Bu yazıyı, bir metrekaresine 6500 mermi düşen
Gelibolu Yarımadası’nda şehit olanların anısına saygı için yayınlıyoruz.
|
19 Şubat, Çanakkale Savaşlarının
başlangıcının yıldönümüdür. Sonuçlarıyla, Türkiye'nin olduğu kadar dünyanın
da geleceğini belirleyen bu büyük savaş, savaştan çok, inançta birleşmiş
yoksul bir ulusun neleri başaracağını gösteren bir destandır.
|
Gelibolu Yarımadası’nda bugün küçük bir mermer
anıtın yükseldiği Kemalyeri, Mustafa Kemal’in Arıburnu
savaşlarını yönettiği yere verilen addır. Kimi Türk tarihçisi, Kemalyeri
için “Mustafa Kemal ’in gerçek doğum yeri” der. Türk halkı onu Kemalyeri
’nde tanıdı, Conkbayırı ’yla yüceltti, “Anafartalar ’ın
yenilmez komutanı” olarak ona duygulu ve içten bir saygıyla bağlandı.
Saygı ve bağlılığı, halk kahramanlarına binlerce yıldır gösterilen gizemli
bir sevgi, halk söylencelerinde görülen destansı öğeler içeriyor. Türk halkı
için, yurdu kurtaran, “ölümden korkmaz” kahraman; asker için,
kendisiyle birlikte en önde savaşan ve asla yenilmeyen, “kurşun işlemez”
bir komutan; subay için, iyi yetişmiş bilgili bir asker, usta bir savaş tasarımcısı
ve “güvenilir bir” komutandır.
|
Çanakkale’nin Önemi
İngiltere
Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey (1862-1953) Çanakkale Savaşı için,
şöyle der; “tarihteki hiçbir olay, Çanakkale Savaşlarında olduğu kadar,
yapılan plan ve öngörüleri boşa çıkartmamış, alınan kararları karıştırmamış ve
belirlenen stratejik kuralları bozamamıştır.” 1
İngiliz gözüyle
yapılan bu saptama doğru, fakat eksiktir. Tarihteki hiçbir olay, Çanakkale
Savaşlarında olduğu kadar; parçası olduğu evrensel boyutlu bir savaşı
etkilememiş, dünya siyasetine yön vermemiş ve bir ulusun geleceğini bu düzeyde
belirlememiştir. Bu iki tanım birleştirilirse Çanakkale Savaşının niteliği
ortaya konmuş olur.
Rus
Devrimi’nden, faşist ve nazist iktidarlara, İngiltere genel grevlerinden
Almanya’daki sosyalist ayaklanmaya, Türk Devrimi’nden ulusal kurtuluş
savaşlarına dek, pek çok önemli olayın temelinde, yitiklerin olağanüstü
boyutlara ulaştığı Birinci Dünya Savaşı ve bu savaşın uzaması vardır.
Çanakkale, Savaş’ın uzamasının nedenlerinden biri, belki de birincisidir.
Çanakkale
Savaşı’nın tarihsel önemi; 18.yüzyıldan beri Osmanlı İmparatorluğu üzerinde
baskı kurmuş olan Batılı devletlerin, üstelik en güçlüleri İngiltere ve
Fransa’nın durdurulup yenilmesidir. Bu yengi, aynı zamanda, 4 yıl sonraki
Kurtuluş Savaşı’yla birlikte; dünyanın tüm ezilen uluslarını etkileyen, sömürge
ve yarı sömürgelerde İngiliz İmparatorluğu ’nun yenilmezlik efsanesine
son veren, olağanüstü etkili, evrensel boyutlu bir eylemdir. Bu eylemi örnek
alan “mazlum ülkeler”, Türk başarısının kendilerine kazandırdığı
özgüvenle, emperyalizme karşı ayaklanarak bağımsızlıkları için mücadeleye
giriştiler. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı, sömürge
imparatorlukları dönemini sona erdiren süreci başlattı, 20. yüzyıl dünya
politikasına biçim verdi.
Çanakkale
Savaşı, Türkiye’de ve dünyada ne denli etkili olduysa, Mustafa Kemal de
Çanakkale Savaşı üzerinde o denli etkili olmuştur. Yarbay rütbesinde bir
subayın çok önemli sonuçlar doğuran büyük bir savaşta, belirleyici düzeyde
etkili olması sıradışı bir olaydır.
İngiliz General
Aspinal Oglander, bu durumu, İngiltere resmi tarihinde, “bir tümen
komutanının, üç ayrı yerde, tek başına giriştiği harekatlarla; bir savaşın,
hatta bir ulusun kaderini değiştirecek büyüklükte bir zafer kazandığı tarihte
pek enderdir” 2 sözleriyle dile getirmiştir.
Türkiye’de,
yeterince incelenmeyen, üstelik çoğu kez çarpıtılan Çanakkale Savaşı ve Mustafa
Kemal olgusu, neden ve sonuçlarıyla ve en küçük ayrıntısına dek, Batıda
incelenmiş, askeri-politik uygulamalarda edinilen deneyimler, 20.yüzyıl boyunca
kullanılmıştır. Türkiye Çanakkale’yi unuturken, Batı hiçbir zaman unutmamıştır.
Kemalyeri
Gelibolu
Yarımadası’nda bugün küçük bir mermer anıtın yükseldiği Kemalyeri, Mustafa
Kemal’in Arıburnu savaşlarını yönettiği yere verilen addır. Kimi Türk
tarihçisi, Kemalyeri için “Mustafa Kemal ’in gerçek doğum yeri”
der. 3 Türk halkı onu Kemalyeri ’nde tanıdı, Conkbayırı ’yla
yüceltti, “Anafartalar ’ın yenilmez komutanı” olarak ona duygulu ve içten
bir saygıyla bağlandı.
Saygı ve
bağlılığı, halk kahramanlarına binlerce yıldır gösterilen gizemli bir sevgi,
halk söylencelerinde görülen destansı öğeler içeriyor. Türk halkı için, yurdu
kurtaran, “ölümden korkmaz” kahraman; asker için, kendisiyle birlikte en
önde savaşan ve asla yenilmeyen, “kurşun işlemez” bir komutan; subay
için, iyi yetişmiş bilgili bir asker, usta bir savaş tasarımcısı ve “güvenilir
bir” komutandır.
Çanakkale’de
oluşan bu imgeyi, Harp Akademisi eski komutanlarından Orgeneral Ali Fuat
Erden (1882-1957), “Mustafa Kemal, Türk milletinin Çanakkale
Savaşlarında bulduğu en gerekli insandır” biçiminde dile getirir. 4
Çanakkale saldırısını öneren ve yenilgiden sorumlu tutulan 5
İngiltere Denizcilik Bakanı Sir Winston Churchill için ise o, savaşın
yönünü değiştiren “bir kader adamı” dır.6
Kendini Yetiştiren Kurmay Subay
Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki başarısı, yurt sevgisine dayalı inanç ve kararlılık
yanında, sahip olduğu askeri bilgi ve deneyimlere dayanır. Okuyor, araştırıyor
ve yüzbaşılığından beri, tüm tatbikatlara büyük bir özen ve dikkatle hazırlanıp
katılıyordu.
Savaşta
deniz-kara işbirliğinin önemini incelemiş, düşüncelerini Trablusgarp’ta sınama
olanağı bulmuştu. İtalyan askerinin deniz topçusunun ateşiyle korunarak karaya
çıkarılmasının, kıyı savunmasını güç duruma soktuğunu görmüş, çıkartmalarda,
denizden yapılan topçu ateşinin taktik gücünü kavramıştı.
Bilgisini
dizgeli (sistemli) bir görüş durumuna getirerek, alınacak önlemler konusunda,
askeri değeri olan yeni düşünceler geliştirmişti. Çanakkale savaşı
başladığında, deniz-kara işbirliği konusunda bilgi ve deneyimi olan tek subay
oydu. Çanakkale’deki başarısının bir başka nedeni buydu. 7
Ulusal Önder
Dönemin
aydınları, Çanakkale’den haberler geldikçe, yalnızca iyi yetişmiş bir komutanla
değil, çok gereksinim duydukları ve belki de yıllardır bekledikleri, ulusal bir
önderle karşılaşmakta olduklarını düşündüler. “1915 de, İstanbul ’un
kurtuluşunu büyük ölçüde ona borçlu olduklarını” öğrenmişler 8,
onun ülke geleceğinde önemli bir yeri olacağını anlamışlardı. Bu anlayış,
ilerdeki Kurtuluş Savaşı’yla Cumhuriyet Devrimleri’nin dayandığı inanç ve
güvenin temelini oluşturacak, onu “vatan kurtarıcılığından yeni bir devletin
kuruculuğuna” götürecektir. 9
Çanakkale’de
ortaya çıkan Mustafa Kemal imgesinin nasıl oluştuğunu anlamak için,
orada nelerin yapıldığını ve neler yaşandığını bilmek gerekir. Bu yapılmadan,
ne halk içinde hala süren Atatürk sevgisini, ne de Çanakkale Savaşlarını
gerçek boyutuyla kavramak olanaklıdır. Bu bilgiye birinci elden ulaşmak,
olayları onun anlatımıyla öğrenmek daha anlamlıdır. Hiç sevmediği savaştan ve
acılarla dolu anılarından söz etmekten pek hoşlanmadığı için, bu tür anlatımlar
çok değildir.
Savaş’ın etkisi
henüz tazeliğini koruyorken, 1918’de Ruşen Eşref’e (Ünaydın) Yeni
Mecmua için açıklamalarda bulunur. Yaşadığı kimi olayları aktaran bu
açıklamalar, Çanakkale Savaşı’nı ve onun savaşa yaptığı etkiyi, gerçek
boyutuyla anlamamızı sağlar: “12 Nisan ’da düşman, sekiz taburdan çok bir
gücü karaya çıkarmıştı.. 57.Alay, verdiğim emir üzerine düşmanı şiddetle takip
ediyordu. (57.Alay’ın subay ve erlerinin tümü şehit olmuştur y.n.). 19.Fırka
’nın seri dağ bataryası, Arıburnu çıkartma noktasını ateş altına almış (tı)...
57.Alay ’ın Conkbayırı ve Suyatağı hattından düşmanın sol yanına yoğun
olarak yüklenmesi, 27.Alay ’ın da Merkeztepe yönünde düşmana atılması onu geri
çekilmeye mecbur etmişti. Ancak bence bu taktik konumdan (tabiye vaziyetinden)
daha önemli bir etken (âmil) vardı ki o da, herkesin düşmana öldürmek
ve ölmek için atılmasıydı. Bu her zaman görülen sıradan bir saldırı değil,
herkesin başarma ya da ölme kararlılığıyla giriştiği, çok istekli (teşne)
bir saldırıydı. Komutanlara verdiğim sözlü emirlere şunu eklemiştim: ‘
Size ben saldırıyı emretmiyorum ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçen
zaman içinde, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilecektir. ’” 10
Ölmeyi Emretmek
Yirmi
yaşlarındaki gençlere “ölmeyi emretmek” ve bu emri uygulatmak,
sorumluluk isteyen çok ağır bir görevdir. Yurt savunması gündeme geldiğinde
ancak sözkonusu olabilecek böyle bir olaya ve sonuçlarına katlanmak, yüksek bir
ruh sağlamlığını ve ulusal bilinci gerekli kılar. Bu ise, kişisel olarak ölümü
göze alacak düzeyde, yurt sevgisine sahip olmak demektir. Askerlerine ölmeyi
emretmenin yükünü ve ne anlama geldiğini bilmektedir. Bu gerçeği, “komutanlık
görev ve sorumluluğunu yüklenecek kadar omuzlarında ve özellikle dimağlarında
güç bulamayanların, acıklı sonuçlarla karşılaşması kaçınılmazdır”
sözleriyle dile getirir. 11
Belirttiği
nitelikler onda fazlasıyla vardı. Gerekeni yapmış ve bir ölüm kalım savaşında,
binlerce genci düşman üzerine sürmüştü. Bu eylem, Çanakkale’de ölüm anlamına
geliyordu ve kendisi de o eylemin içindeydi. Duygulu bir insan olarak ölümlerden
duyduğu acıyı, komutanlık sorumluluğuyla dengelemeyi bildi. Bu dengeyi, önemli
bir bölümü Çanakkale’de yitirilen Türk gençliğine, yaşamı boyunca sürecek olan
bir sevgi ve güvene dönüştürdü.
Gençliğe her
şeyden çok önem verdi, bunu her fırsatta dile getirdi; Türk Devrimi ’ni
onlara emanet etti. Çanakkale Savaşları ile ilgili açıklamalar yaptığı Ruşen
Eşref’e imzalayarak verdiği (24 Mayıs 1918) fotografın arkasına; “Her
şeye karşın kuşkusuz ki bir aydınlığa doğru yürümekteyiz. Bende bu inancı yaşatan
güç, yalnız sevgili ülkeme ve ulusuma duyduğum sınırsız sevgim değil, bugünün
karanlıkları içinde, yalnızca yurt ve gerçek sevgisiyle ışık saçmaya ve aramaya
çalışan bir gençlik gördüğümdendir...” diye yazmıştı.12
Usta Savaşçı
İngiliz ve
Fransız birlikleri, Avustralya ve Yeni Zelandalılar’dan oluşan Anzak
Kolordusu’yla birlikte, 25 Nisan 1915’te Arıburnu ’ndan çıkartma
girişiminde bulundu. O günlerdeki çarpışmalar; onun savaşan askerle
birlikteliğini, kararlılığını ve komutan olarak yeteneklerini ortaya koyan
örneklerle doludur. Sabaha karşı çıkartmaya başlayan düşmanın, Conkbayırı ’ndan
tepeye doğru ilerlediğini gördüğünde, ana çıkarmanın yapılmakta olduğunu anladı
ve hemen harekete geçti. Conkbayırı ’nın önemini biliyordu. Fransız
Tarihçi Benoit Mechin’in daha sonra yazdığı gibi, “İstanbul ’un
kilidi Çanakkale Boğazı, Çanakkale Boğazı ’nın kilidi ise Conkbayırı ’ydı;
burayı ele geçiren, İstanbul ’u ele geçirecekti.” 13
Bu nedenle, Conkbayırı
Zirvesine pahasına olursa olsun elde tutulmalı ve korunmalıydı. “Bir
elinde o yörenin haritası, diğerinde pusula” o an yanında olan “iki yüz
askerin başında” ileri atıldı. 14 Dik olan araziyi, “o denli
hızlı tırmanıyordu ki askerler arkasından zor yetişiyordu.” 15 Tepeye
ulaştığında yanında “bir avuç” asker vardı. Bunları hemen düzene soktu
ve “ileri atılarak düşmana saldırmaları emrini verdi.” 57.Alayın
taburları, “nefes nefese” tepeye geldikçe onları da saldırıya katıyordu.
Bir top bataryası geldiğinde, o denli ivedi davranıyordu ki, “tekerleklere
sarılarak askere yardım ediyor, topları ateş edecek duruma getiriyordu.” 16
25 Nisan’da
başlayan ve 16 Mayıs’a dek 21 gün süren Conkbayırı savunması, tarihin
gördüğü en kanlı savaşlardan biridir. Saldırının ilk günü; saldırı durdurulmuş,
Kabatepe çıkarması başarısız kılınmış ve düşmana ağır yitikler
verdirilmişti. Saldırıyı gerçekleştiren Kolordu Komutanı General Birdwood,
25 Nisan akşamı İngiliz Kuvvetler Komutanı General Hamilton’a başvurmuş
ve çıkartmanın durdurularak “bütün askerlerin geri çekilmesi” ni
istemişti. 17
Komuta yeteneği
ve ortaya konan direnme gücü bakımından olağanüstü bir gün olan 25 Nisan 1915
için, Ruşen Eşref’e şunları anlatır: “Yirmi dört saatten beri
aralıksız süren savaş, askeri çok yormuştu. Verdiğim bir emirle saldırıyı
kestim. Ancak vatanı kurtarmak için, kazanılmış olan hattı güçlendirmekten ve
ne olursa olsun bırakmamaktan başka çare yoktu. Bu nedenle gereken şu emri
verdim: ‘Benimle birlikte burada savaşan bütün askerler bilmelidirler ki,
bize verilmiş olan namus görevimizi tümüyle yerine getirmek için, bir adım geri
gitmek yoktur. Rahatlık uykusu aramanın, yalnız kendimizin değil, bütün
milletin sonsuza kadar rahattan yoksun kalmasına neden olacağını, hepinize
hatırlatırım.’” 18
Türk Askerinin Ruh Gücü
Ruşen Eşref’le yaptığı konuşmayı, Türk askerinin savaşta gösterdiği “ruh gücü” nden
ve sergilediği “imrenilecek olgunluk” tan söz ederek bitirir.
Anlattıkları, bugün belki birçok kişiye inanılmaz gibi gelebilir, ancak
söylenenler yaşanmış gerçeklerdir: “Biz, kişisel kahramanlık sahneleriyle
ilgilenmiyoruz. Ancak size Bombasırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Düşman
siperleriyle aramızdaki uzaklık sekiz metre, yani ölüm kaçınılmaz. Birinci
siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına tümüyle düşüyor, ikincidekiler onların
yerine geçiyor. Ancak bunu, ne kadar imrenilecek bir olgunluk ve yazgıyı kabullenme
ile yapıyor biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini
biliyor, ama en küçük bir ürkeklik göstermiyor, sarsılmıyor. Okuma bilenler,
ellerinde Kur ’anı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyor, bilmeyenler kelime-i
şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh gücünü gösteren,
kutlanması gereken şaşırtıcı bir örnektir. İnanmalısınız ki Çanakkale Savaşı’nı
kazandıran, bu yüksek ruhtur.” 19
Türk askerinin
yurt savunmasında gösterdiği direnç ve dayanma gücü, kuşaktan kuşağa aktarılan
yaşam biçiminin doğal sonuçlarıydı ve toplumsal geleneklere dayanan iyi bir
eğitimle kazanılıyordu. Ailede başlayan, kışladan geçip meslek alanlarına dek
uzanan yaşam sürecinde; yurt ve ulus bilinci, inanç, dayanışma ve kuşkusuz
askeri eğitim; savaşlarda gösterilen direngenliğin istenç gücünü yaratıyordu.
Yönetimi elinde bulunduranlar, halkın yaşattığı bu değerlere ne denli sahip
çıkarsa o denli başarılı olunuyor, tersinde ise sonuç yenilgi ve yitik
oluyordu. Balkan bozgunundan sonra, Çanakkale, ardından Kurtuluş Savaşı’nda
gösterilen sıradışı direnç başka türlü açıklanamaz. Elde edilen başarı;
geçmişten gelen toplumsal özellikleri duygularında zaten yaşatmakta olan
erleri, iyi bir askeri eğitimden geçirerek onlarla birlikte savaşan nitelikli
subayların eseridir.
Askere Örnek Olma
Mustafa Kemal, bu tür subayların en ileri örneklerinden biriydi. Kurup eğittiği
birliklerin ve savaşın o denli içindeydi ki, Çanakkale’den sağ çıkması
olasılığı düşük bir rastlantıydı. Çok dar bir alanda, beş yüz bin insanın ölüp
yaralandığı kanlı bir savaşta, çatışmaların yalnızca içinde değil, hemen her
zaman önündeydi. Üstelik sağlığı da pek yerinde değildir. Buna karşın, askere
günülgücü (moral) vermeyi amaçlayan, bilinçli bir yüreklilik ve atılganlık
gösterdi.
Sürekli “ilk
ateş hattında” 20 dır. “Ne yokluktan ne de sıcaktan” 21
yakınır. Birlikte savaştığı askerlerle yazgısını birleştirmiş, ölümü içeren ‘
kutsal ’ bir bütünlüğe ulaşmıştır. Ölümden korkmaz. Birliklerini etkilemek
için, “düşman mermilerine ölçülü bir gözüpeklikle karşı çıkıyor” 22,
hiçbir düşman kurşunu kendisine değmeyecekmiş gibi davranıyordu.
Çatışmanın
yoğunlaştığı bir gün, savaşı yönettiği yer, seri bir top ateşiyle karşılaşır.
İlk mermi, bulunduğu yerin altmış metre ötesine, ikinci ve üçüncüsü kırk ve
yirmi metre yakınına düşer. Uzaklık ve zamanlama hesaplanmış ve dördüncü
merminin onun bulunduğu yere düşeceği saptanmıştır. Subaylar kaygıyla
uyarırlar, ancak yerinden kalkmaz ve sigarasını içmeyi sürdürerek, “artık
çok geç, kaçarak askere kötü örnek olamam” 23 der. Siperdekiler,
dehşetle dona kalmış bir durumda, dördüncü merminin düşmesini beklerler. Ancak
bir şey olmaz; “düşman üç mermi atmış, dördüncü atışı yapmamıştır.” 24
10 Ağustos’daki
Conkbayırı çatışmalarının en önemli anında, göğsünden vurulur. Durumu gören
yanındaki Yarbay Servet (Yurdatapan)’e susmasını işaret eder, bir şey
olmamış gibi davranır. Mermi parçası, üst cebindeki saate denk gelmiş ve kendi
söylemiyle, “büyükçe bir kan çukuru bırakmaktan” başka bir zarar
vermemişti. 25
Parçalanmış
saati, aynı akşam, karargahta karşılaştığı Ordu Komutanı Liman von Sanders’e
armağan eder. Son derece duygulanan Sanders, “aile markalı” kendi
altın saatini ona verir. 26
İngiliz Planları
Winston
Churchill, 1914 sonunda Türkiye’ye yönelik bir savaş planı
hazırlamış ve İngiltere’nin Fransa’yla birlikte, önce Çanakkale, ardından
İstanbul Boğazı’na askeri harekat düzenlenmesini önermişti. Hükümetçe onaylanan
ve savaşın geleceğine yön verecek olan bu plana göre: Silah ve teknoloji
üstünlüğüne dayanılarak, Türkiye’nin Boğazlardaki denetimi “bir darbeyle yok
edilecek” 27 ve önemli bir direnişle karşılaşılmadan İstanbul’a
girilecekti.
Boğazların ele
geçirilmesiyle Osmanlı İmparatorluğu “ikiye bölünecek”, Asya’da kalan
büyük parçanın Almanya’yla ilişkisini kesecek bu bölünme, Türkiye’yi “tek
başına barış istemek zorunda” bırakacaktı. Türkiye; Irak, Filistin ve
Kafkasya’da savaş dışı kalacak, “Yunanistan, Romanya ve Bulgaristan, İtilaf
Devletleri safına” girecekti. 28
İngiliz Tarihçi
Alan Moorehead’in söylemiyle; “genel savaş en az bir yıl kısalacak,
yeniden silah ve gıda ulaştırılacak Rusya ’yla birlikte zafere ulaşılacak” tı.
29
Büyük Yığınak
İngiltere ve
Fransa, Churchill’in önerilerine uygun olarak, Mısır ’a ve
Çanakkale Boğazı’nın karşısındaki Limni Adası ’na, “iki yüz
binden fazlasını” savaşta yitirecekleri 30 büyük bir askeri güç
yığdı. Doğu Akdeniz Donanmasını İskenderiye’de topladı; Avusturalya ve Yeni
Zelanda dahil, sömürgelerden asker getirildi.
İngiliz
donanmasının, “teknoloji harikası” en yeni gemileri bu işe verildi.
Önemli bir direnişle karşılaşılmayacağı söylenmesine karşın, büyük bir hazırlık
yapılıyordu. Hazırlıklar yoğun biçimde sürerken, kimi çevrelerde kaygı ve
kuşkular belirmeye başlamıştı. “Türkler ’in askerlikteki ustalığını”31
bilen Amiral Fisher, “korkularını yutmuş” hazırlıkları
sürdürüyordu, ama İngiliz Deniz Kuvvetleri’ni, “Çanakkale ’nin zorlanarak,
modern bir donanmayı böyle bir tehlike altına sokmanın” kaygısı sarmıştı. 31
Churchill, üç yıl önce 1911’de benzer düşünceler taşıyordu. Ancak, Aralık (1915)
başındaki kabine toplantısında, “Almanlar ’ın Belçika ’daki savunma
hatlarına yaptığı bombalamayı ve bunun etkilerini” gördükten sonra
düşüncesini değiştirdiğini açıkladı ve “yerleri bilinen modası geçmiş Türk
toplarının” kolayca yok edileceğini, savaşın kolay kazanılacağını ileri
sürdü.
Savaş Bakanı Lord
Herbert Kitchener (1850-1916) başta olmak üzere, “Savaş Kabinesini yola
getirdi” 33, donanmayı Çanakkale’ye gönderdi. O dönemde, yenilmesi
olanaksız, karşı konulmaz güç olarak görülen, dünyanın en büyük deniz gücü,
19 Şubat 1915’te, yedi bin nüfuslu Çanakkale’nin “dış tabyalarını bombalayarak”
saldırıya geçti. 34
Savaş Bakanı Kitchener;
Çanakkale Ortak Kuvvetler Komutanı, Sir Monteith Hamilton’a (1853-1947)
gönderdiği iletide, şunları söylüyordu: “Çanakkale ’yi alıp İstanbul ’u
susturursanız, bir zafer kazanmayacaksınız, savaşı (Dünya Savaşı’nı y.n.)
kazanacaksınız.” 35
Şaşırtıcı Direnç ve Düşkırıklığı
Masa başında
hazırlanan plan, dışardan bakıldığında; akılcıl, parlak sonuçlu ve kolay
uygulanabilir görülüyordu. Ancak, savaş başlar başlamaz, Churcill başta
olmak üzere, savaş kabinesi üyeleri ve askeri yetkililer karamsar bir düş
kırıklığına uğradılar. Daha bir yıl önce, Balkan Savaşı’nda, “bir
nefeste bir vilayeti bırakıp dağılan” 36 bir ordu yerine,
dünyanın en büyük askeri gücüne karşı, “savunduğu toprağın bir karışı için, bir
taburunun kanını bir nefeste kurban eden” 37 bir orduyla
karşılaşmışlardı. “Herkes, bulunduğu taşa, toprağa; elleri, ayaklarıyla
sarılmış, ölüyor ama tutunduğu yeri bırakmıyordu.” 38 Gözleriyle
gördükleri büyük değişim, “bir komuta mucizesi mi, yoksa anlaşılması
olanaksız bir bilinmezlik miydi?” 39
İki savaş
arasında orduda görülen direnç gücü ve savaşkanlık ayrımı, birçok insan için, ‘anlaşılması
olanaksız ’ boyuttaydı. Ancak, kuşkusuz bir bilinmezlik olayı değildi. Türk
halkında varlığını her zaman sürdüren yurt savunma güdüsü, yönetim yeteneği
yüksek, bilinçli ve atılgan komutanlık istenciyle (iradesiyle) buluşunca,
Çanakkale’deki direnişi ortaya çıkarmıştı. Aynı sonuç, dört yıl sonra,
yapılamaz denilen Anadolu direnişinde alınacak; Kurtuluş Savaşı’yla, büyük
güçlerin Türkiye’ye yönelik plan ve uygulamaları, Çanakkale’de olduğu gibi
geçersiz kılınacaktır.
Çanakkale,
Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı ya da bir başka deyişle, Kurtuluş Savaşı
Çanakkale’nin bir sonucu olarak görülebilir. Mustafa Kemal’in her iki
savaşta, birliklerine verdiği buyruklar, gönderdiği yönergeler arasındaki
benzerlik, bu savın kanıtı gibidir.
26 Ağustos 1922
sabahı, askerlerine, “Yunanlılar ’ın kazandığını görmektense, gök kubbe
başımıza yıkılsın... Ölümü göze alanlar bir adım öne çıksın” 40 derken;
15 Nisan 1915’te Çanakkale’de, Kemalyeri’ne topladığı komutanlarına “Bire
kadar hepimiz ölerek düşmanı kesinlikle (behemehal) denize dökmek zorundayız...
İçimizde ve komuta ettiğimiz askerlerde, Balkan utancını bir daha görmektense,
burada ölmeyi seçmeyenlerin bulunacağını, kesinlikle kabul etmem. Böyleleri
varsa onları kendi ellerimizle kurşuna dizelim” diyordu. 41
Balkanlar’la
Çanakkale arasında yaratılan savaşkanlık ayrımı, bu sözlerle dile getirilen ve
ordunun tümünde etkili olan komutanlık iradesinin doğal sonucuydu.
Savaşı Yitiriyorlar
Savaşın sonucu,
1915 Ağustos’unda belli oldu. Anafartalar cephesindeki Conkbayırı
ve Kireçtepe çatışmaları, Çanakkale zaferini belirleyen savaşlardı.
Saldırganların savaşım isteği kırılmış, ruh gücü çökmüştü. Ne yaparlarsa
yapsınlar, başarılı olamıyor, Türk savunmasını aşamıyorlardı. Askeri
teknolojinin en son ürünlerini kullanıyor, askerlerine her türlü olanağı
sağlıyor ancak Türk askerini yenemiyorlardı.
İnsanlık suçu
saydıkları kimyasal silah bile kullandılar. Türk Ordusu içinde önce, “zehirli
gaz kullanılacak, önleyecek gücümüz yok” sözünü yayıp, direnç gücünü
kırmaya çalıştılar Daha sonra, gerçekten kimyasal silah kullandılar.
Mustafa Kemal, bu konuyu ilerde şöyle anlatacaktır: “Çanakkale Savaşları sırasında,
düşmanın zehirli gaz kullanacağı haberi duyuldu; (önlem alacak y.n.) karşı
bir silahımız yok. Düşman zehirli gaz kullansa bile, biz tepedeyiz onlar
ovada, bize tesir etmez sözünü yazdım (cepheye dağıttırdım y.n.). Daha
sonra bir deneme yaptılarsa da, rüzgarın yön değiştirmesi üzerine bu beladan da
kurtulmuş olduk. Askerin de bize güveni arttı.” 42
Büyük bir
orduyla gelmelerine karşın, bağlaşık (müttefik) komutanlar daha çok askere
gereksinim olduğunu söylüyorlardı. Hamilton; 17 Ağustos’ta Londra’ya
gönderdiği raporda, “yeni ve büyük çapta” yardımcı kuvvet gönderilmesini
istiyor ve “üzülerek söylemeliyim ki, Türkler bizim bazı birliklerimiz
üzerinde manevi üstünlük sağlamıştır; iyi komuta edilen ve cesaretle savaşan
bir ordunun karşısındayız... Eğer, Majestelerinin Hükümeti benim denize
dökülmemi istemiyorsa, derhal 95 bin yeni asker gönderilmelidir” diyordu. 43
Sonucu Gören Uyarılar
Hamilton kaygısında haklıydı. Conkbayırı yenilgisinden sonra, bağlaşık
ordusu savaş gücünü önemli oranda yitirmiş, sahil şeridine sıkışıp kalmıştı.
Yaptıkları her çıkış püskürtülüyor, birlikleri sürekli eriyordu. Denize
dökülerek Gelibolu’dan tümüyle atılabilecek durumdaydılar. Mustafa Kemal,
üstlerine ve asker arkadaşlarına, “Düşman artık güçsüz, tümüyle kovulabilir”44
diye yazılar yazıyor, saldırıya geçilmesini istiyordu. Ancak, gerek Ordu
Komutanı Liman Von Sanders, gerekse Başkomutan Vekili Enver Paşa,
uyarılarını değerlendirmedi.
İtilaf
ordularındaki çözülme ve “kaçma eğilimini” 45 görmüş,
düşmanın belli etmemeye çalışarak çekileceğini anlamıştı. Çekilmenin 1916
başında tamamlanacağını öngörüyordu. “Buna fırsat vermeden işgalcileri yok
etmek için, son bir saldırının tam zamanıdır” 46 diyerek,
harekete geçilmesi için üstlerini zorladı. Ancak “çekilme ihtimali
görülmemektedir” 47,“harcanacak kuvvetimiz yok” 48
biçiminde yanıtlar aldı ve doğal olarak herhangi bir girişimde bulunulmadı.
Saldırı
önerisinin kabul edilmemesi üzerine, komutan olarak Çanakkale’de yapacağı
önemli bir işi kalmamıştı. Savaş sona yaklaşmış, düşman çekilme hazırlığı
yapıyordu. Görevini 10 Aralık’ta 5.Ordu Komutanı Fevzi Paşa’ya (Çakmak)
bırakarak İstanbul’a döndü. Dönüşünü daha sonra Salih Bozok’a şöyle
anlatacaktır: “Düşmanın çekileceğini anladığım için saldırılmasını
önermiştim. Ancak önerimi kabul etmediler. Bu nedenle canım sıkılmıştı. Çok da
yorgundum. İzin alarak İstanbul’a geldim. Eğer düşman, ben oradayken çekilmiş
olsaydı, herhalde daha çok sıkılacaktım.” 49
Gerçekleşen Öngörü
Anlaşma
(İtilaf) Devletleri, sanki onun Çanakkale’den ayrılmasını bekliyormuş gibi, 19
Aralık 1915’te, yani onun İstanbul’a gidişinden dokuz gün sonra çekilmeye
başladı. Karanlık ve sisten yararlanarak sessizce hareket ediyor, çekilmeyi
belli etmemeye çalışıyorlardı. 31 Aralık’tan 8 Ocak 1916’ya dek, 95 bin asker
ve büyük miktarda askeri donanım, silah ve yiyeceği gemilere yüklediler.
Price George Kruvazörü, karanlık ve puslu bir havada, son 2 bin askerle suçlulara
özgü bir gizlilik içinde ve kaçar gibi, Çanakkale’den ayrıldı. Kaçış ’ı
o denli sır vermeden başarmışlardı ki, Türk yetkililer olayın ayırdına
bile varmamışlar, durumu ancak Çanakkale’de hiçbir İngiliz kalmadığını görünce
öğrenmişlerdi. 50 Mustafa Kemal, bir kez daha haklı çıkmıştı.
Çanakkale Savaşlarının Sonuçları
Çanakkale Savaşı’nın
sonucu; Churchill’in beklediği gibi kolay zafer değil, yitiklerle dolu
kesin bir yenilgi oldu. İngiliz Tarihçi Robert Rhodes James, bu yenilgi
hakkında, “tarihin dönmesi için kazanılması gerektiği söylenen Çanakkale
Savaşı, kazanmak bir yana, yitiklerine inanılması güç bir yenilgiyle
sonuçlandı” diyecektir. 51 Yalnızca Conkbayırı’nda ve yalnızca
dört gün içinde, verdikleri insan yitiği 25 bindi. Sekiz ay dört gün süren
Savaş’ta, İtilaf Devletleri, İngiliz verilerine göre 200 binin üzerinde asker ve
subay yitirmişti. 52
Hamilton, Londra’ya gönderdiği raporda; “zamanın en ileri teknolojisiyle
hazırlanmış silahların” Conkbayırı siperlerinde bir işe yaramadığını,
generallerin, “İngiliz ırkına özgü bir kararlılıkla boğaz boğaza ve
kahramanca dövüşen” askerlerin yanında savaşa katıldığını; buna karşın,
sonuç alınamadığını söylüyordu. General Cayley, General Cooper ve
General Baldvin’in yaşamlarını yitirdiği bildirilen raporda, Türk
askerinin savaşkanlığı ve Conkbayırı çatışması için şu yargıda bulunuluyordu:
“Türkler birbiri ardınca ‘ Allah Allah ’ diye haykırarak ve gerçekten çok
yiğitçe savaştılar. Conkbayırı boğuşmasını yazı ile anlatmak mümkün değildir.” 53
Çanakkale Savaşının Rus Devrimine Etkisi
Savaş’ın
başlamasıyla birlikte, Rusya’yı dünyaya bağlayan yollar, büyük ölçüde kapanmış,
yardım alamamış Çarlık ve bağlaşıkları İngiltere’yle Fransa bu sorunu
çözememişti. Batıda Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Avrupa’yla
Rusya’nın ilişkisini kesiyordu. Alman denizaltılarının egemen olduğu Baltık’ta
ve kışın buz tutan Kuzey denizlerinde taşıma yapılamıyordu.
Güneyde, sıcak
denizlere tek çıkış Boğazlar, Osmanlı İmparatorluğu tarafından kapatılmış,
Karadeniz limanlarında ticaret durmuştu. Dünyayla ilişkisi kesilen Rusya’ya, ne
silah ne de buğday gidiyordu. Dışalım yüzde 95, dışsatım yüzde 98 azalmıştı. 54
Rusya’nın ayakta kalıp savaşı sürdürebilmesinin tek yolu, Batı ve Kuzeyden bir
şey yapılamadığı için, Boğazların Avrupa-Rusya ulaşımına açık tutulmasıydı.
Rusya,
donanmasının güçsüzlüğü nedeniyle yukarıdan İstanbul’u zorlayamıyor, İngiltere
ve Fransa’nın aşağıdan Çanakkale’ye girmesi tek seçenek kalıyordu. Çanakkale’ye
saldırılmasının bir başka nedeni de buydu. Bu neden, Çanakkale Bağlaşık Güçler
Komutanı Ian Hamilton’un, 25 Nisan 1915 tarihli notlarına şöyle
yansımıştı: “Askerlerimize Türkler ’in kim olduğu yinelenerek anlatıldı.
Onlar artık, buradaki savaşın sonucunun tüm savaşın sonucu olacağını, bunun
için Boğazları aşıp Rus dostlarımızla el ele tutuşmamızın vazgeçilmez olduğunu
biliyorlar.” 55
Çanakkale’deki
Türk yengisi, Boğazlarda denetimin el değiştirmesini önledi ve Rusya’nın
yalnızca savaş dışı kalmasına değil, bununla birlikte devrim sorunuyla
karşılaşmasına yol açtı; Çarlığın çöküşüne ivme kazandırdı. Çanakkale, Genel
Savaş’a yaptığı etkinin, daha büyüğünü Rusya’ya yaptı.
Tarihçi Richard
Hymple bu etkiyi, “Türkiye ’nin boğazları kapatması, sonu ihtilâlle
sonuçlanan ortamı hazırlayan nedenler arasında yer aldı” 56 diye
aktarır. İngiliz General J.L.Moulton ise, şu saptamayı yapar: “Avusturyalı
ve Alman müttefiklerine Türkler ’in yaptığı en önemli yardım, Çanakkale ve
İstanbul boğazlarını, İngiliz ve Fransız gemilerine kapatmasıydı. Bu durum
herhangi bir milleti az ya da çok sarsabilirdi, ama Rusya gibi nüfusu fazla bir
millet bu duruma dayanamazdı.” 57
Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşı’nın önemini ve dünyaya yapacağı etkinin siyasi-askeri
boyutunu bilmektedir. İçinde yer alarak yazgısını belirlediği bu savaşı, Doğuya
yönelen Batı saldırganlığının yeni bir aşaması olarak değerlendirir.
Çanakkale’de ülkeyi savunurken, aynı zamanda, Batıyla işbirliği içindeki
Rusya’yı çökertmekte olduğunu söyler.
Eylül 1915’de,
yani Rus Devrimi’nden yaklaşık 1,5 yıl önce, Anafartalar cephesindeki çadırında
hasta olarak yatarken kendisini görmeye gelen Alman Doktor Ernest Jackh’a
söylediği sözler, onun bilinç düzeyini ve öngörü yeteneğini ortaya koyar.
Söyleşide, Almanya ve Türkiye’nin okyanuslardaki etkisizliğini, Rusya’nın o
günkü çaresizliğine benzetir ve Rusya için, “Boğazları kapatarak Ruslar ’ı
Karadenize tıkadım, onları müttefiklerinden ayrı düşürdüm. Bu nedenle Rusya
’nın çökmesi kaçınılmazdır”der. 58
DİPNOTLAR
- “Çanakkale Savaşı”, Robert Rhodes James, “20.Yüzyıl Tarihi”, Arkın Kit., Mart 1970, Sayı 19, sf.363
- “Millitary Operations, Gallypoly” Aspinall-Oglander: C.II, sf.485; ak. Y.Hikmet Bayur, “Atatürk- Hayatı ve Eseri-I” Atatürk Araş. Mer., Tıpkı Bas., Ank. 1997, sf.98
- “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, I.Cilt, Remzi Kit., 9.Bas., İst.-1983, sf.235
- “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Sena Mat., İstanbul-1980, sf.92
- Büyük Larousse, Gelişim Yayınları, 4.Cilt, sf.2357
- “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Sena Mat., İstanbul-1980, sf.92
- “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit. 12.Baskı, İstanbul-1994, sf.99
- “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Sena Mat., İstanbul-1980, sf.92
- a.g.e. sf.86
- “Anafartalar Komutanı Mustafa Kemal ile Mülakat” Ruşen Eşref, Yeni Mecmua, İstanbul-1918; ak. Uluğ İldemir “Anafartalar Muharebatı’na Ait Tarihçe”, T T. K. Bas., Ankara-1990, sf.XVII
- “Atatürk’ün Devrimi Yarım Kaldı” Prof.Cihan Dura, Erciyes Üniv. Yay., Kayseri-2000, sf.83
- “Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları” Sadi Borak, Kaynak. Yay., 2. Bas., İst.-1998, sf.124
- “Kurt ve Pars” Benoit Mechin, Kum Saati Yay., İst.-2001, sf.59
- a.g.e. sf.57
- a.g.e. sf.57
- “Mustafa Kemal” Benoit Mechin, Bilgi Yay., Ankara-1997, sf.110
- “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk T.İş B.Yay., Ank., sf.30
- “Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülakat” Ruşen Eşref, Yeni Mecmua, İst.-1918; ak. Uluğ İldemir, a.g.e. sf.XXV
- a.g.e. sf.XXV
- “Mustafa Kemal” Benoit Mechin, Bilgi Yay., Ankara-1997, sf.111
- “Kurt ve Pars” Benoit Mechin, Kum Saati Yay., İst.-2001, sf.60
- a.g.e. sf.112
- “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kitaplar, 12.Bas., İst.-1994, sf.123
- a.g.e. sf.123
- “Tek Adam” Ş. S. Aydemir, I.C,lt, Remzi Kit., 9.Bas., İst.-1983, sf.256
- a.g.e. sf.257
- “Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülakat” R.Eşref, Yeni Mec., 1918; ak.U.İldemir, “Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe” T T.K.
- “Müttefiklerin Uğradığı Felaketler” J.M. Roberta, “20.Yüzyıl Tarihi”, Arkın Kit., İst.-1970, sf.361
- “Kurt ve Pars” Benoit Mechin, Kum Saati Yay., İst.-2001, sf.55 ve 59
- “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, I.Cilt, Remzi K., 9.Bas., 1983, sf.237, 238
- “Çanakkale Savaşı”, R.R.James, “20.Yüzyıl Tarihi”, Arkın Kit., İst.-1970, sf.368
- a.g.e. sf.364
- a.g.e. sf.364
- a.g.e. sf.264
- “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk T.İş B.Y., Ank., sf.27
- “Mustafa Kemal” Benoit Mechin, Bilgi Yay., Ankara-1997, sf.107
- “Tek Adam” Ş. S. Aydemir, I.Cilt, Remzi Kit., 9.Bas., İst.-1983, sf.246
- a.g.e. sf.246
- a.g.e. sf.246
- a.g.e. sf.246
- “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kitaplar, 12.Bas., İst.-1994, sf.369
- “Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe” Uluğ İldemir, T T. K. Bas., Ankara-1990, sf.XXII
- “Çankaya” Falih Rıfkı Atay, Sena Mat., İstanbul-1980, sf.91
- “Atatürk’ün Hayatı ve Eseri”, Hikmet Bayur, 1963, sf.95; ak. Prof.U.Kocatürk, “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”, T.İş Ban.Kül.Y., sf.42 ve “Kurt ve Pars” Benoit Mechin, Kum Saati Yay., İst.-2001, sf.68
- “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk T.İş B.Yay., Ank., sf.45
- “Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları” S.Borak, Kaynak Yay., 2. Bas., İst.-1998, sf.84
- “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.125
- “Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları” S.Borak, Kaynak Yay., 2. Bas., İst.-1998, sf.84
- “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.125
- “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” U. Kocatürk T İş Ban.Yay., Ank. sf.46
- “Kurt ve Pars” Benoit Mechin, Kum Saati Yay., İst.-2001, sf.70
- “Çanakkale Savaşı”, R.R.James, “20.Yüzyıl Tarihi”, Arkın Kit., 1970, S.19, sf.363
- “Osmanlı Tarihi Kronolojisi” 4.Cilt, sf.242; ak. Ş.S.Aydemir, “Tek Adam”, I.Cilt, Remzi Kit., 9.Bas., İstanbul-1983, sf.241
- “Tek Adam” Ş. S. Aydemir, I.Cilt, Remzi Kit., 9.Bas., İst.-1983, sf.242
- “Savaş Yayılıyor” General J.L.Moulton, “20.Yüzyıl Tarihi”, Arkın Kit., 11 Mart 1970, Sayı 18, sf.354
- “Ey Vatan”, Osman Pamukoğlu, İnkilap Yay., İstanbul-2004, sf.26
- “Goben’in Kaçışı ve Türkiye Savaşta” Richard Humble, “20. Yüzyıl Tarihi”, Arkın Kit., Mart 1970, sf.345
- “Savaş Yayılıyor” General J.L.Moulton, a.g.d. sf.354
- “Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev Demeç Yazışma ve Söyleşileri” Sadi Borak, Kaynak Yay., 2 Bas., İst.-1997, sf.26
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder