29 Aralık 2013 Pazar

Sistemin Yumuşak Karnı Yasin El Kadı



AKP'yi bitirmeyi hedefleyen yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun engellenen ikinci dalgasına ilişkin haberler gösterdi ki, dosyanın ana teması Başbakan Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan üzerine kurulu. Ekonomik büyüklüğü 100 milyar doları aşan yolsuzluk zinciri iddialarının içerisinde, bu kez 'yumuşak karın' olarak ortaya çıkan isim ise Yasin El Kadı.
Yasin El Kadı, 2001 yılından bu yana Türkiye gündemini ara ara işgal eden, AKP'nin ilk iktidar yılında "El Kaide'nin Türkiye finansörü" sıfatıyla gazete manşetlerine konu olmuş bir isim. ABD, Birleşmiş Millet ve Avrupa Birliği'nin terörist listesinde yer alan Yasin El Kadı'nın 2001 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla malvarlığı donduruldu, Türkiye'ye girişi yasaklandı.
Operasyonun engellenen ikinci dalgasına ilişkin dosyada Yasin El Kadı için şu iddialar yer alıyor:
"Türkiye’de Albaraka TÜRK ve BİM mağazalarının gizli ortağı olduğu tespit edilmiştir. Yasin El Kadı’nın, arandığı dönemde Başbakanlık inisiyatifiyle Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası yaptırımlara aykırı olarak, Türkiye’ye defalarca geldiği belirlenmiştir. Başbakan Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan ile gizli ticari ortaklık içerisinde şirketler kurarak faaliyet gösterdiği ve Başbakanla yapılan gizli görüşmeler gerçekleştirdiği tespit edilmiştir.
 Yasın El Kadı’nın oğlu Muaz El Kadı İle Bilal Erdoğan’ın gizli ortakları arasında bulunduğu Bosphorus 360 şirketinin, inşaat sektöründe imar sorunu yaşayan işadamlarına rüşvet karşılığı yardımcı olduğu belirlenmiştir. Rüşvet bizzat Başbakanın talimatı ve bilgisi dahilinde gerçekleşmiştir. İşadamları aldıkları kamu ihalelerine karşılık, rüşvet olarak Bilal Erdoğan’ın yöneticileri arasında bulunduğu, Erdoğanların Aile Vakfı olan TÜRGEV’e bağış adı altında yardım yapmışlardır."

GAYRİMENKULE Mİ GİRDİ?
Yasin El Kadı'nın Türkiye'ye girişiyle ilgili iddiaya dayanak oluşturan ilk belgeler 2004 yılına ait. Bu, operasyon dosyasından edindiğimiz bir bilgi değil. Ticaret Sicil Gazetesi kayıtlarına göre Kadı, 2004'te Türkiye'de bulunan şirketleri ile ilgili bir dizi değişiklik ve satın alma gerçekleştirdi. Bunlara ilişkin imzaları bizzat kendisi attı; herhangi bir vekil aracılığı kullanmadı. Yani, resmi kayıtlara göre, noter tasdiki de gereken bir dizi işlem için bizzat Türkiye'ye geldi.
Yasin El Kadı'yla ilgili son iddia ise bu yıl şubat ayında yine Türkiye'ye geldiği, Başbakan Erdoğan'ın koruması İbrahim Yıldız'la beraber bindiği aracın kaza yaptığı, kazanın ve Kadı'nın isminin saklandığı yönündeydi. Bu arada, yine Ticaret Sicil Gazetesi'nin kayıtlarına göre, 'Yassen Abdullah A. Kadı' isimli bir şahıs Mart 2013'te -kaza iddiasından hemen sonra- vekili aracılığıyla Gulf Group Gayrimenkul adlı bir şirket kurdu. Abdullah oğlu Yasin El Kadı ile büyük bir isim benzerliği içermiyorsa, Kadı'nın Türkiye'de gayrimenkul işine girmeye hazırlandığı söylenebilir diye düşünüyorum.

ÜLKER ORTAKLIĞI
Türkiye medyasında Yasin El Kadı'nın bilinen ortakları arasında Cüneyd Zapsu'nun ismi ön plana çıkartıldı. Erdoğan da o dönemde Kadı'yı Cüneyd Zapsu'nun ortağı olarak tanıdığını dile getirdi ve 'kendisine kefil olabileceğini' ifade etti. Oysa Yasin El Kadı'nın daha önemli ortağı, Başbakan Erdoğan'ın uzunca bir dönem bayilik işlerini yaptığı, bugün artık ulusötesi bir firmaya dönüşen Ülker Grubu'ydu. Yasin El Kadı, 2003 yılına kadar Ak Gıda ortakları arasındaydı, bizzat Sabri Ülker ile ortaklık ilişkisi bulunuyordu. Ne ilginçtir ki Kadı'nın gazete manşetlerinde yer aldığı 2003 yılında da, izleyen yıllarda da kendisinin Ülker ile ortaklığı haberlere yansımadı.

CİNER'E KADAR UZANIYOR
Yasin El Kadı, bugün hala Caravan Dış ticaret ve Ella Film Prodüksiyon'un ortağı görünüyor. Her iki şirketin de eski ortağı Mehmet Fatih Saraç. Saraç, Ciner medyanın ortakları arasında yer alıyor. İkili daha önce BİM'de de ortaktı. Kamuoyunda çokça konuşulduğu üzere BİM'in eski/yeni ortaklar zinciri ise Ekrem Pakdemirli'den başlayıp Mustafa Latif Topbaş'a ve Zapsu ailesine kadar uzanıyor. Yasin El Kadı'nın Ak Gıda'daki eski ortakları arasında da Sabri Ülker'in yanı sıra Mehmet Fatih Saraç, Geylani Zapsu, Ahmet Afif Topbaş bulunuyor.

FARKINDA MISINIZ?
Farkında mısınız? Yasin El Kadı bağlantılı isimler alt alta dizildiğinde, operasyonun engellenen ikinci dalgasının korku saldığı halkanın, -Erdoğan kadar olmasa da- yüksek nüfuzlu kişilere uzandığı görülüyor. Bu büyüklükte bir iddianamenin, sermaye yapısından medyasına ve siyasete 'yeni Türkiye' yapısını sarsacak boyutlara ulaşması mümkün.
Lakin biz esasen bunca yıldır Yasin El Kadı'nın gerçekten El Kaide bağlantısı olup olmadığını dahi bilmiyoruz. Çünkü, 11 yıllık AKP-Cemaat koalisyonu boyunca Kadı'nın bağlantıları yeterince araştırılmadı. Ticaret Sicil Kayıtları'nda bulunan bilgilerin dahi üzerine gidilmedi, bilgiler kamuoyundan gizlendi, davalara konu edilmedi. Tıpkı, muhalefet partileri ile basının bulup ortaya koyduğu tüm diğer yolsuzluk iddialarında olduğu gibi...


BİR ÇEKİNCE
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda, gerek bakan çocuklarının tutuklandığı ilk halka gerekse de gerçekleştirilemeyen ikinci halkada, iddiaların ne derece doğru olduğu tartışmalı. Siyasi hesaplaşma aracına dönüşen davalar nedeniyle uzun süredir yargıya güvenin sıfırlandığı bir ortamda, yine açık bir siyasi operasyon olan yolsuzluk dosyalarına güven içinde bakılması imkansız. Ancak bunca yolsuzluk iddiasının dikkate alınmaması da imkansız. Özgür Mumcu'nun Twitter'da dediği gibi; "Cemaat var diye yolsuzluğu, yolsuzluk var diye Cemaat'i görmeyecek değiliz."
Gülşah Karadağ
gulsah.karadag@gmail.com

28 Aralık 2013 Cumartesi

İşte Müstakbel Başbakan!..





AKP’de çözülmeler sürüyor. Gidişat, 28 Şubat sürecinde DYP’nin başına gelenleri ve Refahyol’un çöküşünü hatırlatıyor…. Son kilit isimler Abdülkadir Aksu ve Kadir Topbaş olacak. Bakalım onlar ne zaman, hangi cenahı seçecek?.. Ali Babacan ve Mehmet Şimşek hepsinden önemli tabii!..
Bugün itibarıyla “hasar tespit raporu”  şöyle:
Başbakan Erdoğan’ın önünde iki seçenek kalmış gibi; İstifa ve yeniden hükümeti kurma görevini alıp, Meclis’ten güvenoyu isteme ya da erken seçime gitme…
İstifasını verdiği gün, şimdilik “Çin işkencesi”  şeklinde sürdürülen AKP’deki çözülme öyle hızlanır ki, Meclis çoğunluğunu kaybedebilir. Bu durumda da Cumhurbaşkanı Gül, Erdoğan’a değil, bir başka isme hükümeti kurma görevini verir. Yani Erdoğan, Hocası merhum Erbakan gibi “havada-karada ikmal”  falan yapamaz, Köşk’e çıkamadan çakılır, kalır!..
Direnir ve Cemaatle savaşı sürdürürse; AKP’yi Meclis çoğunluğunu kaybedecek şekilde yine parçalarlar. Gül, AKP’den kopmuş bir isme hükümeti kurma görevini verir. Yeni AKP ve CHP ortaklığı, yetmezse yanlarına BDP’yi de katıp ülkeyi yerel seçime, ardından erken genel seçime götürürler.
Her iki durumda da Meclis’te çoğunluğu yitiren Erdoğan’ın dokunulmazlığı kaldırılır, askeri darbe değil, ama “Cemaat  darbesiyle”   “Mursi’nin akıbeti”  yaşatılır!..
Olası bu geçiş döneminin müstakbel Başbakan adayına gelince; Hemen hemen belli gibi. Kim mi?
Önce Başbakan Erdoğan’ın hasta olduğunun ortaya çıkması üzerine 4 Aralık 2011’de Silivri’den yazdığım “İngiltere-ABD-Almanya Şeytan Üçgeni”  başlıklı yazımdan bazı bölümleri aktarayım:
“Bugünlerde bir anket yaptırıp Erdoğan sonrası AKP’nin akıbeti ve başına kimin gelmesinin iyi olacağının sorulduğu ortaya çıktı!.. Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Bülent Arınç favoriymiş.
ABD’de bir düşünce kuruluşunun bir süre önce Ali Babacan’lı senaryo geliştirdiğini yazmıştım… Ne tesadüf?!..
ABD’nin 2 numarası Biden çok önemli bir çuvalla Türkiye’ye geldi. Gül’le görüşmesi 1 saat plânlanmışken 2 saat sürmüş ve Biden’in izlenimi: ‘Gül bilge biri, sorunlara yaklaşımına takdir duyuyoruz’ olmuştu… 
Biden’e Ali Babacan refakat etti. O da epey takdir ve beğeni topladı… Ya, böylesi bir ziyaretçi ve gündem varken Dışişleri Bakanı Davutoğlu neredeydi? Neonazilerin öldürdüğü Türklerin hak ve hukukunu savunmak için Almanya’da. Hem de 5 günlüğüne, hem de yanına öyle bir gazeteci ordusu almadan… 
Davutoğlu’nun zamanlaması ve içeriği açısından dikkat çeken bu uzun ziyareti için, Erdoğan sonrasının lider arayışlarında Avrupa’nın patronu haline gelen (İngiltere’yi hiç Avrupa’da saymadım; o ABD’nin yanında-arkasında) Almanya’nın nabzını tutma desem… Burada durayım, o kadara aklım ermez!..
Almanya’ya gelince; şöyle bir daha durup düşünmemiz gerekiyor, söylenecek ve sorulacak çok şey var zira. 2002’de DSP-MHP-ANAP hükümetinin, Almanya’da yazılan bir ‘senaryo’  yüzünden erken seçime gittiği ve AKP’nin hepsini silip-süpürdüğü…” 
-O Senaryo-
Silivri’deki bu yazımda bahsettiğim Ali Babacan’lı senaryo New York Üniversitesi’ndeki Küresel İlişkiler Merkezi (CGA)’nce hazırlandı, adı da “Türkiye 2020”  idi.
CGA’nın özelliği, daha önce Irak, İran, Çin ve Rusya üzerinde çalışmış olması. “Türkiye 2020”de yer alan üç senaryo ana hatlarıyla şöyleydi:
Bağnaz  İslâmcılık : AKP 2020′de, laik muhalefetin zayıflığından yararlanıp, muhafazakâr kentli alt-orta sınıfların taleplerini karşılayarak, İslâmcı Saadet Partisi (SP)’yla ittifak oluşturur. Sünni İslâm iç ve dış politikada başat güç olur, azınlık görüşleri dışlanır.
Bağnaz Laiklik : Gelecek yıllarda AKP sosyo-ekonomik sorunlarla, İslamcı eğilimlerine yönelik artan direnişle ve kötüleşen bir güvenlik durumuyla yüz yüze kalır. Bu da CHP için, ordunun ve MHP’nin desteğiyle iktidara gelme fırsatı yaratır. Yeni koalisyon güçlü, güvenli ve laik bir Türkiye’yi hedefler. Ancak bu hedef doğrultusunda otoriterliğe meyleder.
Siyasi Çoğulculuk : AKP’nin gücü bu yıl zirveye çıktı, ama gelecek yıl ve sonrasında kısmen seçmenlerin beklentilerini karşılamadaki başarısızlıklar, kısmen de anayasal sınırları zorlaması ve muhalefetteki canlanma nedeniyle hegemonik pozisyonuna yönelik meydan okumalar artar. Erdoğan’ın başkanlık sistemini getirme çabaları, medyaya yönelik süregiden kısıtlamalar ve apaçık ‘İslami’  bir dış politika, birçok ılımlı seçmenin ve siyasetçinin iktidar partisinden uzaklaşmasına yol açar. 2015′teki seçimlerden AKP’nin hâlâ en büyük parti olduğu, fakat net çoğunluğa sahip olmadığı dengeli bir meclis çıkar. Bunun sonucunda yaşanacak siyasi tıkanıklık da 2017′de AKP’nin bölünmesi ve erken seçimlerle aşılır… Ali Babacan ön plana çıkıp, Erdoğan’la arasına mesafe koyar ve onu Kıbrıs sorununu görmezden gelerek AB üyeliği projesini çıkmaza sokmakla suçlar.
Son senaryoda CHP için de şu ilginç ifade kullanılıyordu:
“Yeni bir CHP liderleri kuşağı, partinin Kemalizm’in kutuplaştırıcı ideolojik yönleri yerine, demokratik yanlarını vurgulayan sosyal demokrat bir parti olarak yeni imajını sağlamlaştıracak.” 
-Kılıçdaroğlu’na Göre “Temiz AKP’li”-
Şimdi yolsuzluk operasyonu başladıktan sonra dış ve iç çevrelerden gelen bazı açıklamaları alt alta koyalım:
AKP’nin kurulması ve iktidar olmasında önemli rol oynayan, özellikle “Kürdistan açılımlarının”  mimarı CIA uzmanı Henry Barkey, “Taraflar arasında bir kırılma yaşanıyor, ancak bu kırılma geçici olacak ve partinin başına başka bir isim geçtiği takdirde sona erecek, çünkü partinin tabanı ile Gülen Hareketi’nin tabanları aynı ideolojiye sahip… Yolsuzluk soruşturması sadece bakanlara değil, belki de Başbakan Erdoğan’a yakın başka isimlere de sıçrayarak daha da büyüyebilir. Bu nedenle adı yolsuzluğa karışmayan milletvekillerinin partiyi kurtarmak için dönebilecekleri tek isim Abdullah Gül’dür”  dedi.
Cemaatin Washinton Temsilcisi Ali H. Aslan, Pazartesi günü şöyle yazdı:
“Washington, Türk siyaset sahnesine daha makul ve şaibesiz aktörlerin girmesini ümit ediyor.”
Geçmişte CHP ile kavga eden ve “AKP’den vazgeçmeyeceklerini”  açıklayan Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda, bakanların istifa ettiği gün Twitter’dan, “İstifaların ardından Erdoğan’ın başı dertte. Belki de Türkiye’nin yeni bir başbakana ihtiyacı vardır; Daha az otokratik ve diyaloğa daha hazır”  şeklinde mesaj attı.
Partinin başına yeni isim… Adı yolsuzluğa karışmayan milletvekilleri… Makul ve şaibesiz aktörler… Yeni bir başbakan…
Türkiye’ye Başbakan aradıkları ve birilerini tarif ettikleri ortada!..
Bu mesajlar arasında hafta sonu bir isim daha ilginç bir açıklama yaptı. Bu kişi, son dönemde Washington ve ABD Büyükelçisi ile mesaisini yoğunlaştıran CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Antalya programı sırasında bir grup gazeteciye şunu söyledi:
“Bunların ar damarı çatlamış. Bir iki bakan hariç hepsi kirli. Temiz adamlardan biri, kabinenin en genç bakanı Ali Babacan. Kendi işini yapan, tutarlı birisi…”
Kılıçdaroğlu’nun “Babacan”  vurgusu, tesadüf mü, yoksa yoğun dış mesailerde paylaşılan bir “bilginin”  ağızdan kaçırılması mıydı bilinmez, ama tüm yolların Babacan’a çıktığı kesin.
Bazı çevrelerin de İngiliz vatandaşı Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i “çok temiz”  diye ön plana çıkarmaya başladığını hatırlatıp, şunu söylüyorum:
Çok geç olmadan Türk Milleti’ne ait “milli senaryoyu”  yazmak zorundayız…
Değilse, yağmurdan kaçarken, çok feci bir doluya tutulacağız!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
27 Aralık 2013


26 Aralık 2013 Perşembe

Erdoğan sız AKP ile Kurulması Düşlenen, CHP Hükümeti Senaryoları



   BASIN AÇIKLAMASI
(Erdoğan sız AKP ile Kurulması Düşlenen, CHP Hükümeti Senaryoları)
Emperyalizme ve sermayeye koşulsuz hizmet karşılığı iktidara getirilen,  Hırsızlığı, yolsuzluğu, din sömürüsünü kullanarak egemenliğini sürdüren faşist tarikatlar koalisyonu dağılma sürecine girmiştir. Ancak bu dağılma ve çözülme sürecinde, işgal güçlerinin Anadolu’dan kaçarken geride kalan ne varsa yakıp yıkmaları gibi, devletin tüm kurumlarını çökerterek, yıkarak gidiyorlar.
AKP diktatörlüğünü bu “son”a getiren, “sofraya birazda ben oturayım, tam zamanıdır” diyerek, özünde bir iktidar yani egemenliği paylaşma kavgasını “cemaat-AKP kapışması”na indirgeyerek, cemaatin teğmenliğine soyunanlar değil,  gezi direnişinde, 29 Ekimde, 10 Kasımda” sokaklara dökülen milyonlardır.
Şimdi Pensilvanya ’nın, Bürüksel in, Washington un karanlık dehlizlerinde Erdoğan sız AKP ile kurulması düşlenen, CHP hükümetinin senaryoları yazılmaktadır.
Bir ülkeyi, bir halkın geleceğini, sabah akşam, gece gündüz yalan söyleyerek çalan, siyasi projenin, yani AKP’nin, bir daha gelmemek üzere gönderilmesi; küresel çetenin, işbirlikçi sermayenin, Pennsylvania, Bürüksel, Washington da çöreklenmiş odakların çıkarlarına, hesaplarına ters düşmektedir.
Bu nedenle ölüm döşeğindeki AKP ye “cansuyu” vererek diriltecek, yükselen toplumsal muhalefetin heyecanını yatıştıracak, direncini kıracak bir “payanda” olarak CHP kullanılacaktır.
Artık tutulacak tarafı kalmayan AKP’ye sağdan payanda bulmak çözüm değil, çözülmeyi hızlandıracaktır.  “Sol’dan beslenen” ama sol olmayan bir takviye ile sağın tarihsel çözülüşünün önüne geçme senaryoları piyasaya sürülmüştür.
Y-CHP yönetimi bu ahlaksız projeye  “teşne” olduğu bir sır değildir. “Türkiye’de Laiklik tehlikededir diyemem” le başlayan, türbanı okullar ve kamu kurumları yetmezmiş gibi, Gazi Meclisin çatısına asılmasına yadsınamaz katkı koymak, yerel seçimlerde sağ, özellikle AKP den transfer Belediye Başkanı adaylarına öncelik tanımakla süren, ikide bir ABD büyükelçisi ile gizli görüşmeler yapan, Cemaatin koruma müdürlüğünü üstlenen bir Y-CHP vardır karşımızda.
Cumhuriyet yıkıcılığı, Yolsuzluk ve hırsızlıkla özürlü Sağ biterken sağcılık, siyasi dincilik biterken dincilik, halkın ezici çoğunluğu tarafından kabul görmeyen,  Amerikancılık ve AB’cilik sevdasına kapılmış Y-CHP kendi ayağına değil, beynine kurşun sıkmaktadır.
CHP tabanının böylesine kirli ve alçakça bir oyunun parçası, dişlisi olmayacağını, sinsi gericiliğin oyununa gelmeyeceğini, Cumhuriyet düşmanları ile ittifaklar kurarak  “çözüm” üretmeye kalkışanların oyunlarını bozacağına inanıyoruz, inanmak istiyoruz.
Eğer bu iktidarı Pensilvanya’nın, Bürüksel in, Washington’un kurmayları götürürse,  yerine kendilerine daha iyi hizmet edecek birini bulduğu için götürecektir.
Bu nedenle, AKP diktatörlüğünü yıkacak olan yegâne güç, 1920’lerde yedi düvele meydan okuyan, tam bağımsız laik demokratik Cumhuriyeti kuran  soylu Türk ulusudur.
YÖNETİM KURULU ADINA:
                                                                    Mahmut ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

24 Aralık 2013 Salı

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ - BAŞSAĞLIĞI MESAJI

           
  İzmir Tersanesinde havuzda bakımda olan TCG Değirmendere Römorkörünün havuzda “Dalış” esnasında henüz bilinmeyen bir nedenle sağ tarafa yan yatmak suretiyle “alabora” olması sonucunda 10 personelimiz hayatını kaybetmiş; 17 personelimiz yaralı olarak kurtarılmıştır. 
                İzmir'in Karşıyaka ilçesinde bakım yapıldıktan sonra denize indirilirken yan yatan römorkörün içindeki personelden 10'u hayatını kaybetti, 17'si ise yaralı olarak kurtarıldı. Hayatını kaybedenler arasında 1 astsubay, 7 er ve 2 işçi olduğu öğrenildi.