30 Kasım 2013 Cumartesi

LAİK DEVLET ÖZGÜR TOPLUM İÇİN BURADAYIZ! / KAMUOYUNA DUYURU


      

Laik devlet, özgür toplumun temelidir. Laiklik, tarihsel ve anayasal temel ilkelerimizden, yaşamsal değerlerimizden biridir. Şimdi ise, uğruna mücadele vermek zorunda bırakıldığımız alanların en başında gelmektedir. 
Mevcut iktidar, önceki gerici partilerden kendisine miras kalan laik devleti yıkma gayretlerine devam etmektedir. Son olarak devlet dairelerinde görev sırasında türban takılması, bir yönetmelik değişikliğiyle serbest bırakılmıştır. Bu girişim anayasal ve yasal zeminden yoksun olduğu için, hemen ardından gündeme ‘TBMM’nde türban’ konusu getirilmiştir. Böylece anayasaya aykırı olan yönetmeliğe,hukuken değilse de fiilen meşruiyet desteği sağlanmıştır.
İktidar sahiplerinin kadın haklarına bakışı, “örtüsüz kadın perdesiz eve benzer; ya satılıktır ya da kiralık” biçimindeki akıl almaz hakaret cümlesiyle özetlenmiş durumdadır. Öğretim sistemine 4+4+4 darbesiyle başlatılan gericileşme, devlet kuruluşu olan okullarda hem kız çocukları hem öğretmenler türbanlanma cenderesine sıkıştırılarak pekiştirilmiştir. Görünüşte dini, gerçekte ise siyasi bir simge olarak kullanılan bu araçla, kamu hizmetinde eşitlik ve tarafsızlık ilkelerinin zemini ortadan kaldırılmıştır.
Gerici zihniyet rengini giderek koyulaştırmakta ve halkın günlük yaşamının baskı altına alınmasına uzanmaktadır. Devlette ve Meclis’te türbanlanma adımlarını, öğrenci yurtlarıyla evlerine ilişkin “kız – erkek yan yana olmaz” biçiminde utanç verici aşağılamalar; öğretimin “kızlı – erkekli yapılmasının yanlış olduğu”, “kent içi otobüslerin kadın- erkek ayırımına göre düzenlenmesi” gibi çağ dışı ve gerici zorlamalar izlemiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olarak tescillenmiş iktidar, bu saptamanın ne kadar yerinde olduğunu göstermeye devam etmektedir.  
Günlük yaşama baskı, Başbakan’ın bu ve benzeri uygulamalarda “dinimizin emridir” gerekçesini açıkça dile getirmesiyle birlikte kurulmaktadır. İktidar, dünyevi kurallara dayandırılması gereken devlet işlerini, dini gerekçelere dayandırmaya başlamıştır. Gerçekten de yapılmakta olan şey, devlet işlerinin kaynağının siyasetçe yorumlanmış dini buyruklara dayandırılmasıdır. Kimse bu gerçeğin üstünü örtemez; kimse de bunun gözden kaçırılmasına hizmet etmemelidir.
Çağdaş ve ilerici demokratik devletlerde hukuksal düzenlemelerin kaynağı yoruma bağlanmış dini kural ve buyruklar değil, toplumun sosyal ve iktisadi gereksinimleri çerçevesindeki dünyevi kurallardır. Bu, her tür din ve inanç özgürlüğünü güvence altına alan laik devlet ilkesi demektir. Karşı karşıya bulunduğumuz durum ise, Türkiye’yi ihvanlaştırma gayretinden ve anayasal laik devlet ilkesini açıkça ihlal etmekten başka bir anlam taşımamaktadır.
Halkımızın büyük bir bölümü laik devlet ilkesini benimsemiş ve içselleştirmiştir. Böyleyken, halkın siyasal temsilcileriyle kanaat önderlerinin şu ya da bu nedenle yılgınlığa düşmeye, davadan geri durmaya, doğruları savunmaktan vazgeçmeye hakları yoktur. Laik, ilerici, demokratik, özgürlükçü bir Cumhuriyeti savunan siyasal parti ve toplum kesimlerinin “yeni sahte mağduriyetler yaratmama ve bu yöndeki AKP çabalarını boşa çıkarma” gerekçesiyle bu gelişmelere sessiz kalmaları kabul edilemez. Laiklik ilkesinden vazgeçmek gericiliğe teslim olmak demektir; böyle bir teslimiyetin bedeli ise ödenemeyecek kadar büyüktür.
Bizler, din bezirganı iktidar ve siyasetçilerin, hoşgörü kandırmacası ardında toplumun bireylerini "başörtülü bacım – başörtüsüz kadın" veya "dindar nesil - ayyaş nesil" biçiminde ayırıma tabi tutmasını kabul etmeyeceğimizi; dini değerlerimizi siyasi çıkarlarına alet etmelerine göz yummayacağımızı;
·         laik devleti ortadan kaldırmalarına asla rıza göstermeyeceğimizi;
·         ve kim olursa olsun laik ve demokratik Cumhuriyet yerine din devleti kurmaya kalkışanların, halka hesap vermesi için çalışacağımızı
kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.                  

        
(Soyadı Alfabetik sırayla)
1.      Gürkut ACAR, Antalya Milletvekili
2.      Ahmet ADA, Şair - Yazar
3.      Dilek AKAGÜN YILMAZ, Uşak Milletvekili
4.      Tarık AKAN, Sanatçı
5.      Edip AKBAYRAM, Sanatçı
6.      Alper AKÇAM, Yazar
7.      Zeki ALASYA, Sanatçı
8.      Kemal ANADOL, 23. Dönem Milletvekili
9.      Nurdan ARCA, Sanatçı
10.  Cüneyt ARCAYÜREK, Yazar
11.  Can ATAKLI, Gazeteci
12.  Erendiz ATASÜ, Edebiyatçı – Yazar
13.  Engin AYÇA, Yönetmen
14.  Prof. Dr. Birgül AYMAN GÜLER, İzmir Milletvekili
15.  Prof. Dr. Süheyl BATUM, Eskişehir Milletvekili
16.  Nihat BEHRAM, Şair - yazar
17.  Ataol BEHRAMOĞLU, Şair
18.  Salih BOZOK, Akademisyen, İktisatçı
19.  Prof. Dr. Cevat ÇAPAN, Şair – Çevirmen
20.  Ahmet CEMAL, Yazar – Çevirmen
21.  Hulki CEVİZOĞLU, Gazeteci - Yazar
22.  Tansel ÇÖLAŞAN, ADD Genel Başkanı
23.  Murtaza DEMİR, Yazar - Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve 2 Temmuz Vakfı Kurucu Genel Başkanı
24.  Metin DEMİRTAŞ, Şair
25.  Prof. Dr. Ahmet Alpay DİKMEN, Akademisyen
26.  Necati DOĞRU, Gazeteci - Yazar
27.  Oktay EKŞİ, Gazeteci – İstanbul Milletvekili
28.  Muzaffer İlhan ERDOST, Yazar – TİHAK Genel Başkanı
29.  İlhan Cem ERSEVEN, Araştırmacı – Yazar
30.  Yücel ERTEN, Sanatçı
31.  Metin DEMİRTAŞ, Şair
32.  Mehmet FARAÇ, Gazeteci – Yazar
33.  A. İlhan GÜLEK, Yazar
34.  Şükrü Sina GÜREL, E. Dışişleri Bakanı
35.  Mustafa GÜRKAN, Muğla Baro Başkanı
36.  Ülker İNCE, Çevirmen
37.  Dündar İNCESU, Sanatçı
38.  Zehra İPŞİROĞLU, Akademisyen
39.  Ekrem KAHRAMAN, Ressam
40.  Prof. Dr. Yakup KEPENEK, Akademisyen
41.  Tuğrul KESKİN, Şair
42.  Arif KESKİNER, Yapımcı-Yönetmen-Yazar
43.  Mine KIRIKKANAT, Gazeteci – Yazar
44.  Tevfik KIZGINKAYA, TV Programcısı – Gazeteci
45.  Prof. Dr. Aziz KONUKMAN, GÜ Öğretim Üyesi
46.  Prof. Dr. Esfender KORKMAZ, Akademisyen - Yazar
47.  Seyyal KÖRPE, Akademisyen
48.  Mehmet Şevki KULKULOĞLU, Kayseri Milletvekili
49.  Namık KUYUMCU, Şair – Yazar
50.  Ahmet Levedoğlu
51.  Mustafa MUTLU, Gazeteci – Yazar
52.  Abdullah NEFES, Şair – Yazar
53.  Olcay POYRAZ Sanatçı
54.  Yılmaz ONAY, Yazar - Yönetmen
55.  Onur ÖYMEN, E. Büyükelçi
56.  Celal ÖZCAN, Yazar
57.  Sevgi ÖZEL, Yazar
58.  Abdullah ÖZER, 23. Dönem Milletvekili
59.  Tuncay ÖZKAN, Gazeteci – Yazar
60.  Ali Rıza ÖZTÜRK, Mersin Milletvekili
61.  Prof. Dr. Ahmet SALTIK, Akademisyen
62.  Timur SELÇUK, Müzisyen
63.  Mustafa SELMANPAKOĞLU, CHP Ankara E. İl Başkanı
64.  Seçkin SELVİ, Çevirmen
65.  Senar – Selçuk ÜLGER, Çevirmen
66.  Ali SİRMEN, Gazeteci – Yazar
67.  Sönmez TARGAN, 68’liler Birliği Vakfı Başkanı
68.  Barış TERKOĞLU, Gazeteci
69.  Gülsen TUNCER, Sinema ve Tiyatro Sanatçısı
70.  Salih TURAN (Sali), Ressam
71.  Yavuz TOP, Müzisyen
72.  Merdan YANARDAĞ, Gazeteci – Yazar
73.  Prof. Dr. Tolga YARMAN, Akademisyen
74.  Başar YALTI, Avukat
75.  Işık YENERSU, Sanatçı
76.  Nuri YILDIRIM, E. Büyükelçi
77.  Prof. Dr. Şiir YILMAZ, Akademisyen
78.  Ümit ZİLELİ, Gazeteci – Yazar
79.  Üzeyir Lokman ÇAYCI, Gazeteci – Yazar, İç Mimar, Endüstri Tasarımcısı



27 Kasım 2013 Çarşamba

HİÇ KİMSE BİZİ APTAL YERİNE KOYAMAZ!/OSMAN TÜRKOĞUZ



BİR VATAN HAİNİMİZ:”DEVLETİN YARATTIĞI KÜRT SORUNU!”DİYEREK ULUMUŞ! Buyurunuz okuyunuz!
31 Aralık 2011.İHANETLER SÜRDÜKÇE!

                            HİÇ KİMSE BİZİ APTAL YERİNE KOYAMAZ!

Yeni Demokrasi Paketini Açıklayan AKP’Lİ Bay Mehmet Metiner: “Devletin yarattığı Kürt meselesini çözdük!” Buyurmuş!
Hadi canım sen de!
Siz; kendiniz için ayarlamış olduğunuz ballı ve börek yasasını bile çözemediniz! Kürt meselesini Devlet yarattı buyurmuşsunuz!
Devlet, sürekli ve durmadan kendisini yenileyen ve yönü de ileriye yönelik bir tüzel kişiliktir.
Osmanlıdaki Kürt meselesine ne buyurulur? Bilmiyorsanız buyurunuz, öğreniniz!
Yoksa bizi de ebleh yerine koyamazsınız.

                               Osmanlı Ve Cumhuriyet Dönemi Kürt İsyanları.—Alıntıdır--

”Türkiye Cumhuriyeti Devleti, artık Kürt sorunu diye bir sorunu tanıdığını Başbakanının ağzından açıklamıştır. Bu, Batı emperyalizmi ve onun güdümündeki Kürt ayrılıkçıları için önemli bir başarıdır.
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başlangıcındaki Kürt isyanlarından bugüne Ankara’ya Kürt sorununu tanıması için baskı yapılmaktadır. 1920 yılından 1938’e kadar gerçekleşen ondokuz Kürt isyanının ve 1978’den bugüne yaşanan PKK terörünün hedefi aynıdır: Türk Devletine bir Kürt sorunu kabul ettirip, Türkiye Cumhuriyeti topraklarının parçalanması.
Atatürk döneminde Kürt isyanları en sert şekilde bastırıldı. Sorun Kürt sorunu olarak değil, İngiliz ve Fransızların Türk Milleti ve devletini parçalamak için yaptığı kışkırtmalar ve aşiret düzeni olarak ele alındı.
1980 sonrası yaşanan PKK terörü de Kürt sorunu olarak ele alınmadı ve sorun askerî açıdan çözüldü. Ancak AB ve ABD’nin baskılarıyla zayıf düşen Türk Devleti artık terörden ayrı olarak bir Kürt sorunu tanımaktadır.
Mütareke döneminden bugüne kadar emperyalizmin Ortadoğu’da planı değişmemiştir: Bölgede ajan bir Kürt devleti kurdurarak Türk, Arap ve Fars uluslarını parçalamak. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Kürt isyanlarının ortak özelliği, yabancı devletlerin Türk Devletini zayıf düşürmek için bu isyanları desteklemesi ya da bizzat organize etmesidir. İkincisi, şehirleşememiş Kürt kitlelerin uluslaşma sürecine direnen aşiret şeyhleri ve beylerinin güdümüyle hareket etmeleridir.
Osmanlı Döneminde Kürt İsyanları:
1800’lerden itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nda 30 civarında Kürt ayaklanması olmuştur. Bunların tamamına yakını aşiret beylerinin devlet otoritesiyle egemenlik paylaşımı mücadelesinin sonucudur. Bu yüzden isyanların milli bir karakterinin olduğunu söyleyemeyiz. Ancak Batılı dinî ve siyasî misyonerlerin 1850’lerden itibaren Kürtlerin yaşadığı bölgelerde yaptığı faaliyetler sonucu, bu hareketlerde Kürtlük öğesinin de kullanılmaya başlandığını görüyoruz.
Osmanlı İmparatorluğu Kürtlere bir çeşit özerk beylikler verilmişti. Aşiret düzeni içinde yaşayan bu topluluklar dinsel yönden Sünnî, Şafiî ve Alevî olmak üzere üçe ayrılmışlardı. Osmanlı, Sünnî ve Şafiî Kürtlerle ilişkileri iyi tutmaya gayret etmiştir. II. Abdülhamit, bu Kürtlerden Hamidiye Alaylarını kurarak Ermenilere karşı kullanmıştır. Bu alayları İstanbul’da açılan, beş yıllık hizmet veren “Aşiret Mektepleri” izlemiştir. II. Abdülhamit bu okullarda kendisine bağlı Kürt asker ve sivil bürokratları yetiştirmiştir. Buraya alınan çocukların tamamı aşiret reisi, bey ve ağaların çocuklarıydı. Buralarda yetişen çocuklar ileride Kürt isyanlarının başında yer alacaklardır.

1. Babanzade Abdurrahman Paşa İsyanı (1806–1808, Süleymaniye)
2. Babanzade Ahmet Paşa İsyanı (1812, Süleymaniye)
3. Zaza Aşiretleri İsyanı (1818–1820, Dersim)
4. Revaduz Yezidi İsyanı (1830–1833, Hakkari ve çevresi)
5. Mir Muhammet İsyanı (1832–1833, Soran)
6. Kör Mehmet Paşa İsyanı (1830–1833, Erbil, Musul, Şirvan)
7. Garzan İsyanı (1839, Diyarbakır)
8. Bedirhan Bey İsyanı (1843–1847, Hakkari ve çevresi)
9. Yezdan İzzettin Şer İsyanı (1855, Bitlis)
10. Bedirhan Osman Paşa İsyanı (1877–1878, Cizre ve Midyat)
11. Şeyh Ubeydullah İsyanı (1880, Hakkari, Şemdinli)
12. Emin Ali Bedirhan İsyanı (1889, Erzincan)
13. Bedirhani Halil ve Ali Remo İsyanı (1912, Mardin)
14. Molla Selim ve Şeyh Şehabettin İsyanı (1913–1914, Bitlis)

Cumhuriyet Döneminde İsyanlar

Cumhuriyetin ilanından 1984’e kadar 18 Kürt ayaklanması çıktı. Bu ayaklanmalar tarih sırasına göre şöyledir:

1. Nasturi (1924),
2. Şeyh Sait (1925),
3. Raçkıtan ve Raman (1925),
4. Sason (1925),
5. Ağrı (1926),
6. Koçuşağı (1926),
7. Mutki (1927),
8. İkinci Ağrı (1927),
9. Bicar (1927),
10. Asi Resul (1929),
11. Tendürük (1929),
12. Savur (1930),
13. Zeylan (1930),
14. Oramar (1930),
15. Üçüncü Ağrı (1930),
16. Pülümür (1930),
17. Dersim (1937–1938
18-PKK BÖLÜCÜ İHANETİ(1984--)2002’den sonra Devşirme ve Dönme dölleriyle daha da şiddetli!





26 Kasım 2013 Salı

ANTİK ÇAĞDAN BİR EŞEK ÖYKÜSÜ



Antik Yunan döneminde (MÖ 620-560 yılları arasında) Ege’de yaşayan
ünlü masalcı Ezop’un iki bin altı yüz yıldır canlılığını yitirmeyen öyküsü:
Hikáye bu ya…
Bir inek, bir beygir, bir eşek, etrafa dağılıp
insanların ne yaptıklarını öğrenmeye
ve üç yıl sonra buluşmaya karar verirler…
Her biri başka yöne gider.
Aradan üç uzun yıl geçtikten sonra buluşma yerine önce inek ve beygir gelir…
İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş,
kamburları çıkmış, adeta çökmüştür.
Beygir merakla sorar:
‘Nedir bu halin inek kardeş?’
İnek acıklı bir şekilde içini çekerek anlatır:
‘Sorma beygir kardeş… Bu insanlar çok merhametsiz…
Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı.
Bir inek daha bulup onu yanıma koyarak bizi çifte koştular, aç bıraktılar.
Canımı zor kurtardım be kardeş.’
Beygir de acı acı başını sallayarak anlatır:
‘Ah, sorma… Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler,
ağzımı açamadım. Üzerime bindiler, ses çıkaramadım.
Biri indi, öbürü bindi!
Binmedikleri zamanlar zincire vurdular.
Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğinde
arkama kocaman bir araba bağladılar.
Bu sefer birçoğunu yeniden taşımaya başladım.
Ben onları taşıdıkça, daha hızlı gitmem için kırbaçladılar.
Canımı zor kurtardım inek kardeş.’
İnek ve beygir böyle konuşurken uzaktan eşek görünür.
Hayli neşelidir. Islık çala çala, taşlara tekme ata ata,
hoplaya zıplaya gelir.
Mutludur. Üstelik şişmanlamıştır.
Tüyleri pırıl pırıl parlamakta, gözlerinin içi gülmektedir.
Üzerinde lacivert takımlar vardır.
İnek ile beygir şaşırmış bir şekilde,
‘Nedir bu halin? Neler oldu?
Neden böyle zevkten dört köşesin?’
diye sorarlar.
Eşek keyifli bir şekilde anlatır:
‘Sizden ayrıldıktan sonra uzakta bir memlekete vardım.
Birisi yukarı çıkmış bağırıyor, bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu.
Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım.
Benim bağırmamı bilirsiniz, yeri göğü inletirim.
Sesimi duyan benim yanıma koştu, duyan duymayana haber verdi,
etrafım insanla doldu. Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım.
Haktan, hukuktan, refahtan, adaletten filan bahsettim…’
‘Eee, sonra ne oldu?’
‘Ne olacak beni başkan seçtiler!’
‘Deme yahu.. Yani sen başkan mı oldun?’
‘Evet… Bir şey yapmama gerek kalmadı.
Ben bağırdıkça onlar ‘Seninle gurur duyuyoruz’diye alkışladılar.
Ben de yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım!’
‘Pekiii, senin eşek olduğunu anlamadılar mı yahu?’
‘Valla, yarısı anladı ama diğer yarısına anlatamadı.
Naci Kaptan [Cumhuriyetdede@NaciKaptan.com]

Anaların Ağlamasını İsteyen Şerefsizler… / Yılmaz DİKBAŞ




Anaların Ağlamasını İsteyen Şerefsizler…

Önce bir gazete haberini okuyalım:

Ünlü sanatçı İbrahim Tatlıses, çözüm sürecine verdiği destekten ötürü bazı kişilerin ‘Tatlıses ürünlerini almayın’ kampanyası başlattıklarını belirterek,

“Belli ki bu şerefsizler, anaların ağlamasını isteyen şerefsizlerdir” dedi.

Şimdi gelin, gerçekte şerefsizler kimlermiş bir bakalım.

16 Kasım 2013 Cumartesi günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yanında eski aşiret reisi Barzani, Diyarbakır’da “Kürdistan”ı ilan etti. Yapılan gösteri sırasında İbrahim Tatlıses, Kürt şarkıcı Şivan Perver’le düet yaptı.

Peki, Şivan Perver kim?

Terör örgütü PKK’nın yıllarca İsveç’te propagandasını yapmış, Türk düşmanı bir Kürtçüdür. Şu sözleri İsveç’te yayan kişidir:

“Terörist olan Türkiye devletidir!”

“Allah kahretsin Türk dilini başımızdan def edelim!”


Öyleyse rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Kürt Şivan Perver, binlerce Türk askerini şehit eden, terör örgütü PKK’nın yandaşıdır. Yani anaların ağlamasına neden olan şerefsizlerden biridir!

Peki, İbrahim Tatlıses’i nasıl bilirsiniz?

Gelin bu sorunun cevabını, terör örgütü PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan’dan dinleyelim.

İmralı’da onu ilk sorgulayan Jandarma Albay Hasan Atillâ Uğur soruyor:

“Ülkemizde PKK terör örgütünü maddi olarak kimler desteklediler?”

Terörist elebaşı Abdullah Öcalan cevap veriyor:

“İbrahim Tatlıses’in Tatlı Turizm’inin İstanbul bağlantılı gönüllü yardımlarını gördük.”

“Tabii özellikle bazı sanatçılar MED TV’de programlara çıktılar, Ferhat Tunç, Ahmet Kaya, Şivan Perver bizimdir. Daha önce ifade ettiğim gibi İbrahim Tatlıses maddi yardımlarda bulunmuştur.”


Yoruma hiç gerek yok.

İbrahim Tatlıses, terör örgütü PKK’ya gönüllü olarak maddi yardımda bulunmuştur.

İbrahim Tatlıses, Türkiye’de kazandığı paraları terör örgütü PKK’ya göndermiş. PKK da bu paralarla mayın almış, silah almış, kurşun almış ve binlerce askerimizi ve sivil vatandaşımızı öldürmüş! Ölen Türklerin anaları da ağlamış!

Özetleyebiliriz:

İbrahim Tatlıses, Türk analarının ağlamasına neden olmuş şerefsizlerden biridir!

Belli ki, Şivan Perver ve İbrahim Tatlıses gibi şerefsizler, şimdi kendilerini barış havarileri gibi yutturmaya çalışıyorlar.

Çabaları boşadır.

Türkler, yalnız dış düşmanlarını değil, içerideki düşmanlarını da artık çok iyi biliyorlar, tanıyorlar…


Yılmaz DİKBAŞ
23 Kasım 2013
dikbas@kalinka.com.tr
http://www.kalinka.com.tr
http://www.dikbas.tv


 1  Star Gazete, 23 Kasım 2013
 2  Yılmaz Dikbaş, “Türk Milletine Suikast”, Togan Yayınları, Aralık 2013 (Yayımlanmak üzere)

Çözümsüzlüklerin Payandası Olamayız



BASIN AÇIKLAMASI
(Eğitim Üzerinde Arsızlık ve Utanmazlıkla Sürdürülen Tartışma, Dershane Sorunu Değildir)
AKP’nin,  Eğitimi akıl ve bilimden, Kemalist özünden uzaklaştırarak, piyasacı ve gerici bir yapılanmaya dönüştürme çabası [2007-2013] 9. Kalkınma Programında "Eğitim sisteminin geliştirilmesi' başlığında şöyle yer almıştı: "599. Ortaöğretim ve yükseköğretime hazırlık dershanelerinin özel okullara dönüştürülmesine yönelik teşvikler sağlanacaktır." Yani eğitim, devlet olanakları kullanılarak özelleştirilecektir.
4+4+4 ucubesi ile ülkenin temeline etkisi çok yüksek bir dinamit yerleştiren AKP iktidarı “Dershaneler” tartışması ile eğitim sistemini “toplu intihara” sürüklemektedir.
Dershane tartışması; eğitimin her kademesinin özelleştirilmesi, eğitim kurumlarının ticari işletmelere dönüştürülmesi demektir. Eğitimin özelleştirilmesi; öncelikle yoksul, dar gelirli emekçi ve köylü çocuklarının okul bahçeleri, sınıflar yerine ucuz işgücü olarak fabrika kapılarına, ağaların topraklarında marabalığa, kız çocuklarının evlere kapatılmasının önünün devlet eliyle açılmasıdır.
Eğitimin özelleştirilmesi okulların, üreten, tasarlayan, araştıran, yorumlayan insanlar yetiştirmesi yerine, Laik Cumhuriyet düşmanı dinci faşizme ve bölücülüğe militan üreten, siyasal İslam’ın arka bahçelerine dönüştürülmesidir.
Diğer yandan dershane tartışmaları,  zaten akıl bilimden yoksunlaştırılmış eğitimin, olabildiğince paralı hale getirilmesi amacıyla, yasalardaki her türlü ayak bağının temizlenmesi tartışmasıdır.
Bu tartışmada,  Türk devriminin, Cumhuriyet tarihinin bütün karşıdevrimci geleneğinin mirasçısı AKP ve Fethullah Gülen çetesinin birinin yanında saf tutan bir anlayışın varacağı son nokta, ortaçağ artığı şeyhlerden birinin ayağına yüz sürerek Türk devrimine ihanet, dinci yapılanmanın kürekçiliğine razı olmaktır.
Biz biliyoruz ki, İşbirlikçi, piyasacı ve gerici zihniyetin elinde bir yandan cehalete, öte yandan ucuz işgücü üretim mekanizmasına dönüştürülen eğitim üzerinde arsızlık ve utanmazlıkla sürdürülen tartışma dershane sorunu değildir.
 Sorun, geniş halk yığınlarının devlet şemsiyesinden yoksunlaştırılması, ulusun devletsizleştirilmesidir. Sorun, bu projenin en yaşamsal ayağı olan eğitim alanının bir avuç emperyalistin ve işbirlikçinin, kârına kâr kattığı, toplumun İslamcı bağnazların yağma ve hırsızlıklarına buyun eğdiği bir sistemin yaşama geçirilmesidir. Sorun, gelecek kuşakların köklerinden koparılması, hem vatanına ve en çok da kendine yabancılaştırılması sorunudur.
Tam da bu nedenlerle, İslamcı bağnazlığın, yobaz kafanın, referansını İslam’dan alan zevatın çözüm adıyla önümüze koyduğu çözümsüzlüklerin payandası olamayız.
Bizim tavrımız açık, net ve yasal gerekçelere dayanır. Yürürlükte olan anayasanın 42. Maddesinin “Kimse, eğitim ve öğretim haklarından yoksun bırakılamaz” hükmü yerine getirilmelidir.  Eğitim ve öğrenimin tüm aşamaları parasız olmalı ve devlet tarafından sağlanmalıdır. Bunun için vakıf/özel üniversiteler dâhil, bütün okullar devletleştirilmelidir. Tüm yurttaşlara parasız ve eşit eğitim “bir lütuf” değil, bir hak olarak verilmelidir.
Böylece, büyük bir çoğunluğu gerici örgütlenmelerin, cemaatlere adam devşirmenin payandası olan dershane adıyla açılan kurumlar sorunu da kendiliğinden çözümlenmiş olacaktır.
YÖNETİM KURULU ADINA:                                                                                                           Mahmut ÖZYÜREK       
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI