6 Temmuz 2013 Cumartesi

“Amerikan İslamcısı Müslüman Kardeşler diktatörlüğünü deviren Mısır halkını yürekten kutluyoruz”



  Sayı   :2013/8
  Konu: Mısır halkını yürekten kutluyor ve destekliyoruz                                                                  06.07.2013
    Kod: 32.011.159
BASIN AÇIKLAMASI
“Amerikan İslamcısı Müslüman Kardeşler diktatörlüğünü deviren Mısır halkını yürekten kutluyoruz”
Mısırda Müslüman Kardeşler kökenli Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesi ve yerine ABD’de eğitim alan ve ABD yönetimindeki kimi isimlerle yakın ilişkilere sahip Genel Kurmay Başkanı Abdulfettah el Sisi’nin getirilmesi, Uluslararası güç odaklarının maşa değiştirip, makyajlanmış yeni piyonları sahneye çıkarma operasyonudur.
Hiçbir Emperyalist ülke, halkın ezici bir çoğunluğunun açıkça reddettiği bir yöneticiyle iş yapmayı düşünmez. Bu nedenle, Emperyalist yağmacılar çıkarlarını korumak, kapitalist düzeni kurtarmak adına, tıpkı Hüsnü Mübarek gibi, bu kez de Mursi’yi feda etmekten çekinmemiştir.  
Böylece, Tahrir Meydanında milyonların ayaklanmasının sosyal bir devrime dönüşmesini, ayaklanan halkın bizzat kendi iktidarını oluşturmasını ve işbirlikçi kapitalist düzene son vermesini engellemek, halk devriminin içini boşaltmak amacıyla, sömürüye hizmette kusur etmeyen bir kesim aracılığı ile diğer kesimin “devre dışı” bırakılmasını sağlanmıştır.
 “Mısır da Ordu, halkın yanında yer aldı” söylemlerine sarılarak, “halk devrimi” yapıldığı safsatasını öne sürenler, bir yandan ülkemizdeki AKP iktidarının ekmeğine yağ sürerken, diğer yandan Uluslararası güç odaklarının “devrim” kavramının içini boşalma, amaçlarından saptırma çabalarına destek olmaktadırlar.
Mısır ordusu, Mısır halkının değil, ABD’nin safında yer almıştır. Çünkü ABD’den yılda 1,3 milyar dolar yardım alan, Askeri gereksinmelerinin büyük bir kısmını ABD’den karşılayan Mısır ordusundan “devrimci, antiemperyalist”  tavır ve tutum beklemek akıl tutulması değilse, devrimci antiemperyalist mücadelenin anlamını yadsımaktır.
Elbette ki; Mısır halkının; emek ve halk düşmanı, laiklik karşıtı, dinci faşist diktatörlüğe karşı ayaklanması ve onu devirmesi tarihsel önem taşıyan bir gelişmedir. Bu ayaklanma, Amerikan emperyalizminin, karşıdevrimci toplum mühendisliği projesinin de çöküşünün başlangıcı olmuştur.
Ancak unutulmamalıdır ki Mısırda Mursi’nin devrilmiş olması halk devriminin gerçekleştiği anlamına gelmez. Yalnızca halk devriminin başlangıcı, ilk adımıdır.
Mısırda dinci faşist diktatörlüğe karşı ayaklanan geniş halk yığınları, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin elinden iktidarı ve tüm gücü koparıp almadıkça, halkçı, ulusal egemen bir devlet oluşturmadıkça devrim amacına ulaşmış sayılmaz.
Diğer yandan, devrimci bir seçenek yaratamayan, merkezine  “Antiemperyalizm” ve “Tam Bağımsızlık“ şiarını koymayan/koyamayan, direnişler ve protestolar son tahlilde dönüp dolaşıp uluslararası güç odaklarının amaçları ile örtüşür hale gelecektir.
Bu nedenle Mısırlı yurtseverlerin, devrimcilerin önlerinde halkı her alanda ve her zeminde örgütlemek, başlayan halk ayaklanmasını iktidarla buluşturmak öz görevi ve sorumluluğu duruyor. Halkı laik, demokratik, bağımsız yeni bir Mısır için birleştirmek, bütün ulusal ve demokratik güçlerin ortak cephesini oluşturmak ve güçlendirmek gerekiyor.
Faşist AKP'nin diktatörlüğüne, gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimine karşı mücadele eden, Mustafa Kemal Atatürk ün izinden yürüyen bizler, Amerikan İslamcısı Müslüman Kardeşler diktatörlüğünü deviren Mısır halkını yürekten kutluyor ve destekliyoruz. 

