Said-i Nursi’nin(Kürdi) 1918
yılında, yani kırk küsur yaşında İstanbul’da Kürt Neşr-i Maarif Cemiyetinin
kurucuları arasında yer aldığını yazmıştım. İngilizlerin kışkırtması ve desteği ile kurulan Kürdistan Teal-i Cemiyetinin yan kuruluşu. Gayesi,
daha o tarihte İngilizlerin menfaati doğrultusunda Kürt özerk bölgesinin
oluşturulması için, günümüzdeki TRT 6’sı gibi, Kürtleri tek çatı altında
toplamaya dönük faaliyet.
Osmanlı yıkılmış, işgal kuvvetleri Anadolu’yu parçalarken, Kürt Neşr-i
Maarif Cemiyetinde yazmanın anlamı nedir? O eski Sait’ti demek, paça kurtarma
stratejisidir. Ya Dünya’dan bir haberler inanır o safsataya, ya da aynı onun
gibi düşünenler.
Mensuplarına kavimciliğin günah olduğunu söyleyen beyefendi, "Ebnâ-i cinsi"ni öne çıkarmış yıllarca. Bu konuda 1909’da "Kürt Milliyetçiliği" yaptığı "İki
Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi" kitabını yazmış. Van’a dili Kürtçe olan üniversite istemiş "Zehra"
adıyla. O okulun açılması için 1907’de Abdulhamid’e dilekçe veriyor.
Sonra 1908’de, bir yıl sonra "Şark
ve Kürdistan" Gazetesinde yazmaya
başlıyor. Gazete’nin özü "Kürtçülük".
"Molla Said-i Kurdî’nin de yazarları arasında
bulunduğu gazetenin ilk sayısında Said-i Kurdî (Nursî) Abdülhamid’e şöyle
sesleniyordu."(Dirok)
"Yeni açılan bu mekteplerdeki öğretmenlerin
mahalli dili (Kürtçe) bilmemeleri dolayısıyla bu çocukları eğitim ve öğretimden
mahrum bırakmaktadır. Bu ise vahşete, karışıklığa, dolayısıyla batının gürültü
ve patırtı çıkarmasına sebep oluyor." (Şark ve Kurdistan, 1908 – Sayı;1)
Eğitim Kürtçe olsun diyor padişaha.
***
Neyse efendim bugün, Said-i Kürdi değildi konum. Kürt Neşr-i Maarif Cemiyetinin faaliyete geçtiğini duyuran Jin Dergisinin,
günümüz Kürtçülerince kutsandığı idi. O dönem Kürt vatanseverlerce
çıkarıldığını, baskılar sonunda kapandığını yazıyorlar. Dün Osmanlı toprakları
üzerinde özerk Kürt bölgesi kurup, enerji kaynaklarını sömürmek isteyen
İngiltere vardı, bugünde aynı düşünce içindeki ABD.
***
Said-i Kürdi’nin "Kürtler! Beşyüz sene
yattınız. Yeter artık. Uyanınız.." seslenişine karşılık mıdır
bilinmez, Jin Dergisi yazarı Dr. Abdullah Cevdet "Kürtler
Uykuda Değil" başlıklı yazısında, ABD başkanı Wilson’a bakın ne
diyor?
"Waşington’un özgür ve yüce ruhu, Long Fellon’un merhameti ve duyarlı
yüreği, Wilson’un bilgi ve uygulamasında taze ve ateşli bir hayat yaşatır.. Kürdler!
böyle bir çağın böyle bir kıyametinde uyumak mümkün müdür?
Ey Kürt uyan diye bağırmaya ben gerek görmem, çünkü eğer Kürtler uykuda,
hala uykuda iseler, çoktan, pek çoktan ölmüşler demektir. Kürt uyanıktır ve
kendisini yüzyıllardan beri uykuya çağırmış ve kendileri de uykuya dalmış olan
efendileri de uyandıracaktır." (Sayı:1,
Sayfa: 6)
Özetle "Wilson prensibinden Kürtleri de
yaralandırın" diyor(1908). 2003’de TBMM’de Kabul edilen "İkiz yasalar" la o istek, 103 yıl
sonra gerçek oluyor. Uygulanması için "Anayasal"
değişikliğe ihtiyaç var efendim. Şimdi o çalışma sürüyor.
** *
Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti, 19 Eylül 1908 tarihinde kuruldu.
"Derneğin programı şöyleydi: Okullar açmak,
Kürtleri idarî ve yargı görevlerine atamak, Kürtçe dilini resmi dil olarak
kabul ettirmek, Kurdistan’ın muhtelif şehirlerinde üniversiteler açmak,
anadilde siyasi gazete ve dergiler çıkarmak, mecliste Kürt temsilcilerinin de
sürekli olark bulunmasını sağlamak, Kürdistan’da ekonomiyi canlandırmak…" (Dirok)
"Dernek, 9 Kasım 1908′de İstanbul’da "Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti" adıyla
bir gazete çıkardı. Gazete,haftalık ve sekiz sayfa olarak yayımlandı…. Kültür
ve eğitim içerikli makaleler gazetede önemli yer işgal ediyordu. Dikkat çeken
makalelerin yazarları Said-i Kurdi (Bediüzzaman Said-i Nursi), İsmail Hakkı
Babanzade ve ulusal hareketin diğer etkili düşünürleriydi." (Dirok)
Said-i Nursi Kürt ulusal hareketinin etkili düşünürü" mü, yoksa din
alimi mi? Varın siz karar verin.
Hayatının önemli bir bölümünü Kürtçülüğe hizmetle geçirmiş Said Beyin, din
kisvesi altında Türk çocuklarına "kavmiyetçilik
günah" deyip milliyetlerinden vaz geçirmek de bir nevi davasına
hizmet sayılır mı, sayılmaz mı?
***
"Paris barış Konferansına(20 Kasım 1919- Paris)
Bizler, aşağıda imzası bulunanlar ermeni ve Kürt uluslarının temsilcileri
Büyük Barış Konferansı’na iki ulusun da aynı Ari kavimden ve çıkarlarının da
aynı olduğunu ve aynı amacı, yani kendi bağımsızlıkları amacını güttüklerini
belirtmekten şeref duyarız.
Şu halde Barış Konferansı’ndan, aramızda tam anlaşmaya varmış olarak
beraberce sizden, ulusların hakları prensibine uygun olarak Birleşik Bağımsız
Ermenistan ve Bağımsız bir Kürdistan’ın yaratılmasını, kurulacak olan bu
devletler yardımını alabilmesinin teminini….
İmzalar: Boğos Nubar (Ermeni Milli Delegasyonu Başkanı), Dr. H. Ohancanyan
(Ermenistan Cumhuriyeti Delegasyon Başkan Vekili), Şerif Paşa (Kürt Milli
Delegasyonu Başkanı)
Yoruma gerek var mı?
***
1900’lü yıllarda Kürtçülüğe hizmet edenler, kırklansa bile temizlenemez
kanımca. Günümüz PKK’sı ve siyasi uzantısından farkı nedir o gün ki
faaliyetlerin. O işler "eski-yeni"
Sait’le açıklanamaz.
***
Said-i Kürdi’yi yazarken, karşıma epey Kürtçülük
dokümanı çıktı. Bu arada Said Bey için "Kürt kökenli" ama Türk düşmanlığı yapmamış, diyenler çıktı. Bahsettiğim neredeyse hayatının kırk küsur yılında,
Kürtçülükle iştigal ettiğidir. Cumhuriyet kurulana kadar, İngilizlerin desteği
ile kurulan bir takım cemiyetlere üye olduğu, "Ebnâ-i cinsi" için Kürtçülük yapan yayın organlarında köşe
yazdığıdır.
Bahsettiğimiz kişi başında kavak yellerinin estiği
dönemde değil, aklı başında, şuurlu, kırklı yaşlardadır. Bu toprakların bölünerek
üzerinde "Kürdistan" kurulma çalışması, Türklere düşmanlık değil de nedir?
Kendisini iki yönden ele almak şart. İlki Kürtçülüğü,
diğeri İslâm adına attığı iddia olunan adımların gerçekten İslâm’a katkısı
olmuş mudur? İkincisi için hem yanlışları ön plana çıkıyor, hem de din kisvesi
altında yine "Kürtçülük" yaptığını, dinini diyanetini bilenler söylüyor.
Hayatının kırk küsur yılını Kürt merkezine oturtmuş ve
bu uğurda çalışmış Said-i Kürdi nasıl olup da, din alimliğine soyunmuş? İşgal
kuvvetleri Anadolu’yu parçalamayı başarsaydı, din alimi mi, yoksa Kürt özerk
bölgesinde başka bir görevi mi olacaktı? Kendisine
eski Sait derse, bizim de o soruyu sorma hakkımız doğar.
Risale denilen satırlarını tartışılmaz kılması bile
başlı başına tuhaflık. Kuran-ı Kerimi her tefsir eden o yasağı koysa, çıkmaz
sokağa hapsolunuruz. Kaldı ki, Sait Beyin satırları tefsir değil. Kanaat ile
Kuran’ın kendinden ve satırlarından bahsettiğini söylüyor. Müritler bunun ne
korkunç bir şey olduğunu düşünmüyor.
Allah akıl vere demeyeceğim, var olanı kullanmalarının
önünü zaten Said Bey kesmiş. "Satırlarıma
güvenin, kimselere inanmayın"
demiş.
***
Bu yazıda, topraklarımızdaki Kürtçülük faaliyeti ve
kışkırtan ülkelerin menfaati anlatılacaktı. Kürtçülerin Wilson’dan Lenin’e,
İşgal kuvvetleri komutanlığından, Paris Barış konferansına; "Kürdistan istiyoruz" şeklinde özetlenebilecek faaliyetleri özetlenecekti.
Ne yazık ki Said-i Kürdi ile ilgili önceki iki
yazının, ruhuna hapsoldum.
Türk-İslam coğrafyasının huzura kavuşması için, bu tür
kimlikler ve safsataları araştırılmalı, neticesi ilmen ortaya konulmalı. Bu
topraklardan Türkleri atmak için, batının her yol mubah felsefesine destek
verenler, aydınlığa çıkarılmalı.
Çünkü gidecek bir yerimiz yok. Verecek bir karış toprağımız
da. 19 Ekim 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder