Isparta Şehir hastanesi bu günlerde açılıyor. Bu
nedenle Isparta da hizmet veren Devlet Hastaneleri de kapatılıyor.
ISPARTALILARIN GÖZLERİ AYDIN! BUNDAN BÖYLE HİÇ AMA
HİÇBİR SAĞLIK HİZMETİNE BEDELİNİ ÖDEMEDEN ULAŞAMAYACAKLAR!
“Kaybedeceğimi bile bile “Isparta Şehir Hastanesi” Başlıklı yazım
05 Ocak 2015’te (yani tam 2 yıl önce) kaleme alınmış ve çok sayıda e- gazete de
yayınlanmıştı. (Yazı ektedir) O yazıda yazdığımız her şey birer birer
gerçekleşiyor.
Yazımızın bir yerinde;
“Demek ki "Isparta Şehir Hastanesi" Isparta ve
bölge halkına sağlık hizmeti sunmak amacı ile değil;
Birincil olarak; Bölgemizdeki parasız tüm sağlık hizmetinin tasfiyesi,
devlete ait sağlık kurumlarının tümüyle özelleştirilerek sağlık alanının yerli
ve yabancı büyük sermaye açısından kârlı bir yatırım alanı haline getirilmesi
ve böylelikle bütçeden bu kamu hizmetine ayrılan kaynakların da büyük sermayeye
farklı biçimler halinde aktarılması amaçlı kurulmaktadır.
İkincil olarak, sağlık emekçileri (doktor, hemşire ve
diğer) iş güvencesinden yoksun, sözleşmeli, esnek çalışmaya uyum
sağlamış ucuz işgücü haline getirilecektir” demişim.
Herkesin
anlayacağı şekilde bir kez daha yazalım.
1. Isparta
Şehir hastanesi bir "Kamu Özel Ortaklığı" projesidir. Isparta
şehir Hastanesinin işletilmesi 25 yıllığına AKFEN Holding tarafından
yapılacaktır. Yani Isparta da
halk sağlığı tümden özelleştirilmiştir. Özel sağlık sektörünün,
kurumlarının tek amacı sağlık hizmeti üretiminden para kazanmaktır.
2. Sağlık
hizmetleri, kamu hizmeti olmaktan çıkartılmış bireysel ve özel hizmet haline
dönüştürülmüştür. Bunun anlamı şudur. Herkesin ancak parası kadar sağlık
hizmetinden yararlanabilecektir. Eğitim’de, Enerji’de, iletişim de olduğu gibi
sağlık alanında da devlet devreden çıkmış, hasta ile – hasta üzerinden para kazanma
dışında bir amacı olmayan özel şirket karşı karşıya bırakılmıştır.
3. Şehir
Hastaneleri özelleştirilmiş birer ticarethanedir. Ticarete konu olan ise insan
sağlığıdır. 2006 yılında AKP hükümeti tarafından Yaygın bir medya propagandasıyla
tezgahlanan “sağlıkta dönüşüm Programı’nın sağlık alanındaki yarattığı
tahribatın son noktasıdır Şehir hastaneleri.
4. Asgari
ücretin 1400 TL olduğu ülkemizde toplumun ezici bir çoğunluğunu oluşturan yoksullar
zaten temel yaşamsal gereksinmelerini (beslenme-ısınma-vb.) karşılama olanaklarından
yoksunken, sınırlı da olsa alabildiği sağlık hizmeti elinden alınacak, kendi
yazgısı ile baş başa bırakılacaktır.
Devletin temel,
vazgeçilmez temel görevi olan hizmet alanını (Eğitim, sağlık, güvenlik) özel sektöre
devrettiği ölçüde devlet olmaktan çıkmıştır/çıkar.
Özellikle
1980’li yıllardan sonra iktidar olanlar “vergi/prim gelirlerinin sağlık-
eğitim-güvenlik” hizmetlerinin maliyetini karşılamaya yetmediği, bu nedenle
bu alanların özelleştirilmesi ve hizmet alanların katkı ödemelerinin zorunlu ve
gerekli olduğu yolundaki söylemleri kocaman bir kuyruklu yalandır!
Çünkü Türkiye’de
nüfusun en zengin %10’luk kesiminin toplam servetin %70’ten fazlasına sahip
olduğu devletin resmi kayıtları ile belgelidir.
Öyleyse sağlık,
eğitim vb. hizmetleri için gereken kaynak; işte bu gelir dağılımındaki adaletsizlik
ve eşitsizliktedir. Siyaset bu adaletsizliği ve eşitsizliği düzeltmek yerine,
hizmetlerin tüm yükünü vatandaşların omuzlarına yıkmak için tertip ve
düzenbazlıklarla ortaya çıkmaktadır.
Bugün ülkemizde herkese Parasız ve kamucu
sağlık, eğitim hizmeti olanaklıdır. Hizmeti parasız olarak organize etme
niyetini, gücünü ortaya koyabilecek tek yapı kamu ve onun günümüzdeki somut
temsilcisi olan devlettir.
İşte sorunun
çıkmazı da buradadır. Hizmetlerin kamucu, parasız ve eşit sunma “niyet ve
gücünü” devlet adına elinde tutan siyasal aktörlerin hemen tümü “hizmetlerin
tüm yükünü vatandaşların omuzlarına yıkma” konusunda fikir ve görüş
birliği içindedirler.
Eğitim Sağlık güvenlik hizmetlerinin parasız
sunulması olanaklıdır. Üretilen toplumsal zenginlikten sağlık için, eğitim için
daha fazla kaynak ayırmak da olanaklıdır. Sorun kaynağın olmaması değil, toplumsal
gelirin eşitsiz dağılımıdır. Sorun düzen içinde kalarak, düzene sözde muhalefet
eden partilerin de bu durumu değiştirmek istememeleridir.03.01.2017
Mahmut ÖZYÜREK
Kaybedeceğimi
bile bile “Isparta Şehir Hastanesi”
Posted: 11
Jan 2015 06:29
Akfen
Holding tarafından
kamu-özel sektör iş birliği (PPP) modeli ile755 yatak kapasiteli Isparta Şehir
Hastanesi'nin proje tanıtımı 09 ve 10 Ekim 2014'de yapıldı.
Proje
tanıtım toplantısına, Akfen Holding üst düzey yöneticilerinin yanı sıra Isparta
Valisi, Kumu kurum ve kuruluşları, özel sektör, Sivil toplum Örgütleri, Meslek
Odaları ve Basın Kuruluşlarının temsilcileri katıldı.
Akfen
Holding üst düzey yöneticilerinin verdiği bilgiye göre, özelleştirilerek
kapatılan Sümer Halı Fabrikasına ait ve bedelsiz olarak Akfen Holdinge tahsis
edilen 198 bin metrekare alana yapılacak olan Isparta Şehir Hastanesinin İnşaat
süresinin iki yıl olacak.
Akfen
Holding; projenin tasarım, finansman, inşaatı, donanım tedariki de dâhil olmak
üzere işletmeye hazır duruma getirilmesi karşılığı olarak 25 yıl süre ile
hastaneyi işletecek. Başka bir anlatımla, devlet hem bu binanın
(hastanenin) kiracısı hem de hizmet satın alıcısı olacak. Yani kendi binasında
kiracı, hizmetinde taşeron Sağlık Bakanlığı'nın "devlet hastanesini” Akfen
Holding yönetecek.
Akfen
Holding'e biraz daha yakından bakalım.
Başında
Hamdi Akın'ın olduğu Akfen Holding'in özellikle AKP hükümetleri döneminde
gösterdiği hızlı gelişme dikkat çekiyor. İhsan Doğramacı'nın sahibi olduğu
Bilkent Holding'le ortak kurulan TAV (Tepe-Akfen Ventures) ile çok sayıda
havalimanı işletmesini alan Akfen, liman özelleştirmelerinin de değişmez ismi
oldu.
Akfen aynı
zamanda, Irak işgaliyle semiren ve ABD ordusuna hizmet için yanıp tutuşan
şirketlerin başında geliyor. Akfen'e ait tanıtımlarda okuyana, işbirlikçiliğin
ve onursuzluğun bu kadarı da olmaz, dedirten şu ifadeler kullanılıyor:
"Akfen İnşaat Irak'ta Amerikan Askerlerine hizmet vermekte olup,
Kellogg, Brown & Root firması ile yapmış olduğu sözleşmeye istinaden; atık
arıtma, çelik konstrüksiyon işleri yapmakta, yemekhane, çamaşırhane işletmekte
ve yüksek kalite internet teknolojisi kullanımını sağlamaktadır. Firmamız,
Amerikan Ordusunun Askeri Kamplarına tam destek vermek ve büyük ölçekli Hükümet
Projelerinde yer almak, deneyimlerini daha geniş bir yelpazede sunmak
arzusundadır."
İşgal
güçleri Irak’ta sömürü amacıyla yıkım-yağma-ölüm saçacak, yüzbinlerce insanı
katledecek, AKFEN HOLDİNG bu katliama "yeşil dolarlar kazanmak"
adına sınırsız destek sağlayacak, hizmet sunmak için yanıp tutuşacak… Bizde
Isparta "Şehir Hastanesi'nin ölü soyucusu Akfen Holding tarafından inşa
edilecek olmasını alkışlayacağız öylemi?
Akfen
Holding konusunda bu kısa açıklamadan sonra konumuza dönelim ve soralım.
Peki, nedir bu Kamu
Özel Ortaklığı? Kamu-Özel Ortaklığı, uluslararası alanda bilinen adıyla PPP
(Public Private Partnership), bir finansman modelidir. Devletin
sunacağı mal ve hizmetlerin, yapım işlerinin bütçe yetersizliği nedeniyle
ertelenmesinin veya yapılamamasının önüne geçmek amacıyla kullanılmaktadır.
Kamu Özel
Ortaklığı'nın fikir babası emperyalizmin kurnaz mimarlarından biri olan
Milton Friedman'dır. Friedman, Emperyalist sistemin
tıkandığı, geniş halk yığınlarının sömürüye karşı başkaldırdığı 70'li yıllarda,
"kitleler uyanmadan" sömürü çarkının yürütebilmesinin "inceliklerini”
ortaya koyduğu modelin adıdır "Kamu Özel Ortaklığı"
Friedman'ın ortaya
atıp olgunlaştırdığı bu yok etme
projesinin ilk laboratuvarı ise 11 Eylül 1973'te faşist ve kanlı darbe ile
Salvador Allende'yi katleden Şili diktatörlüğü oldu. Friedman, Askeri
Diktatör Pinochet'nin danışmanı olarak ilk elden uygulamayı denetledi.
Şili
diktatörlüğünde test edilen "Kamu Özel Ortaklığı” projesine,
Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (DB) ve Avrupa Birliği(AB) Uluslararası
kaynak desteği sağladılar. İşte Türkiye'deki Sağlıkta Dönüşüm Programı, "Kamu
Özel Ortaklığı” projesi RTE’nin ”8 yıllık rüyası” değil,
bir IMF, DB ve AB projesidir.
Bu
çıkarsamayı doğrulamak için Türkiye'nin AB'ye verdiği taahhütlerden oluşan,
adına neden "Ulusal Program" dendiği belli olmayan belgeden
okuyalım. "Sağlık Bakanlığının yeniden yapılandırılması,
devlet hastanesi, sigorta hastanesi ve kurum hastanesi ayırımının kaldırılarak
tüm hastanelerin tek çatı altında toplanması ve hastanelerin idari ve mali
yönden özerk bir yapıya kavuşturulmasına yönelik olarak başlatılan çalışmaların
tamamlanması amaçlanmaktadır."(Ulusal Program, 2002)
Şimdi
anlaşıldı sanırım bu "Kamu Özel Ortaklığı’nın kimin rüyası olduğu.
Türkiye'de
Kamu Özel Ortaklığı; 21.02.2013 tarihinde kabul edilen,08.03.2013 tarihinde
yürürlüğe giren 6428 sayılı "Kamu Özel İş Birliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması" hakkındaki kanuna
göre yürütülmektedir.
Ancak "Kamu
Özel Ortaklığı” projesini yalnızca bu yasa ile ele almak bizi yanılgıya
götürür. Yasal dayanakları, kuruluş amaçları bakımından ”Kamu Özel Ortaklığı” projesi, AB’nin
kurnaz mimarlarınca dayatılan, aynı zamanda "bölgeselleşmiş
devlet" projesi olan "Kalkınma Ajanslarının”
önemli, ayrılmaz ve vazgeçilmez bir parçasıdır.
AB'nin 15
üye Ülkesinde toplam 65 milyon insan, fakirlik sınırında AB’nin 25 üye
ülkesinde bugün yaklaşık 20 milyon işsiz, AB'nin 15 Üye Ülkesinde toplam 37
milyon yardıma muhtaç fakir bedensel ve zihinsel engelli, AB'nin 15 üye
ülkesinde 3 milyon evsiz insan dururken, İspanya'da 20 bin, İtalya'da 78 bin,
Almanya'da 7.789, Belçika'da 3.445, Fransa'da ise 1.200 doktor işsizken AB'nin
kurnaz mimarları niçin, Türk halkının sağlığına yatırım yapılması için kredi
musluklarını sonuna kadar açar?
Türk
halkının sağlığı Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (DB) ve Avrupa Birliği
(AB)’nin hiç umurunda değil. Türkiye'de sağlık ciddi, bakir bir rant kapısıdır.
Türkiye'de
bir yıl içinde özel-kamu tüm sağlık kuruluşlarına 2010'da 539 milyon başvuru
gerçekleşirken, 2011'de bu sayı 72 milyon artarak 611 milyona çıkmış.
2013 yılında
kamu hastaneleri kurumuna toplamda günlük ayaktan başvuran hasta sayısının 766
bin, acil servise gelen sayısının ise 232 bin.
Yalnızca
2011 yılında hastanelerde yapılan muayene ve reçetelerden alınan katkı payı 3
milyar 512 milyon TL dolayında.
Katkı
paylarına yapılan %23,6 oranındaki artış sonucunda 2012 yılında vatandaşın
cebinden 831 milyon 329 bin TL fazladan para çıkmış. Böylece toplanan katkı
payı miktarı 4 milyar 344 milyon TL ye ulaşmış.
2014
Ocak-Haziran döneminde sağlık hizmetlerine ulaşma yüzde 4,26 zamlandı.
SGK anlaşmalı özel hastanelerde hastadan alınan fark %200 artırıldı.
Türkiye'de
sosyal devletin çökertilmesi ile ortaya çıkan bu tablo, dizginsiz bir şekilde
azami kar elde etmek hırsıyla dünyanın her yerinde kan döküp, savaş çıkaran
emperyalizmin doyumsuz iştahını kabartmaktadır.
Demek ki "Isparta
Şehir Hastanesi" Isparta ve bölge halkına sağlık hizmeti sunmak
amacı ile değil;
Birincil
olarak;
Bölgemizdeki parasız tüm sağlık hizmetinin tasfiyesi, devlete ait sağlık kurumlarının
tümüyle özelleştirilerek sağlık alanının yerli ve yabancı büyük sermaye
açısından kârlı bir yatırım alanı haline getirilmesi ve böylelikle
bütçeden bu kamu hizmetine ayrılan kaynakların da büyük sermayeye farklı biçimler
halinde aktarılması amaçlı kurulmaktadır.
İkincil
olarak, sağlık
emekçileri (doktor, hemşire ve diğer) iş güvencesinden yoksun,
sözleşmeli, esnek çalışmaya uyum sağlamış ucuz işgücü haline getirilecektir.
Konuya biraz
daha yakından bakalım.
1.
Akfen Holdinge 198 bin metrekare hazine arazisi (Kapatılan Sümer Halı
Fabrikasının arazisi) 25 yıllığına ücretsiz tahsis edildi.
2.
Akfen Holding yapacağı hastaneyi donatacak, ancak cerrahi branşlardan,
morg, restoran işletmesi, hastalara dağıtılan yemekler, hastaneye ulaşım,
güvenlik, temizlik, kantin, otel, eczane, radyoloji hizmetleri ve gasil
hane vb. hizmetler ihaleyi alan Akfen Holding tarafından verilecektir
3.
Akfen
Holdinge 25 yıl boyunca hem bina kirası hem de bu "kamu
hizmetleri" karşılığında hizmet bedeli ödenecek. (Burada
kısa bir açıklama yapalım. Akfen Holding 25 yılda sabit
yatırımlarının 5,5 ila 11,5 kat kadarını devletten "kira" adıyla
alacak. Yani Akfen Holding 30 ay içinde veya en geç 60 ay içinde sabit
yatırımlarını amorti edecek.) Anlayacağınız devlet 2,5-5 senelik
"kira" ücretiyle aslında bu binaları ve donanımları kendisi
yapabilirdi.
4.
Akfen Holding hastanenin etrafında yapacağı taksi durağından kreşe kadar tüm
ticari alanları da işleterek gelir elde edecek.
5.
Yetmiyor. Akfen Holding, hizmet ve mal alımları dâhil olmak üzere
KDV'den, Damga Vergisinden ve harçlardan muaf tutuluyor.
6.
Yetiyor mu? Yetmiyor, Akfen Holdingin bu binaları yapmak için
aldığı/alacağı uluslararası kredilere devlet tam Hazine garantisi sağlıyor.
7.
Yetiyor mu? Yetmiyor. Devlet, "Isparta Şehir
Hastanelerinin" yüzde 70 doluluk oranıyla çalışacağını, yani "müşteriyi"
garanti ediyor. Eğer doluluk %70 in altına düşerse, boş yatak bedelleri Devlet
tarafından ödenecek.
8.
Yetiyor mu? Yetmiyor. Akfen Holding hastanede kullanacağı tıbbi
teknoloji, ilaç, vb. hepsini dışarıdan getirecek. Bu işlem Holding için ayrıca
bir "rant" sağlayacaktır.
9.
Yetmiyor. Şehir hastanesi hizmet vermeye başladığında, Rakip
olmaması için Isparta Devlet Hastanesi ve Eski SSK hastaneleri kapatılacak, tüm
bina ve arazileri Akfen Holdinge bedelsiz tahsis edilecektir. Akfen Holding
bu arazileri büyük bir olasılıkla AVM veya 7 yıldızlı otel yapımı için
kullanacaktır.
Peki, bu
paralar kimin cebinden çıkacak? Bizim ödediğimiz vergilerden
sağlanacak. Neden dünyanın en pahalı benzinini kullandığımızı
sanıyorsunuz?
Daha
bitmedi. Şehir
hastanesi hizmet vermeye başladığında, Isparta halkının sağlık giderleri 4-5
kat artacak. Neden diye soracağınızı biliyorum. Çünkü: Sistemin gereği
olarak Hastane ticarethaneye, hasta ise müşteriye dönüştürülmüştür. Bu durumda
daha fazla para kazanma hırsıyla hastalara gereğinden fazla tetkik ve
ameliyat dâhil tedavi yöntemleri uygulanacak, hastalar hastanelerde gereğinden
fazla yatırılacak.
Artık devlet
Koruyucu sağlık hizmetlerine yatırım yapmayacak. Bu nedenle de artık adını
unuttuğumuz Salgın hastalıklar (verem, tifo, tifüs, sıtma, çiçek vb.)
yeniden hortlayacak.
Diğer
taraftan Şehir hastanesi açıldıktan sonra özel hastaneler ile SGK arasındaki
anlaşma İptal edilecek. SGK Getirisi fazla olmayan klasik bazı branşlar
dışındaki, muayene ve tedavi giderlerini özel hastanelere ödemeyecek. Örneğin (KVC,
onkoloji, organ nakilleri vs.) Böylece ilimizdeki özel hastanelerin birer birer
kapılarına kilit vurulacak. Buralarda çalışan sağlık personeli ya işsiz kalacak
ya da en düşük ücreti kabul ederek şehir hastanesinde (bulabilirse) çalışacak.
Büyük bir olasılıkla bu açıklama 2015 seçimi sonrası yapılacaktır.
İşin en acı
yanı bütün bu planlar ülkemiz insanlarının geleceğini daha sağlıklı kılmak için
değil, İnsanımızın daha fazla hasta olması, ulus ötesi sermayenin ve
Türkiye'deki taşeronlarının daha fazla kazanması için yapılıyor.
Hâlbuki çok basit ve ucuz tedbirlerle çok daha sağlıklı bir Türkiye
oluşturulabilir.
" Her
şey daha iyi ve güya ucuz" diyerek yurttaşlarımız "sağlıkta
dönüşüm", şehir hastaneleri" hapı ile uyutuluyor. Kaba
yalanlarla, gerçekler alçakça çarpıtılarak, soygun ve sömürünüm kanlı dişlisi çevriliyor.
Kamu Özel
Ortaklığı adı altında "torunlarımızın bile ödeyemeyeceği" katrilyonlarca
liralık borçların altına imzalar atılarak sağlığımız uluslararası
konsorsiyumlara kurban ediliyor.
Daha önce
Ispartalıların bir kesimi, hatta kimi sözde Atatürkçüleri tarafından ”Kalkınma
Ajanslarına karşı çıktı", "Kent Konseylerine de karşı çıktı"
diyerek şiddetle eleştirildiğimi, hatta kınandığımı biliyorum. "Isparta
Şehir Hastanesine" bu karşı çıkışım da eleştirilecek. Ancak tüm bunlara
Özdemir Asaf'ın özlü bir sözü ile yanıt vereyim. "Kaybedeceğini bile
bile neden mücadele ediyorsun dedi, öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o
an…Bozmadım” 05.01.2015 Isparta
Mahmut
ÖZYÜREK