7 Haziran’a çeyrek kala, Türk milletinin çok
büyük bir çoğunluğu ne yazık ki tek bir şeye odaklanacaktır. Seçim…
Ümit, gelecek, aş-
ekmek onlar için sandıktadır. Esas olan unutulacak ve teferruatla
uğraşılacaktır.
Sistemin içinde dönüştürülen
partiler, halkı kandırmaya devam edecek, bölücülüğün kılıfı “demokrasi-insan
hakları-düşünce özgürlüğü” olacaktır.
Onlar için millete
hizmet bahane, iktidar şahanedir.
Seçime çok sayıda
parti girecek ama sadece iki partiden birinin iktidar şansı olacaktır. Demokratik
Parti ve Cumhuriyetçi Parti…
Ve Türkiye seçim
sath-ı mahallindedir. 7 Haziran’da ya Ali Hoca, ya da Hoca Ali iktidar
koltuğuna oturacaktır.
Saraydaki adam,
Çanakkale Savaşlarının 100.yıldönümünde eyaletlere bölmeyi ve başkanlık sistemini şiar edindiği bu kutsal
topraklar için “ALLAH kimseyi vatansız bırakmasın” diye dua edecektir.
Elbet de bu duaya kargalar bile gülecektir.
Erivan’da Türk
bayrakları yakılacak, yerlerde sürüklenecek ve yakalarında kocaman bayrak
rozeti taşıyan o çok büyük devlet(!) adamlarımız, Türk milletinin onuruna,
namus ve şerefine yapılan bu hakarete ses çıkarmayacaklardır.
Meydanlarda hamasi
nutuklar atılacak, biri çıkıp “Biz buraya Bismillah demeye geldik.” diyerek gene dini siyasete alet edecektir.
Türk milletini
ALLAH’la aldatanların yanı sıra; Atatürk’le kandıranların sayısı da gittikçe
artacaktır.
“Ana düşman” ve
ABD’nin yamakları unutulup, siyasi parti militanları birbirlerini taşlamaya
devam edecektir.
Bu arda tatlı su
solcuları, “yetmez ama EVET”çiler kolları sıvayacak, HDP barajı geçsin diye
çığırtkanlık yapacaktır.
Elbette destek bu
kadarla da kalmayacak bir partinin milletvekili adayları da Güneydoğu
bölgesinin bir ilinde açıkça HDP için oy isteyeceklerdir.
HDP’nin Öcalan
posteri ve üç renkli bezi açmaları
serbest olacak ama Türk bayrağı suç aleti olarak kabul edilecektir. HDP’nin
karşısına Türk bayrağı ile çıkanlar tutuklanacaktır.
Bu arada
cumhurbaşkanı seçimi nedeniyle Kıbrıs Türk’ü(!) meydanlara inecek ve “Ankara
yakamızdan düş” diyecektir. Saraydaki adam yeni seçilen Cumhurbaşkanı’nın
“Kardeş ülke” söylemine fazlasıyla celallenecektir.
Tam o sırada bir
şarkının nağmeleri sarayın duvarlarında yankılanacaktır. “Son pişmanlık….”
Millet bu haberlere
odaklanmışken, oynanan oyunlar çok çabuk unutulacak ve yaraların üzeri kabuk
bağlayacaktır.
Yaratılmak istenen
kaos ve oyunun üzeri çok çabuk çizilecektir.
11 Nisan… Kars
Diyadin olayı…
Cevapsız bırakılan
bir çok soru ve çözülmemiş düğümler… Kaşınması ve yeniden pansuman edilmesi
gereken bir yaradır Diyadin.
Sorgulanmalı ve
gerçekler gün ışığına çıkarılmalıdır.
Aktörler
değiştirilecek ve baş aktör Hakan
Fidan’ın yerine Efkan Ala rol alacaktır.
Üstçavuşun üstü
saraydaki adam tarafından çizilecektir. Hakan Fidan’ın da bir onbaşıyı (HİTLER)
örnek alan gelecek planları altüst olacaktır.
Yetkisiz bir kişi
olan Ala’nın emirleri doğrultusunda iktidarın daha doğrusu sarayın emrindeki
vali derhal harekete geçmiş; PKK’nın güvenliğini koruma gibi garip bir görevi
üstlenmiştir.
Bu arada gözden
kaçırılmaması gereken son derece önemli bir nokta da; MİT ve Öcalan arasında
yapılan “Çatışmazlık Antlaşması” örtüsü altında; PKK’nın ve terör örgütünün her
türlü siyasi uzantısının Doğu ve Güneydoğu illerimizde yerleşik silahlı güçler
kurduğu gerçeğidir.
PKK terör örgütü
meşrulaştırılırken “Tek vatan, tek bayrak, tek dil, tek millet, tek ordu ve vatanın
bölünmez bütünlüğü” adeta çökertilmiştir.
Şimdi cevaplanması
gereken soruları sorarak, bir başka söylemle “yarayı kaşıyarak” ve
hatta kanatarak yolumuza devam edeceğiz. Ancak bu soruların beynimizde
oluşturduğu soru işaretleri bazen canımızı acıtacak ve başımızı öne eğmemize
neden olacaktır. Bunları bile, bile bu yolculuğa çıkmamız, geleceği daha
bilinçli bir bakışla irdelememize ve hazırlıklı olmamıza neden olacaktır.
*Bölgenin içine
çatışma bittikten sonra, neden sivillerin girmesine izin verilmiştir?
Bu bir!
*Bu bölgenin ve
sivillerin korunması için alınması gereken önlemler kapsamında bir zafiyet mi
vardır?
*Yaralı askerlerin
tahliyesi konusunda görevli askeri personel sayısı yeterli midir?
*Yaralı askerlerin
tahliyesinde yapılacak ilk müdahalede; askeri yönden alınması gereken tedbirler
kapsamında, gerekli planlama tam olarak uygulanmış mıdır?
* Yaralı askerlerin
tahliyesinde eğer zafiyet göze çarpıyorsa, bu konudaki eksiklikler ortaya
dökülüp gelecek operasyonlar için gerekli dersler alınmış mıdır?
Bu da iki!
*Diyadin
operasyonunda emir ve komuta birliği açısından yönetiminde, göze çarpan
kopukluk ve eksiklikler ilgili birim tarafından sorgulanmış mıdır?
Ve…
*Sıcak çatışma
çıktığına göre teröristlerin bölgede; silah, mühimmat yığınağı yaptığı ve
mevzilendiği gerçeği açıkça ortadayken neden sadece 15 kişilik bir tim
gönderilmiştir?
*Bu bir istihbarat
zafiyeti mi, yoksa “bile, bile lades” midir? Bölgedeki durum önceden neden
haber alınamamıştır?
*Eğer istihbaratta
göze çarpan bir zafiyet varsa, bu sebepleri nedir?
Bu da üç!
Bu soruların cevabını
bizlerin bilmesi elbette mümkün değildir. Ancak tamamı ilgili birimler
tarafından irdelenmesi, çare üretilmesi ve cevaplanması gereken sorulardır.
Aksi takdirde yeni
yaralar açılacak ve yeni oyunlar oynanacaktır.
Ancak 15 askerin
şehit edilmesi üzerine kurgulan oyun başarılı olamamış ve saraydaki adamın tüm
planları altüst olmuştur.
Sadece televizyon
ekranlarında “milliyetçilik oku”nu kullanmaya yeltenmişler, bağırlarında
besledikleri ucubeyi ve gizli koalisyon
ortakları HDP’yi sert(!) bir dille eleştirmekle yetinmişlerdir.
Diyadin olayı bir şikedir.
Önemli olan da Türk
milletinin olayları unutmayıp, “Ana düşman ve yamakları”nın
karşısında bir birliktelik oluşturup, aralarındaki her türlü farklılıkları
öteleyip bir araya gelmeleridir.
Unutmayın, zafer biz kazanacağız diye yola
çıkanlarındır.
Figen Özen
29.04.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder