Başlıktaki söz Atatürk’ün 5 Şubat 1920
tarihli bildirisindendir. Bildirisinde “Kafkas seddi” üzerine açıklamalar yapar
ve sonunu başlıktaki gibi bağlar. Der ki;
“Kafkas
seddinin yapılmasını Türkiye’nin kati mahvı projesi sayıp, bu seddi İtilaf
Devletleri’ne yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda
her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz.”
Atatürk’ü bu sonuca götüren, Şubat 1920
itibariyle Türkiye’nin durumu şöyledir; ki anılan ve komutanlara gönderdiği
bildiride durumu uzunca açıklar.
Türkiye dört bir yanından kuşatılmıştır.
Batıdan Yunan ordusuyla, Boğazlardan İtilaf askerleriyle, Akdeniz’den İtalyan
ve Fransız, Suriye’den Fransız, Irak’tan İngiliz ordularıyla, Kafkasya’dan yeni
kurdukları ve Türk topraklarını işgal ettirdikleri Ermenistan ve Gürcistan ile,
Karadeniz’den de Pontus çeteleriyle sarılmıştır. Ayrıca mevcut olan yönetimle
işbirliği yapılarak, Türkiye içerden de çökertilmektedir.
Bu durumda Anadolu Türklüğünün tek nefes
kapısı olarak Kafkasya kalmaktadır. Ancak bu kapıda Ermenistan tıkacı ile
kapatılmaya başlanmıştır. Bu tıkacı Trabzon’dan Van Gölü güneyine kadar olan
bölgeyi içine alacak şekilde büyüterek bir “sed” haline dönüştürme amaçlanmaktadır.
Tıkaç, “Kafkas Seddi’ne dönüştürüldüğünde ise Türkiye’nin dünya ile olan tek
nefes kapısı kapatılacak, Kafkas ve Orta Asya Türklüğü ile ve de verilecek var
olma-yok olma savaşında siyasi, mali ve askeri yönden desteğine gereksinim
duyulan, düşmanlarımızın düşmanı Moskova ile ilişki olanağı ortadan
kalkacaktır.
İşte bu durumda, Kafkas Seddi’nin
gerçekleştirilmesiyle Şark Siyaseti’nin son hedefi olan Türkü ve Türkiye’yi yok
edip tarihten silmenin ortamı tamamlanmış olacaktır. Atatürk Kafkas Seddi’ni bu
nedenle Türkiye’nin kesin yok edilme
projesi sayar.
Kafkas Seddi projesi sadece Van Gölü’nden
Karadeniz’e uzanan değil bir de tamamlayıcısı olarak Güney ayağı vardır.
Atatürk 6 Ekim 1920 tarihli bir telgrafında;
“…Basra
Körfezi’nden Karadeniz’e kadar Doğu ile Türkiye arasında İtilaf Devletleri
nüfuz ve himayesi altında büyük bir kütle oluşturmak..”tan söz eder.
İtilaf Devletleri’nin patronu olan
İngiltere’nin de gerçek niyeti budur. Basra Körfezi ile Karadeniz ve Hazar
Denizi arasında kendi nüfuzunda bir bölge oluşturmak. Bununla da bir taşla çok
kuş vurmak. Birincisi, egemenliği altında bulundurduğu denizlere Karadeniz’i de
katmak. İşgalle kontrol altında tuttuğu Türk Boğazları ile Karadeniz’de tam
üstünlüğü sağlayamamaktadır. Rusya’ya karşı deniz üstünlüğünü sağlayabilmesi
için Trabzon ve Batum limanlarını da kontrolünde tutması gerekir. İkincisi
petroldür. Kendisi için Birinci Dünya Savaşı’nın hedefleri arasında bulunan
Irak petrol havzalarını (Basra ve Kerkük-Musul) işgalle Türklerden alır. Savaşın
sonunda Türkiye’nin kontrolünde bulunan Hazar petrol havzasını da, Mondoros
Ateşkesi ile boşalttırır ve kendisi işgal eder. Bu iki büyük petrol havzasının
(Irak ve Hazar) kendi kontrolünde fiziki bağını oluşturmak da, vurduğu ikinci
kuş olacaktır. Üçüncüsü de Anadolu Türklüğünün direnişini, yaşam alanını
daraltarak dışla ilişki olanağını keserek, bitirmek.
Kafkas Seddi projesi sonuç olarak, Basra
Körfezi İle Karadeniz’i ve Hazar Denizi’ni birleştirecek bir sed olarak
karşımıza çıkıyor. Seddi oluşturmak için Ermenistan’ı Karadeniz kıyılarından
Van Gölü güneyine kadar genişletmek, Van Gölü ile İngiliz işgalindeki Irak
arasındaki boşluğu doldurmak için de Kuzey Kürdistan’ı(!) kurmak istediler.
Güney Kürdistan (!) (Kuzey Irak)
isterse buna katılabilecekti. İşte Sevr Anlaşması haritasının doğusu bunu
düzenliyordu.
Atatürk, Türkiye’nin yok edilmesini doğuracak
bu projenin tehlikelerini gördü ve bu projeden Türkiye kadar zarar görecek olan
Moskova’yı birkaç kez uyardı. İki örnek:
“Ermeniler
Van ve Bitlis’i ele geçirince Irak’taki İngilizlerle birleşeceklerinden dolayı
bütün Yakındoğu’da İngilizlerin yeri çok sağlamlık kazanacaktır.” (1 Aralık 1920)
“Ermenistan’ı
Mezopotamya’da yerleşmiş İngilizlere yakınlaştıracak surette uzatmak, Moskova
ve Ankara Hükümetlerine pek çok nahoş sürprizler yaratmak demek olur.” (27 Aralık 1920)
Uyarıları sonuç verdi, Ankara- Moskova
işbirliği ile Kafkas Seddi’nin Ermenistan ayağı kırıldı. Kürdistan kurma hayali
de Sevr yerine Lozan Barışı getirilerek söndürüldü. Ayrıca İngiliz’in
uşaklığını yaparak bu hayalin peşinde koşanlar ile emperyalizme hizmet
edeceğinin farkında olmadan bir heyecan ile Kürtçülük peşinde olanlara,
kullanılanlara, bilgi ve uyarılarda bulundu, sonucun ne olacağını anlattı. İki
örnek verelim:
“Kürtlerin
devletten ayrılarak İngilizlerin himayesinde bağımsız Kürdistan kurmaları
teorisini tasvip etmem. Çünkü bu teori, muhakkak Ermenistan lehine İngilizler
tarafından tertip edilmiş bir plandır.” (16 Haziran 1919)
“Kürtleri
Osmanlı camiasından ayırmak, İngiliz boyunduruğuna sevk etmek, neticede Doğu
Anadolu’muzu Ermenilere çiğnetmeye yol açacak Kürdistan Teali Cemiyeti gibi
zararlı bir teşkilatın, vicdan yerine yabancı parası taşıyan birkaç serserinin
memleketimize ekmek istedikleri fesat tohumunun Dersim’de revaç bulmuş olması
üzüntü vericidir”
(9 Kasım 1919)
Atatürk Kafkas Seddi’nin Anadolu’da
kurulmasını önlerken, yanı sıra bu seddin Kuzey ırak’tan oluşturulmaya başlanmasına
olanak vermemek için de, 1918’de elimizden çıkan Musul vilayetini (bugünkü
Kuzey Irak’tan daha büyük) Misak-ı Milli içine aldı. Anadolu’da Kurtuluş Savaşı
verilirken, Musul’a yönelik de askeri harekat yaptırdı. Bizi Kurtuluş Savaşı
vermek zorunda bırakan İngiltere olmasına rağmen, Anadolu’da hiç
çarpışmadığımız İngiliz ordusu ile Musul için Musul kuzeyinde çarpıştık ve çok
önemlidir, Dumlupınar’daki 30 Ağustos (1922) Zaferi’nin ertesi günü, 31
Ağustos’ta İngiliz ordusuna karşı Derbent Zaferi’ni kazandık. Başarıyı
genişletecek gücümüz olmadığı için arkasını getiremedik.
Musul vilayetini Misak-ı Milli sınırları
içine alma gerekçesi ise bazı devlet edenlerin vicdanlarını sızlatacak,
yüzlerini kızartacak, Türk ulusuna vermeleri gereken hesabı artıracak
şekildedir.
“Musul,
bizim için çok kıymetlidir…Birincisi, civarında sonsuz servet teşkil eden
petrol kaynakları vardır. İkincisi bunun kadar önemli olan Kürtlük meselesidir.
İngilizler orada bir Kürt hükümeti teşkil etmek istiyorlar. Bunu yaptıkları taktirde
bu fikir bizim hududumuz dahilindeki Kürtlere de sirayet edebilir.” (16 Ocak 1923)
Musul, şu veya bu şekilde alınamaz ama orada
bir Kürt hükümetinin kurulmasına da fırsat verilmez.
Günümüze geldiğimizde ise, Atatürk’ün “her
türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz” yaklaşımı ile önlediği Kafkas
Seddi Projesi adım adım gerçekleşiyor. İngiltere’nin Dünya Savaşı ve sonrasında
“Asya Çemberi Projesi” içinde yer alan Kafkas Seddi, bugün ABD’nin BOP’u içinde
gerçekleştirilmek yolundadır. Geçmişte İngiltere’nin işgal ettiği Irak’ı bugün
ABD işgal etmiştir. İngiltere’nin Sevr’i ile önce Kuzey’de kurulması, Güney’in
sonradan buna katılması planlanan Kürdistan, bugün defacto olarak Güney’de
kurulmuş, Kuzey’in buna katılması hazırlıkları yapılmaktadır. Kuzey, Güney ile
birleştirilirken Sevr’deki gibi Van Gölü’ne kadar değil, Karadeniz’e kadar
uzatılması planlanmaktadır. Bunu haritalar ile açıklamaktan da
çekinmemektedirler. Haziran 2006’da ABD Silahlı Kuvvetler dergisinde yayımlanan
haritaya, bu bilgiler ışığında bakılması yararlı olur.
Ayrıca Türkiye çeşitli şekillerde dört bir
tarafından da kuşatılmaktadır. Senaryo aynıdır, kullanılan vasıtalar aynıdır
(Kürtçülük, Ermenicilik, işbirlikçilik), sadece filmin esas oğlanı değişmiştir.
Film aynı olduğuna göre, Türkiye’nin bu senaryoya karşı tavrı da Atatürk gibi
olmalıdır. Bütünlüğü için, bekası için Atatürk gibi yapmalıdır. Tehlikenin
geldiği yöne karşı cephe almalı, tehlikeden zarar göreceklerle saf tutmalıdır.
Tehlikeyi doğuranlardan medet umma gafletinde olmamalıdır.
“Bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak
mecburiyetinde” olduğunu kabul etmelidir.