YÖNETİM KURULU ADINA:
                                                                                           Mahmut ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

5 Temmuz 2013 Cuma

MİLLÎ İRADE BİLDİRİSİ -TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE!

http://milliiradebildirisi.org/index.php?s=2

MİLLÎ İRADE BİLDİRİSİ

Son olaylarla Türkiye keskin bir dönemece girmiştir. Hak ve hukuk ihlâli son raddeye varmıştır.
İhanet çeteleri siyasi ekonomik kültürel mekanizma içine çöreklenmiş durumdadır.
Kürtçü, Ermenici, bölücü merkezler oluşturulmuş, batılı istihbaratların uzantısı birçok dernek-vakıf halkı zehirlemek için ‘akıl’ dağıtmaktadır.
Basın yayın organları neredeyse tümüyle batılı çetelere bağlı ve Türk milletine karşı yayın yapmakta, yalan ve ahlâk dışı yayınlarla halkı şekillendirmektedir.


Kısacası uzun yıllardır AB ve ABD tarafından yönetilen bir ekonomi, siyaset, savunma, toplum düzeneği ve kültürel ortam vardır.
Siyasi ortam Türk milletinin iradesini yansıtmamaktadır.
Uzun zamandır sürdürülen terör, baskı, zulüm, akil turları, Suriye olayları, Reyhanlı ve Taksim meydanında yaşanan vahşet, halkın yıllardır bastırdığı tepkinin açığa çıkması sonucunu vermiştir. Ateş, tüm Türkiye’yi sarmıştır. Siyasi tarihimize "Gezi Parkı’na AVM yapılmasını protesto" olarak geçmesine asla fırsat vermeyeceğimiz büyük bir halk hareketi başlamıştır.

Farklı çevrelerden, farklı görüşlerden , farklı sınıflardan insanlar tepkilerini uzun yıllardır ilk kez kitlesel olarak dışa vurmuşlardır.
Bu hareketlilik iç ve dış odaklar tarafından dikkatle izlenmekte, ve nasıl yönlendirileceği düşünülmektedir.
2011'de başlayan ve tüm Kuzey Afrika ve komşularımızı kana bulayan "bahar" hareketi dikkate alındığında, uzun yıllardır küresel odakların örümcek ağında bulunan Türkiye bir tehlikenin eşiğindedir.
Etnik ve mezhepsel çatışma ortamı için birçok istihbarat uzmanı raporlar yayınlamakta, Türk milleti açlık ve işsizliğe gark olmuş, durumu açıklıkla değerlendirecek fırsatı bulamamaktadır.

Bu nedenle başta Şehit Aileleri ve Yörük–Türkmen dernekleri olmak üzere, işçiler, köylüler, esnaf, memur, öğrenci ve aydınlar bir araya gelmiştir.
Bu bir parti hareketi değildir. SİYASİ PARTİLERDEN BAĞIMSIZ BİR DÜŞÜNCE OLUŞUMUDUR.
HAKKIN MÜDAFAASI ve MİLLÎ İRADENİN ORTAYA ÇIKMASI esas amaçtır.
Hedef TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE’dir.
NATO, AB, ABD güdümünden kurtarılmış bir Türkiye’dir.
MİLLÎ savunmayı, MİLLÎ ekonomiyi, MİLLÎ eğitimi yeniden tesis etmektir.
Atatürk maskesiyle ya da Allah’la aldatanlardan uzak, Türk milletinin yanında aydınlık bir geleceği inşa etmek için HER CENAHTAN öngörülü insanlarla fikir üretmek içindir.

Aşağıdaki ilkeler çerçevesinde milletin ve memleketin geleceği konusunda fikir teatisi yapmak, kararlar almak ve uygulamak üzere bir aradayız. Bu ilkeleri lâfta değil samimi olarak kabul eden herkesle bir araya gelmeye hazırız.

Gün BİRLİK günüdür!

1. DEMOKRASİ: Gerçek demokrasinin emperyalizm eliyle değil, emperyalizme başkaldıran milletin iradesiyle gerçekleşeceğine inanıyoruz. Demokrasinin ön koşulu "tam bağımsızlık"tır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir millî devlettir. Bu devletin milleti Türk milletidir. Bağımsızlık Savaşını kazanan bu millettir, Anadolu coğrafyasını vatan yapan bu millettir, vatanda devlet kuran bu millettir. Türk milletinin adı ve kimliği üzerinde oynanan her oyunu bozmak için birleşelim.

2. ANAYASA: Anayasanın ilk dört maddesine dokunulamaz; aksi takdirde Türk milletinin meşru müdafaa hakkı doğar. Anayasa yapmak demek bir devlet kurmak demektir. Anayasalar kurdukları devletin temel direkleridir. Her devlet, anayasasına kendi genetik kodlarını işler. Anayasa tartışmalarının değiştirilemez maddeler üzerinde yoğunlaşması bu maddeleri korumak için değil, bu maddelerde saklanan ruhu korumak içindir. Tam bağımsız olmak demek, emperyalizme kafa tutmak, bu uğurda gerekirse ölmeyi göze almak demektir.

3. MİLLÎ DEVLET: Atatürk’ün 3 misak-ı millîsi ekonomi, savunma ve eğitimdir. Toplumsal yaşamın tüm alanlarında, ekonomi, eğitim, sağlık, savunma vb. tüm hizmetlerin milletimizin ihtiyaçları ve çıkarları doğrultusunda, milletimizin imkânlarıyla ve milletimiz için gerçekleştirilmesi millî devlet olmanın vazgeçilmez koşuludur.

4. TAM BAĞIMSIZLIK: Ulusal Bağımsızlık Savaşımızda bütün vatanseverleri bir araya getiren TAM BAĞIMSIZLIK ilkesinin bugün de hiçbir ayrım yapmadan tüm yurttaşları birleştireceğine inanıyoruz. AB, ABD ve NATO gibi bölgesel ittifaklar içinde olmak millî çıkarlarımıza aykırıdır.


5. İLHAM KAYNAĞIMIZ: Binlerce yıllık Türk tarihi, Atatürk'ün önderliğinde emperyalizmi dize getirdiğimiz Ulusal Bağımsızlık Savaşı ve sonrasındaki Türk Devrimidir.

6. ANDIMIZ: “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” sözünde anlamını bulan Türk Devrimini sürekli kılmaktır. Hedefimiz, Atatürk'ün "Muasır medeniyetler düzeyine ulaşmak, hattâ o düzeyi aşmak" sözü doğrultusunda ulusça akıl ve bilim eşliğinde kalkınmaktır.

Bu bildiriye destek veren ve oluşturulacak Millî İrade Kurultayına katılmak isteyen kişilerin yandaki imza formunu doldurmalarını, kurumsal destek (dernek-platform vb.) verecek olanların aşağıdaki iletişim adresini bilgilendirmelerini rica ederiz.

e-posta adresi: milliiradebildirisi@gmail.com

Facebook: https://www.facebook.com/MilliIradeBildirisi

Twitter: https://twitter.com/milli_irade



İMZACILAR


ŞEHİT AİLELERİ

Pakize AKBABA - ŞEHİT ANALARI DERNEĞİ-İstanbul
Hamit KÖSE - SEHİT AİLELERİ FEDERASYONU- Ankara
Sezai OKAY - Bursa
Neriman OKAY - Bursa
Alp TAŞTAN - Bursa
Nurhan ÖZEN - Trabzon
Muşkinaz AKALIN - Ankara
Ali AKÇA - Ankara
Ayşe ÇELİK- Konya
Fatma BİLGİÇ - Antalya
Sema ERDOĞAN - Adana
Fikriye AVRANOS – Balıkesir
Zekiye TAŞTAN – Bursa
Ömer DOĞAN – GÂZİ
Murat ŞAPÇIOĞLU – GÂZİ

YÖRÜK ÖRGÜTLERİ VE DEMOKRATİK KİTLE VE MESLEK ÖRGÜTLERİ

Durhasan KOCA - TÜRK BOYLARI KONFEDERASYONU GENEL BAŞKANI
Mustafa KÜÇÜKYAMAN - TOROSLAR YÖRÜK TÜRKMEN FEDERASYONU GENEL BAŞKANI
Fahrettin BEŞLİ - HÜDAVENDİGAR YÖRÜK TÜRKMEN DERNEKLERİ FEDERASYONU BAŞKANI
(BURSA-BALIKESİR-KÜTAHYA-ESKİŞEHİR-BİLECİK-KOCAELİ YÖRÜK DERNEKLERİ)
Yusuf YILMAZ – KONYA YÖRÜKLERİ KÜLTÜR DAYANIŞMA VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ BAŞKANI
Davut OKYAR – AFYON YÖRÜKLER SOSYAL YARDIM VE DAYANIŞMA DERNEĞİ BŞK
Muammer TOYKAR – ESKİŞEHİR ERTUĞRUL GAZİ YÖRÜK TÜRKMEN DERNEKLERİ FEDERASYONU BŞK
Ramazan ARSLANALP - İZMİR AKŞEHİRLİLER DERNEĞİ BAŞKANI
Nafi ÇAĞLAR - MAHMATLI HACI ÖMER OYMAĞI KÖYLERİ YARDIMLAŞMA DERNEĞİ BŞK
Osman YILMAZ - KARACAKURT KÖYLERİ YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ BAŞKANI
Orhan AKÇAM - MUĞLA YÖRÜK OBALARI DERNEĞİ BAŞKANI
M. Yaşar BİLGİN - ABA-DER, ABACILI YÖRÜK TÜRKMEN DERNEK BAŞKANI
Mustafa KAYA - YÖRÜK TÜRKMEN KÜLTÜR DERNEĞİ KURUCU BAŞKANI
Ertuğrul TOYGAR - BURSA- SAMSUN YÖRÜKLER DERNEĞİ BAŞKANI
Kudret HARMANDA - YÖRTÜRK VAKFI BURDUR İL BAŞKANI
Yaşar HANGÜN - İSTANBUL AYAKKABI SATICILARI ESNAF ODASI BAŞKANI
Recep ÖZDEMİR - 11 KASIM DERNEĞİ BAŞKANI
Mustafa UĞUR - NEVŞEHİR TÜRK EĞİTİM SEN BAŞKANI
Yunus DURDU - İSTANBUL TEK GIDA İŞ 2 NOLU ŞUBE BAŞKANI
Uğur ÖZEN - ARTVİN KAMU-SEN İL TEMSİLCİSİ
Cem ARICA - İSTANBUL KAPALIÇARŞI ESNAFLAR DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ
Rıfat UYSAL – MİLLİ DÜŞÜNCE VE ARAŞTIRMALAR TOPLULUĞU GENEL BAŞKANI
Samed KOCADEMİR – ULUSAL GENÇ SİYASETÇİLER PLATFORMU KURUCUSU
Necati TÜYSÜZOĞLU – DEMOKRATİK HALK KONSEYİ
Yusuf ÖZBEK – ÖZEL BÜRO İNTERNET PAYLAŞIM GRUBU
Nesrin ÇAĞAN – FRANKENTHAL ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ BAŞKANI
Mahmut ÇAĞAN – FRANKENTHAL ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ DENETÇİSİ
Yusuf Ziya HIRA - FETHİYE YÖRÜK TÜRKMEN DERNEĞİ
Zafer FORTACI - YURTTAŞLIK HAREKETİ DERNEĞİ
Taylan BUNARBAŞİ – AVRASYA DOST VE KARDEŞ ÜLKELER DERNEĞİ BAŞKANI
Alim OZAN - DÜZCE BALKAN TÜRKLERİ DERNEKLERİ KURUCU BAŞKANI
Ender FERAHBAŞ - YAŞAM DAMGASI HAREKETİ

