SAİDİ KÜRDİNİN ORTAYA ATTIĞI “NURCULUK” DİNDEN SAPMADIR
“BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN
YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasını, KARARININ İPTALİ İLGİLİ DAVA
DURUŞMASINDA ADD ISPARTA ŞUBE BAŞKANI MAHMUT ÖZYÜREK'İN KONUŞMA METNİ
İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
ISPARTA
DAVACI: Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi Adına: Mahmut ÖZYÜREK - ADD
Isparta Şube Başkanı
DAVALI: ISPARTA VALİLİĞİ
D.KONUSU
:T.C ISPARTA İLİ İL GENEL MECLİSİ,
22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının g-bendi, “Barla
İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI
TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasının Yürütmesinin durdurulması ve iptali
istemidir.
KARARIN TEBLİĞ
TARİHİ : 23.03.2012
DURŞMA TARİHİ: 20.11.2012
AÇIKLAMALAR
:
1-)
T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih
12/2–363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana
yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”
sloganı yazılmasını, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6.
Maddesi (a) fıkrası gereğince İl Genel Meclisinin 06.12.2011 tarihli 2.
birleşiminde oybirliği ile kararlaştırmıştı
ADD
Isparta Şubesi olarak “Bu kararın iptali istemi” ile açtığımız bu dava,
yalnızca bir tabelanın asılıp asılmaması davası değildir. Bu dava Türkiye
Cumhuriyetinin temel değerlerine, kuruluşuna, kurucusuna, laik demokratik
cumhuriyete ve cumhuriyet hukukuna karşı olduğu belgelerle sabit bir kimliğin
ve adının itibarlı kılınması davasıdır.
Kabul
edilmeli ki bu karşıtlık yalnızca Said-i Kürdinin şahsında değildir. Bu dava
aynı zamanda onun düşüncesini savunan, ideallerini gerçekleştirme amaçlı ve
azımsanamayacak bir sayıda olan “Nur Cemaati” müritlerinin
de düşüncelerinin gerçekleştirilmesi yönünde önemli bir adımdır.
Bu
yönüyle bu dava siyasi bir davadır.
Biz dava dilekçemizde, “cevaba-cevap”
dilekçemizde ve Bölge İdare Mahkemesine yaptığımız “Yürütmenin Durdurulmasının
reddine itiraz” dilekçemizde ileri sürdüğümüz gerekçeleri aynen savunuyoruz. Bu
nedenle sözü edilen belgelerin Yüksek Mahkemenizce titizlikle incelenerek bir
karara varılacağına da inanıyoruz.
Atatürk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma
girişimlerinin her anlamda ve her alanda sürdürüldüğü günümüzde “halkın,
ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini,
diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik” olan “Kanunun
cürüm saydığı bir fiili açıkça övme veya iyi gördüğünü söyleme” amaçlı
bir eyleme yüksek mahkemenizin geçit vermeyeceği inancındayız.
Bu davaya konu olan,”BEDİÜZZAMAN SAİD
NURSİ (HAZRETLERİ )NİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması Yürürlükte olan Cumhuriyet hukukuna
aykırıdır.
1. "Deccale siyaset vasıtasıyla galip gelinmez" (Tarihçe-i Hayat, s. 136.) diyen Said
Kürdi, Laik Demokratik sistemi reddetmektedir. Siyaset dışı yöntemlerin neler
olabileceğini Yüksek Mahkemenin Takdirlerine bırakıyoruz.
2. Sad Nursi; mektubat 29’da Cumhuriyet hükümetini
tanımadığını açıkça dile getirmektedir.
“cihad arkadaşı olan Kürdlerin milliyetini kaldırıp,
onların dilini onlara unutturduktan sonra; belki bizim gibi ayrı unsurdan
sayılanlara teklifiniz, bir nevi usûl-ü vahşiyane olur. Yoksa sırf keyfîdir.
Eşhasın keyfine tebaiyet edilmez ve etmeyiz! Bir hükûmet, kendi
raiyetine ve raiyet kabul ettiği adamlara herbir kanununu tatbik etse de;
raiyet kabul etmediği adamlara, kanununu tatbik edemez. Çünki onlar
diyebilirler ki: "Mâdem biz raiyetiniz değiliz, siz de bizim hükûmetimiz
değilsiniz!" “mektubat 29. Mektub”
3. Said Nursi/Kürdi yaşamının hiçbir evresinde, gerek
düşünce, gerek yazılarında laik demokratik Cumhuriyete asla taraftar
olmamıştır;
“Ve sizi
iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükûmeti bizimle, vatana ve millete zararlı
bir surette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münafıklar,
istibdad-ı mutlaka "cumhuriyet" namı vermekle, irtidad-ı mutlakı
rejim altına almakla sefahet-i mutlaka "medeniyet" ismini vermekle,
cebr-i keyfî-i küfrîye "kanun" ismini takmakla hem sizi iğfal, hem
hükûmeti işgal, hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve
vatana ecnebi hesabına darbeler vuruyorlar.” (Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, sh.
287.)
"Her iki Deccal(Atatürk ve İnönü) azami bir istibdad ve
azami bir zulüm ve azami şiddet ve dehşetle hareket ettiğinden azami bir
iktidar (dikkat!) görünür. Evet, öyle acib bir istibdad ki, kanunlar perdesinde
herkesin vicdanına ve mukaddesatına, hatta elbisesine müdahale eder.... Hem
öyle bir zulüm ve cebir ki, bir adamın yüzünden yüz köyü harap ve yüzer
masumları tecziye ve tehcir ile perişan eder." Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Yeni Asya
Neşr., İst 1997, s513.
4. Said Nursi/Kürdi Türklüğe karşı büyük bir kin ve
nefret besliyordu. Örneğin Şeyh Sait ve arkadaşları için “şehit” yakıştırmasını
yapan Said-i Kürdi, Şeyh Sait’in torunu Kasım Fırat’a şöyle demektedir: “Ben birader-i a’zamım, ekremim Şeyh Sait
Efendi’nin hayfını (öcünü) kalemimle almıştım.” Nur
Risaleleri işte Türklüğe karşı böylesine büyük bir nefretin ürünüydü. Said-i
Kürdi Türklükten intikamını kalemle alıyordu. Kürtlüğü ödünsüz savunuyordu. “Cesaret, sadakat ve diyanetin unvanı
olan tabii Kürtlükle iftihar ediyorum. Nasıl ki zaman-ı istibdatta bu tabii
Kürtlük için tımarhaneye düştüm… Tımarhaneyi kabul ettim ve Kürtlüğü lekedar
etmemek için padişahın emrini, maaş ve padişahın özel hediyesini kabul etmedim.” (eski
said dönemi eserleri, s.197)
Burada aslında Barla'ya,”BEDİÜZZAMAN
SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” tabelasını
asmaya kalkışanlar, Barladaki evi devlet bütçesinden “müze” haline
getirme kararı alanların önünde bir ayrım vardır. Yıllarca idol olarak
savundukları iki kişilik Abdülhamit ve Said-i Kürdi karşı karşıyadır.
Kürt-İslamcı Said, Abdülhamit'in verdiği görevi kabul etmeyiKürtlüğe bir
ihanet olarak görmektedir. Demek ki Said Kürdi için Kürtçülük,
İslamcılığın ve Osmanlıcığın önüne geçmektedir. Bu durumda
yukarıdaki eylemlerin sahipleneler neyin adına kimi savunuyorlar
düşündürücüdür.
5. Said Kürdi, “Mühim Bir Suale Hakikatli Cevaptır (Emirdağ
Lahikası, Sayfa 12)” yazısında şöyle diyor.” Büyük memurlardan birkaç zat benden sordular ki:
"Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip Kürdistana ve vilayat-ı
şarkiyeye Şeyh Sünusi yerine vaiz-i umumi yapmak teklifini neden kabul etmedin?
Eğer kabul etseydin, ihtilal yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını
kurtarmaya sebep olurdun" dediler.
Ben de onlara cevaben dedim ki: Yirmişer, otuzar senelik hayat-ı
dünyeviyeyi o adamlar için kurtarmadığıma bedel, yüz binler vatandaşa,
herbirisine milyonlar sene uhrevi hayatı kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur,
o zayiatın yerine binler derece iş görmüş. Eğer o teklifi ben kabul etseydim,
hiçbir şeye alet olamayan ve tabi olmayan ve sırr-ı ihlası taşıyan Risale-i Nur
meydana gelmezdi. Hatta ben, hapiste muhterem kardeşlerime demiştim: Eğer
Ankaraya gönderilen Risale-i Nurun şiddetli tokatları için beni idama mahkum
eden zatlar, Risale-i Nurla imanlarını kurtarıp idam-ı ebediden necat bulsalar,
siz şahit olunuz, ben onları da ruh u canımla helal ederim.” Risale-i Nur’un, yüz bin kişinin canından daha değerli
olduğunu söylerken, aynı zamanda Cumhuriyet Devrimini doğuda yüz bin
kişinin katili olarak karalanıyor.
Atatürk’ün said Kürdiye böyle bir teklifte
bulunduğuna ilişkin hiçbir belge veya tanık yok. Atatürk’le ilgili diğer yazı
ve söylemlerinde olduğu gibi, Atatürk’ün bu teklifi yine bir tek Said’in
anılarında geçiyor.
Said Kürdi, bölgede çıkan tüm Kürt
isyanlarının liderleriyle irtibat halindedir. Şeyh Sait
ayaklanmasında olduğu gibi, İsyan bastırılınca da aslında
kendisinin isyan etmeyin diye nasihat ettiğini öne sürmektedir.
“40 gün Van’da mağarada feryat figan ettim. Daha sonra
bana denildi (Allah tarafından) ki ‘Kardeşin
Şeyh Sait üzerine küfrü mutlak karşısında silahla cihat etmek vacip oldu.
Cühl-i mutlakı kaldırmak için kalemle mücadele etmek de senin üzerine vacip
oldu.’ Ben bunun üzerine kalemimle cihat ettim.” (Şeyh Said`in torunu Sait Frat)
Peki, Kimdir şeyh Said üzerine yürüyen “küfrü mutlak”?Bağımsızlığımızı,
özgürlüğümüzü, borçlu olduğumuz Türk silahlı kuvvetleri ve o dönemde
Cumhurbaşkanı olan Kurtarıcı ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk. Türk Silahlı
Kuvvetlerine ve Atatürk’e “küfrü mutlak” diyen
birinin adının tabelaya yazılması, Cumhuriyet Devrimlerine karşı duruşu
nedeniyle sürgün edildiği Barla’da kaldığı evin “müze” haline getirilmesi,
kurtuluş savaşında ve halen bu topraklar için can ve kan veren şehit ve
gazilerimizin tümüne yapılabilecek büyük bir acımasızlık ve saygısızlıktır.
Başta Isparta olmak üzere Afyon’da,
Kastamonu’da öz be öz Türk olan müritleri bu şeyhin kerametlerine inanmış, onun
İslam adına savaştığını sanarak, Risalelerin binlerce kopyasını el yazısıyla
çoğaltarak tüm Türkiye’ye yaymıştı. Şimdide tabelalar asılması, yıkmak için
savaştığı laik cumhuriyet devletinin kasasından Barla’da yaşadığı evin “MÜZE”
haline getirilmesi planlanıyor. En hafif deyimle “ayıptır” bu yapılanlar.
6. Said Nursi/Kürdi, Cumhuriyetin laik hukuk sistemini
reddeder. Hukukun “şer'î hükümlere uygun olmak” koşulunu hemen her
koşulda öne sürer. Halbuki çok hukuklu sistemin savunulmasının
laiklik ilkesine aykırı olduğuna ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da kabul görmüştür. Anayasa Mahkemesinin “ulus
olmanın koşullarından biri de hukuk ve yargı birliğinin sağlanmasıdır. Hukukun
din, mezhep ve etnik farklılıklara değil, çağdaş değerlere göre düzenlenmesi
gerekir. Bireylerin inançları nedeniyle farklı hukuka bağlı olmalarına yol
açacak, çokhukukluluğun dini ayrımcılığa neden olabileceği
akıl ve çağdaş bilime dayalı laik düzeni sarsacağı açıktır. Böyle bir
düşüncenin Anayasa ve evrensel değerleri yansıtan İnsan Hakları Sözleşmeleri
Karşısında koruma görmesi olanaksızdır..” hükmü günümüzde de geçerliliğini
korumaktadır..
7. Said Nursi/Kürdi; Çok hukukluluğun yanı sıra çok
dilliliği de savunur. Kürtçenin “bilim ve edebiyat dili” olduğunu ileri
sürerken, Kürtçeye sahip çıkılmadığında Kürtlerin yok olup gideceğini
savunmaktadır. “Diliniz gelişmeye bilim ve edebiyat dili olmaya müsait
iken siz ona sahip çıkmadınız. Bu yüzden dilinizden sizden şikâyetçidir. Sahip
çıkınız. Yoksa sahra- i vahşette, vahşet ve gaflet sizi garet edecektir.” (
Yani bu yalnızlık çölünce yok olup gidersiniz. Bir millet olarak gelecekte var
olamazsınız) (bkz: içtimai dersler, s.188,189)
Said-i Kürdi, Kürtçenin resmi dil olmasını
savunur "Fünun-u cedideyi, Ulûm-u medaris ile mezc ve derc;
lisan-ı Arabi vacib, Kürdi caiz, Türkî lazım kılmak..." Bu
günkü dille söylersek“Okullarda eğitim Kürtçe bilen Kürt
öğretmenler tarafından yapılacak, Arapça mecburi ikinci dil, Türkçe ise ek dil
olarak öğretilecektir.”
8. Son zamanlarda ortaya atılan iddialara göre Said-i
Kürdi Kurtuluş Savaşı'na İstanbul'dan destek olmuş ve bu desteği yüzünden 9
Kasım 1922'de Ankara'ya çağrılmış. Meclis'te yaptığı konuşmayla Said-i Kürdi
Türk ordularının zaferi için dua etmiş. Sonra da Atatürk ile görüşüp güya
Atatürk'e nasihatler vermiş. Eğer Said-i Kürdi'nin Ankara'ya gelmesi onun
Kurtuluş Savaşı'na desteği anlamına geliyorsa beyefendi biraz gecikmiş! Çünkü
bilindiği gibi Kurtuluş Savaşı 9 Eylül 1922'de Türk Ordularının İzmir'e
girmesiyle sona erdi. Dolayısıyla kahraman ordumuzun zafer için ne duaya ne de
Said'in desteğine ihtiyacı kalmıştı.
9. Marmara üniversitelerinden hukuk fakültesi
öğrencileri, Said-i Nursi’nin fotoğrafını kapak yaptıkları taslak anayasa
metnini 02 Nisan 2012 de TBM Meclisi Anayasa komisyona verdiler ve bir de sunum
yaptılar.. Sunumda, “Allah’ı bırakıp da birbirimize Rab edinmeyelim. Artık
doğruluk sapıklıktan apaçık ayrılmıştır” ayetlerine gönderme yapıldı.
Tüm bunlar, yakın bir gelecekte
Atatürk’ün yerini kimin almasının istendiğinin bir göstergesidir
10. Sayın
Başkan, Sayın Yargıçlar; Daha onlarca örnek vermek olanaklıdır. Ancak bu
kadarını yeterli görelim.
Gücü elinde bulunduranın, kendi
değerlerini oluşturmak ve topluma dayatmak isteği eşyanın doğası gereğidir; bu
konuda bir tuhaflık yok. Buradan hareketle; Atatürk’ün yavaş yavaş toplumsal
hayattan çıkarılmak istendiği, ders kitaplarına Atatürk yerine Said-i Nursi
fotoğraflarının basılacağı, devlet dairelerinde Said-i Nursi posterleri
bulunacağı, belki de Atatürk yerine Said-i Nursi heykelleri dikileceği sonucuna
varmak da mümkün. Bunlar (kuvvetli olmakla beraber) sadece birer
varsayım olsa da, Nur Cemaatinin arzularının bu yönde olduğu gerçeğini
değiştirmiyor. Çorum –İskilip Devlet Hasta hanesine “İskilipli Atıf” adlı
cumhuriyet düşmanının adı verildi bile. Isparta da ise Said Kürdi adına tabela
asılmaya, evi müze haline getirilmeye çalışılıyor.
Bu karşıdevrimci gelişmelerden biz
Atatürkçüler olarak ciddi kaygı duyuyoruz. Aynı kaygıyı Cumhuriyeti koruma ve
kollama görev ve sorumluluğu olan sizlerin de duyduğuna inanıyoruz.
11. Gerek ,”BEDİÜZZAMAN
SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” söylemi, gerekse
adına “müze” kurulması, demokrasinin temel ilkelerinden biri olan
kamu özgürlüklerinin kullanılmasında bireyler arasında ayırım gözetmeme ilkesini
kaçınılmaz olarak ihlal edecektir.
Kamu hukukunun ve özel hukukun tüm
alanlarında din ve inançlarına göre bireyler arasında muamele farklılığı
sözleşme bakımından özellikle de ayırımcılığı yasaklayan 14. madde bakımından
mazur gösterilemez. Bu tür bir muamele farklılığı bir taraftan kendi kurallarına
göre yönetilmek istenen bazı dini gurupların talepleri ve diğer taraftan da
çeşitli din ve inançlar arasındaki barış ve hoşgörüye dayalı olması gereken
toplumun çıkarı arasında adil bir denge kuramayacağı gibi, ulusumuzu kaosa, iç
çatışmaya sürükleyecektir. Bu ne bizler tarafından, ne de sizler tarafından
istendik bir durum olamaz/olmamalıdır.
12. Said-i Kürdi’ye göre Nur Risaleleri “ilham-i
ilahidir.” ve “Kuran bal ise Risaleler Kuran’dan süzülmüştür.”, Ya
da yine kendi ifadesiyle:
“Risale-i Nur benim şahsi malım
değildir. Kur’an-ı hakim’in bu zamanda tereşşuh eden bir mucize-i
maneviyesidir. (Şualar, Sözler Yayınevi, İst. 1993)”
Tereşşüh, sızma ve damlama demektir. "...nurların doğrudan
doğruya Kur'ân-ı Kerim'in feyzinden süzülüp damladığı..." şeklindeki bir
sözü tevil mümkündür. Ama bir insan tutar, kendi sözünü, Kur’an’ın Arş’taki
yerinden alınmış gösterirse bunun tevili yoktur. Bu şahsı bütün dünya
kutsallaştırsa da bize düşen, onun hurafeleriyle mücadeledir.
Said Nursî şöyle der: “Kur’ân’ın gizli gerçekleri Risale-i Nur ile
birlikte bize iniyor!! …Peygamber devrinde Kur’ân’ın vahiy suretiyle inmesi
gibi, her asırda, Kur’ân’ın arştaki yerinden ve manevi mucizesinden feyiz ve
ilham yoluyla onun gizli gerçekleri ve gerçeklerinin kesin delilleri iniyor Şualar,
Sözler Yayınevi, İst. 1993
Tüm bu ifadeler Said-i Kürdi’nin
Risaleleri Müslümanların kutsal kitabı Kuran’dan üstün, kendisini ise peygamber
makamında gördüğünün açık göstergeleridir. Onlara göre Risale-i
Nur adeta zamanın Kuran’ıdır.
Said Nursî şöyle der “Risale-i Nur
denilen otuzüç aded Söz, otuzüç aded Mektub, otuzbir aded Lem’alar, bu zamanda,
Kur’ân’daki âyetlerin âyetleridir. Yani onun gerçeklerinin göstergeleridir.
Onun hak ve hakikat olduğunun kesin delilidir. Kur’ân âyetlerinde yer alan
inançla ilgili gerçeklerin gayet kuvvetli belgeleridir]- Sözler,].”
Demek ki, Kur’ân nasıl Tevrat ve İncili tasdik eden
bir kitapsa, Said Nursî’nin bu iddiasına göre Risale-i Nur da Kur’ân’ı tasdik
eden bir kitaptır. Bu sebeple Risale-i Nur’un âyetleri, Kur’ân âyetlerinin
delili olmuştur. Bu tür iddialar için Allah Teâlâ şöyle
buyurur: “Vay o kimselere ki, kendi elleriyle kitap yazarlar, sonra
“bu Allah katındandır” derler. Hedefleri, onun karşılığında bir şeyler
almaktır[16]. Vay o ellerinin yazdığından dolayı onlara! Vay o kazandıklarından
dolayı onlara!.” (Bakara 2/79)
Gerek kendini, gerekse Risaleleri kutsallaştıran Said
Kürdi,” Risalelelerin Allah tarafından vahiy-ilhamla
yazdırıldığı ve gaibi bilme iddiasındadır. Bu açıkça Allaha şirk
koşmaktır. Şirk, Allah’a ait bazı özellikleri, bir kısım varlıklarda da
görerek, onları bu özelliklerde Allah ile ortak saymaktır. Bu nedenle Saidi
Kürdi Müşriktir. Müşrik aracının o yetkiyi, Allah’tan aldığına inanır.
Kuranda şöyle diyor.“Allah'a karşı yalan
uydurandan, ya da kendine vahiy gelmediği halde vahiy aldığını söyleyenden
yahut Allah'ın indirdiği gibisini ben de indireceğim" diyenden daha zalimi
kim olabilir? …” (En’âm 6/93)
Tüm bunlardan anlaşılan odur’ki Saidi Kürdinin ortaya
attığı “nurculuk” dinden sapmadır. Bu sapkınlığın
kutsallaştırılması, itibarlı kılınması toplumun kutuplara ayrılmasını,
bölünmesine yol açmaktır.
SONUÇ VE İSTEM;
Dava dilekçemizde, “cevaba-cevap”
dilekçemizde ve Bölge İdare Mahkemesine yaptığımız “Yürütmenin Durdurulmasının
reddine itiraz” dilekçemizde ileri sürdüğümüz gerekçeler ve özetlemeye
çalıştığımız gerçekler göz önüne alınarak“ T.C ISPARTA İLİ, İL
GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g”
bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına, ”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması” KARARININ
İPTAL EDİLMESİ İSTEMİMİZİ SAYGI İLE ARZ EDERİZ.20.11.2012
YÖNETİM KURULU
ADINA:
Mahmut
ÖZYÜREK
Atatürkçü Düşünce Derneği
Isparta Şube Başkanı
*******
ISPARTA İDARE MAHKEMESİ KARARI
T.C.
ISPARTA
İDARE
MAHKEMESİ
ESAS NO : 2012/394
KARAR NO: 2012/1098
DAVACI :ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE
DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ ADINA MAHMUT ÖZYÜREK
VEKİLİ :AV. ALİ KUTLAY
ALPUĞAN Adakale Sokak No:25/46 Merkezi
ANKARA
DAVALI: ISPARTA VALİLİĞİ
VEKİLİ :AV. ABDULLAH ÇELIK İl özel İdaresi Merkez/ISPARTA
Davanın ÖZETI : Isparta ili
Eğirdir İlçesi Barla Kasabası ana yol kavşağına "Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin
Yaşadığı Topraklardasınız" sloganının yazılması ve daha sonra bu sloganın
"Bediüzzaman Said Nursi'nin Yaşadığı Topraklardasınız" olarak
düzeltilmesine ilişkin Isparta il Genel Meclisi'nin 06.12.2011 tarih ve
12/2-363 sayılı kararının; "hazretleri" ibaresinin Anayasa'nın 174/7
maddesine aykırılık oluşturduğu, "Said Nursi" adlı kişinin Türk
Cumhuriyeti karşıtı olduğu bu nedenle Türk topraklarında bir yere adının
verilmesinin kabul edilemeyeceği, halkı kendi arasında düşmanlığa, kin
beslemeye alenen tahrik edebilecek nitelikte olduğundan Türk Ceza Kanunu'na
aykırılık oluşturduğu iddialarıyla iptali istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ :
Yörenin inanç turizminin
gelişmesine yönelik olarak alınan bir karar olduğu, "hazretleri"
ibaresinin daha sonra alınan bir kararla sloganda çıkarıldığı, ilgili mevzuat
hükümlerine uygun olarak yetkili oldukları bir konuda alınan bir karar olduğu
ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETI ADINA
Karar veren Isparta İdare
Mahkemesi'nce önceden belirlenip taraflara tebliğ edilen 20.11.2012 gününde
saat:1O:00'da duruşma açıldı. Davacı ve davacı vekili Av. Ali Fuat ÇETİNKAYA,
davalı idareyi temsilen Av. Abdullah ÇELİK'in geldikleri görüldü. Gelen
taraflara usulüne göre söz verilerek duruşma tamamlandı. Dava dosyası
incelenerek işin gereği görüşüldü;
Dava, Isparta İli Eğirdir İlçesi
Barla Kasabası ana yol kavşağına "Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin
Yaşadığı Topraklardasınız" sloganının yazılması ve daha sonra bu sloganın
"Bediüzzaman Said Nursi’nin Yaşadığı Topraklardasınız" olarak
düzeltilmesine ilişkin Isparta İl Genel Meclisi'nin 06.12.2011 tarih ve
12/2-363 sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.
5302 sayılı İl Özel İdaresi
Kanunu'nun "İl Özel idaresinin Görev ve Sorumlulukları" başlıklı 6/a
maddesinde; il Özel idaresi mahalli müşterek nitelikte olmak şartıyla, sağlık,
gençlik ve spor, tarım, sanayi ve ticaret Belediye il sınırı olan Büyükşehir
Belediyeleri hariç ilin turizm, sosyal hizmet ve yardımlar yoksullara mikro
kredi verilmesi, çocuk yuvaları ve
T.C.
ISPARTA
İDARE MAHKEMESİ
ESAS NO : 2012/394
KARAR NO:2012/1098
yetiştirme yurtlan; ilk ve orta
öğretim kurumlarının arsa temini, binaların yapım, bakım ve onarımı ile diğer
ihtiyaçlarının karşı1anmasına ilişkin hizmetleri il sınırları içinde yapmakla
görevli ve yetkili olduğu belirtilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; Isparta
İl Genel Meclisi tarafından Isparta İlinin ulusal düzeyde tanıtımının
sağlanmasının amaçlandığı bu amaç doğrultusunda alınan 06.12.2011 tarih ve
12/2-363 sayılı kararla Keçiborlu! Gümüşgün, Isparta! Eğirdir yol güzergâhında
o yöreyi tanıtıcı, dikkat çekici sloganların billboardlara yazılmasının
kararlaştırıldığı. Anılan kararın (g) maddesinde Isparta ili, Eğirdir İlçesi,
Barla Kasabası anayol kavşağına "Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin
Yaşadığı Topraklardasınız" sloganının yazılması, daha sonra Meclislin
05.04.2012 tarihli kararıyla bu sloganın "Bediüzzaman Said Nursi’nin
Yaşadığı Topraklardasınız " olarak düzeltilmesine ilişkin işlemin iptali
istemiyle bakılmakla olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkememizin "Said Nursi'nin
kim olduğu, İslam tarihindeki yeri, eserlerinin neler olduğu, Isparta İli ve
Barla Kasabası açısından nasıl bir öneme sahip olduğu, hayatı ve eserleri
değerlendirildiğinde İslam inancı bağlamında "İslam âlimi" olarak kabul
görüp görmediğinin" sorulmasına ilişkin 04.1O.06. 2012 tarihli ara
kararına Diyanet işleri Başkanlığı'nın en yüksek danışma ve karar organı olan
Din İşleri Yüksek Kurulu'nca verilen 10.07.2012 kayıt günlü cevapta özetle;
Said Nursi'nin 1878-1960 yılları
arasında yaşadığı, yaşadığı dönemin siyasi ve konjoktürel şartlarına bağlı
olarak kimi zaman tutuklandığı, sonrasında beraat ettiği, kimi zaman sürgüne
gönderildiği, ardından serbest bırakıldığı, düşüncelerini "Risale-i
Nur" adını verdiği eserlerinde ortaya koyduğu, İslâm inançlarının
temellendirilmesine yönelik açıklamalardan oluşan bu eserlerin din ilimleriyle
fen ilimlerine ait verilerin birbirini desteklediği anlayışı üzerine kurulduğu
ve yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından bir tür "Kur'an tefsiri"
olarak, anıldığı, genel olarak İslam âlimlerince tenkite tabi tutulmayıp İslam
inançları bağlamında "İslam Âlimi" il olarak değerlendirildiği, dini
konularda eser kaleme alan bir müellif olarak kalmayıp ilgilendiği ve
yetiştirdiği öğrencileriyle bir hareket oluşturduğu, 1926 yılından itibaren
hayatının yaklaşık sekiz yıllık bölümünü Isparta iline bağlı Barla Kasabasında
geçirdiği, düşüncelerini ortaya koyduğu Risale-i Nur adındaki eserlerinin bir
bölümünü burada yazdığı ve "Barla Lahikası" adıyla kitaplaştırdığı
belirtilmiştir.
Bu durumda, yukarıda yer verilen
Kanun hükmü ve ara karar cevabı ile dava dosyasında yer alan diğer bilgi ve
belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; düşünceleri ve eserleriyle toplumun
büyük bir kesimi tarafından kabul gören ve "İslam Âlimi "olarak
nitelendirilen şahsın isminin, hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği Barla
Kasabası'nın tanıtımı için kullanılacak sloganlarda yer almasına ilişkin
kararın, kültür ve turizm ihtiyacının karşılanmasına yönelik hizmetlerden
olduğunun kabulü gerektiğinden anılan kararda herhangi bir hukuka aykırılık
bulunmadığı[/b] gibi bu durumun yörenin inanç turizminin gelişmesine katkıda
bulunacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Öte yandan, davacının
"Bediüzzaman, Nursi" gibi unvan ve lakapların kullanılamayacağı yönündeki
iddiasını; unvanların bir kimsenin işi, mesleği veya toplum içindeki durumu ile
ilgili olarak kullanılan ad, san, şahıs adlarıyla bir arada kullanılarak
T.C.
ISPARTA
İDARE MAHKEMESİ
ESAS NO : 2012/394
KARAR NO:2012/1098
şahsın ailedeki veya toplumdaki
mevkiini gösteren bir ad şeklinde tanımlanması karşısında tanınan ve toplum
tarafından kabul gören şahıslar için unvan ya da lakap kullanılmasında herhangi
sakınca bulunmadığından yerinde görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davanın
REDDINE, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde
bırakılmasına, Avukatlık Asgari ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.200,00 TL
avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, artan posta
Avansının kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, kararın tebliğ
tarihini izleyen günden itibaren (30) gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu
açık olmak Üzere, 20.11.2012 Tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye
HASAN UZUNOVA
ZAFER ŞEKER HÜSNİYE
KÖMÜRCÜ
38008 101755 138938
YARGILAMA GİDERİ
Başvuru Harcı: 21,15 TL
Karar Harcı 21,15 TL
Vekâlet Harcı 3,30 TL
YD Harcı 34,80 TL
YD İtiraz Harcı: 57,50 TL
Posta Gideri 111,50 TL
TOPLAM 249,40 TL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder