duyabilenler vardır. Kimisi masumane duygularla bu çevrelere girer, kimisi bilinçli olarak ‘görevini’ ifa eder.

Geçenlerde bir ilimizde, moda deyimle ‘sosyal sorumluluğu’ yerine getirmek ve biraz da işini geliştirmek için çevre yapmak amacıyla, kentin Rotary’sine katılmış bir vatandaş bana sordu:

‘Ben Atatürkçüyüm! Emperyalist devletlere sonuna kadar karşıyım. Rotaryen olmanın bu görüşle çeliştiğini düşünmüyorum!’

Konuşma tek dünya hedefi güden, dünyayı kana bulayan küresel çetenin en üst örgütleri, CFR (Dış İlişkiler Konseyi), Bilderberg, Trileteral’in vahşi planlarından örneklerle devam etti.

O bir Rotaryen’di. Batıdaki ‘Guvernorlerine’ bağlıydı. Devletler, hükümetler üstü bir örgütün binlerce şubesinden birinde ‘enternasyonalist’ ağın içinde yeralmaktaydı.. Ama neyin içinde olduğunu bilmiyordu.. …

Rotary ve benzer kurumların ana amacının MİLLİ olanla çeliştiğinin farkında değildi…

Zaten bu örgütlenmenin becerisi buydu..


Okulları badana etmek, çocuklara burs vermek, periyodik olarak şık yerlerde, özel ceketlerle hanımlı beyli ‘elit’ toplantılarda dünyanın bir parçası olduğunu hissetmek… Böyle şeylerden bahsetti…

Bu ve benzer ‘özel cemiyetlere’ masumane şekilde paçayı kaptırmış olanlar için bir bilgi verelim: Belki bulundukları çevreyi bir daha değerlendirirler..

Dünyayı kendi egemenlikleri altına almayı ve tüm doğal kaynakları sömürmeyi, ülkeleri küçük şehir devletlere ayırıp kendilerine bağlamayı, ulus devletleri yok etmeyi hedefleyen CFR (Council on Foreign relations) DIŞ İLİŞKİLER KONSEYİ, BİLDERBERG vs. gibi küresel sermayenin en üst örgütlerini kuranlar, aynı zamanda Rotary ve benzeri yapıların da kurucularıdırlar.

Mesela Rotary İnternational’ın arka plandaki kurucusu, İnternational Bilderberg Group’un da kurucularından biridir. Adı: Prens Bernhard of Lippe Biesterfeld’dir… İsminden de anlaşılacağı gibi Prens bir derebeyidir.. Şimdiki Hollanda Kraliçesi Beatrix’in babasıdır. Wikipedia’dan bilgilere kendiniz ulaşın. ‘Ne var bunda!’ diyorsanız hiç aldırmayın…


Prens Bernhard , 2004’de ölene kadar küresel elitin önde gelen isimlerinden biriydi. Sadece Rotary ve Bilderberg kurucusu değil, aynı zamanda şimdi Al Gore’un başkanlığında hedef ülkelerde şirin maskesiyle fırıldak çeviren Doğal Hayatı Koruma (World Wildlife Fund) Derneğinin de kurucularından biri ve başkanıydı.

2. Dünya savaşının ‘kahramanı’ olarak tanıtıldı ama Lockheed rüşvet Skandalının ortasında yeraldı. Bu nedenle erkenden kenara çekilmeye mecbur kalmıştı…

160 ülkede 30 binden fazla şubesiyle göya İNSANİ YARDIM amaçlı DERİN DÜNYA DEVLETİ örgütlerinden biri olan ROTARY İNTERNATİONAL’in kuruluşunda aktif görev almıştı..

Rotary bugün küresel şirketlerin çıkarları için çalışan Birleşmiş Milletler ile kuruluşundan bu yana derin ilişkiler yürütmektedir. Zaten 1945 ‘de BM San Francisko toplantısına da 50 Rotaryen delege, danışman olarak katılmıştır. UNESCO gibi dünyanın bir çok yerinde sızma harekatının lideri olan örgütler, Rotary, 1943 Konferansı kararlarına bağlı olarak kurulmuştur.

Rotary İnternational temsilcileri, kendi belgelerinde de görüleceği üzere dünya çapında bilgi akışını kontrol eder ve bağlı oldukları elitlere hizmet ederler.

Avrupa Konseyi, Afrika Birliği Örgütü, BM Çevre Programı, Dünya Gıda Programı ve DÜNYA BANKASI gibi emperyalizmin ana odaklarında ve kılcal damarlarında ‘İŞ’ yürütürler. Bu emperyalist örgütlerin amaçları çerçevesinde hareket ederler.

Böylesi bir küresel örgüt ve benzerleri, ‘BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİM!’ diyen bir liderle nasıl bir araya getirilebilir.. O’nun yaşamı, bu gibi örgütler ve ülkelerle savaşarak geçmiştir… Tüm masonik örgütleri kapatan/yasaklayan O değil midir?!

Banu AVAR, 10 Kasım 2011
banuavar@superonline.com


Kullanıcı küçük betizi
Güncel Meydan

5 Nisan 2014 Cumartesi

KANLI MI OLACAK, KANSIZ MI OLACAK DEMEMİŞLER MİYDİ?



KANLI MI OLACAK, KANSIZ MI OLACAK DEMEMİŞLER MİYDİ?
Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU
Seçmen, muhalefetin öne çıkamaması, seçim sürecini yöneten yargının da etkin olmaktan uzak durması karşısında, hukuksal düzeyde hep iktidarın estirdiği havayı soludu. Bu durum, eşit koşullarda serbest rekabeti değil, iktidarın yarattığı koşullarda seçimin varlığını gündeme taşıyınca, anayasal ilkelere uygun bir seçim yarışı da ortaya çıkmadı. Yaşanan bir kaç olay bile, seçimlerin nasıl yönetildiğini ve yargının fotoğrafını çekmeye yetiyor.
* * *
1982 Anayasa yapıcısı, güçlü bir yürütme modeli yarattığı için, hükümet üyelerinin bu görevlerini bırakıp yerel yönetimlere adaylıklarını asla aklına getirmediğinden, bu konuyu düzenleme gereği bile duymamıştır. Bu Anayasa’nın yürürlüğünden sonra büyükşehir belediyesi sisteminin kabulü ve de bu belediyelerin giderek artan olanakları, buraları adeta bir bakanlık, hatta daha da fazla apayrı bir güç merkezi durumuna dönüştürünce, artık bakanlar, büyükşehir belediye başkanı olmayı da düşünmeye başlamışlar, ilk kez bu seçimlerde de aday olarak ortaya çıkmışlardır.
YSK, açık düzenleme olmadığı için bakanların görevlerinden istifa etmeden yerel yönetim seçimlerinde aday olabileceklerini açıklamış, bunu eşit yarışma kurallarına aykırı bulmamıştır! İktidar partisi bu kadarı da olmaz diyerek, kamu görevlileri için gerekli istifa süresini gözetmese bile, aday olan bakanlarının istifa etmesini sağlamıştır.
* * *
Seçimlerde serbest propaganda esas olup, YSK bu ortamı var etmekten ve korumaktan uzak durmuş, iktidarı ürkütmekten kaçınmıştır. Sosyal medyada twitter üzerinden iktidar aleyhine yapılan propagandaya ilişkin başbakanın açık tepkisi sonrasındaki erişim engeline, duyarsız kalmanın ötesinde, iktidarla aynı yaklaşımı bile sergilemiştir.
Bir ilçe seçim kurulu, kendi alanındaki erişim engelinin ivedilikle kaldırılması için verdiği kararı, ülkenin diğer yerlerinde de uygulama birliği içinde söz konusu olması yönünden durumu YSK’na bildirdiğinde, YSK, ülke geneline yönelik karar almak yerine, ancak il seçim kurulu tarafından denetlenebilecek o kararı, üstelik itiraz da olmadan, kaldırma yoluna gitmiş ve de konuyu ortada bırakmıştır. 
Siyasi iradenin eylemi, aynı paralelde bir ileri aşamaya taşınıp, TİB tarafından idari bir işleme dönüşüp, kamu gücüyle erişim engeli ortaya çıkmasına, bu durumun da serbest seçim ortamı yönünden, seçim hukukunun doğrudan alanına girmesine rağmen, bu idari işlem ortaya çıkınca kendisinin görevsiz olduğunu, baskının idareyi kuşatmadan, yani ileri düzeye çıkmadan, idari işlem yapılmadan, örneğin bayraklı reklam olayındaki gibi olması durumunda ise, kendisinin görevli olduğunu ifade etmiştir ki, varlığını inkar edip, bu yorumuyla tarihe geçmiştir. 
Öte yandan Anayasa Mahkemesi, bu yasağın ifade özgürlüğünün ihlali niteliğinde olduğuna karar vermiştir.
Düşünün, seçim döneminde ifade özgürlüğü ülkesel kapsamda ihlal ediliyorsa, bu da iktidarın adımlarıyla örtüşecek biçimde gerçekleşiyorsa, YSK ülke genelinde serbest seçim ve eşit yarışma koşullarını sağlayabilmiş mi! Seçim hukukundaki bazı emredici kurallara aykırılık durumunu ifade eden ve en büyük yaptırım olarak nitelenen tam kanunsuzluğun da ötesinde, burada tam bir anayasa dışılık yok mu! Bunu da kim yaratmış dersiniz! Bu aykırılığın, doğrudan seçim sonuçlarına etki etmesine de gerek yok. Önemli olan serbest ve eşit yarışma koşullarının varlığı ve bu havanın teneffüs edilebilmesi. Kaldı ki büyük şehirlerde binlerle ifade edilen oylarla değişen sonuçlar bile, bu tablonun sonuca ayrıca etkisini açık bir biçimde yansıtmıyor mu.
* * *
YSK için bu gibi örnekler o kadar fazlaki! Halk, siyasi iradenin yaklaşımı paralelinde hareket eden YSK sayesinde, anayasanın değişmez hükümleri bile yokmuş gibi baskın bir gücü ve böyle bir havayı böyle teneffüs etmişse, bu tablo seçmenler üzerinde etki yaratmadı mı!
Hatırlarsak 12 Eylül darbe döneminde darbe konseyi, 1961 Anayasası ile çatışan kendi kararlarının anayasa değişikliği sayılacağını söylemişti. Konuyla ne ilgisi var diyebilirsiniz.
YSK geçmişteki tüm seçimlerde, seçimlerin tarafsızlıkla, etki altında kalınmadan yürütülmesi için, partili partisiz tüm sandık görevlileri nasıl ki siyasi kılık, kıyafet veya rozetle sandık başında bulunamazlar, dini çağrışım yapan kıyafetle de bulunamazlar diyerek kararlar almıştı. Kararlarında türbanı da bu kapsamda değerlendirmiş, ayrıca ek gerekçe olarak ta, seçimlerde görev yapanların bir kamu hizmeti yerine getirdiklerine de vurgu yapıp, kamudaki kıyafet durumunun da dikkate alınacağını belirtmişti.
Özbilgin cinayetini ve öncesindeki Danıştay 2 nci Dairesinin verdiği kararları hatırlayalım. O kararlara tahammül edemeyenler, Özbilgin’in canına kıymışlardı. Dini simgelerin kamuda olamayacağına yönelik o kararların değişmesini gerektiren bir Anayasa hükmü yürürlüğe girdi mi! Hayır! Peki o Danıştay kararları artık neden değişti! YSK, artık Danıştay’ın o kararlarını, hatta kendi kararlarını neden hatırlamıyor!
Dini simgelerin kamuda serbest bırakılmasının, yönetmeliklerle olamayacağı yolundaki Danıştay kararları bir yana, yasa ile bile olamayacağı yolundaki Anayasa Mahkemesi ve İHAM kararları karşısında siyasi iktidar, oturup Anayasa değişikliği yapmıştı. Anayasa Mahkemesi ise, Anayasa’nın değişmez hükümleri mevcut oldukça, Anayasa’da bu konuda açık bir yasaklamaya gerek olmadığını, bu gibi kıyafetlerin serbest bırakılamayacağını açık açık ifade edip Anayasa değişikliğini bile iptal etmiş, bu konuya geçit verilemeyeceğini net bir biçimde ortaya koymuş, öte yandan bu gibi eylemleri de iktidar partisi için, laikliğe ve demokratik cumhuriyete aykırı davranış saymıştı.
Geçmişte, yönetmelikle, yasa ile, anayasa değişikliği ile istediğini yapamayan siyasi iktidar, 2013 yılındaki bir hükümet kararına konu olan yönetmelik değişikliğinde, kamuda dini simgelerin serbest olduğunu ifade etmedi mi. Tarafsızlıktan mı olsa gerek, yargıç ve savcıları ise, bu kararın dışında bıraktı! Bundan sonra her nasılsa kamudaki uygulama Anayasa ve Anayasa hükümleri görmezden gelinerek, bir anda değişti!
Anayasa hükümleri, Anayasa Mahkemesi ve İHAM kararları YSK’nu açıkça bağlarken, bir anda YSK kendisinin bunlarla değil, hükümet kararı ile bağlı olduğu sonucunu doğuran karar alarak, seçimlerde partili üyeler dahi sandık başında siyasi çağrışım yapan kıyafet veya simge ile bulunamazken, partili partisiz tüm görevlilerin dini simge içeren kıyafetle bulunabilecekleri yolunda hareket etti. Bunun adı da tarafsız seçimler oldu!
Özbilgin’i bile bir kez daha öldürmekten geri durmayan meslektaşlarından oluşan YSK, oturup yaptığı tam kanunsuzluklar karşısında kendiliğinden bir karar alır mı... Ya da partiler zarflardaki boyalarla meşgul olacaklarına, anayasa dışına çıkılarak gerçekleştirilen bu seçimlerle ilgili bir başvuru yaparlar mı ne dersiniz. Din konu olunca, oy kaybederiz diye düşünen yapı, sağda solda her tarafta kurallaşmışsa, karşı devrim kansız biçimde gerçekleşmişse, sizce olanaklı mı...
* * *
Özbilgin neden öldürülmüştü! Artık kanlı mı olacak, kansız mı diye de sormadan, Anayasa’yı da 12 Eylüldekine benzer yöntem ve uygulamalarla değiştiren, zaten demokrasi dışılığına da hükmedilmiş olan bir parti ve hükümetince sergilenen bu tablodaki serbestlik, özgürlük, demokrasi ve seçimleri görünce, sevsinler böyle demokrasi ve yargı güvencesini...
 Alıntı: http://haber.sol.org.tr/yazarlar/omer-faruk-eminagaoglu/kanli-mi-olacak-kansiz-mi-olacak-dememisler-miydi-90532

4 Nisan 2014 Cuma

ADD ISPARTA ŞUBESİ Y- YÖNETİCİLERİ HAKKINDA SUÇ DUYURUSU NEDEN YAPILDI?




ADD ISPARTA ŞUBESİ Y- YÖNETİCİLERİ HAKKINDA SUÇ DUYURUSU NEDEN YAPILDI?
Bilindiği üzere, ADD Isparta Şubesinin olağan Genel Kurulunu  Isparta 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 03.03.2014 tarih ve 2014/85 sayılı kararları” ile “07.03.2014 GÜNÜ YAPILACAK OLAN GENEL KURUL TOPLANTISININ İHTİYATİ TEDBİR YOLU İLE DURDURULMASINA” karar vermişti.
Bu karar ve daha önce aynı içerikli mahkeme kararları kendilerine tebliğ edilmesine karşın, Şube Genel Kurulu, ADD Genel Başkanı Tansel ÇÖLAŞAN’ın gözetim ve denetiminde, kimi Genel Yönetim Kurulu üyelerinin de katılımıyla 07.03.2014 Cuma Günü, “Hukuka aykırılığı yolundaki yargı kararları”  yok sayılarak yapılmış ve sonuçlandırılmıştı.
            Genel Başkan ve kimi GYK üyeleri ile birlikte, toplam 20 kişi ile yapılan seçimler  “GENEL KURUL SONUÇ BİLDİRİMİ” ile Yeni Seçilen Yönetim Kurulu tarafından İl Dernekler Müdürlüğüne bildirilmiştir.
            İl Dernekler Müdürlüğü 07.03.2014 günü yapılan ADD Isparta Şubesi olağan genel kurulunun, TÜRK MEDENİ KANUNU 75. Maddesi, 5253 Sayılı Dernekler Kanunu 32/b maddesi(1) hükümlerine aykırılığı nedeniyle Isparta Cumhuriyet Başsavcılığına “SUÇ DUYURUSUNDA”  bulunmuştur. (2)
Tüm Türkiye, 30 Mart’tan bu yana AKP’nin seçimler üzerinde oynadığı hukuk, ahlak ve etik dışı oyunları ibret ve dehşetle izliyor. Ancak bu hukuk, ahlak ve etik dışılığa en sert tepkiyi göstermesi beklenilen ve umulan Tansel ÇÖLAŞAN’IN; genel başkanlığını yürüttüğü, saygın bir örgüt olan ADD’nin bir şubesinde,  kendi gözetim ve denetiminde hukuk, ahlak ve etik dışılığı uygulamasını ADD üye ve yöneticilerinin bilgi ve değerlendirmelerine sunuyoruz. 04.04.2014

Tansel Çölaşan’ın Keyfi Bir Tasarrufla Görevden Aldığı
ÖNCEKİ YÖNETİM KURULU ÜYELERİ



(1) “5253 Sayılı Dernekler Kanunu Madde 32-b) Genel kurulu süresinde toplantıya çağırmayan, genel kurul toplantılarını kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak veya dernek merkezinin bulunduğu veya tüzüğünde belirtilen yer dışında yapan dernek yöneticilerine beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. Mahkemece, kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak yapılan genel kurul toplantılarının iptaline de karar verilebilir.”
(2) 02.04.2014 günü C. Savcılığı şüpheli yönetim kurulunu ifadeye çağırmıştır.