Entelektüel karanlığı gören değil, karanlıkta görendir.
Ö. İnce
Kendini Kemalist, Atatürkçü ya da cumhuriyetçi olarak
tanımlayan okurlara şunları sormak isterim.
- Deniz Gezmiş’e eşkıya diyebilecek kaç Atatürkçü vardır?
- Fethullah Gülen’i övebilecek kaç cumhuriyetçi vardır?
- “Kenan Evren’in 12 Eylül’de her yaptığını onaylıyorum”
diyecek kaç tane Kemalist vardır?
- “Bir insana dışkısını yedirmek işkence değildir” diyecek
kaç “insan” vardır?
*
Son yazıma çok sayıda olumlu ve olumsuz tepki geldi (1).
Bu tepkilerin odağı Prof. Dr. Celal Şengör ve Prof. Dr. İlber
Ortaylı idi. Yazımı olumsuz olarak eleştirenlerin ezici bir çoğunluğu kendisini
Kemalist, Atatürkçü ya da cumhuriyetçi olarak tanımlayan okurlardı. Bu
okurların hemen hemen hiçbiri yazılanların yanlış olduğunu söylemiyor ama
“cumhuriyetçi” iki bilim insanının bu şekilde suçlanmasını eleştiriyorlardı.
*
Bir kitleyi dönüştürmek isterseniz o kitlenin aydınlarını,
kanaat önderlerini, düşünce üreticilerini değiştirmeniz gerekir. Bir kitleyi
körleştirmek isterseniz yapacağınız tek şey o kitleyi aydınsız bırakmaktır.
Aydın, toplumun gözüdür.
Gazeteci-yazar Hrant Dink öldürüldüğünde Agos Gazetesi’nin
başına onun yerine Etyen Mahçupyan getirilmişti. Kendisini sosyalist olarak
tanımlayan, yüreği, midesi ve beyni bu topraklarda olan H. Dink’in yerine 1994
yılından beri İslamcı partilere oy verdiğini söyleyen başbakan danışmanı E.
Mahçupyan (2)…
Soros’u öve öve bitiremeyen E. Mahçupyan (3) ile H. Dink’in
Ermeni olmaları dışında ortak noktaları neydi acaba?
H. Dink öldürüldü ve onun yerini E. Mahçupyan aldı.
*
Cumhuriyetçi, Atatürkçü, Kemalist kitlelerin düşünsel
önderleri Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Necip Hablemitoğlu
gibi yazarlar sırayla katledildi.
Bu bir dönüştürmedir. Bugün, sağdan sola siyasal yelpazenin
değişik yerlerinde duran A. T. Kışlalı, U. Mumcu, B. Üçok, Türkan Saylan, N.
Hablemitoğlu gibi aydınların boşalttığı yerlere Celal Şengör ve İlber Ortaylı
gibi yazarlar konumlanmıştır. Cumhuriyetçi, Atatürkçü ve Kemalist kitleler artık
bu kişilerin düşüncelerini dikkate almaktadır.
Peki, bu insanlar kimdir?
*
EVREN'İN 12 EYLÜL DÖNEMİNDE YAPTIĞI HER ŞEYİ ONAYLIYORUM!
Bir söyleşide Prof. Dr. Celal Şengör (CŞ) şunları söylemişti:
CŞ: Kenan Evren’in 12 Eylül döneminde yaptığı her şeyi onaylıyorum.
Evet, istisnasız.
- Şaka yapıyorsunuz.
CŞ: Hayır, efendim.
- İnsanlara dışkısını yedirmek?
CŞ: Hayır, hayır bir dakika. Bir kere dışkısını yedirmek
işkence değil (4).
*
DENİZ GEZMİŞ EŞKİYADIR!
Prof. Dr. Celal Şengör aynı söyleşide şunları da söyler:
Yani ben bu memlekette, Deniz Gezmiş gibi bir
eşkıyaya kahraman denildiğini gördüm!
*
Bu sözlere “cımbızlama” diyebilecek okurlar, linkteki
söyleşinin tamamını okuyabilirler.
Sadece Mamak ve Diyarbakır cezaevlerinde neler yaşandığına
şöyle bir göz atmak bile bu cümleden ve bunu söyleyenden tiksinmeniz için
yeterlidir. Oralarda tutuklu ve hükümlülere neler yapıldığı, o insanların
yazdıkları ve anlattıkları C. Şengör’ün ilgisini çeker mi acaba?
C. Şengör, cumhuriyetin tabutuna çivi çakan, bu ülkeyi
tepeden tırnağa yeniden dizayn eden bir CIA darbesinde yapılanları
onaylamaktadır; hem de “istisnasız” vurgusuyla.
Sayısız yargısız infazlar, en aşağılık işkenceler, sayısız
işkenceden ölümler bile C. Şengör için “istisna” olmaya yetmemektedir. Kira
davalarının bile en az 2 yıl sürdüğü bir ülkede, hiçbir kanıt incelenmeden 41
günde verilmiş bir idam kararıyla Erdal Eren’in asılması da bir istisna
değildir.
12 Eylül’ün ve Kenan Evren’in yaptıklarının, dolayısıyla C.
Şengör’ün “istisnasız” bir şekilde onayladıklarının listesi layıkıyla
sıralanacak olsa koskoca bir ansiklopedi yazılması gerekir. Bu ansiklopedinin
her cümlesi, insanı C. Şengör’ün bu cümlesinden daha fazla tiksindirecek kadar
utançla dolu olur.
Bu bir kötülüktür. Bu, yüz binlerce insanın acısıyla alay
etmek ve üzerinde tepinmektir.
Bugün cumhuriyeti zerrece savunan birinin 12 Eylül’e sempati
duyması için ya çok bilgisiz ya çok vicdansız olması ya da aklını yitirmesi
gerekir.
*
FETHULLAH GÜLEN ÖVÜCÜSÜ CUMHURİYETÇİ!
Bir söyleşide Fethullah Gülen’le görüşüp görüşmediği sorusunu
İ. Ortaylı, gerek İstanbul'da gerekse Amerika'da fırsat buldukça F. Gülen'le
görüştüğünü söyleyerek yanıtlar.
Prof. Dr. İ. Ortaylı, F. Gülen’le ilgili olarak şöyle devam
eder:
"Ben Türk coğrafyası üzerine konuştum, eksik olmasın o
da ilgiyle dinledi. Zaten her görüşmemizde bunları konuşuruz. Okulları
konuşuruz. 1,5-2 saatlik görüşme yaptık.
Ben her zaman için söylerim, kendisi inanıyor. Sakin birisi.
Belirgin konularda hassas. Bu eğitim konusunda falan. Merak ederim sorarım,
bana anlatır. Bu çok önemli bir şey, bir cemaat liderinin, her şeyden önce bir
öğretmenin sakin ve sabırlı olması lazım. Mühim meselesi bu. Gerisi
ilgilendirmez kimseyi. (5)”
*
İ. Ortaylı bunları söylediğinde Yarbay Ali Tatar, ayrıntıları
artık bilinen komplolarla hapse atılmış, bu durumu onuruna yedirememiş ve
protesto etmek için yaşamına son vermişti. İ. Ortaylı’nın ekranda F. Gülen’i
övdüğü o günlerde, F. Gülen’in müritleri, yüzlerce insanı sahte delillerle
hapse atıyor, işkence yapıyor, anaokulları giriş sorularına kadar her türlü
sınav sorusunu çalarak yandaşlarını devletin kılcal damarlarına kadar
yerleştiriyorlardı.
*
Bir an düşünün:
U. Mumcu’nun F. Gülen’i övdüğü bir satır, bir cümle, bir yazı
ya da bir ima var mıdır?
A. T. Kışlalı’nın böyle bir şey yaptığını aklınıza
getirebilir misiniz?
Kemalistlerin geçmişteki kanaat önderlerinden herhangi
birinin F. Gülen’i övdüğünü okudunuz mu?
Aksine T. Saylan’dan N. Hablemitoğlu’na U. Mumcu’dan A. T.
Kışlalı’ya kadar her biri Fethullahçı çeteye karşı yıllarca ısrarlı bir şekilde
toplumu uyardı. 1999 yılında T. Saylan bu tehlikeyi dillendirdiğinde onu din
düşmanı ilân ettiler (6). N. Hablemitoğlu, 1999 yılında aşağıda linkleri
verilen programlarda yaptığı uyarılardan 3 yıl sonra katledildi (7,8).
U. Mumcu’nun bu konuda sayısız yazı yazdığını bilmeyen
yoktur.
Bugün isimlerini art arda sıraladığımız bu
Kemalist/cumhuriyetçi yazarların ortak noktası öldürülmüş olmalarının yanında
siyasal İslam’a ve Fethullahçı çeteye karşı açıkça, kıvırtmadan net tavır
almaları ve bu tehlikelere karşı toplumu ısrarla, yılmadan ve bıkmadan
uyarmalarıydı.
Bu aydınlar yıllar öncesinden canları pahasına bu uyarıları
yaparken 2006 yılında Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Toktamış Ateş ile birlikte
editörlüğünü üstlendiği “Barış Köprüleri” adlı bir kitapta Fethullah Gülen’i ve
okullarını övüyordu:
“Buna karşın bir takım insanların inandığı, beğendiği bazı
şeyler olunca, inanılmaz derecede yardım sağlanıyorsa, keseyi açıyorsa burada
dikkat edilmesi gereken bir şey var demektir. Şimdi Fethullah Gülen Hoca “okul
açınız! Bu lazımdır!” dediği an bir sürü insan keseyi açıyorsa bunu önemsemek
lazım. (9)“
*
Elbette hepimiz gibi İ. Ortaylı’nın da yanılma hakkı vardır.
Ancak bu konuda herhangi bir özeleştiri yaptığını gördünüz mü? Güçten ve
güçlüden yana olmak, nabza göre şerbet vermek bir aydın tutumu olamaz. Hiçbir
kitle, bu tip kanaat önderlerine layık değildir.
İ. Ortaylı, özeleştiri yapmayı bir kenara bırakın,
Fethullahçılar suç örgütü ilan edildikten sonra bile bu konuyu gündeme
getirenlere kızgınlık göstermektedir (10).
AKP’lilerin, Fethullahçılarla olan yakın ilişkilerinden
sıyrılmak için “kandırıldık” demesi, sık sık alay konusu edilir. İ. Ortaylı’nın
böyle bir beyanı dahi yoktur.
F. Gülen’e yaptığı övgüleri, onun okullarını övmek için
yazdığı kitap, “tarihçidir, herkesle görüşmesi normaldir” diye açıklanabilir
mi? “Kandırıldık” diyen AKP’lilerle alay ediliyorsa “kandırıldım bile demeyen”
İ. Ortaylı’ya gösterilen bu sınırsız hoşgörü neyin nesidir?
Bu, kendini kandırmaktır.
*
“HÖDÜK”, “BİR B.K BİLMEZ” AMA BİRLİKTE KİTAP YAZILIR!
Mustafa Armağan adlı kişinin Atatürk ile ilgili hakaretlerine
İ. Ortaylı şöyle yanıt verir:
“Herif kendine göre tarihi çarpıtıyor. Bunlar cahil adamlar,
ne bilirler tarihi. Bir b.k bildikleri yok. Ne okuyacak ne bilecek. Allah'ın
hödüğü suratına baksan halde turp sattırmazsın. (11)”
Cumhuriyetçi kitleler de bu sözleri alkışlamaktadır. Ancak
burada “küçük” birkaç ayrıntı vardır.
İ. Ortaylı “hödük”, “cahil”, “bir b.k bilmeyen”, “pazarda
turp bile satamayacak adam” dediği bu kişiyle birlikte “Resmi Tarih Yalanları”
ve “Tarihin Sınırlarına Yolculuk” adlı iki kitap yazmıştır (12,13).
Ayrıca İ. Ortaylı, “Gelenekten Geleceğe” adlı kitabının
önsözünde, “hödük”, “cahil”, “bir b.k bilmeyen” ve “pazarda turp bile
satamayacak adama”, “Dostum Mustafa Armağan” diye hitap eder (14). Resmi Tarih
Yalanları kitabının editörü Cem Küçük olup yazarları arasında Mehmet Şevket
Eygi, Yavuz Bahadıroğlu, Nevval Sevindi gibi isimler de vardır.
İ. Ortaylı, “hödük”, “cahil”, “bir b.k bilmeyen” ve “pazarda
turp bile satamayacak adam” diye nitelediği M. Armağan’ın “Petersburg’da
Osmanlı İzleri” adlı kitabına önsöz de yazmıştır (15).
Bu durumda İ. Ortaylı’ya şu soruyu sormak gerekir:
Bu M. Armağan ne zaman “cahil” ve “hödük” oldu?
Birlikte kitap yazdığınızda “bilgili” ve “turp satabilir
halde” miydi?
“Dostum” diye hitap ettiğiniz kişi, birlikte kitap yazdıktan
hemen sonra mı “hödükleşti”?
M. Armağan’ın kitabına önsöz yazdığınız sırada M. Armağan
“tarihten anlıyor” muydu?
*
NABZA GÖRE ŞERBET VERME ÜSTADI
Hiç kıvırtmaya gerek yok; bu nabza göre şerbet vermektir. M.
Armağan eskiden neyse şimdi de odur, ne olduğu o zaman da ortadaydı, şimdi de
ortadadır.
Hesap yapan İ. Ortaylı’dır. Dün çıkarları gereği her türlü
işbirliğine girdiği kişileri, aralarında sanki hiçbir ilişki yaşanmamış gibi
bugün aşağılaması bir aydın tutumu değildir.
İ. Ortaylı bütün bu manevraların sonunda ve hesapçılık sayesinde
mutlu sona ulaşmış ve tarih alanında 2017 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve
Sanat Büyük Ödülü’nü almıştır (16).
İ. Ortaylı’yı ateşli bir şekilde savunan bazı
cumhuriyetçilerin bu ödülü şaşkınlıkla karşılaması çok gariptir. İ. Ortaylı,
kendi içinde gayet tutarlıdır. Tuhaf olan İ. Ortaylı’nın yaptıkları değil, kimi
cumhuriyetçilerin ona “cumhuriyet aydını” muamelesi yapmasıdır.
*
Hiçbir yükseliş ya da cinayet boşa değildir.
Onlarca Fethullahçıyı göz göre göre general yapan sistem,
sakıncalı oldukları gerekçesiyle H. Dink ve U. Mumcu’yu onbaşı dahi yapmamıştı.
Kimin ne kadar sakıncalı olduğunu anlamak için 15 Temmuz’u yaşamaya gerek
yoktu.
Katledilen aydınlar, bunları yıllar öncesinden açıkça
söylemiş, yazmış, ortaya koymuştu.
*
KARANLIĞA AYDINLIK DİYEN “AYDIN”
Aydın, karanlığı gören değil, karanlıkta görendir. Cumhuriyetçi
kitlelerin “karanlığı gören” aydınlarını tek tek katlettiler. Onların yerini
alanların bir kısmı, bırakınız karanlığı görmeyi, bu topluma “karanlığı
aydınlık” diye gösterdiler.
*
Bugün cumhuriyetçi kitlelerin kanaat önderi olarak aldığı bu
yazarlar, liberallerin “bayrak sallayan, cırtlak sesli İzmirli Kemalist teyze”
diye karikatürize ederek aşağıladığı o sıradan vatandaş kadar bile öngörülü
değillerdi. Olur, olmaz yere onu bunu “cahil” diye aşağılayan, şimdilerde her
gün televizyonlarda konuşan ve cumhuriyetçilerin kanaat önderi muamelesi gören
İ. Ortaylı, o “teyze” kadar bile refleks göstermemiş, aksine cumhuriyet
yıkıcılarıyla açıkça işbirliği yapmıştır.
İ. Ortaylı, sözcüklerden yapılmış cilalarla, canavarı
parlatıp topluma şirinmiş gibi göstermiştir. İ. Ortaylı, “dikkat canavar var”
diyerek toplumu uyaran insanların yanında olmadığı gibi, uyaranları yutmak için
açılan canavarın ağzındaki dişlere övgüler düzmüştür.
Canavara karşı çıkanların kılavuzu, canavarı besleyip
büyütenler olamaz.
*
AYDINSIZ CUMHURİYETÇİLER
Prof. Dr. İ. Ortaylı kendi alanında önemli bir kişidir. Prof.
Dr. C. Şengör jeoloji ve doğa bilimleri konusunda son derece bilgilidir ve
değerli bilgiler vermektedir. Zaten hiç kimse bu bilim insanlarının kendi
uzmanı olduğu alanlardaki beyanlarına söz söylememektedir.
Ancak aydın olmak, mükemmel bir jeolog ya da seçkin bir
tarihçi olmak demek değildir. Aydın olmak bir tutumdur. İ. Ortaylı ve C.
Şengör’ün tutumları, “cumhuriyetçi aydın” sıfatıyla tamamen ilgisizdir.
Sadece bir saptama olarak şu rahatlıkla söylenebilir:
Bugün kendine cumhuriyetçi, Kemalist, Atatürkçü diyen
kitlelerin aydınları yoktur. Bu kitleler aydınsızdır. Milyonlarca cumhuriyetçi,
el yordamıyla aydınlarını aramakta ve ne yazık ki İ. Ortaylı gibi kişilere
sarılmakta, bu insanlarda keramet aramaktadır.
Bu ülkenin en canlı kesimlerinden yüzü Aydınlanmaya, akla ve
bilime dönük milyonlarca insan, bu değerleri sahiplenmeyen kişiler tarafından
yönlendirilmektedir.
Cumhuriyetçi kitleler bugün bu yazarların hipnozundan çıkmalı
ve reflekslerini en azından o “İzmirli teyze”nin refleks düzeyine
yükseltmelidir.
Cumhuriyetçi kitleler aydınlarını ve kanaat önderlerini
seçerken çok dikkatli olmaları olmak zorundadır.
Çünkü aydınını doğru seçmeyen kitleler körleşirler.
Taylan Kara
29.12.2017 Cuma
Kaynaklar
9. Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof.Dr. Toktamış Ateş. Barış
Köprüleri, Dünyaya Açılan Türk Okulları, Ufuk Kitapları, 1. Baskı, 2005,
İstanbul.
13. Mustafa Armağan, İlber Ortaylı ile Tarihin Sınırlarına
Yolculuk, Ufuk Kitapları, 2005, İstanbul.
14. Prof.Dr. İlber Ortaylı, Gelenekten geleceğe, Timaş
Yayınları, 23. Baskı, 2017, İstanbul
15. Mustafa Armağan, Petersburg’da Osmanlı İzleri, Timaş
Yayınları, 4. Baskı, 2012, İstanbul
ALINTI; http://haber.sol.org.tr/yazarlar/taylan-kara/aydinsiz-cumhuriyetciler-ilber-ortayli-ve-celal-sengore-cumhuriyetci-aydin