II. Dünya Savaşı'nın
sonlarına yaklaşıldığı bir dönemden
başlayarak
Türk hükümetlerinin Atatürk'ün yeni Türk Devleti'nin kuruluşunda
temel olarak tavizsiz uyguladığı ilkelerden yavaş
yavaş fakat imzalanan her yeni ikili anlaşmada
biraz daha fazla olmak üzere uzaklaştıkları bir gerçektir. Başlangıçta değişik adlar
altında yapılan ikili anlaşmaların sayıları az olduğundan bağımsızlığımızı kısıtlamaları
ve yabancıların içişlerimize karışmaları da
o ölçüde az hissedilmiştir.
Fakat zamanla anlaşmaların
sayıları ve getirdikleri ağır şartlar
arttıkça bozulan iktisadi durumun da etkisiyle Türkiye, yardım perdesi arkasında
yabancının dolarına, buğdayına, silahına, yedek parçasına,
kredisine, teknik elemanına ve aklına muhtaç bir duruma gelerek, siyasi,
iktisadi, adli, askeri ve kültürel bağımsızlığını bir
hayli yitirmiştir.
23 Şubat 1945
Tarihli TC Hükümeti ile ABD Hükümeti Arasında imzalanan, 11 Mart 1941 Tarihli “Ödünç
Verme ve Kiralama Kanunundan Yararlanmak için Yapılan Anlaşma”
Yabancı bir devlete verilecek bazı
imtiyazların tohumlarını taşıyan ilk anlaşmanın 23 Şubat 1945
tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'yle imzalanmış olduğunu
görüyoruz. Bu anlaşmayla
Amerika'nın 11 Mart 1941 tarihinde çıkardığı "Ödünç Verme ve
Kiralama" kanunundan yararlanan ülkeler arasına, savaşın sonuna
yaklaşıldığı bir
sırada, Türkiye de alınmış oluyordu.
4780 sayılı1 kanunla TBMM'nin
onayından geçen bu anlaşmada, Türkiye Cumhuriyeti
savunmasının, ABD savunması için hayati öneme sahip olduğu
belirtilerek, 1. maddesinde; "ABD Hükümeti TC Hükümeti'ne, ABD
Cumhurbaşkanı'nın devir veya tedarikine
yetki vereceği savunma maddelerini, savunma
hizmetlerini ve savunma bilgilerini vermeye devam edecektir" denilmekteydi. Genel terimlerle
ifade edilen savunma maddelerinin cinsleri, nitelikleri, eski veya yeni mi
olacakları, sayıları, nerede ve ne zaman teslim edilecekleri hakkında bilgi
olmadığı gibi, Amerikan Hükümeti'ni bu konuda bağlayıcı
bir hüküm de yoktur.
Anlaşmanın
2. maddesinde Türkiye'nin yükümlülükleri şöyle sıralanmış:
"TC Hükümeti, sağlayabilmek
vazifesinde bulunduğu ve müsaade edebileceği
maddeleri, hizmetleri, kolaylıkları veya bilgileri, ABD'ye temin
edecektir."
Bu maddeye göre; Türkiye de,
Amerika'ya onun ihtiyaç duyduğu maddeleri, hizmetleri, bilgileri
ve kolaylıkları sağlayacaktır.
Bu maddede "savunma" sözü de kullanılmadığına göre,
savunma dışındaki
hizmet, bilgi, kolaylık ve maddelerin de sağlanmasını, ABD Türkiye'den
isteyebilecektir. Ayrıca bu maddedeki "kolaylıklar" sözü, Türkiye'nin
hava meydanlarıyla, limanları ve yollarının Amerikalılar tarafından
kullanılmasından, Türkiye'de Amerikalıların üs ve tesisler kurmalarına
varıncaya kadar çok değişik
anlamlar taşır. Bu maddeyle Türk Hükümeti, nerede başlayıp
nerede biteceği belli olmayan çok geniş
bir yükümlülük altına girmiş bulunmaktadır.
Anlaşmanın diğer bütün
maddeleri, Türkiye'ye verilmesi düşünülen ve neler olduğu henüz
bilinmeyen savunma malzemelerinin; nasıl kullanılacağından
geri verilmelerine patent ve haklarından doğması muhtemel ödemelerin
Amerikan Hükümeti'ne nasıl yapılacağına kadar, büyük ve zengin
Amerika'nın haklarının korunması için, Türkiye'nin uyması gerekli şartları
kapsıyor.
Bir örnek olarak anlaşmanın 5. maddesini buraya
aktaralım:
“TC Hükümeti ABD Cumhurbaşkanınca
tayin edileceği veçhile, şimdiki
olağanüstü hal son bulduğu
zaman, işbu anlaşmaya
uygun olarak kendisine devredilmiş olan savunma maddelerinden yok
edilmemiş, kaybolmamış
veya kullanılmamış olan veya ABD Cumhurbaşkanı
tarafından ABD veya Batı Yarım Küresi savunmasına elverişli
olduğu veya ABD'nin başka
bir şekilde işlerine
yarayacağı tespit edilecek olanları,
ABD'ye geri verecektir”.
Türkiye ve Amerika gibi bağımsız iki
ülke arasında "eşitlik" ilkesine göre
yapılan bu anlaşmada,
Türkiye çok ağır
yükümlü-lükler altına girmiş olmasına rağmen, anlaşmada, Türkiye'nin
hak ve çıkarlarını koruyan tek bir kelimeye bile yer verilmemiştir. Buna mazeret olarak o günün
zor şartları
ileri sürülebilirse de bunu kabule asla imkân yoktur. Çok daha zor şartlar
altında, bağımsızlığımız ve
hükümranlık haklarımızla bağdaşmayan anlaşmalar
kabul edilmemiştir.
Kaldı ki bu anlaşmanın
Türkiye açısından ne kadar devam edeceği de belli değil, çünkü
"olağanüstü
hal", burada tarif edilmediği için, ne zaman sona ereceğinin
kararlaştırılması
da ABD'ye bırakılmıştır. Bu anlaşmada ABD
karşılıklı
yardım anlaşması
içerisinde kendi şartlarını
açıkça ortaya koymuş, Türkiye ise hiçbir sınır
ve karşı şart
koymadan Amerikan şartlarını aynen kabul etmiştir.
Türkiye'nin bu tutum ve davranışından çok iyi bir şekilde
yararlanmasını bilen Amerika'nın bu anlaşmayı
basamak yaparak, bundan sonraki anlaşmalarda
daha fazla imtiyazlar, haklar ve tavizler kopardığı
ve bir plan içerisinde amacına varmak için seçtiği
yolda sabırla ilerlediği görülecektir.
Haydar Tunçkanat “İkili
Antlaşmaların İçyüzü”