"Cumhuriyet Savcısı" sözünün ilk söyleyeni olan Mahmut Esat Bozkurt’a sorarlar:
Cumhuriyet Başbakanı, Cumhuriyet Bakanı, Cumhuriyet Müsteşarı, Cumhuriyet Valisi
Cumhuriyet Büyükelçisi olmuyor da neden Cumhuriyet Savcısı oluyor? Savcılara neden bu imtiyaz? Aynı ortamda Atatürk de bulunmaktadır. Bu sorular karşısında Atatürk, Bozkurt'a 'Ne diyorsun bu duruma?' diye sorar. Bozkurt'un yanıtı çok açıktır.
“Çünkü öyle zaman olur ki,
Cumhuriyeti korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, validen,
büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir. İşte o hesabı soracak olan
Cumhuriyet Savcısı'dır.”
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Savcılara bu yetki ve
sorumluluk verilmiştir. Aynı yetki ve sorumluluk hala geçerlidir. Onurlu
insanlar böylesi sorumluluklardan kaçamazlar. Ülkemizde ulusal bütünlüğümüzü ve
Cumhuriyetimizi hedefe oturtmuş olan BOP adım adım uygulanmaktadır. Başbakan da
bu projede görevlidir. Eş başkan
göreviyle sayın R. T. Erdoğan bu projenin bir ayağına da adına akil
denilen sözüm ona halkı ikna edecek
insanları oturtmuştur. Bu insanlar da gittikleri yerlerde halktan fırsat
bulabilirlerse bir şeyler söylemektedir. Fırsat bulabilirlerse diyorum; çünkü
gittikleri her yerde halk tarafından topa tutulmaktadır bu akiller. Bunlar aynı
zamanda yaptıkları konuşmalarla yürürlükteki T.C. Yasalarına göre suç işlemektedirler; ama sanki
korunuyorlarmışçasına bunlara kimse bir şey yapmamaktadır. Bunlar:
Bir yerde “ Ermeni Artin Agopyan (Öcalan)
için cesur biri, eyalet sistemine geçilmelidir. İstenilen şeyler verilmezse metro istasyonları, alış veriş
merkezleri her gün patlar.. Ceset parçaları ve kanlar üzerimize sıçrar” diyerek
toplumu tehdit ediyor.
Bir diğer yerde terörist başı, Ermeni
Artin Agopyan’ın (Öcalan) özgür bırakılmasından ve Kandil İmralı arasındaki doğrudan
iletişimden söz ediliyor.
Başka bir yerde bebek
katili Ermeni Artin Agopyan’ı TBMM’de
üye olarak görmek”ten söz ediyor ve “sürecin doğal lideri olarak işaret
edebiliyor. Onu mutlak önder göstererek suçluyu övüyorlar.
Başka bir akıl ise
“keşke barış sürecini başlatan kişi, yani Agopyan da özgür ortamda olsa”
diyerek halkı tahrik ediyor, hazmettiriciliğe soyunuyor.
Şimdi soruyorum sizlere ey Türkiye Cumhuriyeti’nin savcıları
bütün bunlar suç değil mi? Eğer suçsa neden görevinizi yapmıyorsunuz? Sizler
görevinizi yapmadıkça Kandil’den bağımsız Kürt Devleti çığlıkları yükseliyor.
Bunlar sizleri rahatsız etmiyor mu? Her taşın altında örgüt arayanlar, eli
kanlı terör örgütünün ülkeyi bölüyor olması sizleri rahatsız etmiyor mu?
Kezban Hatemi
adındaki akile iki gün önce
Siirt’in Aydınlar ilçesinde Molla Burhan Medresesi’ne gitmiş. Kapıda kendisine buraya kadınlar giremez
denmiş. Peki o zaman deyip kuzu kuzu dönmüş kapıdan. Televizyon
kanallarında sürekli konuşan adeta hak hukuk savunuculuğu yapan bu akile
burada neden kendi hakkını aramamıştır? Neden, bana bir kadın olarak Avrupa’da
bile bazı sıkıntılar varken Atatürk insan olma onurunu vermiş, kadın erkek
eşittir diyerek beni yüceltmiştir. Siz beni burada aşağılıyorsunuz, ne demek
kadın giremez, bu gericiliktir, ayrımcılıktır dememiş? Diyemez! Çünkü başka
bölgedeki akiller Kemalizm’i, ulus devleti yıkıyoruz demektedirler. Öyle kolay
mı akil olmak sayın Hatemi? Böyle sustururlar insanı işte. Medresenin içine girme başarısını
gösterebilen sözde akiller de mollanın elini öpmüşler! Vay be molla birden akil
oluverdi demek ki. O bölgenin akili molladır bundan böyle, bu el öpmeyle
birlikte diğerlerinin akilliği fiili olarak sona ermiştir. Hatemi içeri
girememenin kızgınlığından olsa gerek gazetecilerin sorduğu akillere gösterilen
tepkilerle ilgili soru üzerine “it ürür kervan yürür demiş” Yani şehit ailelerini, vatanını milletini seven bütün vatandaşları,
ülkemizi böldürmeyiz, cumhuriyeti yıktırmayız diyen herkesi “it” yapıvermiş bu
hanımefendi. Oysaki katıldığı televizyon programlarında yeni anayasada insanlık
onuru ön planda olacak, en önemli olan budur diyerek vurgu yapıyordu bu akile.
Oldu mu şimdi sayın Hatemi hem
insanlara it diyeceksiniz hem de onur konusunda mangalda kül bırakmayacaksınız.
Burada bir yanlışlık var. Bu yanlışlık da halkta değil sizdedir. Ha,
gazeteciler bir de adınızın önüne Prof. Dr. unvanı eklemişler, sanırım bundan
rahatsız olmamışsınız ki itirazınızı duymadık, görmedik. Nedendir bu
suskunluğunuz? Siz gerçekten Prof. Dr. unvanına sahipsiniz de biz mi
bilmiyoruz? Yasalarımıza göre sahte unvan kullanmak veya böylesi bir biçimde kullanılmasına
sessiz kalmak da suçtur.
Ey Türkiye
Cumhuriyeti Savcıları, ey Türkiye Cumhuriyeti Yargıçları:
Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanından
tutunuz da bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en ufak bir haksızlıktan hatta
Bingöl Dağları'nın ıssız kuytularında bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz
mesulsünüz.
Sizleri göreve davet ediyoruz…..