Cumhuriyetimiz,
kuruluşundan bu yana en kritik günlerini yaşamaktadır. Çok yönlü sinsi bir
işgal ile küresel güçlerin örtülü sömürüsü sürdürülmekte
ve ülke bütünlüğümüzü yıkıp ulusal
birliğimizi parçalamak isteyenlerin çabaları yoğunlaşmaktadır.
Siyasal
iktidar, bu tehlikeli durumu halkın gözünden kaçıracak
her türlü propaganda ve baskı aracını en etkili
biçimde kullanmaktadır.
Meclis’te
muhalefet yok sayılmakta, Cumhuriyetin yansız ve koruyucu kurumları üzerinde
sindirme ve yandaşlaştırma amaçlı her türlü tertip uygulanmaktadır.
Bizler,
Prof. Dr. Mümtaz Soysal‘ın çağrısıyla, siyasal parti bağı olsun olmasın
bir araya gelen kişiler olarak, bu saptamalar
karşısında her yurtsever gibi gittikçe daha çok kaygı duymaktayız.
Cumhuriyet
ve Kemalizm; bu topraklarda yaşayan insanların
bu vatanın sahibi olmasını, ondan eşit pay almasını
ve yüksek bir yaşam düzeyine ulaşmasını amaçlar. Buna karşın, Cumhuriyet ve
Atatürkçülük tasfiye sürecine sokulmuştur.
Sözde
“serbest piyasa” adıyla azgın bir sömürü düzeni dayatılmaktadır. Özelleştirme
talanıyla bağımsızlığın ve Cumhuriyetin temel ekonomik dayanakları ortadan
kaldırılmış, Ülkemiz tarım ve sanayi üretiminden koparılarak her yönden dışa
bağımlı duruma getirilmiştir. En önemli mal ve hizmet üretici kamu
kuruluşlarımız, başta enerji, iletişim, bankacılık, sigortacılık ve madencilik alanlarında
olmak üzere, yabancıların eline geçmiştir.
Yüklü
dış borç, tehlikeli rakamlara varan cari açık, kaynağı belirsiz sıcak para
kullanımıyla krizleri erteleme çabası gibi yanlış politikalar yüzünden ülke
ekonomisi hızla
tıkanmaya sürüklenmektedir.
Diktacı bir
rejime (İslami faşizme!) gitmek, bu tıkanmanın çözümü olarak görülmektedir.
Süregelen
işsizlik, yoksulluk ve açlık sınırı altındaki toplum kesimlerinin gitgide
çoğalması, halkımızda, özellikle gençlerde gelecek kaygısının artması, bir
karmaşa döneminin açık belirtileridir.
Temel
hak ve özgürlüklerin kullanılması, adil yargılanma ve savunma hakları,
demokratik hak arama yolları yasa ve hukuk tanımaz biçimde
ortadan kaldırılmıştır. Sağlık hizmetleri ancak
parası olanların yararlanabileceği duruma getirilmiş, anayasal Öğretim Birliği
(md. 174) bozulmuş, üniversitelerde siyasal
kadrolaşma had safhaya gelmiştir.
Çok
ciddi derecede zedelenen yargı bağımsızlığı; “yüksek yargının tek çatı altında
toplanması” girişimiyle, tümüyle bağımsızlığını yitirerek
siyasallaşacaktır. Emperyalist
güçlerin araçlarından biri olduğu artık açıkça anlaşılan bölücü terör örgütü
ile ilişkiler, bölünmeyi meşrulaştıracak sözde “Açılım” girişimleri ile
sürmektedir.
Dış
siyasette ulusal çıkarlar bir yana bırakılarak Türkiye’miz, uluslararası
güçlerin, ekonomik, siyasal ve askeri emellerine taşeronluk yapar düzeye
indirgenmiştir.
Tüm bu vahim girişimleri
tamamlayıcı ve kalıcılaştırıcı bir son adım olarak başlatılan “Yeni Anayasa” tuzağının, Türkiye Cumhuriyeti’ni
başkalaştırma, “Başkanlık” görüntülü bir
dikta rejimine dönüştürme girişimi olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.
Yürürlükte
bir anayasa varken yapılacak işlemin adı ancak “anayasa değişikliği” olabilir. O da,
yürürlükteki anayasaca konmuş yöntemlere uyarak olur ve bunların başında,
“değiştirilemez” oldukları vurgulanan hükümlere
uymak zorunluluğu yer alır.
Bu anayasal zorunluluk
ortadayken iktidar partisine mensup kimi hukukçuların belirttikleri gibi
yürürlükteki anayasayı “ilga edilmiş“ -hukuksal olarak yok- sayıp “yeni
anayasa” yapmaya girişmek düpedüz “sivil darbe” dir ve açıkça anayasa suçudur. AKP’nin, Meclis’teki 4 partinin
katılımıyla kurulan “Uyum Komisyonu”nu, yeni anayasa yapma yöntemlerini kendisi belirleyerek bir
“asli kurucu iktidar” sayma manevrasını kabul etmek; hukuksal olarak
olanaksızdır.
Yeni anayasa yapmak bu Meclis’in yetkisinde değildir!
AKP iktidarının kökü dışarıda bu politikaları pervasızca sürdürmesi durumunda, bir ulus-devletimizin, yurt bütünlüğümüzün, Cumhuriyetimizin, demokrasinin, toplumsal barışın kalmayacağı çok tehlikeli bir döneme girilebilir.
AKP iktidarının kökü dışarıda bu politikaları pervasızca sürdürmesi durumunda, bir ulus-devletimizin, yurt bütünlüğümüzün, Cumhuriyetimizin, demokrasinin, toplumsal barışın kalmayacağı çok tehlikeli bir döneme girilebilir.
Artık
açıkça görülen bu karanlık gidişin engellenmesi için; yurt bütünlüğü, ulusal
birlik, laik-demokratik-sosyal-hukuk
devleti ilkelerini benimseyen; emek, eşitlik ve özgürlük duyarlığı taşıyan
siyasal partilerimizi ve demokratik kitle örgütlerini en kısa sürede güçlü bir birliktelik ve eylem için direniş ve
dayanışmaya, öz olarak VATAN
SAVUNMASINA çağırıyoruz.
21 Nisan 2013, Ankara.
ULUSAL SEFERBERLİK İÇİN YURTSEVERLER
21 Nisan 2013, Ankara.
ULUSAL SEFERBERLİK İÇİN YURTSEVERLER
Soysal
öncülüğündeki “Ulusal Seferberlik Çağrısı”nı ilk etapta 112 isim imzaladı.
İşte o isimlerden bazıları:
Prof. Sina Akşin, Prof. Prof. Cevat Geray, İzzet P. Ararat, Sacit Somel, Ahmet Say, Prof. Dr. Taciser Onuk, Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, Prof. Dr. Ali Ercan, Yaşar Okuyan, Prof. Dr. Sabri Çaklı, Mustafa Gazalcı, Şahin Mengü, Hasan Macit, Prof. Dr. Bige Sükan, Dr. Ali Nejat Ölçen, Ömer Faruk Eminağaoğlu, Prof. Anıl Çeçen, Hızır Özcan, Niyazi Altunya, Erdal Çalı, Feyzi Coşkun,
NOT: Metne ilişkin iletişim numaraları aşağıda yer almaktadır
0312-442 59 45
0535 861 43 47
0536 381 32 45
0532 311 33 63
İşte o isimlerden bazıları:
Prof. Sina Akşin, Prof. Prof. Cevat Geray, İzzet P. Ararat, Sacit Somel, Ahmet Say, Prof. Dr. Taciser Onuk, Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, Prof. Dr. Ali Ercan, Yaşar Okuyan, Prof. Dr. Sabri Çaklı, Mustafa Gazalcı, Şahin Mengü, Hasan Macit, Prof. Dr. Bige Sükan, Dr. Ali Nejat Ölçen, Ömer Faruk Eminağaoğlu, Prof. Anıl Çeçen, Hızır Özcan, Niyazi Altunya, Erdal Çalı, Feyzi Coşkun,
NOT: Metne ilişkin iletişim numaraları aşağıda yer almaktadır
0312-442 59 45
0535 861 43 47
0536 381 32 45
0532 311 33 63
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder