Türkiye'yi emperyalist odakların ekonomik ve siyasal etkisine açan,
bunlarla içli dışlı olan ve ülkelerinin tüm zenginliklerini bu odaklara
yağmalatan, bu arada kendi kasalarını da dolduranlar üzerine yıllardır
konuşuluyor, yazılıyor. Bunların çoğu şu anda iktidar odaklarına yerleşmiş,
ABD'ye ve onun taşeronluğuna soyunmuş olanlar üzerine. Sadece bunlar mı var? Ya
başka bir emperyalist odakla kucaklaşma sevdasında olanlar?
Avrupa Birliği'ne girerek Türkiye'yi demokratikleşme beklentisi içinde
olanları kastediyorum. Bu hayal peşinde koşanları da yukarıdakilerin
kategorisine sokmadan önce, ve bir kez daha, savundukları Avrupa Birliği'nin ne
mene bir şey olduğunu yazmayı görev biliyorum. Ve...
Sözü, AB'nin başını çeken ülkeden –Federal Almanya'dan- yükselen bir sese,
Alman Komünist Partisi'nin Avrupa gerçeklerini dile getirdiği bir belgeye, “AB
Parlamento Seçimleri Programı”na bırakıyor, dikkatle ve ibretle okumanızı rica
ediyorum:
“…”
“Çoğu insan Avrupa’nın birleşmesine büyük umutlarla bakıyordu. İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra, sürekli barış ve yaşam düzeylerini yükseltecek olan ekonomik
kalkınma umutlarını ona bağlamıştı. Buna karşın, gerçek başka türlü görünüyor.
Bugün Avrupa genelindeki duruma damgasını vuran, yığınsal işsizlik, yükselen
sefalet ve gelecekten korkudur.”
„Kapitalizm zengin ülkelerde bile işçi sınıfına ve halkın diğer çalışan
katmanlarına güvenli ve onurlu bir yaşam sunacak durumda değil. Hükmedenlerin
bankaları kurtarma şemsiyesi – vergi anlaşması, Avrupa‘yı sağlamlaştırma
mekanizmaları ve Avrupa Merkez Bankası’nın para politikası, katı tasarruf
dayatmaları- krizi derinleştirmekle kalmadı, belediyelerin,
çalışanların iş ve yaşam koşullarının kötüleşmesine ve demokrasinin yıkımının
daha da güçlenmesine yol açtı. (…) Çoğu gençler perspektifsiz; ucuz işçiler ve
taşeronlar gibi, başta kadınlar olmak üzere yaşlılıkta yoksullaşanların da
sayısı yükseldi.”
“... Eğitim ve kültür giderek daha az sayıda insanın ayrıcalığı haline
geliyor. Korku ve güvensizlik büyüyor. Sadece kadınların değil, özgürleşme
yolundaki en genel kazanımlar geriletiliyor.”
“Hükmedenler tüm araçlarla (sermayenin politikasına karşı) direnişi bölmeye çalışıyorlar. Bu nedenle milliyetçiliği, ırkçılığı, göçmenlere karşı nefreti destekliyorlar.“
“Hükmedenler tüm araçlarla (sermayenin politikasına karşı) direnişi bölmeye çalışıyorlar. Bu nedenle milliyetçiliği, ırkçılığı, göçmenlere karşı nefreti destekliyorlar.“
“Burjuvazi, en başta Güney ve Güneybatı Avrupa’da yükselen sendikal ve
toplumsal direnişe karşı kendi baskı mekanizmalarını kuruyor. (...) izleme
yaygınlaştırılıyor, gösteri ve grev haklarına saldırılıyor, polis protetoculara
daha da şiddetle saldırtılıyor, askeri birliklerin ülke içinde kullanılmasına
hazırlanılıyor.”
„Bu Avrupa Birliği’ne hayır! Üçlü paktın diktasına hayır!” başlığı
altındaki bölümde de AB'nin gerçek yüzünü okuyoruz:
„Avrupa Birliği, Avrupa’daki en büyük bankaların ve
tekellerin çıkarlarını gerçekleştirmek için kuruldu. Bunlar
Avrupa’daki 490 milyon insanın kaderini belirliyor. AB demokratik olarak
birleşmiş bir federal devlet değil, arkalarına küçük kapitalist devletlerin
takıldığı emperyalist ülkelerin birliğidir. Böylece yeni bir uluslararası
devlet tekelci kapitalizm biçimi oluştu. Buna yön veren, küçük üye ülkelerin
halklarını gittikçe daha çok hiçe sayan Alman ve Fransız büyük
kapitalistleridir. Brüksel bürokrasisi bu büyük bankaların ve
tekellerin çıkarlarına göre hareket etmektedir.
“Bunların hedefi, dünya pazarındaki politik ve ekonomik rollerini AB’nin
yardımıyla büyütmektir. (...) İşçi sınıfının gereksinimlerine hiçbir önem
vermeksizin kendi çıkarlarını dayatıyorlar. Bunlara göre işçi hareketinin
geçmişte mücadelesini verdiği toplumsal, ökolojik ve politik (örneğin sağlık,
eğitim, meslek eğitimi ve çalışma hakkı alanındaki) haklar yok edilmelidir.
Bu proje Atlantiğin her iki tarafındaki tüm çalışanlar için büyük bir tehlike
arzediyor.”
(...)
“Kriz sürecinde giderek daha çok AB üyesi ülke dev borçlar biriktirerek
yıkılacak duruma geldi. Konjüktür programları ve sözde sisteme bağlı olan
bankaların kurtarılması, Almanya’yı da en başta çalışan nüfusun, işsizlerin,
emeklilerin çoğunluğunun, serbest meslek sahiplerinin, küçük ve orta
işletmelerin sırtına yüklenen devlet borçları altına soktu.
“Fakat en başta Güney ve Güneybatı Avrupa ülkelerinin borçları yükseldi.
AB’den ve Avrupa Merkez Bankası’ndan aldıkları borçlara karşılık olarak
bağımsızlıklarını sınırlanmaya zorlandılar. Bunlar –en başta Alman baskısı ve
Alman çıkarları için- o ülkelerdeki burjuvazinin de suç ortaklığı sayesinde
kabul edilen çok katı bir tasarruf politikasına, dolayısıyla fakirleştirme
yoluna zorlandılar.
“Avrupa Merkez Bankası (EZB), AB Komisyonu ve uluslararası Para Fonu
şantajcı bir üçlü oluşturuyor ve kamu hizmetlerinde işyerlerinin geniş çapta
yok edilmesini, emekli maaşlarının, ücretlerin, ve sosyal hizmetlerin
kısılmasını, devlet kurumlarının özelleştirilmesini dayatıyorlar. Bu politika,
dev boyutlarda işten çıkarmalar ve fakirleşme dalgası yaratırken diğer yanda
sermayeye yeni yatırım alanları açtı.“
(…)
“Aşırı borçlanan ve yoksullaşan devletlere verilen borçlar onların ekonomik
ve toplumsal ilerlemesine hizmet etmiyor. Büyük bankaların ve büyük yatırımcıların
– en başta büyük Alman bankalarının ve diğer kredi verenlerin kasalarına
akıyor.”
(...)
“Kriz rekabeti keskinleştirdi. Ulusal zenginliklerini, endüstrilerini ve
hammaddelerini büyük tekellerin yağmasına terk etmek istemeyen ülkelere boyun
eğdirmek için tek başına ekonomik baskı yetmiyor. AB kendi ilkelerine karşı, Ukrayna gibi birliğe girme isteği gösteren
ülkeler Brüksel’in emirlerine çekince gösterdiği andan itibaren -çn) ağır bir şekilde
içişlerine karışmaktan çekinmiyor. Ukrayna örneğinde bu iş, faşist güçlerin ve
teröristlerin politik ve lojistik donanımını da içerdi.
“Kaynaklar, etki alanları ve emniyet altına alınmış geçiş yolları üzerine
çıkarları gerçekleştirmek için askersel müdahale ve savaş AB’nin başta gelen
ülkeleri için normal hale geldi.”
(...)
“Avrupa Parlamentosu AB Komisyonu üyelerini aktif olarak
belirleyememektedir. Dolaysız insiyatif hakkına sahip değildir, bu nedenle
kendi yasa tasarılarını hazırlayamamaktadır. (...) Brüksel’deki merkezi
iktidarın idari organları, AB’nin ekonomik olarak en güçlü ülkelerinin
hakimiyetindedir. Politikayı büyük
bankalar ve tekeller belirlemektedir.
“Ulusal
parlamentoların hakları kaldırılmakta, ulusal bağımsızlıklar sınırlanmaktadır.
Demokratik ve siyasal hakların budanması tüm Avrupa’da yoğun bir şekilde çoğalmaktadır. Aksi taktirde krizin yükü birçok ülkelerdeki halkların üstüne yıkılamaz.
“İş yaşamı ve demokratik temel haklar yok ediliyor, baskıcı bir güvenlik devleti kuruluyor. Gizli servislerin yolu açılıyor. Polis devletinin kamusal alandaki telefon ve Internet bağlantılarını gözetlemesi bugüne dek hayal edilemeyecek boyutlara ulaştı. Mesken ve posta gizliliğinin dokunulmazlığı sadece kağıt üstünde kaldı. Pasaportlar, sağlık sigortası kartları, elektronik bildirim kayıtları „şeffaflaşmış yurttaşlar“ yaratıyor. Gösteri ve grev hakkı Avrupa çapında hiçe sayılıyor ve kaldırılıyor. Polis ve gizli servisin birbirinden ayrılması -faşizm deneylerini anımsatacak şekilde- bir tarafa itiliyor.”
- - -
Demokratik ve siyasal hakların budanması tüm Avrupa’da yoğun bir şekilde çoğalmaktadır. Aksi taktirde krizin yükü birçok ülkelerdeki halkların üstüne yıkılamaz.
“İş yaşamı ve demokratik temel haklar yok ediliyor, baskıcı bir güvenlik devleti kuruluyor. Gizli servislerin yolu açılıyor. Polis devletinin kamusal alandaki telefon ve Internet bağlantılarını gözetlemesi bugüne dek hayal edilemeyecek boyutlara ulaştı. Mesken ve posta gizliliğinin dokunulmazlığı sadece kağıt üstünde kaldı. Pasaportlar, sağlık sigortası kartları, elektronik bildirim kayıtları „şeffaflaşmış yurttaşlar“ yaratıyor. Gösteri ve grev hakkı Avrupa çapında hiçe sayılıyor ve kaldırılıyor. Polis ve gizli servisin birbirinden ayrılması -faşizm deneylerini anımsatacak şekilde- bir tarafa itiliyor.”
- - -
AB'nin, Tayyip Erdoğan'ın ülkeyi açık bir faşist diktatörlüğe götürme
çabalarına karşı olduğunu sananlar... “AB'ye girelim demokratikleşelim”
diyenler...
Eğer 5. kol değilseniz, bunları gerçekten safiyane bir umutla söylüyorsanız,
hemen şimdi...
www.tkp-almanya.de/türkce/ana-sayfa/dkp-euwahl2014/ adresini tıklayın.
Avrupa'daki yaşamın gerçekliğini, AB'nin başını çeken emperyalist güçlerin
politikasını gözler önüne seren bu belgenin tamamını lütfen dikkatle okuyun.
Heyecanlı bir polisiye roman gibi... AB sözcüleri mi, yoksa bu belgeyi
hazırlayan komünistler mi yalan söylüyor diye meraka düşenler, Avrupa'da
yaşamakta ve çalışmakta olan işçilere sormalıdır. (Artık neredeyse herkesin bir
akrabası, hemşehrisi ya da tanıdığı var, oradan gelen.) Bunların siyasal bilinç
sahibi insanlar olması da asla gerekmiyor. Hani sohbet edercesine yaşamlarıyla,
işyerleriyle, çocuklarının okullarıyla, oturdukları mahalledeki çocuk
bahçesiyle vb ilgili, son derece sıradan, günlük yaşamın “bayağılıklarıyla”
ilgili sorulara verecekleri yanıtlar yeterlidir.)
Son bir not: Bu belgede yazılanları okuyanlar, Türkiye'deki gelişmelere
paralelliğini kurarken bir noktayı daha akıldan çıkarmamalıdırlar: AB
emperyalizmini oluşturan güçlerin arkasında, çokların asıl suçlu olarak
gösterdiği, borsa spekülasyonları yapan çekirge sermayeler değil, 20. YY
başından bu yana çoğunun adı bile değişmemiş olan bankalar, sigorta şirketleri
ve tekeller bulunmaktadır. Bunlar, Avrupa'da önce İtalya sonra da
Almanya'da ve İspanya'da faşizmin iktidara gelmesine destek olan odaklardır.
Alman Nazi'lerinin Fransa, İngiltere, Hollanda ve ABD'nin sadece gözleri önünde
değil, yer yer onların da doğrudan ve dolaylı desteğini alarak iktidara
tırmanmış olması, bu güçlerin ne denli sinsi, iki yüzlü, her türlü ahlâktan
yoksun olduğunun göstergesidir.
Hâlâ “AB”
demeye devam ediyorsanız, yazımın başlığını kartvizitinize bastırabilirsiniz.
Cemil Fuat Hendek
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/cemil-fuat-hendek/emperyalizmin-5-kollari-uzerine-92111
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder