28 Kasım 2014 Cuma

Uyuyan Türkiye Vatandaşını Uyandıran İstatistikler SİLİ ÖZERDİM



Bugün bizim memleketi hiç tanımayan, içinde yaşadığı yeri Alsancak, Ümitköy, Nişantaşı, Bağdat Caddesi, ya da ne bileyim Cihangir’den ibaret sanan değerli dostlar için bir kaç istatistik derleyeyim istedim.
Bunları derleyip toparlamak konusunda bana Serdar Kuzuloğlu‘nun blogu ve Startup Turkey konuşması çok ilham verdi doğrusu. Kendisinin yazısından alıntılar da yaptım.
Türkiye İstatistikleri :
Öncelikle Serdar Kuzuloğlu’nun kendi blogunda verdiği rakamları güncelleyerek tekrar bakalım.
  • 2013 nüfus sayımına göre 76 milyon 667 bin 864 kişilik bir ülkeyiz.
  • Kişi başı gelirimiz 10 bin 782 dolar. (Türkiye İstatistik Enstitüsü)
  • 20-24 yaş arası 6 milyon 214 bin genç var. (Wikipedia)
  • 25-29 yaş arası 6 milyon 286 bin genç var.
  • Okul çağında 18 milyon 857 bin genç var.
  • Üniversiteye girebilmek için 2014 Ocak yılında YGS sınavına 2 milyon 7 bin 69 öğrencibaşvurdu. (Egitim Tercihi.com)
  • Değişik puan türlerine göre, 518 bin ila 218 bin arasında aday barajı geçemedi bu sınavda. (ÖSYM)
  • Her yıl liselerden 730 bin143 üniversiteden 430 bin genç mezun oluyor.
  • Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 17,5 !!! (Yine TUİK)
  • 15-64 yaş grubunda bulunan çalışma çağındaki nüfus, toplam nüfusun yüzde 67′sini oluşturuyor. (TUİK)
  • Türkiye’deki işsizlik oranı yüzde 9! . (Resmi İstatistik Portalı)
Bitmedi. Yine Serdar Kuzuloğlu’nun Startup Turkey konuşmasında değindiği devlet istatistiklerinden;
  • Türkiye’de aynı kaptan yemek yiyen kişilerin sayısı yüzde 63.9!
  • Türkiye’deki toplam 19 milyon hane var, bunlarda ev başına ortalama 4 kişi yaşıyor.
  • Türkiye’deki internet abonesi sayısı 32 milyon kişi.
  • Yabancı dil bilenlerin oranı yüzde 9.
  • Üniversite mezunlarının nüfus içindeki payı yüzde 12.
  • Türkiye’nin yüzde 67’si ailesiyle birlikte yaşıyor.
  • Tek başına yaşayan kişilerin nüfusa oranı yüzde 2!.
Bir de aşağıdakileri ekleyelim (TUİK) :
  • Ortalama hane gelirinin yüzde 69’u, gıda, kira, ulaşım ve ev giderlerine harcanıyor.
  • Eğitime harcanan hane bütçesi yüzde 2.
  • Restoran ve hazır yemeğe harcanan hane bütçesi yüzde 6.
  • Kültüre harcanan hane bütçesi yüzde 3, buna karşın alkol ve sigara yüzde 4!
  • 2013’te toplam 8 milyon kişi yurtdışına çıkmış.
  • Bunların 5 milyonu komşu ülkeler ve Türki cumhuriyetlere gitmiş.
  • 2013’te en çok gidilen ülke, 1 milyon kişi ile Gürcistan (!).
Şimdi bu rakamları Türkçe’ye çevirelim mi?  
1.   Çok ama çok kalabalık bir ülkeyiz.
2.   Zengin değiliz.
3.   İnanılmaz büyüklükte bir genç nüfusumuz var.
4.   Eğitim kalitemiz düşük ve eğitime neredeyse hiç para harcamıyoruz. 
5.   Birçokları için umut kaynağı olan üniversite aslında hiçbir şeyin garantisi değil.
6.   Her sene yüzbinlerce mezun yaratan genç nüfusun neredeyse altıda biri işsiz.
7.   Bütün işsizlere iş bulabilme gibi bir seçenek matematik olarak yok.
8.   İnternet ve diğer teknolojileri sadece eğlence amaçlı kullanıyoruz.
9.   Dünyayı görmek güzel ama komşulardan öteye gitmiyoruz.
10.              Ailemizle yaşıyor, aynı kaptan yemek yiyor, yabancı dil öğrenmiyor, kendini geliştiren bir toplum olamıyoruz.
Son bir istatistik ile bitireyim. OECD tarafından yapılan, tüm üye ülkelerdeki eğitimin kalitesini ölçmeyi amaçlayan PISA eğitim yeterliliği testi sonuçlarına göre, Türkiye’de öğrenim gören öğrenciler 65 ülke arasında :
  • Matematikte 44’ncü
  • Okuduğunu anlama ve anlatmada 42’nci
  • Fen Bilgisinde 43’ncü
oldular. Birinci Çin, beşinci Kore… Bunun anlamı şu : geleceğimizi şekillendirecek çocukları ve gençleri rekabette avantaj sağlayacak şekilde eğitemiyoruz.
O zaman soralım mı, bu toplumla, bu çocuklarla, bu üretkenlikle nasıl gerçekleşecek o 2023, 2053, 2071 hedefleri? Cevap basit, gerçekleşmeyecek.
Okuduğunuz için teşekkürler.

24 Kasım 2014 Pazartesi

İtirazım Var!... Figen ÖZEN



İtirazım Var, bir çok şeye itirazım var.

Önce Ermenek şehidi Tezcan Gökçe’nin babasının ayağındaki yırtık kara lastiklere itirazım var.
Ak mıdır, kara mıdır belli değil, Atatürk’ün Türk milletine miras bıraktığı Atatürk Orman Çiftliği’nde inşa edilen bin odalı saray bozuntusuna itirazım var.

Karaman valisinin şehit babası Recep Gökçe’ye sadaka verir gibi gönderdiği kara lastiklere de itirazım var.

 Ve “Ben büyük ülkeyim, sosyal devletim” diyenlerin varlığına itirazım var.

Milli gelirden kişi başına düşen 14.000 dolardan Recep Gökçe’nin payına,  bir kara lastiğin düşmesine itirazım var.

Vahşi kapitalizmin kanlı dişleri arasında öğütülen on sekiz yiğide de;

 Soma’da yandaş patronun madeninde hayatlarını yitiren  madencilerimize de HES’lere de, kesilen zeytin ağaçlarına da, güvenlikçilerin dövdüğü köylülere de;

Utanmadan sıkılmadan “Ölüm madenciliğin fıtratında var.” diyene de, yalandan üzülmüş gibi yapan bakanlara da itirazım var benim.

Kısacası yolsuzluğun, teslimiyetin üzerine kurulmuş bu düzene; “Dersim için devlet özür dilesin” diyen kendini bilmezlere itirazım var benim.

Halaskar Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya, yapılan her hakarete, yakılan, yırtılan bayrağıma;

Atatürk ve Türk düşmanlığına, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne göz diken leş kargalarına;

Dini siyasete, ticarete ve hatta yabancılarla işbirliğine alet edenlere itirazım var benim.

NATO’ya, ülkemdeki ABD üslerine, Patriotlara, füze kalkanlarına, vatanımda konuşlandırılmış yabancı askerlere;

 İkiz Yasalara, Kalkınma Ajanslarına, Vakıflar Yasası’na, Birleşik Şehirler Yasası’na, torba yasalara, İstinaf Mahkemelerine ve daha sayamadığım tüm bölücü yasalara itirazım var.

PKK’nın siyasi uzantılarının TBMM’de boy göstermelerine ve bu milletin verdiği vergilerle onlara maaş ödenmesine;
Peşmergelerin ABD’nin emir ve talimatlarıyla ülkemi yol geçen hanına çevirmelerine;
Öcalan gibi bir bebek katilinin adam yerine konulmasına, “Baş müzakereci” yapılmasına, PKK ile mütareke yapılmasına;

Eşkıyaların devlete ültimatom vermesine, Güneydoğu’da kendi “kamu düzeni”ni kuran üç buçuk teröriste, Amerikan boğalarının dölleyip çayıra saldığı işbirlikçilere gerekli dersi vermeyen iktidara da itirazım var benim.

 “Amerika’yı Müslümanlar keşfetti” deyip, Türkiye’yi dünyaya rezil eden, karikatürlere konu olmasına neden olan kişinin varlığına da;
Zorbaların haklı, yurtseverlerin haksız kabul edildiği bu düzene de itirazım var.

Türk milletinin önünü kesen, Mustafa Kemal’in (19/Mayıs/1919- 23/Nisan/1920) on bir ay gibi bir sürede teşkilatlanmasını yineleyemeyen oluşumlara da itirazım var benim.

“Bordo Bereliler eğitecek

 Irak Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı Kuzey Irak’ta mücadele eden Peşmerge’nin eğitilmesi için Türkiye de askeri destek veriyor. Peşmerge’ye askeri eğitim programında, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı ’Bordo Bereliler’ olarak da bilinen Özel Kuvvetler görev alacak. Peşmerge’ye bağlı Kuzey Irak’taki kampta verilecek eğitim için yaklaşık bir aydır çalışma yürütülüyor. Bir grup ’Bordo Bereli’nin kampa intikal ettiği belirtiliyor. Türk askerinin Peşmerge’yi eğitim programı, Irak’a resmi ziyaret gerçekleştiren Başbakan Ahmet Davutoğlu’na da soruldu. “Türk askerinin Peşmerge’yi eğitme süreci başladı mı’ sorusuna Davutoğlu,” Irak’ın bir bütün olarak güvenliği Türkiye için hayatidir. Kürt bölgesi sınır olduğu için aynı ırak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin öneme sahiptir. Türkiye Kürt bölgesinin güvenliği için gereken her türlü desteği verecektir. Bu tarihi, insani ve stratejik bir konudur. Eğitim konusunu da ele aldık. Bu da dahil olmak üzere vereceğimiz destekler artarak devam edecek “ dedi. Başbakan, Türkiye’nin Peşmerge’nin  Kobani’ye geçişine izini vermesinin iki taraf arasında oluşan güven ilişkisinin en çarpıcı örneği olduğunu söyledi.”  Yeniçağ Gazetesi
Yukarıdaki haberi okuduktan sonra vaz geçtim. İtirazım var demiyorum. İsyan ediyorum.

Türk ordusunu böylesine zelil bir duruma düşürenlerin varlığına, doğduğu tarihe, aldığı her nefese ve buna ses çıkarmayan omzu kalabalık üniformalılara itiraz ne kelime isyan ediyorum.

Türk askerine böyle bir görev vermek, onu ettiği yemine ihanete sürüklemektir.

 Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada, her zaman ve her yerde; milletime ve Cumhuriyet’ime doğruluk ve muhabbetle hizmet, kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve ASKERLİĞİN NAMUSUNU, TÜRK SANCAĞININ ŞANINI CANIMDAN  AZİZ BİLİP, İCABINDA VATAN, CUMHURİYET, VAZİFE UĞRUNDA SEVE, SEVE HAYATIMI FEDA EYLEYECEĞİME NAMUSUM ÜZERİNE AND İÇERİM.”

 Namus üzerine edilen yemin mukaddestir. Ancak kanun, nizam ve amirlerine itaat eğer vatana ihanet ve düşmanlara hizmet noktasında askeri işbirliğine götürüyorsa; ne kanuna ne nizama uymak ne de amirlere itaat etmek doğru değildir.

 Bir Harbiyelinin, bir askerin eşi, ordusunu gözünden sakınan bir Türk anası olarak Mustafa Kemal Paşa’nın Afyon’da subaylara yaptığı konuşmanın son bölümünü okumalarını önermekten başka bir şey gelmemektedir elimden.

 “Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebalı subaylara ait olacaktır. Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve fesaretleriyle, giriştiğimiz Bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Şahsi ve özel hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıfının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürür. Onları aşağılar ve hor görürler.

 Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü hu muamelelere katlanamaz.

Dolayısıyla subay için "Ya İstiklâl, Ya Ölüm!" vardır Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!

Hayır, artık itiraz etmiyorum, her şeye özellikle Türk askerinin şerefinin ayaklar altına alınmasına isyan ediyorum.

Çünkü “Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü hu muamelelere katlanamaz.”



Figen ÖZEN

23/11/2014