“Durun, Mevlana
Bizim!” başlıklı bir gazete haberini
okuyalım:
“Türkiye ve
İran, mayıs ayında Mevlana Celaleddin Rumi’nin eserlerinin kendi ortak
mirasları olduğunu belirterek Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür
Örgütü’nün (UNESCO) ‘Dünya Belleği’ listesine alınmasını istemişti.
Bu gelişmeden
haberdar olan Afganistan, Mevlana’nın kendi topraklarında doğduğunu belirterek,
Mevlana’nın çalışmaları üzerinde kendi haklarının da olduğunu iddia etti.”
Haberin özeti
şu: Afganistan, İran ve Türkiye; Mevlana’yı paylaşamıyorlar! Üç ülke de
‘Mevlana, bizim” diyor!
Şimdi,
Mevlana’yı paylaşamayan bu üç ülkenin kültürel yapılarına çok kısa özetler
vererek bir göz atalım.
Afganistan’dan
başlayalım.
• Hem kendi
cinsleriyle hem de karşı cinsten olanlarla cinsel ilişki yaşayanlara
“biseksüel” denilmektedir. Yasalar yasaklamış olsa da kurumsallaşmış
biseksüellik, Afganistan kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır.
• Güney
Afganistan’da yaşayan erkeklerin en az yarısının “oğlan” sevgilileri vardır.
Henüz ergenlik yaşına varmamış genç çocuklarla cinsel ilişki yaşayan
yetişkinlere “Baça Bazi”, yani “sübyancı” adı verilmektedir. Sübyancılık, yani
oğlancılık, Afganistan’ın tüm büyük şehirlerinde çok yaygındır.
• Afgan askerlerinin
genelde kadınlara erişimi çok kısıtlıdır. Askerler genç oğlanları kaçırıp iğfal
ederler. Bu oğlanlar sonradan erkeklere fahişelik yaparlar.
• Afganistan’ın
üçüncü en büyük şehri Kandehar, yüzyıllardır eşcinselliğin, daha doğrusu
oğlancılığın merkezi olmuştur. Bu durumu vurgulayan Kandehar halkı şöyle
demektedir: “Bizim şehrin üzerinde kuşlar tek kanatla uçar, diğer kanatlarıyla
kıçlarını korurlar!”
• Afganlıların
oğlancılık geleneğinde, ergenlik öncesi ve ergen çocuklar eğlence ve cinsel
faaliyetler için zenginlere ya da güçlü erkeklere satılır. Bu gelenek, belirli
ölçüde çocuk pornografisi, cinsel kölelik ve çocuklarla fuhuş da içerir.
• Afganlıların
oğlancılığı, şiirlerine de yansımıştır. Bu şiirlerde oğlanların güzelliği
övülür.
• Afganistan’da
yönetimi ele geçiren Taliban örgütü, eşcinselliği yasaklamıştı. Ancak,
Taliban’dan kurtulduktan sonra eski yaşam biçimine dönüldü. Mücahitlerin, yani
savaşçıların da artık oğlanları bulunmakta, onlarla kışlalarda açıkça beraber
yaşamaktadırlar.
• Günümüz Afganistan’ında
genç oğlanlara kadın giysileri giydirilip dans ettirilmekte, daha sonra
kendileriyle cinsel ilişkiye girilmektedir.
• İslam dinini
kendi siyasi veya kişisel çıkarları için kullanan Afgan yöneticileri,
oğlancılığı hoş karşılamaktadır.
• Binlerce insanı
İslam’ı yayma amacıyla ayaklandıran, İslam adına cihat yapan, komünizme karşı
savaşan Afganlı mücahit komutanlar, çocukları iğfal etmekten ve oğlancılık
yapmaktan geri durmamışlardır.
Gelin, şimdi
Mevlana’yı kimseler bırakmak istemeyen İran’ın kültürüne de çok kısa bir göz
atalım.
• Eski İran
toplumunun kültüründe çoktanrılı inanç ve oğlancılık yer almaktaydı.
• Oğlancılığın
kökeni eski zamanlarda da tartışılmıştı. Heredot, İranlıların oğlancılığı
Yunanlardan öğrendiğini yazmıştır. Buna karşılık bazı tarihçiler, İranlıların
Yunanlarla ilişki kurmadan önce, hadım edilmiş oğlanlarla yattıklarını
anlatmıştır.
• İran, 637
yılında Arapların eline geçti. Araplar, sadece görünüşte eşcinselliğe
karşıydılar. İslam’ın kutsal kitabı Kuran’da eşcinsellik her ne kadar
aşağılansa da; eşcinsel ilişkide bulunanların cezalandırılacağını gösterir açık
bir ayet bulunmamaktadır.
• İran
şiirinde, aşk şiirleri olan gazellerde, örneğin ünlü İranlı şair ve İslam âlimi
Sadi’nin “Bostan” ve “Gülistan” adlı şiirleri Batılılar tarafından ‘homoseksüel
erotik’ şiirler olarak gösterilmiştir. Ünlü İranlı şair ve İslam âlimi Sadi’nin
sevgilisi genç bir erkektir, kadın değildir.
• İran şahı
Muhammed Rıza Pehlevi döneminde eşcinsellik hoş görülmüştür.
Şimdi geldik,
Mevlana’yı başkalarıyla paylaşamayan ülkelerden Türkiye’ye.
Türk halkının
yüzde 99,9’u Mevlana hakkında doğru bir bilgiye sahip değildir!
Türk halkının
yüzde 99,9’u, Mevlana’nın Farsça yazdığı Mesnevi adlı şiir kitabını
okumamıştır!
Türk halkının
Mevlana hakkında bildiği, kulaktan dolma uydurma bilgi kırıntılarıdır!
İşte bu
nedenle, Türk halkının Mevlana’ya bilinçli olarak sahip çıkmasından söz
edilemez!
Türkiye’de
Mevlana’ya bilinçli olarak sahip çıkanlar, cumhuriyeti yıkıp yerine Osmanlı
Şeriat düzenini getirmek isteyenlerdir.
Öyleyse, bu
bağlamda, Osmanlı kültürüne de çok kısa göz atmamız gerekmektedir.
• İlk Osmanlı
padişahı Osman Bey’den başlayarak, Osmanlı padişahlarının tümü biseksüel’dir.
Yani, bir yanda Harem’deki cariye denilen Avrupalı Hıristiyan seks köleleriyle
cinsel hayat yaşarken, bir yandan da oğlanlarla yatmışlardır.
• Osmanlı’da
eşcinsellik, oğlancılık yasaklanmamış, ayıplanmamıştır. Osmanlı, eşcinsellere
hoş görülü davranmıştır.
• 1082 yılında
Sultan Keykavus, Farsça yazdığı “Kabusnâme” adlı kitabında oğluna şu nasihatte
bulunur:
“ … ve yaz
olunca avretlere meylet ve kışın oğlanlara, ta ki bedenen sağlam olasın. Zir
ki, oğlan teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir yere gelende teni azdırır ve avret
teni soğuktur, kışın iki soğuk bir yere gelse teni kurutur vesselam.”
Osmanlı
padişahı II. Murat’ın (1404 – 1451) emriyle, Kabusnâme Farsçadan Türkçeye
çevrilir.
II. Murat ve
ondan sonra gelen Osmanlı padişahları bu kitabı ellerinden düşürmezler.
• Osmanlı’da
eşcinsellik tarihsel ve cinsel bir olguya dönüşmüştür. Çoğu Osmanlı padişahının
şiir yazdığı bilinmektedir. “Avni” takma adıyla yazdığı bir şiirde Fatih Sultan
Mehmet, Veyis adlı güzel bir oğlanı över, şiiri şöyle sonlandırır:
“Ey
Avni! Talihin yaver gitti ve o sevgili misafirin oldu! Fırsatı kaçırma, zira
Veyis bin cana bedeldir.”
Fatih, bir
diğer şiirinde ise Galata’daki bir kilisede görevli genç bir papazın
güzelliğini öve öve bitiremez!
• III. Ahmet
(1718 – 1730) dönemi, Osmanlı tarihinde Lale Devri olarak anılır. Bu dönemin
ünlü şairi Nedim’den bir dörtlük:
“İzn
alup Cuma namazına deyû mâderden
Bir
gün uğrulayalım çerh-i sitem perverden
Dolaşub
iskeleye doğru nihân yollardan
Gidelim
serv-i revânım yürü Sadâbâde
Türkçesi:
“Annenden Cuma
namazına gideceğiz diye izin alıp
Felekten bir
gün çalalım
Gizli yollardan
iskeleye doğru dolaşıp
Yürü servi
boylu sevgilim Sadabad’a gidelim.”
Osmanlı şairi
Nedim’in ayartmaya çalıştığı servi boylu, kadın değil oğlandır.
Kadınlar Cuma
namazına gitmezlerdi!
• Osmanlı
döneminde sarayda ve saltanat çevresinde, oğlanlar kadın kılığına sokularak
oynatılır, “Köçek” denilen bu oğlanların danslarına müzisyenler eşlik ederdi.
Oğlanlara köçeklik eğitimi yedi yaşında verilmeye başlanır, bu eğitim on dört
yaşına kadar sürerdi. Çeşitli Osmanlı minyatürlerinde, şenlikler dolayısıyla
çengi ve köçeklerin renklendirdiği danslara rastlanmaktadır. Evliya Çelebi köçekler
için şu tanımlamayı yapmaktadır:
“Yetmiş
tastan, feleğin çemberinden geçmiş, veledi zina afitab misal rakkaseler…”
Değerli
Dostlar,
Buraya kadar
sizlere, Mevlana’yı aralarında paylaşamayan Afganların, İranlıların ve Osmanlı
sevdalılarının yaşam kültürlerinin ortak yanını göstermeye çalıştım.
Eşcinsellik ve
de özellikle oğlancılık bu halkların kültürlerinde ortak paydayı oluşturuyor.
Peki,
Mevlana’nın bu kültürlerle ortak yanı nedir?
“GELİN
YÜZLEŞELİM” adlı kitabımda Mevlana’yı, ünlü şiir kitabı Mesnevi’yi kaynak
göstererek ayrıntılı olarak anlattım: Aklın Düşmanı Mevlana; İlim, Bilim
Karşıtı Mevlana; Kadını Aşağılayan Mevlana, Biat-İtaat Ahlâkını Öğreten
Mevlana; Türkleri Aşağılayan Mevlana, Ağzı Bozuk Mevlana; Oğlunun Cenazesine
Gitmeyen Kindar Mevlana; Çıplak Oynayan Mevlana; Filozofları Aşağılayan
Mevlana…
Burada
Mevlana’nın öne çıkaracağımız özelliği ise şudur:
Mevlana, ünlü
şiir kitabı Mesnevi’de, günümüzde “porno” olarak nitelendirecek öyküler
yazmıştır.
Mevlana, ünlü
şiir kitabı Mesnevi’de, eşcinsel ilişkileri, özellikle de oğlancılığı özendiren
hikâyeleri uzun uzun, iştahla anlatmıştır.
Mevlana, ünlü
şiir kitabı Mesnevi’de, gençlere şöyle öğüt vermiştir: “Kendinize
aksakallı bir şeyh bulup kendinizi ona teslim ediniz!” Mevlana,
gençlere verdiği bu öğütle; Afganistan’da, İran’da ve Osmanlı’da gördüğümüz
oğlancılığı teşvik etmiştir.
Mevlana,
İran’ın Tebriz şehrinden gelen Şems ile Konya’da ilk karşılaştığında kendine
geçer, düşüp bayılır. Bir saat kadar o halde kalır. Uyanıp ayıldıktan ve kendine
geldikten sonra Mevlana, Şems’in elini tuttu, yaya olarak medresesine götürdü.
Her ikisi de bir hücreye girdiler. Tam 40 gün hiç kimseyi içeri almadılar.
Bazıları tam üç ay bu hücreden dışarı çıkmadıklarını söyler. İki yetişkin
erkeğin bir hücreye girip orada günlerce hatta aylarca beraber olması, dönemin
Konya halkı tarafından kınanmış, tepkiyle karşılaşmıştır. Mevlana’nın Şems ile
olan yakın ilişkisine tanık olan oğulları da çok büyük tepki göstermişlerdir.
Değerli
Dostlar,
Türklerin,
Mevlana ile soy bağı yoktur.
Türklerin,
Farsça konuşup Farsça yazan Mevlana ile kültürel bağı da yoktur!
İşte bu nedenle
şöyle diyorum:
Alın, Mevlana
sizin olsun! Mevlana’yı istediğiniz gibi kullanabilirsiniz!
Bizim hiçbir
itirazımız olamaz!
Yılmaz Dikbaş
10 Temmuz 2016,
Pazar
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52
NOT
Bu yazımın
altına üç fotoğraf ekledim.
Birinci
fotoğrafta, Afganlı bir oğlanın köçek olarak dans ettiği görülmektedir. İkinci
fotoğraf, Mevlana’yı göstermektedir. Üçüncü fotoğraf ise Osmanlı’nın Topkapı
Sarayı’ndaki katalogundan alınan bir minyatürdür. Katalogda onlarca eşcinsel
ilişki, oğlancılık ayrıntılarıyla minyatür olarak gösterilmiştir.