Atatürk’ün
yazışma ve konuşmalarından Ermeni konusu üzerine neler dediğini tarayıp, bir
kitapta topladım. Karşımıza önemli bir bilgi ve değerlendirme zenginliği çıktı.
Bunlar konu başlıkları halinde şöyle sıralanabilir:
* Tehcir
bir zorunluluktu.
*
Tehcir’de Ermenilere katliam yapılmamıştır.
* Tehcir
edilenler hayattadır.
*
Tehcir, Ermeni çetelerinin Türklere yaptığı katliamlardan doğan kin ve
düşmanlıktan dolayı, bir yönüyle Ermenilerin hayatını kurtarmıştır.
* Birinci
Dünya ve Kurtuluş Savaşı sırasında katliama uğrayan, asıl soykırım girişimine
tabi tutulan Türklerdir.
*
Türkleri ve Ermenileri, birbirlerini kırmaları için Doğu’da önce Ruslar, sonra
İngilizler, Güney’de Fransızlar kışkırtmışlardır.
* Ermeni
kırımı yalandır, uydurmadır, iftiradır, İngiliz propagandasıdır.
*
“Ermenilere kırım yaptınız” konulu saldırılar, tarihi gerçeklere değil, siyasi
emellere dayanmaktadır.
*
Siyasi emel topraktır, Türkiye’nin Doğusunda “Kafkas Seddi” oluşturmaktır.
* Bu
projede, Kürtçülük ve Ermenicilik birer vasıtadır ve paralel
kullanılmaktadırlar.
Bunlardan
sadece son üçünü ana hatları ile ele alabileceğiz.
Türk
ulusu, Ermenilere soykırım yaptınız iddialı saldırılara üçüncü kez muhatap
olmaktadır. İlki 1915 Tehciri’nden sonra 1916’da başlar, 1918 Mondoros
Mütarekesi’nden sonra yoğunlaşır. İkincisi 1920’dedir. Türk ulusunun canını,
namusunu, toprağını kurtarmak için Çukurova’da Antep, Maraş ve Urfa’da
Fransız-Ermeni işgalcilerine karşı direnmesi üzerine ve özellikle Şubat 1920’de
Maraş’tan Fransız-Ermeni işgalcilerini kovuncadır. Üçüncüsü de 1965’te
başlatılır ama asıl saldırı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin PKK terör örgütü
ile ABD’nin ve AB’nin istediği şekilde bir diyaloğa girmeyip siyasi çözümü
reddederek silahlı mücadeleyi sürdürme kararlılığı üzerine 1995’te başlatılır.
1995’e kadar, 30 yılda Türkler Ermenilere soykırım yapmıştır şeklinde karar
alan veya bildiri yayınlayan sadece altıdır(1). 1995’ten 1998’e kadar karar
alanlara dokuz(2) ilave daha olur. 1999’da PKK başarısız olunca, Güneydoğu’yu
Türkiye’den kopartamayınca yani PKK’ya verilen görev gerçekleşmeyince
soykırımlı saldırılar bunaltıcı şekilde yoğunlaşır. Sadece 2000 yılında 7
karar(3) çıkar. 2001-2006’da bunlara 17 karar(4) daha eklenir.
(1)
Uruguay 1965, ABD Temsilciler Meclisi 1975, GKRY 1982, Dünya Kiliseler Konseyi
1983, ABD Temsilciler Meclisi 1984 (1975’in tekrarı), Avrupa Parlamentosu 1987,
Arjantin 1993.
(2)
Rusya 1995, Arjantin 1995, Kanada 1996, Yunanistan 1996, Lübnan 1997, Belçika
1998, AKPM 1998, Fransa 1998, Arjantin 1998.
(3)
Soykırım uzmanı 126 akademisyen 2000, İsveç 2000, Lübnan 2000, Fransa 2000,
Vatikan 2000, Avrupa Parlamentosu 2000, İtalya 2000.
(4)
Vatikan+Ermeni Kilisesi 2001, Fransa 2001, Avrupa Parlamentosu 2002, Kanada
2002, Arjantin 2003, İsviçre 2003, Arjantin 2004, Uruguay 2004, Arjantin 2004,
Kanada 2004, Slovakya 2004, Hollanda 2004, AB İlerleme Raporu 2004, AP Eurlings
Raporu 2004, Almanya 2005, Litvanya 2005, Fransa 2006.
1965’ten
2007’ye kadar toplam 39 karar çıkar, bunlara eyalet kararları dahil değildir.
39 kararın 6’sı 30 yılda, 1965-1994 arasında çıkar. 1995’te saldırılar
yoğunlaştırılır, 4 yılda (1995-1998) 9 karar, 2000’de 1 yılda 7 karar, 2001 ve
sonrasında ise 17 karar çıkartılır. 39 kararın 24’ü 1999 sonrasında, yani PKK
başarısız kılındıktan, Türkiye AB’ye
aday yapıldıktan sonradır. 1997’de adaylığı reddedilen Türkiye’nin 1999’da yani
PKK başarısız kılındıktan sonra aday yapılmasının anlamı ve arkasından aday
yapılan Türkiye’ye Ermeni soykırımı kartı ile siyasi saldırıların
yoğunlaştırılması dikkat çekici ve uyarıcıdır. Ayrıca 2000 yılında, soykırım suçlamasıyla
yapılan siyasi saldırıların yanı sıra, Batılı sermayedarlarının çıkarttığı
Kasım 2000 ve Şubat 2001 ekonomik krizleri ve sonuçları da göz önüne
alındığında, Türkiye’nin planlı bir siyasi-ekonomik-sosyal tehditle karşı
karşıya olduğu anlaşılmaktadır.
Saldırıların
sürecine ve yoğunlaşma dönemlerine dikkat edilirse konunun tarihi bir
hesaplaşma değil, siyasi bir hesap olduğu ortaya çıkmaktadır. Birinci ve ikinci
saldırılar Sevr öncesidir. Üçüncü saldırı ise Kürdistan kurma öncesidir. Sözde
Ermeni soykırımı konusu ile Kürdistan kurma konusunun ne ilgisi var
denilebilir. İkiz konulardır. Tarihimizde paralel yürütülmüştür. Bu günde
paralel yürütülmektedir.
Soykırımlı
saldırılara Atatürk’ün bakışı, tarihi bir konu şeklinde değil, siyasi hedefleri
gerçekleştirmede bir vasıta olarak kullanma şeklindedir. Yani mücadele alanı
tarih değil, siyasettir demektedir. Ki kendisi de tarihle değil, siyasetle ve
güçle çözmüştür.
Atatürk’ün
sözde soykırım iddiaları üzerine tespit ve değerlendirmelerini sorularla
açıklığa kavuşturalım. Biz soralım, O yanıtlasın.
Türkiye’ye
yapmadığı ve yapmadığını bildikleri halde neden “Ermenilere soykırım yaptınız”
suçlamaları ile saldırıyorlar. Bunları neden yapıyorlar?
“…
Düşmanların bütün çalışması, barış esaslarının kararlaştırılacağı şu sıralarda
memleketimizi dışarıda ve içeride güçsüz bir durumda bırakarak, istedikleri her
şeyi kabul ettirmeyi amaçlıyor…(5)” (24 Nisan 1920-TBMM)
O
günlerde Sevr Anlaşması gündemdeydi. Sevr ile istediklerini kabul ettirmek
için, “Ermenilere kırım yaptınız, yapıyorsunuz” saldırısı ile Türkiye’yi suçlu
duruma düşürüp dıştan destek görmesini önlemeyi, hayır deme direncini kırmayı
amaçlamışlardı.
Şimdi
1995’te yoğunlaşan, 2000’de doruğa çıkan saldırıların amacı daha iyi
anlaşılmaktadır. 1995 yılı için Ata’nın açıklamasındaki, “barış esaslarının
kararlaştırılacağı şu sıralarda” ifadesinin yerine “PKK ile silahlı mücadeleyi
bıraktırıp, siyasi çözümün dayatıldığı şu sıralarda” ifadesi konularak okunması
yeterli olmaktadır. 2000’li yıllar için konulacak ifadeler çoğalmaktadır.
Birkaçını sıralayalım.
*
“Kendisine verilen görevi PKK başaramayınca, PKK’nın yapamadığını bizzat
yaptırmak için AB adaylığına kabul edilen Türkiye ile adaylık koşullarının
belirleneceği şu sıralarda…”
(5)
İsmet Görgülü, Atatürk’ten Ermeni Konusu-Belgelerle, Bilgi Yayınevi,
Genişletilmiş 2. Basım, 2006, s.198 (Metnin devamındaki Ata’nın sözleri aynı
kaynaktan alıntıdır.)
*
“AB’ye uyum paketleri adı altında verdirilecek ödünlerin Türkiye’ye kabul
ettirileceği şu sıralarda…”
*
“İncirlik Üssü kullanım koşullarının görüşüleceği şu sıralarda (2000 Baharı-ABD
için)…”
*
“BOP’un gerçekleştirileceği şu yıllarda…”
*
“Kuzey Irak’ta bir devlet yapılanmasına başlanacağı şu sıralarda (2002)…”
*
İran’a karşı ABD’nin yanında yer almasının sağlanacağı şu sıralarda…”
*
“Kuzey Irak’taki devlet ilanının yapılacağı şu sıralarda…”
Atatürk’ün
aynı konuşmasında sorumuzla ilgili iki yanıtı daha vardır.
“Geleceğe
yönelik çıkarlarını, çeşitli baskılarla bütün dış ülkeleri aleyhimize
çevirmekte gören bütün unsurlar,… tümüyle yalan olan en son Ermeni kırımı
uydurmasını (1920’yi kastediyor) düzenlediler…
İngilizler,
dış durumumuzu yani toplu öldürme iftiraları ile sarsarak, … tasarladıkları
İstanbul işgalini kolaylıkla uygulayabilecek bir ortam hazırlıyorlardı…” (24
Nisan 1920-TBMM)
Başka
bir konuşmasından bir alıntı daha yapalım.
“…
Düşmanlarımız hakkımızda icat ettikleri iftiralarını bir Aralık Paris
Konferansı’na da kabul ettirir gibi oldular. İhtimal bunun neticesi olarak,
daha savaş esnasında birbirleriyle yaptıkları gizli anlaşmaların ve karşılıklı
verdikleri sözlerin tatbikatına başlanmış idi. İzmir, Antalya, Adana, Antep, Urfa
ve Maraş’ın işgalleri hep bir karşılıklı taahhütler neticesi…” (31 Aralık 1919
Ankara)
Ata’nın
bu üç açıklamasından, Ermeni kırımı konulu saldırıların basit bir suçlamadan
çok öte bir durum olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye üzerine niyet besleyenler, bunu
araç olarak kullanmışlar. Güncel çıkarlarını sağlamak için bir tehdit aracı,
uzun vadeli planlarını gerçekleştirmede de bir alt yapı aracı olarak
kullanmışlar. Bugün de Türkiye’ye yönelik planlarını, ki planlarını gizlemeye
de gerek görmüyorlar, gerçekleştirmede bir araç olarak kullanmaktadırlar.
Peki,
bu soykırım iddiaları doğru mudur?
“Türkler
tarafından Ermeniler aleyhinde katliam (İddiaları), uydurulmuş rivayetler ve
bir takım yalan ve iftiralardan ibarettir.” (17 Ocak 1921-Demeç)
O
halde Ermeni sorunu nedir?
“Ermeni
sorunu, Ermeni milletinin gerçek olmayan isteklerinden çok, dünya
kapitalistlerinin ekonomik yararlarına göre çözülmek istenen sorun(dur).” (1
Mart 1922-TBMM)
Ermeni
sorununu dayandırdığınız Emperyalistlerin ekonomik çıkarları nedir?
“Ermeniler
Van ve Bitlis’i ele geçirince, Irak’taki İngilizlerle birleşeceklerinden dolayı
bütün Yakındoğu’da İngilizlerin yeri çok sağlamlık kazanacaktır.” (1 Aralık
1920)
“Ermenistan’ı
Mezopotamya’da yerleşmiş İngilizlere yaklaştıracak surette uzatmak, Moskova ve
Ankara hükümetlerine pek çok nahoş sürprizler yaratmak demek olur.” (27 Aralık
1920)
“Taşnakların,
İtilaf devletlerinin entrikalarına alet olmaktan vazgeçmeyip… Sevr’de İstanbul
hükümetine imza ettirilen anlaşma hükümlerine dayanarak Doğu vilayetlerimizi
işgal için fırsat kollamaları, bu suretle Basra Körfezi’nden Karadeniz’e kadar
Doğu ile Türkiye arasında itilaf devletleri nüfuz ve himayesi altında büyük bir
kütle husule getirip Yunanistan’ın Rumeli ve Batı Anadolu’da oynadığı rolü
Kafkasya, Doğu Anadolu ve İran’da oynamaya azmetmiş olmaları …” (6 Ekim 1920)
“Musul
(Vilayeti-bugünkü Kuzey Irak) bizim için çok kıymetlidir… Birincisi, civarında
sonsuz servet teşkil eden petrol kaynakları vardır. İkincisi bunun kadar önemli
olan Kürtlük meselesidir. İngilizler orada bir Kürt hükümeti teşkil etmek
istiyorlar. Bunu yaptıkları takdirde bu fikir bizim hududumuz dahilindeki
Kürtlere de sirayet edebilir. (6)” (16 Ocak 1923)
Atatürk’ün
bu dört açıklamasını, Sevr haritasını ve 1918’den sonraki bilgileri yan yana
getirdiğimizde emperyalistlerin ekonomik çıkarları ortaya çıkmaktadır.
İngiltere
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın elindeki tüm petrol yataklarını; Arabistan
Yarımadası, Basra ve Musul’u; ele geçirir. Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan
sonra, Osmanlının 1918 yazında işgal etmiş olduğu Bakü petrol bölgesini,
Osmanlıya boşattırarak işgal eder.
Ele
geçirdiği Hazar petrol bölgesi ile Ortadoğu petrol bölgesi arasını kendi
kontrolünde tutup, iki bölge arasında fiziki bağı kurmak için, 1918’de kendisi
tarafından kurulan Ermenistan’ı, Karadeniz kıyılarından Van Gölü’ne kadar
uzatmak, Van Gölü güneyi ile Irak arasındaki boşluğu doldurmak için burada bir
Kürdistan kurmak ister. Sevr haritasının doğusu işte bunu gerçekleştirmektedir.
Atatürk,
bu planı anladığı içindir ki; Moskova’yı birkaç kez uyarır, uyarıları sonuç
doğurur, Ankara – Moskova işbirliği gelişir ve senaryonun Ermeni ayağı kırılır.
Kürdistan’ın
kurulmasını önlemek için de, Musul vilayetini Misak-ı Milli içine alır ve
Türkiye’ye dahil etmek ister. Musul alınamaz ama Sevr ile kurulmak istenen
Kürdistan oyununu bozar.
Görüldüğü
gibi emperyalistlerin ekonomik çıkarı, petroldür, Karadeniz’de egemenliktir.
Diğer öğeler figürandır, kullanılandır. 1920’lerde bu senaryoyu Atatürk
bozmuştur.
Günümüzde
de aynı senaryo oynanmakta, aynı figüranlar kullanılmaktadır. Sadece filmin
esas oğlanı değişmiştir. O yıllarda İngiltere idi, bugün ABD’dir. İngiltere
yardımcı oyuncu olmuştur. Amaçları arasına “su” ilave olmuştur.
(6)
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları, Yay. Haz. Arı
İnan, TTK., 1982, s. 45.
Atatürk’e
sorularımızı sürdürelim. Bu senaryo içerisinde
Ermenilerin rolü nedir?
“Rum ve
Ermeni, Batı emperyalistlerinin hizmetçisi olan uluslar(dır).” (1 Aralık
1920-Ankara)
“Ermenistan,
Doğu’da büyük bir inkılap gayesi için çalışan mazlum milletler arasında, …
bozguncu bir unsur vazifesi yapıyordu. Doğu milletlerinin temasına engel oluyordu.
Doğu’da İngiliz emperyalistleri için bir dayanak noktası hizmeti görüyordu…
Ermenistan,
Doğu ihtilal makinesinin iyi işlemesine mani olmak için, bu ihtilalden
etkilenecek olacaklar tarafından makinenin çarkları arasına sıkıştırılmış
ecnebi bir cisimden başka bir şey değildir…” (13 Kasım 1920-Hakimiyeti Milliye)
Atatürk,
Ermenilerin emperyalistlerin bir maşası olduğunu, kullanıldıklarını tespit
ediyor; ki bu tespitini sıkça tekrarlar, gerçeği gören Ermeniler de bu yönde
açıklamalar yapar; kullanılma amaçlarının da bir siyasi hedefin gerçekleşmesi
için olduğunu belirtiyor. Bu siyasi hedefin tam açıklamasını, hedefi
belirleyenin ağzından verelim.
Sevr
Anlaşması’nı hazırladıkları konferanslarda İngiltere Dışişleri Bakanı Lord
Curzon, 16 Şubat 1920’de şöyle diyor :
“Müttefiklerin uğrunda savaştıkları…
amaçları arasında bağımsız bir Ermenistan devletinin kurulması da vardır. Bu
amacın gerçekleşmesine tüm müttefikler aynı derecede ant içmiş durumdadır.” (7)
Aynı
kişi, bu devletin kurulma amacını da, 22 Nisan 1920’de şöyle belirtir :
“Büyük bir Pan-İslam ya da Pan-Turan
hareketi ortaya çıkabilir ve böyle bir halde, Londra Konferansı, genellikle
dünya barışı bakımından, Türkiye Müslümanları ile daha doğudakiler arasına
sokulmak üzere bir Hıristiyan toplumunun sıkıştırılmasının yerinde bir girişim
ve bunun da yeni bir Ermeni devleti olabileceğini düşünmüştü.” (8)
Atatürk;
bu toplantı tutanaklarından haberi olmaksızın, emperyalistlerin Ermeniler
üzerine neden oynadıklarını, siyasi hedeflerinin ne olduğunu tam isabetle
tespit etmiş ve buna göre cephe tutmuş, bu plandan Türkiye kadar zarar görecek
olan Rusya ile işbirliği yapmış ve planın gerçekleşmesini engellemiştir.
Bugün
de Ermeni kartının tekrar Türkiye’nin önüne konulması, Ermenilerin tekrar
kullanılmaya başlanmasının arkasında, daha önce açıklanan ekonomik çıkarlarının
yanı sıra, L. Curzon’un ikinci sözündeki amaç aranmalıdır. Bundaki doğru
tespit, Atatürk’ün yaptığı gibi, doğru cephe tutmayı, doğru hedefe saldırmayı
sağlayacaktır.
(7)
Osman Olcay, Sevres Andlaşmasına Doğru, Konferans ve Toplantı Tutanakları ve
Belgeler, Ankara Üni. SBF. Yayınları, 1981, s. 24
(8)
a.g.e. s. 513
Ermenicilik ve Kürtçülük hareketleri birbiriyle ilişkili midir,
bunlar aynı kaynaktan mı tetiklenmektedir?
“Kürtlerin
devletten ayrılarak İngilizlerin himayesinde bağımsız Kürdistan kurmaları
teorisini tasvip etmem. Çünkü bu teori, … Ermenistan lehine İngilizler
tarafından tertip edilmiş bir plandır.” (16 Haziran 1919)
“… Kürtleri
Osmanlı (Türk) camiasından ayırmak, İngiliz boyunduruğuna sevk etmek, neticede
Doğu Anadolu’muzu Ermenilere çiğnetmeye yol açacak(tır).” (9 Kasım 1919)
“… Basra
Körfezi’nden Karadeniz’e kadar Doğu ile Türkiye arasında İtilaf devletleri
nüfuz ve himayesi altında büyük bir kütle husule getir(mek)…” (6 Ekim 1920)
İngiltere,
Hazar ile Basra petrol havzaları arasını kendi kontrolünde bir coğrafi bağ ile
birleştirmek ve Anadolu Türklüğünün Kafkas ve Orta Asya Türkleri ile fiziki
bağını kesmek için, Ermenicilik ve Kürtçülük hareketini paralel yürütmüştü. Her
iki hareketi kendi emperyalist politikaları için bir vasıta olarak kullanmıştı.
Atatürk,
sözünü ettiği “Doğu ile Türkiye arasında büyük bir sed meydana getirme”
projesini görmüş, Ermenicilik ve Kürtçülük hareketlerinin bu seddi oluşturmak
için İtilaf devletleri (yani İngiltere) tarafından tezgahlandığını ve Türkiye
için tehlikelerini anlamış, inşa aşamasında seddi yıkmıştır.
Bu
seddin yapılmasını önlemedeki kesin kararlılığını şöyle ifade eder :
“Kafkasya
seddinin yapılmasını Türkiye’nin kati mahvı projesi sayıp, bu seddi İtilaf
devletlerine yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her
türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz.” (9)
Bugün
de emperyalizmin bu iki vasıtası, Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde aynı
kaynaklardan, aynı amaçlarla ve yine paralel yürütülmektedir ve 2007 yılı
itibarı ile önemli mesafe kat etmiştir. Türkiye, Atatürk’ün kesin kararlılığını
gösterme zamanını geçirmektedir. Bugün, Büyük Ortadoğu Projesi içinde
oluşturulmak istenen Doğu Seddini önlemek için “her türlü tehlikeleri göze
almak mecburiyetinde” olduğunu anlamalıdır. Varlığını devam ettirmek için buna
zorunludur. Geç kalmanın bedelini halkına kanla ödettirmemek için zorunludur.
Doğu Seddini önlemek zorundadır. Önlemenin nasılı, ne yapılacağı da
Atatürk’tedir. Atatürk gibi önce bağımsızlığımızı kurtarmak gerekmekte ve bunu
yapabilecek teslimiyetçi olmayan bir hükümeti iş başına getirmek, yurttaşlık
görevimiz olmaktadır.
Cumhuriyet
Gazetesi – Strateji Eki , 4 Haziran 2007
(9)
5 Şubat 1920 tarihli bildirisi, Atatürk’ün bütün eserleri (ATABE), C.6, Kaynak
Yayınları, s. 268