KİŞİLER

Banu AVAR - GAZETECİ-YAZAR
Sinan MEYDAN - TARİHÇİ-YAZAR
Meltem D. CANİKLİOĞLU - ANAYASA HUKUKÇULARI DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ
Yılmaz DİKBAŞ - KİMYA YÜKSEK MÜHENDİSİ-YAZAR
Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU - YARGIÇLAR SENDİKASI GENEL BAŞKANI
Suay KARAMAN - ÖĞR. GÖR.-TÜM ÖĞRETİM ELEMANLARI DERNEĞİ (TÜMÖD) GENEL SEKRETERİ
Zahide UÇAR - YAZAR
Ömür KURT - YAZAR
İsmail TÜRKMEN - GAZETECİ
Tuna KOLBAŞI - TOPLUMBİLİMCİ
Ziya Kaan KARAKUŞ - SERBEST MESLEK
Güneş ERKUL - İLK KURŞUN İNTERNET SİTESİ YÖNETİCİSİ
Türkân ORHAN - GÜNCEL MEYDAN İNTERNET SİTESİ YÖNETİCİSİ
Arslan BULUT - GAZETECİ-YAZAR
Halûk TARCAN – PİYANİST-BİLİMSEL ARAŞTIRMACI
Sadi TOYGAR - sebinkarahisar.com İNTERNET SİTESİ GENEL KOORDİNATÖRÜ
Buket MÜFTÜOĞLU- TASARIMCI
Barış DOSTER - AKADEMİSYEN-YAZAR
Kurtul ALTUĞ - GAZETECİ-YAZAR
Yaşar UYSAL - EKONOMİST-AKADEMİSYEN
Mustafa ÇINKI - ARAŞTIRMACI- YAZAR
Cihan DURA - EMEKLİ ÖĞRETİM ÜYESİ
Bertan ONARAN - ÇEVİRMEN-YAZAR
Mahiye MORGÜL - EĞİTİMCİ-MÜZİKOLOG
Mustafa ASLAN - GAZETECİ-YAZAR
Fatma Sibel YÜKSEK - GAZETECİ-YAZAR
Bartu SORAL - EKONOMİST-YAZAR
Figen ÖZEN – YAZAR
Naci BEŞTEPE – EMEKLİ TÜMGENERAL-YAZAR
Ali ÇEVİKYİĞİT - ÖĞRETMEN
Ali Tayyar ÖNDER - ARAŞTIRMACI-YAZAR
Göksel BEKMEZCİ – SUNUCU, YAZAR
Serdar NARİN – ANAYASA HUKUKÇUSU-AKADEMİSYEN
F. Murat DOĞAN - AKADEMİSYEN
Gülseren AYTAŞ – AVUKAT
Necmi AKYALÇIN – AKADEMİSYEN
Orhan AYBER - İNŞAAT MÜHENDİSİ-SİYASETÇİ
Gülten AVAR - EMEKLİ
Tevfik BİR – YAZAR
Ali SÖKMENOĞLU – HATAY CUMHUBAŞKANI TAYFUR SÖKMEN’İN TORUNU, İÇ MİMAR
Erkan GÜÇİZ – GÜNCEL MEYDAN İNTERNET SİTESİ YAZARI
Yusuf YAVUZ- GAZETECİ
Erhan SANDIKÇI- ÖĞRENCİ
Çağdaş BAYRAKTAR "Misilleme" - MÜZİSYEN-YAZAR
Ayşe BİLİCİ - FOTOĞRAFÇI
Necati Ulunay UCUZSATAR - EMEKLİ KURMAY ALBAY

Devamı>>

Bu bildiriye destek veren ve oluşturulacak Millî İrade Kurultayına katılmak isteyen kişilerin yandaki imza formunu doldurmalarını, kurumsal destek (dernek-platform vb.) verecek olanların aşağıdaki iletişim adresini bilgilendirmelerini rica ederiz.

e-posta adresi: milliiradebildirisi@gmail.com

4 Haziran 2013 Salı

AKP Gitsin de Kim Gelirse Gelsin Anlayışı Türk Halkına Kurulmuş Yeni Bir Tuzaktır



BASIN AÇIKLAMASI
Taksim Gezi Parkında başlayıp tüm ülkeye yayılan eylemler, hakkın hukukun meşru müdafaası, iktidarın, faşizan uygulamalarına karşı bir protesto eylemleri olarak başlamıştı. Ancak bu amaçla meydanlarda toplanan kalabalıklar birden uluslararası bir harekâtın öznesi, figüranı olmaya yönlendirilmeye çalışılıyor. Toplumun, haklı ve meşru olan tepkileri üzerinden başka bir tezgâh örülmeye çalışılıyor.
Yaratılan bu ortam, tam'da her türlü provokasyona açıktır. Çünkü; disiplinsiz,  bilinçsiz, örgütsüz yığın hareketleri, her dönemde ve her zaman belirsiz odaklar tarafından yönlendirilebilir ve sonu hiç de amaçlanmayan, istenmeyen felaketlerle, yıkımlarla sonuçlanabilir.
 Reyhanlı’da bir savaş yaşanırken, 51 ağaç değil, 51 insan hükümetin destek verdiği caniler tarafından katledilirken, kılları kıpırdamayan Brüksel, Cenevre, New York, Madrid, Amsterdam‘ın Taksim’de birden sahneye çıkmış olmaları düşündürücüdür.
Bugüne değin Türkiye'de yaşanan onlarca yıkım ve felaketlerin hiç birinde seslerini duyamadığımız, Türk ulusuna düşmanca tavırları bilinen uluslararası af örgütü ve benzer kurumların gezi parkı olaylarında kararlar yayınlaması, AB ve ABD siyasilerinin art arda açıklamalar yapması, batılı hükümet ve medya gruplarının gezi parkı olayındaki alışılmadık desteği, Türk halkının ezici çoğunluğunun haklı istemleri ve meşru direnişi üzerinden bir “tezgah”ın sahneye sürülmekte olduğunun göstergeleridir.
Merkezine “Tam Bağımsızlık “ şiarını koymayan, sloganlarında; “Ne ABD, Ne AB Tam Bağımsız Türkiye” özlemini yansıtmayan direnişler, protestolar son tahlilde dönüp dolaşıp uluslararası güç odaklarının amaçları ile örtüşür hale gelecektir.
Uluslararası güç odakları Tayyip Erdoğan'ın ve AKP iktidarının “kullanım süresi”nin dolduğunu, Türk halkının sabrının taşmakta olduğunu, huzursuzluğun arttığını, bu nedenle her an bir eylemin veya direnişin başlayabileceği kaygılarını 2 yıldır dile getirmekteydiler.
Uluslararası güç odakları, çıkarlarını korumak ve yeni kazançlar elde etmek için ilişkili ülkelerdeki işbirlikçilerle el ele verip toplumun değer yargılarını değiştirerek, kendi ideolojisi doğrultusunda bir dünya görüşü yaratmakta ve bunu uygulamaktadır. Böyle bir tuzağa düşen ülke, bu aşamadan sonra, Uluslararası güç odaklarının çizdiği yön doğrultusunda yol alacaktır. Taksim Gezi Parkı protestosunu Uluslararası güç odaklarının kendi amaçları ve denetimleri altında yönetebilmek için binlerce ajanı devreye soktuğu duyumlarımız arasındadır.
AKP gitsin de kim gelirse gelsin anlayışı Türk halkına kurulmuş yeni bir tuzaktır. 
AB’ci NATO’cu, OECD’ci, Gümrük Birlikçi, Dünya Bankacı yeni bir iktidarın, emperyalizm için yeni bir “taze kan”ın halkın kendi eliyle devreye sürülmesi tezgahıdır.
Gezi Parkının tozu dumanı arasında; Osmanlı’nın kapitülasyonundan daha tehlikeli olan  “petrol yasası” Meclisten geçirildi. TBMM’den geçen yeni Türk Petrol Kanunu mevcut yasadaki “milli menfaat” vurgusunu kaldırıyor “devlet hissesini” kuyularda sahalara göre azaltıyor. Yani Türkiye’nin petrol sektörü yeni Türk Petrol Kanunu ile birlikte artık yabancıların hakimiyetine terk ediliyor.
Bizim mücadelemiz özü itibari ile emperyalizme karşı tam bağımsızlık mücadelesidir. Uluslararası güç odaklarının maşa değiştirip, makyajlanmış yeni hainleri, yeniden önümüze sürmelerine izin vermemeliyiz.
Sol gösterip, Amerikancı sağ yumruk atanlara dikkat etmeliyiz.
Milliyetçiyim deyip, emperyalizmin yerli uşakları zora girdiğinde onlara elini uzatım kurtaranları iyi tanımalıyız.
Yaşadığımız süreç, 11 yıllık ihanet döneminden, hatta son 63 yıllık teslimiyet döneminden daha zorlu, ihanet mayınlarıyla döşeli bir süreçtir. 
Bu süreci Örgütlü, bilinçli ve ilkeli birlikteliklerle aşabiliriz. Dünyada hiçbir bağımsızlık mücadelesi “yığınların kendiliğinden hareketi” ile kazanılmamıştır kazanılamayacaktır. 

Mahmut ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

26 Mayıs 2013 Pazar

Yerli tohum satan üreticiye hapis şoku!.


Bilim yanlış insanların elinde silaha dönüşüyor tıpkı tohumlarımızın Biyo-Silah’a dönüştüğü gibi ve AKP politikaları bunu zemin hazırlıyor. HER ŞEYİN YERLİSİNİ TERCİH ETMEK ZORUNDASINIZ BAŞKA ÇAREMİZ YOK. SACİDE 

Yerli tohum satan üreticiye hapis şoku Yusuf Yavuz Odatv.com   Yerli - Tohum -Satan - Üreticiye - Hapis - Şoku-1005131200
Türkiye'deki üreticilerin yerli tohum konusundaki sıkıntılarından yola çıkılarak geliştirilen "Yerel Tohum Üretimi ve Takas Projesi"nin çalışmalarına başlandı. Muğla'nın Fethiye ilçesine bağlı, Seki beldesi ile Kayaköy, Yaka ve Nif köylerinde yürütülecek olan projeyle, Hibrit t tohum kıskacındaki üreticilerin yerel tohumlarla üretim yapmaları teşvik edilirken, tüketicilere de daha sağlıklı ürünler sunulması hedefleniyor. Cumhuriyet Kadınları Derneği Fethiye Şubesi'nin öncülüğünde yürütülen projeye, Fethiye, Ölüdeniz ve Seki belediyelerinin yanı sıra çeşitli meslek odaları ve sivil toplum örgütleri de destek veriyor.
'ÜRETİCİ TARLASINI EKMEKTEN VAZGEÇMİŞ'
Seçilen köylerde dikim çalışmaları başlayan projeyle ilgili bilgiler veren Cumhuriyet Kadınları Derneği Fethiye Şubesi Başkanı Dr. Nalan Ünal, 2006 yılında çıkartılan tohum yasasının ardından yaşanan sıkıntılar üzerine bölge köylerinde yaptıkları incelemeler yaparak böyle bir girişimde bulunmaya karar verdiklerini dile getirdi. Üretimde Hibrit tohum kullanan üreticilerin, bu tohumlardan elde ettikleri ürünleri kendilerinin yemediğini kaydeden Ünal, "bu bizim çok dikkatimizi çekti. Köylüler, kendileri tüketmek için geleneksel tohumlardan ayrıca üretim yapıyorlardı. Yani Hibrit tohumdan elde edilen ürünlerin sağlık açısından yarattığı risklerin farkındaydılar ve bu ürünleri kendileri tüketmekten kaçınıyorlardı. Bu, Türk tarımının içinde olduğu durumu gösteren trajik bir örnek oldu bizim için. Üretici köylümüz tarlasını ekmekten vazgeçmiş, ekmediği ürün bedeli karşılığı devletten aldığı parayla yetinmek zorunda kalmıştır. Senelik verilen para öyle yüksek miktar değil ancak üretici öyle bir durumda ki, ektiği zaman hasat sonu elde ettiği gelir, neredeyse devletin verdiği ekilmemiş alan parası kadar" diye konuştu.
TOHUM YASASI İLE KÜRESEL ŞİRKETLERE PAZAR YARATILDI
Hibrit tohumların Türk üreticisini dışa bağımlı hale getirdiğinin altını çizen Ünal, yerel tohum sahibi üreticilerle bağlantı kurduklarını belirterek bu tohumları eken gönüllü çiftçilere ekimden hasat dönemine kadar uzman desteği sağlanacağını söyledi. Belediyelerin desteğiyle sağlanacak olan pazar stantlarında ürünlerin tüketiciye ulaştırılacağının da altını çizen Ünal, Ocak 2004'te çıkartılan 5042 sayılı 'Islahatçı Haklarının Korunması Kanunu' ile birlikte 3 binden fazlası endemik olmak üzere 11 bin çeşit bitki türünü barındıran Anadolu toprakları bu yasayla birlikte devlet eliyle çok uluslu tohumculuk şirketlerine açıldığını, ardından ise, Ekim 2006'da yasalaşan 5553 sayılı Tohumculuk kanunu ile tohum ıslahı yapan şirketlerin hakları düzenlenerek devlet eliyle ıslahçı şirketlere pazar yaratılmasının güvencesi sağlandığına dikkat çekti.
HİBRİT TOHUMLARLA ÜRETİCİ ŞİRKETLERE BAĞIMLI HALE GELECEK
"Tohum yaşamdır. Yaşam satılamaz" satılamaz vurgusu yapan Ünal, şöyle konuştu: "çiftçilik ertesi yıl kullanılacak tohumun bir önceki yılın mahsulünden ayrılıp saklanmasıyla yapılır. Üreticimiz yıllardır hasadının bir kısmını satar ,bir kısmını kendi tüketir, bir kısmını da tohum olarak bir sonraki seneye ayırır. Aynı tarlada her sene aynı ürün ekmemek içinde takas yapar. Bunda kıskançlık yoktur. Ekonomik çıkar yoktur. İşte bu dayanışmadır. Tam da yok edilmek istenen budur. Üretici, yeni düzende Kısır-F1 Hibrit tohumlarla uluslar arası tohum şirketlerine bağımlı, kendi toprağında tarım işçisi haline getirilecek, dayanışma yok olacaktır."
DEĞİŞKEN DOĞAL TOHUMLAR PATENTLENEMİYOR
Söz konusu yasal düzenlemelerin tohuma kayıt ve sertifika şartı getirdiğini anımsatan Ünal, üreticiye verilen 5 yıllık geçiş süresinin Ekim 2011'de dolduğunu anımsatarak, "kayıt altına alınacak tohumun değişmeksizin aynı kalması şartı getirildi. Üreticilerimiz bilirler. Doğada tohumlar aynı kalmaz. Tozlaşma, arılar vs ile yıldan yıla bile değişiklik gösterir. Doğal olan bu tohumlar kısır değildir ve değişkendir. Değişken olması patent almasının önünde engeldir" dedi.
YEREL TOHUM SATAN ÜRETİCİYE PARA VE HAPİS CEZASI
Doğanın patentleşemeyeceğini savunan Ünal, "patent almamış kayıtlı olmayan tohumla üretim yaparsanız satış yapamazsınız, şartı getirildi. Yasa varsa yaptırım vardır. Uyulmazsa da cezası vardır. Çiftçimiz F1- Hibrit tohumu almayıp kendine ait yerel tohumu satmaya kalkarsa ne olacak? Yasanın 12. Maddesine göre ilk etapta 10 bin TL para cezası, tekrarı halinde ise 5 yıl faaliyetten men ve tohumlara bakanlıkça el konulacak. Eğer tohumların imhasına karar verilirse, Bakanlık imha edecek ancak masrafları çiftçi ödeyecek. Çiftçi borcunu ödeyemezse haciz ve hapis cezası ile cezalandırılacak" bilgisini aktardı.
SATIŞI YASAKLANAN YERLİ TOHUMLAR TAKAS EDİLECEK
Projenin bir ayağını da tohum takası şenliğinin oluşturduğunu kaydeden Ünal, böylece sağlıklı ve yerel tohumların kaybolmasının önüne geçilmesini ve yasayla satışı yasaklanan tohumların takas yoluyla üretimini arttırmayı hedeflediklerini dile getirdi. Cumhuriyet Kadınları Derneği Fethiye Şubesi'nin yürüttüğü projeye, Fethiye, Ölüdeniz ve Seki belediyelerinin yanı sıra, Ziraat Müh. Odası Muğla Şubesi, Fethiye Ziraat Odası, Köy-Koop Muğla Bölge Birliği, Or-Koop Muğla Bölge Birliği, Seki Kalkınma ve Dayanışma Derneği, Yaka Köyü Muhtarlığı, Fethiye Tema Vakfı gibi kurumlar da destek veriyor
Yusuf Yavuz
Odatv.com

25 Mayıs 2013 Cumartesi

“İçki Yasağı Değil, "Yaşam Tarzına" Müdahale”



Sayı   :2013/6
        Konu: AKP; “İçki yasağı değil,  "yaşam tarzına" müdahale                                                                  25.05.2013
Kod: 32.011.159
BASIN AÇIKLAMASI
AKP'nin önerisi ile “faşizan yöntemlerle” parlamentodan geçirilen  alkollü   içki yasakları AKP hükümetinin, gerici bir toplum mühendisliği ile   toplumsal yaşamın tüm alanlarını  yasakçı bir zihniyetle yeniden  düzenleme amacının  bir parçasıdır.
Açıkça özgürlük karşıtı faşizan bir müdahale olan bu düzenleme, AKP'nin "Halk sağlığını korumak" ya da Anayasa'daki ifadesiyle "Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri gençliği kötü alışkanlıklardan, alkolden, uyuşturucudan korumakla sorumludur" maddesi ile gerekçelendirilmeye çalışılan yasağın, birilerini  özellikle gençleri "korumak"la  uzak yakın hiçbir ilgisi yok.
İçki yasağı yalnızca  "yaşam tarzına" müdahale değil aynı zamanda, bireysel ve toplumsal yaşamı paraya endeksli bir meta haline getiren bir uygulamadır. Bu yolla alkol tüketimi yoksullara yasaklanmakta, varsıllar açısından ise  bir şey değişmemektedir.
İçki pahalanıyor ve yoksulların yaşamından çıkmaya zorlanıyor. Erdoğan'ın kürtaj, en az 5 çocuk  açıklamalarıyla, içki açıklamaları; toplumu küreselleşme doğrultusunda yeniden şekillendirme projesinin bir parçası.
Bu yasaklarla İçki kaçakçılığı artacak, Alkol lüks bir ürün olacak, en yüksek düzeyde ücret alan  emekçi kitlelerin geniş tabakaları tarafından tüketimini sağlaması olanaksızlaşacaktır.
AKP klasik bir muhafazakâr/faşist bir parti olarak toplumsal yaşam alanlarının bütününde egemenliğini pekiştirme, toplumu ve bireyi denetim altına alma ve yeniden yapılandırma çabasındadır. Bu nedenledir ki  Erdoğan, hem kadın bedenine, hem insanların yapacakları çocuk sayısına, ceplerindeki sigaraya ve tükettikleri içkiye müdahale etmeye başladı.
Hükümet, yasağı savunurken, sürekli olarak başka ülkelerde de benzer kısıtlamaların olduğuna dikkat çekiyor. Ancak Türkiye'de  Avrupa ülkelerine oranla alkol tüketimi ve alkolizm oranı oldukça düşük. 2011'de yayınlanan OECD raporuna göre AB ülkelerinde kişi başına düşen yıllık alkol tüketimi ortalaması 10, 8 litre iken Türkiye'de bu ortalama 1,4 litre.
İçki yasağı genel bir sağlık koruması olarak da düşünülemez. Temel amaç sağlık konusunda adım atmak olsaydı, hükümet, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kanununu ortaya koymaz, sağlık personelini "performans" ölçütlerine tabi tutarak hem hastaları hem de hekimleri tehlikeye atmazdı. Hükümetin, ortada devasa bir işçi ölümleri sorunu varken trafik kazalarını temel dayanak noktası görmesi ise içkiye dönük kararın asıl olarak özgürlükleri kısıtlamaya dönük olduğunu gösteriyor.
Bireylerin özel yaşamlarında neyi nasıl yapacağına karışmak hükümetlerin işi değildir. Eğer Hükümet gerçekten  sağlımızı düşünüyorsa öncelikle işsizliği ortadan kaldırmalı, asgari ücreti arttırmalı, doğrudan ölüm anlamına gelen nükleer ve termik santralleri kapatmalı, doğanın, yer altı ve yerüstü kaynaklarımızın talanına son vermelidir.
Son on yılda AKP adıyla izlenen siyaset gelinen bu noktada vatan dediğimiz toprağın altı ve üstündeki tüm ekonomik kaynakların yabancıların yönetimine geçmesine yol açmıştır.
Kaynaklarda yabancı yönetimi demek Osmanlı dönemindeki kapitülasyonların diğer adıdır, başka bir ülkede bulunan ekonomik gücün yönetimini ele geçirmiş olmak demektir.
Sadece özelleştirilmiş olan bankaların gecen yılki karının 13 milyar dolar olduğu düşünüldüğünde nasıl zayıflatılmakta olduğumuz da açıkça görülecektir.
Buna limanları, madenleri, borsayı, sigorta şirketlerini, fabrikaları, deniz ve havayollarını, Telekom gibi iletişim merkezlerini de ilave ettiğinizde nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımız açıktır.
Türkiye artık kaynaklarını yönetemez ve yabancılara teslim edilmiş olan bu kaynaklara bağlı bir ekonomiyi sürdüremez bir hale düşürülmüştür.
AKP Hükümeti, insanların yapacakları çocuk sayısına, ceplerindeki sigaraya ve tükettikleri içkiye müdahale etmesinin altında yatan,  bu çıplak gerçeğin üzerini din kisvesi ile örtme çabasıdır.
Sorun Alkol  sorunu değil, Özgürlükler sorunudur. Var olan özgürlükler, kan ve gözyaşı ile elde edilmiştir. Uğruna Mücadele edilmiyorsa hiçbir özgürlük gökten inmez.


Mahmut ÖZYÜREK
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ BAŞKANI