Aslında günümüz Türkiye’sini cadı kazanına çeviren
plan, ABD Kongresi’nin 1896 yılında yaptığı gizli oturumda işleve konulmuştur.
Osmanlı’nın büyük pastası dilimlere ayrılacak, her
dilim bir Avrupalı prens veya asilzadeye emanet edilecek, ama tüm pasta
İstanbul’daki “Büyük Abi”nin, denetiminde olacaktır.
Osmanlı eyaletlere bölünürken İslam
ılımlaştırılacak(!), Halife ve payitaht Amerika’nın denetiminde kalacaktır.
Bu plan henüz adı açıklanmamış “Dünya
Hükümeti”nin ve elbette Haçlıların alkışladığı ve desteklediği bir
plandır.
“Dinler Arası Diyalog” ve Osmanlı
ve Muaviye Müslümanlığının, zehirli mantar örneği türeyen artıkları cemaat ve
tarikatlar “Ilımlı İslam” denilen maskaralığın tohumlarıdır. Ilımlı
İslam projesi son derece önemli ve üzerinde sayfalarca yazı yazılması ve
tartışılması gereken bir konudur. Türkiye’nin sürüklendiği kaos ortamı, bu
zehirli artıkların eseridir.
Daha dün oturdukları koltukları borçlu oldukları
Gülen’in elini eteğini öperken ve hatta F Tipi örgüte toz kondurmazken, eski
kadim dostları ve koalisyon ortakları “paralel devlet” iddiası
ile boy göstermişlerdir?
F Tipi ve CFR’nin göbek bağını kestiği siyasal
örgüt… Her ikisi de küresel çetelerin kendi çıkarları için döllediği, iki
örgüttür.
İki örgütün de amaçları Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’ni dönüştürmek ve hatta yıkmaktır. Her ikisinin de
rejim düşmanlığı ve ulusu ümmetleştirme çabası, bilinen bir gerçektir.
Tek tehlike F Tipi cemaat değildir. Onun koalisyon
ortağı siyasi partinin iktidarı zamanında ülke cemaatlerin ve hatta radikal
İslam örgütlerinin kışlası haline gelmiştir. IŞİD, El-NUSRA, El-KAİDE, İHVAN ve
RABITA…
Ve bu örgütlerin tamamı Amerika bağlantılıdır.
Görünen köy kılavuz istememektedir. Her iki
örgütte yani F Tipi ve siyasal iktidar güçlerini söyledikleri yalanlar üzerine
inşa etmişlerdir. İleri demokrasi, temiz toplum, özgürlük ve barış…
Ve bu yalanlar dini ve milli değerler yerle bir edilerek güçlendirilmiş, etnik
kökenler de kaşınarak kapsam alanını genişletmiştir.
Tek amaçları kendi otoritelerini devlet üzerinde
hakim kılmaktır. Aralarındaki tek fark birinin diktatör edasıyla, diğerinin
yumuşak ve sinsi davranışlarıyla kendilerine verilen görevi “Büyük Abi”nin
emir ve talimatlarıyla yerine getirmektir.
“Cemaat orduya kumpas kurdu.”
İktidardaki siyasi partinin bu söylemi traji-komik bir ifade olmaktan hiçbir
zaman kurtulamayacaktır.
Orduya kurulan kumpasta her iki örgütün ortaklık
belgesi 5/KASIM/2007’de; Bush-Erdoğan, Oval Ofis görüşmesinde
tarihe not düşürülmüştür.
Bu görüşme hala gizemini korumaktadır. 1 saat 15
dakika süren bu görüşme için A.Gül’ün kadim dostu Fehmi Koru; “Ergenekon
Operasyonu bu görüşmede kararlaştırıldı.” Demektedir.
Ancak özellikle bir Türk Destanı’nın adının
verildiği ve hatta 1.İddianamenin 41-42 sayfalarında Gazi Mareşal Mustafa Kemal
ATATÜRK’ün dahi “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmaya yönelik örgüt
üyesi” olarak suçlandığı; Ergenekon Operasyonunun başlangıç tarihi 12
Haziran 2007’dir.
Ümraniye’de bir gecekonduda ne hikmetse sonradan
ortadan kaybolan 27 el bombası ve TNT kalıpları ele geçirilmiş ve iki kişi
tutuklanmıştır.
Bu olay bir başlangıçtır. Gerisi çorap söküğü gibi
gelecektir. Hedef ulus devletin her şeye rağmen koruyucu unsuru Türk ordusudur.
Sahte deliller, CDler, bavul dolusu üretilmiş belge…
İktidarın görevlendirdiği ve hatta bizzat talimat
verdiği F tipi savcı, yargıç ve polisler iş başındadır. Devlet F Tipi örgüt ve
iktidar tarafından paylaşılmıştır.
Her muvazzaf ve emekli asker tutukladığında
iktidarın başı ekranlarda arz-ı endam etmekte bağımsız yargıdan
(!)bahsetmektedir.
Bazıları özellikle Derviş Mehmet’in torunları
alaycı bir ifadeyle, Silivri zulümhanesinde hastalanan belirli bir yaşın
üstündeki askerleri kast ederek “İyi ki bunların zamanında
savaşmamışız” demekte, aklı sıra Türk askerini aşağılamaktadır.
Belki birileri, yazdıkları yazılarda “ korku
imparatorluğu” Türk milletinin şah damarına ustalıkla enjekte ettiği
içindir ki, Türk milletinin büyük bir çoğunluğu; kendi evlatlarına,
“Peygamber Ocağı”na yapılan bu aşağılamayı sessizce seyretmektedir.
Ne yazık ki Türk milleti askerine yeteri kadar
sahip çıkmamış ve cephenin gerisine çekilmiştir. Ve meydan başkanlığını
Amerika’nın yaptığı üçlü şer koalisyonuna terk edilmiştir.
Bunun yanı sıra son derece aşağılık bir taktik
uygulanmış, Türk ordusu fuhuşla, casuslukla, gizli belgeleri dış güçlere
satmakla, üstlerine suikast yapmakla ve özellikle faili meçhul cinayetlerle
suçlanmıştır.
Kısa bir süre önce serbest bırakılan Albay Cemal
Temizöz hala “Faili Meçhul Cinayetler” davasında
yargılanmaktadır. Üstelik “ Casusluk Davası” ile yargılanan 43
subayımız henüz özgür değildir ve üzerlerindeki suçlamalar kalkmamıştır.
Artık F Tipi örgütün polisi ve savcısı görevde
değildir. Ancak iktidar tipi polis ve yargı iş başındadır.
Şimdi o zindanda kaç kişi öldü veya öldürüldü,
hatırınızda mı?
Örneğin eski MİT Daire Başkanı Kaşif Kozinoğlu’nun
ölüm nedeni ecel-i sahih midir, yoksa? Kaşif Kozinoğlu’nun el yazısı ile
yaptığı açıklamayı okuduktan sonra siz karar verin en iyisi…
“Almanya, AKP’ye koz olarak elinde
bulundurulması amacıyla; Recep T. Erdoğan’ın İsviçre bankalarında bulunan 800
milyon ABD Doları civarında olan, sekiz ayrı hesabın numaralarını ve kimlerin
adına yatırıldığını öğrenebilmek ve belge temin edebilmek amacıyla, EYŞAN Adalarındaki
İsviçre Bankası Müdürü’nü( Alman Dış İstihbarat Servisi BND’nin söz konusu
müdür gibi bir çok elemanı mevcuttur İsviçre Bankalarında) kullanarak R.T
Erdoğan ve benzeri bazı hedef şahısların( TC Vatandaşı, AKP Yöneticisi)
hesaplarının tüm belgelerini 30 milyon Euro karşılığında temin etmişlerdir…”
Ya KUDDİSİ OKKUR? Ölüm
döşeğindeki feri sönmüş gözlerindeki sorgulayıcı bakışı unutmamız mümkün mü?
Ya Yüzbaşı Ongun Ural?
“Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı
gösterilmez… “Hiç suçum yok, hukuksuzluğa, karanlığa karşı ışık olabilmek için
hayatıma son veriyorum” “Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu ne
yaşayacak bir ülke ve cumhuriyet bulamayacaksınız”
Yukarıdaki satırları hatırladınız mı? Aşağılanmaya
tahammül edemeyen, onurlu bir askerin intiharından önce yazdığı mektuptaki
sitem dolu sözcükler ve hatta ikaz içeren bir cümle sizin için bir şey ifade
ediyor mu?
RahmetliAli Tatar “Bu şekilde giderseniz ne
yönetecek bir ordu ne yaşayacak bir ülke ve cumhuriyet bulamayacaksınız.”
cümlesiyle, kime, kimlere seslendi? Omuzları kalabalık komutanlar duydu mu bu
serzenişi?
“Vardiya Bizde” “Sessiz Çığlık”ta kaç kişiydik?
Aklınızla, mantığınızla ve vicdanınızla hesaplaşın.
Ve cemaate yapılan operasyonları ibretle
seyrederken şu soruyu sorun kendinize “MİT Müsteşarı Hakan Fidan olayı,
dershane rant kavgası ve 17-25 Aralık operasyonları” olmasaydı, bu
ittifak, kirli işbirliği bozulur muydu?
Hiç sanmıyorum.
Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu üç ortaklı bir
şer koalisyonunun marifetidir. Tüm ölümlerde, çekilen acılarda, orduya yapılan
kumpasta ve hatta PKK ile yapılan ittifakta onların parmak izleri vardır.
Yalakalar, etek öpücüler, mütarekeci basın, işbirlikçiler ve SOROS’un
beslemeleri, alaca karanlık aydınları ise onların suç ortağıdır.
Ve aralarındaki kavga hiç bitmeyecektir.
F Tipi ve iktidar aynı döşeğin ürünüdür.
F Tipi mutlaka ve mutlaka tasfiye
edilmelidir,
Ancak yapılan tasfiyeyi desteklerken; iktidarın da
aynı döşeğin ürünü olduğu asla unutulmamalı ve hesap sorulmalıdır.
Ve en önemlisi Türkiye, ABD’nin yarı sömürgesi
olmaktan mutlaka kurtarılmalıdır.
Yapılması gereken nedir? Son söz Mustafa Kemal
Atatürk’ündür.
"Kendi kişisel çıkarları için
yabancılarla işbirliğine giren ve gücünü halktan almayan küçük bir azınlığın
dışındaki tüm güçler; Aralarındaki Etnik, Dini ve Siyasi ayrımları ERTELEYEREK
Ulusal Kuruluş Mücadelesi yolunda birleşmelidir."
M.Kemal ATATÜRK (1921-İrade-i Milliye )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder