9 Nisan 2014 Çarşamba
Başbakan Erdoğan hapiste! Cemil Fuat Hendek
Tayyip Erdoğan kimse fark etmeden
hapse girdi! Bunda şaşacak ne var? Bunca ihtirasla, bunca iktidar tutkusuyla,
kendisine biat etmeyenlere karşı bunca kin ve nefretle dolu bir ruha sahip olan
ve böylesi bir ruhun kendisini sürüklediği hedeflere varmak için her türlü yola
başvurmaktan çekinmeyen her insanın eninde sonunda varacağı sona vardı.
Hapsoldu!
İstanbul Büyük Belediye Başkanı
iken kan kokusunu alıp, büyük kentlerdeki rant yağmasına kapı açtı. Yakın-uzak
akrabalar, tanıdıklar, yandaşlar, ortaklar... iltimaslar, kayırmalar,
talimatlar... Böylece tam bir bataklık oluştu. Recep Tayyip şimdi bu bataklığı
tam ortasında tutsaktır.
Emperyalizmin taşeronu oldu.
Kendi ülkesinde yabancı sermayeye çektiği peşkeş yetmedi. Suriye'de alçakça bir
planın parçası olarak dışardan ithal çetelerle başlatılan terörün içsavaşa
dönüşmesine alkış tuttu. İslam adına kafa kesenlerle, canlı canlı insan
yakanlarla, kadınların ırzına geçenlerle cephe kurdu. Onlara canla başla
silah-para-politik yardım yaptı. Yetmedi, yeri geldiğinde onlara yalancı
şahitlik de etti. Tayyip Erdoğan şimdi Suriye'deki emperyalist komplonun
ayrılmaz bir parçası olarak tutsak alınmıştır. Bu ülkedeki savaş suçlarıyla
örülmüş aşılmaz duvarlar arasında kalmış bulunmaktadır.
Recep Tayyip „her istediklerini
verdiği“, onlardan da her istediğini aldığı eski ortaklarıyla girdiği kavgada
tutsak düştü. Bir zamanlar kendi katkısıyla da abartılan, devlet kadrolarına
doldurulan „Cemaat“ adındaki çetenin „inlerine gireceğim“ dedi. Ama aslında baştan
beri o indeydi. Şimdi ise o inde zindan hapsindedir. Bu zindanın duvarlarındana
başka bir şeyi gözü görmemektedir.
Başbakan kasetlere, tapelere
alkış tuttu. Bunlardan delil üretilen davalar için “savcısı benim” dediği bile
oldu. Derken kendisiyle ilgili kayıtlar da dökülmeye başladı ortalığa. İleride
daha başkalarının dökülmesi korkusuyla şimdi tiril tiril titremektedir. Tayyip
Erdoğan yalancı şahitlerin, tarafgir hakim ve savcıların ve tabii tapelerin de
hapsindedir.
Göstericilerin üstüne, psikologlara
araştırma konusu olacak bir vahşetle saldıran “polisine” kendisinin emir
verdiğini söyledi öğünerek. Aralarında katil polislerin de saklandığı birimlere
iltifatlar dağıttı, ödüller verdi. Derken, bunların tümünün “onun polisi”
olmadığı ortaya çıktı. Ama o, çoktan polislere tutsak düşmüş oldu. Tayyip
Erdoğan şimdi ordan oraya sürdürdüğü polislerin de hapsindedir.
Karşı görüşten olanlara
tehditten, hakaretten yana hiçbir sınır tanımadı. Ağzına geleni söyledi.
Herkesin yaşam tarzına, inancına dil uzattı. Aklına uymayanı, işine gelmeyeni
aşağıladı, ötekileştirdi. Çağın ufkuna sığmayacak gericilere, halkın oylarıyla
belediye meclisine seçilmiş kadına yer vermeyen örümceklenmiş kafalara alan
açtı. Tayyip Erdoğan artık bir daha asla kurtulamayacağı şekilde, bir yanda bu
yobazlar takımının diğer yandan da tüm “ötekiler”in çektiği duvarlar arasında
hapsolmuş bulunmaktadır.
İşçilerin haklarını gaspetti,
ücretlerine, kazanılmış haklarına göz dikti. Sendikal haklarını ayaklar altına
aldı, patron düzeninin uydusu sendikalar kurdurarak onları şaşırttı.
İşyerlerini özelleştirerek işsiz bıraktı onları. Milyonlarcasının taşeron
firmalara esir olmalarını sağladı. Şimdi bu yaptıklarının hapsindedir. Hiç
belli olmaz, bugün çoğu suskun görünen işçi, yarın başını kaldırırverir. İşçiden
yana esmeye başlayıverir rüzgar. Tayyip Erdoğan şimdiden bu olacakların
korkusunun ördüğü duvarlar arasında tutsaktır.
Kır emekçilerini daha da
yoksullaştırdı. Tarımı, hayvancılığı bitirdi. Tarım ürünleri işleyen
fabrikaların kapanmasına önayak oldu. Doğanın kırsal alanda yaşayan insanların
yaşam alanı olduğunu hiçe saydı. Ormanlarını, akarsularını, göllerini,
sermayenin talanına açtı. Onların ayrılmaz bir parçası olan doğayı mahvetti.
Tayyip Erdoğan şimdi bu insanların lânetinden oluşmuş duvarlar arasında
hapistedir.
Recep Tayyip öylesine bir hapis
hayatı yaşıyor ki, çevresini sarmış bir koruma ordusu, onların da çevresini
sarmış ve “kendisinin” olup, olmadığını bilmediği bir polis ordusunun dışına
çıkamıyor. Çevresinde, ceketini ilikleyip, iki ellerini göbek altına
kavuşturup, belden öne doğru 15 derecelik açıyla eğilerek karşısında duranlarla
da aşması zor bir duvar örüp, içine sıkışmış bulunuyor. Balkonda tutacak başka
el bulamadığı için en yakın aile fertleri de başka bir duvar. Hiçbir yere bırakmıyorlar
onu. Ama çevresindekilere gerek yok. Asıl içini titretmekte olan korku, başı
dik, halkın içine çıkmaya bırakmıyor onu. Tayyip Erdoğan korumalar ve
polislerin duvarları arasında tutsaktır.
Bir bataklık ortasında,
birbirinin etrafına örülmüş bunca duvardan oluşan bir hapishanede yaşayan
politikacıdan hayır gelir mi?
Aslına bakılırsa, Tayyip
Erdoğan'ın geleceğini aldığı oylar değil, kendi kurduğu ve içinde sıkışıp
kaldığı bu hapishaneler belirleyecek. Söyleyeceği her şeyi bu hapishanelerden
söyleyecek, yapacağı her işi, atacağı her adımı bu hapishanelere göre atacak.
Tayyip Erdoğan'ın hapisten
kurtulma olasılığı kalmamıştır. Bu duvarlar arasından çıkamayacak. Hiçbir yere
kaçamayacak. Olsa olsa, bu duvarlar giderek daralacak ve RTE yaşamının son
gününü orada beklemek üzere, bir başka hapishaneye gidecek.
NOT: Bu yazdığım müneccimlik
değil. Kültür fakiri ve her türlü dünya bilgisinden yoksun olduğu görülen
danışmanları, tarih boyunca benzeri politikacıların nasıl sonlandığını
inceleyip, aktarsınlar kendisine. Aktarsınlar da, benzeri bir sona hazırlasın
kendisini.
Hırsızlıktan teslimiyete /Arslan BULUT
Hırsızlıktan teslimiyete /Arslan BULUT
Konuya iki okur mektubu ile gireyim... Bursa’dan Aynur Turan, “Merhaba hocam, ‘İstifa aklından bile geçmiyor’ başlıklı yazınızı okurken fark ettim; aslında insanlar Erdoğan ve ekibinin siyasi entrikalarından bıkmış durumda. Herkes, iddiaların doğru olduğunu da biliyor... Bilmedikleri ve aslında onları korkutan şey bu iddiaların doğruluğu ispat edildikten sonra ne olacağı... Bu tedirginliği gidermek için birkaç satıra, gelecek yazılarınızda yer vermeniz mümkün olabilir mi diye rica etmek istedim” diyor.Tespitler önemli ama o tedirginliği giderecek olan bizim birkaç satırımız değil halkın tümüne her gün çeşitli kanallardan ulaşabilmesi mümkün olan siyasi parti liderleridir. Biz sadece Yeniçağ üzerinden mesaj veriyoruz.
***
Ramazan Bayraktar ise “Aynı yolda beraber yürüyüp beraber ıslandığı paralel yapı konusunda 12 yıl sonra jetonu düşen BOP eş başkanı, Kıbrıs, Güneydoğu, Ermeni iddiaları ve talepleri gibi konulardaki uyanışını sizce hangi tarihte ve başımıza hangi çoraplar örüldükten sonra açıklayabilir?” diye soruyor.
BOP eş başkanının bu konularda uyanması söz konusu değildir. Çünkü ne yapıyorsa bilinçli yapıyor. Türk kimliğine savaş açan bir kişinin, yolsuzluk ve hırsızlık operasyonlarıyla köşeye sıkıştırıldıktan sonra kendisini kurtarmak için ABD ve Avrupa’ya her türlü siyasi tavizi vermesi beklenir. Obama’nın Tayyip Erdoğan’a telefon ederek Kıbrıs konusundaki girişimlerinden dolayı teşekkür etmesi bu yolun açıldığını gösteriyor! Ermeni meselesi konusunda ise tehcirle göç edenlerin torunlarının Türkiye’ye davet edilmesi, hepsine yeniden vatandaşlık verilmesi, hükümetin gündemindedir. Bunu zaman zaman tepki ölçmek için kendileri açıklamışlardır. Büyük tepki oluşacağını görünce, bu yöndeki taleplerin seslendirilmesini bazı bölücü yazarlara bırakmışlardır. Güneydoğu’da ise PKK, fiilen özerk hale gelmiştir. Dolayısıyla, hırsızlığa ses çıkarmayan seçmen, Türkiye’nin yabancılara teslim olmasına ve büyük bedeller ödemesine yol vermiştir.
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, yani bir Anayasa Profesörü olan Burhan Kuzu, twitter üzerinden yayınladığı bir mesajında “Halkın arasındayım. İnanın bu uydurma kaset ve ses kayıtlarına doğru olsa bile inanan yok. Millet bu iktidardan memnun. Enerjinizi başka yere harcayın” diyorsa, AKP seçmeninin nasıl davranmasını beklersiniz!
***
“Erdoğan’ın gidişinden sonra ne olacak?” endişesi yerindedir. Ulusal Eğitim Derneği Isparta Şubesi Başkanı Mahmut Özyürek, “Türk halkını kimse ölümü gösterip sıtmaya razı edemeyecektir. Yani kimse meşruiyetini yitirmiş hükümetin yerine zararsızlaştırılmış, uysallaştırılmış, cemaat ve bölücülerle hemhal, sözde halkçı seçeneklerle halkımıza yeni tuzaklar kuramayacaktır” diyor ve çıkış yolu olarak Kuvayı Milliye’yi örnek gösteriyor ama ama biliyorsunuz, bu yönde çaba sarf edenler, Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk iddianameleri ile cezaevlerine dolduruldu. Komuta kademesi, iktidardan gelen “milli orduya kumpas kuruldu” itirafına kadar ordunun çökertilmesine seyirci kaldı! Yani Kuvayı Milliye düşüncesi önderlikten yoksun bırakıldı.
***
Bu durumda New York Times’ın, “Türkler her zaman iyi
dizileri sevdi. Yıllar önce takıntı ‘Dallas’ idi... Daha yakın bir tarihte ise
‘Muhteşem Yüzyıl’... Şimdi ise, izlenecek dizi Türkiye’nin kendi siyasi krizi”
yorumu akla geliyor. Evet, çok kimse olan biteni dizi gibi seyrediyor ve
kazananın yanında olmanın planlarını yapıyor!
Tayyip Erdoğan veya diğer liderler, Türk halkının yansımalarıdır. Onlar uzaydan gelmedi! Hepsi halkın içinden çıktı. O halde, onların yaptıklarından da herkes sorumludur.
Türk halkı bilmeli ki kazananın, kaybedenin değil, doğrunun ve gerçeğin yanında durmak, hem insan olmanın, hem Türk olmanın hem de Müslüman olmanın birinci şartıdır! Arslan BULUT
Tayyip Erdoğan veya diğer liderler, Türk halkının yansımalarıdır. Onlar uzaydan gelmedi! Hepsi halkın içinden çıktı. O halde, onların yaptıklarından da herkes sorumludur.
Türk halkı bilmeli ki kazananın, kaybedenin değil, doğrunun ve gerçeğin yanında durmak, hem insan olmanın, hem Türk olmanın hem de Müslüman olmanın birinci şartıdır! Arslan BULUT
27.02.2014
8 Nisan 2014 Salı
Ukrayna ve Aydınlanma!.. Cem Yağcıoğlu
Ukrayna ve
Aydınlanma!.. Cem Yağcıoğlu
Ukrayna’da yaşananları
görüyorsunuz; yeni ‘trend’(eğilim) bu!
Bir: hedefteki ülkenin
iktidar ve muhalefeti ele geçirilir, yolsuzluklara bulaştırılır..
İki: çürümüşlüğe ve de
kokuşmuşluğa tepkili olan halk, sahte özgürlük sloganları ile motive edilir..
Üç: sol ve sağ gruplar
ayrıştırılarak kendi içlerinde de bölünerek ‘forum’ adı altında eğlenceli
-faşing- ortamlar yaratılır..
Dört: önceden sıradan
olan adli vakalar, ‘devlet’ in zafiyete uğratılması için provokasyon(kışkırtma)
için kullanılır.. Ve buradan, çökmekte olan yapı, daha da ağır hasar alır ve
halk arasında kutuplaşmalar daha da derinleştirilir.. Kadın ve çocuk ölümleri
istismar edilir!..
Beş: azınlık gruplar ya
da kendilerini azınlık hissedenlerin, ‘ana Yapı’yla olan sorunlarının ‘gündem’
olması sağlanır..
Altı: geçmişteki şaibeli olaylar,
bugünle ilişkili hale getirilir ve halkın belli bir kısmı daha da kışkırtılır..
Yedi: ülkenin gençliği
kendi değerleri üzerinden değil, sözüm-ona ‘evrensel’ değerler üzerinden bir
çalışma içine sokulur ve sokaktaki vatandaş ile ayrıştırılır..
Sekiz: bu tür hareketlenmelerin hükumet
aleyhine ve ancak sahip oldukları ‘devlet’ lehine olmadığını gören evindeki
vatandaş, harekete destek vermez. İşte bu noktada da ‘halk uyuyor’
propagandasıyla kitleler arasında çok daha derin uçurumlar yaratılır..
Dokuz: halkın bir bölümü ‘devlet’
ine sahip çıktığı için, hükumetin yolsuzluklarını onaylamış imajı yayılarak,
ayrışma daha da derinleştirilir. Kutuplar yaratılır..
Dünyanın her yerinde aynı tip ve
aynı sloganlarla ‘özgürlük’ şarkısı okuyan ‘yarı aydın’ kesim, hükumete olan
haklı tepkisinin, aslında o hükumetleri yaratanlarca kullanıldığının farkında
değildir..
Bahçesindeki fareyi etkisiz
kılmak için, yılanların yolunu açtığından habersizdir. Oysa başkalarının
dayattığı ya da ortaya attığı sahte ‘özgürlük’ naraları yerine, kendi ‘özgün’
‘direniş’ hareketini başlatsa..
Fareleri temizlemek için yılana
ihtiyaç olmadığının farkında olacaktır..
İnsanoğlu binlerce yıllık kopyala
yapıştır huyundan vazgeçmediği sürece, aynı trajedileri yaşamaya mahkûmdur..
Koka-kolaya kızıp, pepsi içmek
gibi.. ABD’ye kızıp, Rusya’nın kucağına oturmak
gibi..
Oysa kucak dansı, kişisel
fanteziler için belki uygun olabilir; ancak milletler için vahim sonuçlar
doğurduğu ortadadır! Son örnek Ukrayna! Görmemek
ve de anlamamak için…
Bizde de bundan sonraki süreç çok
farklı olacağa benziyor; bilhassa ‘ulusalcı’ ya da ‘milliyetçi’ tabana oynayan
medya organlarının hükumet karşıtlığını işlerken, yabancı ajanslardan aldığı
desteğe dikkat etmek gerekiyor. AKP'yi ve de Tayyip’i eleştiren ab ve ABD
medyası ve hükumetleri haberlerinin, halkta yarattığı etkiye kayıtsız kalmamak,
olayları iyi tahlil etmek açısından çok önemli.. ABD’nin karşı olduğu bir AKP,
sizce halkta nasıl bir duygu yaratır, kendinizden örnekle çıkın işin içinden.. ‘ters
gard propaganda’.. Tüm oyun bu kurguyla oynanmakta..
Sıradan adam, AB ve ABD’nin son
dönemdeki Tayyip karşıtlığını gördükçe ve bu gözüne sokuldukça, -bahsettiğim
medya tarafından- acaba, deme durumunda kalıyor olabilir mi! bu ‘medya’ bu tip
haberlerin halkta karşılığının böyle olacağını bilmiyor mu? Yoksa bu işin
içinde ‘yeni istihbarat;’ savaşları mı yatıyor!.. ’ters gard propaganda’..
Bizim derdimiz, 28 Şubat’ı
hazırlayanların -ki içinde bugün Atatürkçü bilinen pek çok gazeteci ve aydın
vardır- yeni bir ‘tezgâh’ peşinde olduğunu anlatmak.. O zaman da hatırlarsanız;
Atatürkçü olduklarını sanan belli bir kesim bu ‘tezgâha gelmiş ve hatta ‘Çevik
Bir’ denen NATO’cu bir generali de medyanın gazına gelerek neredeyse
Cumhurbaşkanı ilan edeceklerdi!.. Direkten döndük..
Bu sebepten, bir şeylerin
peşinden giderken, bir amaç için bir araya gelirken ince eleyip sık dokumak
önemlidir; biz bunu yaptığımız için çok eleştiri alıyor olabiliriz, ancak haklı
çıktığımız ortada.. Bunu da kimse inkâr edemez!..
Sahte Atatürkçülerin bize olan saldırılarına alışığız;
önemli olan onların saldırıları değil.. Onların etki alanında kalan ve ancak
iyi-niyetli pek çok kişinin ‘doğru’ olanı görüp ayrışmasını sağlamaktır..
Batı tarzı ‘özgürlük’ eylemleri
belli bir kesimin hoşuna gidiyor olabilir ve hatta eğlenceli de olabilir.. Ancak
Yugoslavya ve Ukrayna örnekleri ortada dururken, sonucun hiç de düşünülen gibi
olmadığı açık ve nettir! Çünkü ‘özgürlük’, ‘diren’, ‘halkların kardeşliği’,
‘benim vücudum, benim kararım’ gibi insani isteklerin ve de taleplerin nasıl
kullanıldığından ziyade, kimler tarafından kullanıldığıdır önemli olan!
Taleplerin ‘insani’ olması; en
başta, niyetin farklı olduğunu anlayanların eleştiri mekanizmasını kırmak için
gereklidir! Yani bir yerlere giden yol önce ‘iyi niyet’ taşlarıyla döşeniyor.. Üzücü
olan taşları döşeyenlerin bundan haberdar olmaması. Taş oraya nasıl geldi,
parasını kim verdi; bunları sorgulamayanların maruz kaldığı son! UKRAYNA!.. En
yakın ve bariz örnek olduğu için tekrarlıyorum..
İki ucu b..lu değnek; aşağı insen
Amerikan demokrasisi! Yukarı çıksan Rusya hegemonyası! Peki, bunun hesabını kim
verecek! Bunları yazıyorum; zira henüz gösteriler son halini almadan
Ukrayna’nın darmaduman olacağını yazmıştım! Ve bölünme daha da parçalanmaya yol
açacaktır, yani bunlar daha iyi günleridir!
Suriye ve Ukrayna birlikte
değerlendirilmeli ve Rusya-ABD ikili sarmalının yenidünyaya hayırlı(!) olması
dileğimle..
Başkalarının aklı ile başkalarının
yöntemleri ile gidebileceğiniz bir yer yok, öncelikle bunu anlamakla başlamalı!
Kuva-i Milliye ruhu bize pek çok ayrıntıyı sunmaktadır, önemli olan günümüze
uyarlamaktır; e ona da biraz kafa patlatalım artık! Yoksa bizim kafamızı
patlatacakları açık!..
Yeni dönemde başımızı ağrıtacak
ve ismiyle-cismiyle ortaya sürülecek olan ‘Avrasya'cılık’, işte yukarıda
anlattığım tablonun bir sonucu olarak karşımıza çıkacaktır. Henüz büyük bir
çoğunluğun bundan haberi yoktur, ancak detaylarını bir başka yazımda açıkça
yazacağım ve uzunca bir zamandır ‘tezgâhlanan oyunun arka planında..
‘Ergenekon’ sürecinin
bağlantıları ve kodları da burada yatmaktadır..
Yeni bir ABD ‘tezgâhı ile karşı
karşıyayız ve kutuplaşmalar bu şekilde sağlanacaktır!
Son olarak, Kılıçdaroğlu’na
yapılan saldırı ile geçmiş olayların bağlantısını ve de kişinin bağlantılarını
iyi irdeleyin ve ulusalcı geçinen medyanın bu bağlantıları nasıl kurguladığına
dikkat ediniz! Ve yeni 28 Şubatlara hazırlıklı olunuz, tabi yeni ve
geliştirilmiş şekilleriyle..
İhanet yol değiştirmedi, ancak yön
ve yöntem değiştirdiği açık, AKP ve cemaat çatışması bunun öncelikli
kanıtıdır.. Ama sizin asıl dikkat etmeniz gereken yine sizden ve
çıkarlarınızdan ‘dem vuran’ medyadır; zira son dönem bu kadar güçlenmeleri
sizce de manidar değil mi! enteresan değil mi! ab ve ABD medyasının borazanlığını
yapıyor olmaları, oradan referans almaları tuhaf değil mi?
Çok değil, azıcık düşünseniz kâfi..
Bugün tüm Türk Milleti, bilinen
ve menşe-i ne olursa olsun tüm medyaca yönlendiriliyor ve herkes kendisine
yakın medya olgusu ile aslında hayatlarının en büyük ‘yanılgı’ sına doğru tek
bir merkezden yolculuğa hazırlanıyor…
Büyük oyunu göremeyenlerin
rezaleti; UKRAYNA ile ortadadır! Aynı ‘yanılgı’ ya düşülmemesi dileğiyle…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)