Gerçek bir Cumhuriyet
kadını olduğunu defalarca kanıtlayan Emine Ülker Tarhan, büyük umutlarla
geldiği CHP'den, derin bir umutsuzluğa düşerek ayrıldı. Emine hanım derdini
dört cümle ile özetleyerek gitti: Cumhurbaşkanlığının adeta iktidara hediye edilmiş
olmasından ders çıkartılmamış olması, bu konunun tartışılacağı kurultayın koltuk
kapma yarışına dönüştürülmesi, kritik dönemlerde yapılan sorumsuz
çağrılar, tutarsız tezkere söylemleri ve halkın duyarlılıklarının kopuk
muhalefet. Ne yazık ki, hepsi de doğru, hepsi de yerinde tespitler...
CHP'ye oy veren 11 milyon 270 bin
seçmenin dört gözle istifasını beklediği Kemal Kılıçdaroğlu (KK) ise kaldı. Bu
konudaki görüşünü soran gazeteciye sadece bir kelimelik açıklama yaptı: “Bekliyorduk”...
O kadar yani!.. Grup Başkanvekilliği yapmış bir milletvekilinin
istifası karşısında söyleyebileceği başka söz yok. Anlaşılıyor ki, 1 milyon 32 bin
639 CHP üyesi, istifa etmeden, KK da istifa etmeyecek!.. Karga gibi
tepemizi gagalayıp duracak. Kılıçdaroğlu, bu kararını “Ben eğer
anlamlı bir oy kaybı yaşatırsam giderim” cümlesiyle daha önce ağzından
kaçırmıştı zaten... Bu aşamadan sonra onurlu davranmaya çalışıp istifa etmeye
kalkışsa da onu bu makama getirenler izin vermezler! Zira birlikte başladıkları
operasyonu birlikte tamamlayacaklar... Bu ağır "görev" karşısında;
KK'nın durumu PKK liderinden çok farklı değil... Her ikisinin de davul
boyunlarında, tokmak başkalarının elindedir...
Vaktiyle antiemperyalist, antifaşist ve Marksist bir çıkış
yaparak kurulan PKK, sonunda “Biji Serok Obama” sloganını atma noktasına
kadar gelmiştir. (1) İçerisine düşürüldükleri bu rezil durum; bugüne kadar
bulundukları ve bundan sonra bulunacakları safı da göstermektedir. Bununla
birlikte Öcalan'ın, PKK için sorguda yaptığı “enstrüman”
benzetmesinin ne kadar gerçekçi olduğu bir kez daha ortaya çıktı. “Solcu”
olduğu iddiası ile örgütlülüğünü bugünlere taşıyan PKK, meğer ABD'nin ve diğer
küresel güçlerin elinde bir oyuncak, sadece bir silah imiş!..
Aynı şekilde, Yeni CHP de bu tezgâhın bir parçası
olarak planlanmıştır. Baykal'ın Antalya'da Kılıçdaroğlu ile birlikte
kahvaltı yapması, küresel güçlerin henüz öne sürmediği kanıtlara ve bu şantaj tehdidi
yüzünden olsa gerekir ve Baykal'ın ne kadar zor durumda olduğuna işaret eder.
Belli ki, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan gibi milli hassasiyetleri öne
çıkan az sayıda milletvekili, tahammülün son sınırına kadar gelmişlerdir.
Düşünebiliyor musunuz, Atatürk'ün partisinde, CHP'nin “ağır top”larından Atilla
Kart: “PKK ve PYD'nin Türkiye Cumhuriyeti ile olan ihtilafları ayrı bir
konudur. Fakat orada bir ölüm kalım savaşı veren, hak ve hukukunu korumaya
çalışan bir Kürt halkı var. Dolayısıyla bu noktada PKK ya da PYD üzerinden
söylem geliştirerek oraya sahip çıkmamak, destek vermemek kabul edilemez”
diyebiliyor... Ne günlere kaldık ne günlere diyemiyoruz artık. Kart, bizim
cephenin bir adamıydı -Sivil Kürtler Türkiye'ye sığındığı tartışmasızdır- demek
ki, artık Türkiye Cumhuriyeti'nin PKK'ya sahip çıkmasını ve Türk Ordusu'nun PKK
yanında savaşa girmesini istiyor!..
Bu noktaya getirilen bir partide Emine Hanım gibilerinin elbette
ki işi olamaz!.. Partide kalıp mücadele etmesini öğütleyenlerin ise aklına
şaşarım. Çünkü onlar, KK ile birlikte “parti içi demokrasi”nin tamamen
yok edildiğini ve seçimle yönetime gelecek olanların şansının, işgal ile gelen
bir oligarşi çetesine verildiğini bilmezler! Bu yüzden bu yaldızlı
sözleri çöpe gider!..
İşin en can yakıcı yanı; son kurultayda; “Avrupa Yerel
Yönetimler Özerklik Şartı'na konulan çekinceleri kaldıracağız” diye
taahhütle bulunan Dersimli Kemal'in, Öcalan'dan daha tehlikeli ve güvenilmez bir
adam olduğudur!.. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın bazı maddelerine
konan çekinceleri kaldırmak; yerel yönetimlere PKK'nın direttiği, “idari ve
mali özerklik” tanımak anlamına gelir. Bu yüzden halk, muhalefetin bu ihanetinden korkmuş
ve AKP'yi, bütün yolsuzluklarına rağmen iktidarda tutmuştur. KK parti
yönetimine taşıdığı isimlerle birlikte; güven telkin etmeyen, ikiyüzlü,
yanar-döner, kaypak ve güvenilmez bir adam olduğunu defalarca göstermiştir.
Y-CHP Milletvekili Bülent Kuşoğlu, TBMM'nde düzenlediği basın toplantısında; 17 ve
25 Aralık süreci dikkate alındığında, yolsuzluğun boyutunun GSMH’nin
yüzde 20'sine çıktığını kaydetmiştir. Bu kadar büyük boyutta yolsuzlukların
olduğu bir ülkede, yolsuzluk olaylarını sırf muhalefet dile getirdiği için halk
hiç birine inanmamış ve iktidarı adeta aklayarak ödüllendirmiştir!.. Bu
olay bile başlı başına parti yönetiminden çekip gitme nedeniydi! Ama utanmazlar
direndiler. Kimse halkı, cahil ve ahmak yerine koymasın!.. Gerçek budur...
Alın size bir rezil daha: Bugüne kadar gerçek düşüncelerini
gizlemeyi başaran Yeni CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba,
Cumhuriyet Bayramı nedeniyle düzenlenen törene çelenk koyduktan sonra,
peşmergenin Habur gösterisine gösterilen tepkiler üzerine; “Umarım çözüm
sürecinden dönüş olmaz” diyebilmiştir... Ağbaba'nın da bütün derdi: “Çözüm
süreci”nin bitmemesidir... O da TSK'nın Ayn el Arab'ta (Kobane) PKK'nın yanında
savaşmasında bir sakınca görmemektedir... Al birini vur ötekine...
Bu kafayı taşıyan başta KK olmak üzere; Yeni CHP yöneticilerini,
yeniden oy verip TBMM'ne taşımak en büyük “gaflet, dalalet ve hatta
ihanet”tir!.. CHP tabanı bu büyük yanlışa bir daha düşmemelidir. Bu nedenle vakit
geçirmeden mutlaka bir alternatif yaratıp, seçime bağımsız
bir parti çatısı altında girmek gerekir...
***
Kürtlerin temsil etme iddiasında bulunan kişi ve
örgütler, 30 yıldır okulları yakarak ve bu tavırları ile Kürt
çocuklarının okumasını engellemek suretiyle, cahil kalmalarına
neden olmuşlardır. Bu tespiti bir tarafa kaydedelim. Çünkü küresel güçlerin
piyonları olan bu örgütlerine, verilen emirleri sorgulamadan yerine getirecek
cahil askerler lazımdır... Terör örgütü PKK, hiçbir dönemde Kürtlerin can
düşmanı olan feodalizmle mücadele etmemiştir. Bu önemli tespiti de
diğerinin yanına not edelim. PKK tam aksine, feodalitenin daha da yerleşmesine neden
olacak şekilde, feodal beylerle işbirliği yapmıştır...
Gerçekte Kürt halkının, Türklerden ve diğer halklardan farklı veya
onlarla ilgili bir sorunu hiç bir zaman olmamıştır!..
Sorun, Anadolu'da yaşayan diğer halkların da ortak sorunudur ve
sınıfsal temeldedir. Doğrudan üretim ilişkilerinden kaynaklanmakta
olan bu sorunlar; küresel güçler tarafından sürekli kaşınmakta ve istismar
edilmektedir. En doğru şekilde; emek-sermaye, sömüren-sömürülen düzleminde
tanımlanabilirler. Sınıfsal sorunlar, sadece Kürtlerle değil, Türkiye'de
yaşayan bütün halkların alt tabakaları ile egemen sınıflar arasında var olmuş
ve bugünlere gelmiştir...
Dolayısıyla Kürtlerin “özerklik”, “federasyon”
veya “bağımsızlık” gibi talepleri ile çözülebilecek bir sorunları yoktur
denebilir!.. Bu fikrin doğruluğunu ve Kürt hareketlerinin yanlış yolda
olduğunu gösteren en temel ölçüt; aşağıdaki soruya verilecek, yanıtın
içerisindedir...
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri için “özerklik”,
“federasyon” veya “Bağımsız Kürdistan” isteyen PKK, acaba Anadolu'nun diğer
kesimlerinde yaşayan Kürtler için nasıl bir çözüm önermektedir?..
Temel soru budur!..
Bir an için Kürtlerin isteklerini elde ettiklerini var sayalım.
Anadolu'nun batısında yaşayan Kürtleri, doğuda kurdukları “devlete” taşıyabilirler mi?
Batıya yerleşen ve iş kuran Kürtler, böyle bir öneriyi kabul ederler
mi? Kürtleri temsil ettiğini iddia edenler, bir sürü laf cambazlığı yaptıktan
sonra, bu temel sorulara hangi cevabı verecekler? Batıdaki Kürtler, oradaki
diğer halklarla kardeş gibi yaşayacaklar, doğudakiler için “Bağımsız
Kürdistan” devleti kurulacak!..
Bu demektir ki, Türklerle Kürtlerin geçmişte olduğu
gibi kardeş kardeş yaşamalarının önünde hiçbir engel bulunmamaktadır!.. Öyle
ya, batıda kardeş olan halklar doğuda neden düşman olsunlar?
Kürtlerin haklarını savunmayı bir "ödev" gibi üzerine
almış olanların, başka söyleyebilecekleri sözleri yoktur... En doğru ve
akıllıca çözüm; “Kürt sorunu” diye abartılan ve gerçekte sınıfsal olan
bu soruna verilecek olan yukarıdaki yanıtın içerisindedir... O da tabii ki,
Kürtlerin Anadolu'nun her köşesinde diğer haklarla kardeş kardeş yaşamasıdır.
Tıpkı ortak tarihimizde olduğu gibi...
Üniformalarında ABD bayrağı,(2) ağızlarında “Biji Serok Obama” sloganı olan Kürtlerin tek
kurtuluşu; emperyalistlerin ellerine tutuşturduğu silahları bırakarak,
bölgedeki milli devletlere teslim olmaktır. Aksi halde, tarihin
tekerrür edeceği kesindir. Kürtlerin uyanmasından sonra, bölge ülkelerinin
birlikte geliştireceği stratejilerle doğal kaynaklarımızı sömürmeye gelen
küresel güçlerin hiç şansı kalmayacaktır...
Ne yazık ki, AKP iktidarını sürdürebilmek, muhalefet partileri
ise küresel güçlerin desteği ile iktidara gelebilmek için, bu çirkin oyunun
içerisinde rol almışlardır!.. İşte Y-CHP'deki çözülme, bu ihanetin gün yüzüne
çıkmış olmasındandır...
Av. Cemil Can
DİPNOTLAR: