15 Mart 2016 Salı

ULUS BİLİNCİ OLMAZSA…

Hepimizin bildiği gibi Ankara’da patlayan son bomba olayını da sayarsanız bu bir yıl içinde ülkede patlayan 6. bomba oluyor…
Ve her bomba olayından sonra yaşananlar da giderek alışıldık hale gelmeye başlıyor…
Önce çok sert tepkiler, haykırmalar yaşanıyor…
Sonra da terörün yaşandığı yere çiçek koyma, saygı duruşu veya zaman zaman atıldığı gibi kahrolsun terör sloganı her zamanki yerini alıyor
Peki sizce sosyal medyada olup bitenlerde dahil olmak üzere toplum olarak terörün amacını…
Hedefin ne olduğunu gerçekten sorguluyor muyuz?
Bence hayır
Genel bir teröre hayır kampanyasından daha ötesine ne yazık ki geçilemiyor…
Durum böyle olunca ne buna yol açan politikalar tartışma konusu yapılıyor…
Ne de gereken önlemleri almayıp istihbarat zaafı yaratan yetkililer…
Aslına bakarsanız bizde böyle bir anlayış var, herhangi bir kurumda hatta bir okulda öğrencinin burnu kanasa bile sorumlular aranırken…
Yaşanan 6 bomba olayıyla ilgili olarak ne sorumlu kişi bulunuyor…
Ne de güvenlik zafiyeti.
Hafızamızın zayıflığını çok iyi bildiklerinden olsa gerek hiç kimse yapılanlardan çıkarılması gereken dersle falan ilgilenmiyor…
Genelde de olay çoğu zaman olduğu gibi unutulmaya terk ediliveriyor…
Aslında şunu baştan söylemek gerekiyor, öyle kendiliğinden birileri akıllarına estiği için falan terör yapmaz…
Yapamaz…
Çünkü bilinir ki tüm terör örgütlerinin büyük devletlerin gizli servisleriyle doğrudan olmasa bile dolaylı ilişkileri vardır.
İşte terör…
Bu büyük devletlerin politikalarına karşı durmaya çalışan…
Veya onun istediği gibi davranmayan…
Sözünü dinlemeyen devletlere mesaj vermek amacıyla yapılır…
Hem bu tür olaylarda teröristin kimliğinin çok fazla bir önemi de yoktur…
Çünkü…
İlgili istihbarat örgütleri, eylem yapılması düşünülen ülkeye ya da yöneticilerinin siyasi görüşüne göre değişik birçok örgütü görevlendirebilir…
Bu nedenle teröristin kimliği de toplumu yanıltmak veya farklı bir algı yaratmak için pekala kullanılabilir…
İşte sözün tam burasında tamam da bizde neden patladı diye sorabilirsiniz?
Belki pek çok neden de sayılabilir ama bence asıl neden…
Mevcut hükümetin uyguladığı yanlış ve mezhepçi politikalardır denilebilir…
İsterseniz konuya şöyle yaklaşalım…
2002 yılında neredeyse sıfıra inmiş bir terör ve eylem yapamaz hale gelen örgütünü…
Tekrar
“Birlik, barış, kardeşlik…”
“Açılım…”
“Çözüm süreci “adı altında kim palazlandırdı?
Güç toplamasına hizmet etti…
Askerin, polisin elini kolunu bağladı…
Peki, biz şimdi uzaklardan PYD’yi top ateşine tutuyoruz ya…
Sahi; liderleriyle yakın zaman kadar görüşen…
Ağırlayan…
Fikir alıverişinde bulunan kimdi?
Herhalde aksakallı dede değil.
Peki;
Ya üslere doldurduğumuz ABD askerlerine ne demeli…
Daha gelir gelmez üstelik çok net olarak…
“PYD’ ye daha yakından yardım etmek için geldiklerini” en yetkililerinin ağzından bile söylemediler mi?
Doğrusunu isterseniz bu kadar yanlışlığın içinde olunmasının ancak bir nedeni bulunmaktadır…
O da bizi yönetenlerin Türkiye’nin genel çıkarlarını savunabilecek ulus bilincini taşımadıkları…
Demek istediğim…
Eğer kafanızda…
Ulus diye bir kavram…
Ulusal bir bakış açısı bulunmazsa…
Her ne yaparsanız yapın…
Farkında olmadan varacağınız yer emperyalizmin piyonu olmaktan daha ötede bir yer olmayacaktır…

15–03–2016
Nusret KEBAPÇI

14 Mart 2016 Pazartesi

Tuncay Özkan Atatürkçümü?/TUNCAY ÖZKAN’A AÇIK MEKTUP / Yılmaz Dikbaş yazdı




Tuncay Özkan Atatürkçümü?
Tuncay Özkan’ı önce Kanal D televizyonunda, Cüneyt Arcayürek’le “Politika Durağı” programlarında söyleşi yaparken izledik. Daha sonra, 17 milyon dolara satın aldığını söylediği Kanaltürk televizyonunda ilgi odağı olan programlar yaptı.
Tuncay Özkan; 14 Nisan–13 Mayıs 2007 tarihleri arasında milyonların katılımıyla gerçekleşen Cumhuriyet Mitinglerinde cingözlük yaparak sahneye fırlayıp attığı kışkırtıcı nutuklarla öne çıktı. “Vatan, Namus, Ahde Vefa” söylemini dilinden düşürmeyen, laiklik ilkesinin ateşli savunucusu görünüp, dinci olmakla suçladığı AKP’ye ver yansın eden Tuncay Özkan, sonradan bir de baktık ki, sahibi olduğu Kanaltürk televizyonunu Fethullah Gülen Cemaatine yakın olduğu söylenen Koza İpek Grubu’na satıvermiş!
Neyse, biz bugün burada bu olayların ayrıntılarına girmeyeceğiz. Tuncay Özkan, 27 Eylül 2008 günü, Ergenekon Terör Örgütü’ne üye olmak ve örgüt adına faaliyette bulunmak suçlamasıyla tutuklandı. Halen Silivri’de tutuklu bulunan Tuncay Özkan, 12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinde, İstanbul 1. Bölge’de Bağımsız Millet Vekili Adayıdır.
Bugün burada sizlere Tuncay Özkan’ı tanıtmak isteyişimin asıl nedeni de, onun İstanbul’dan bağımsız milletvekili adayı olup Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmek isteyişidir. İddia edilen Ergenekon terör örgütü davasında 31’i tutuklu, toplam 86 sanık yargılanmaktadır. Bugünkü tarih itibariyle bu sanıkların tümü, Tuncay Özkan da dahil, suçsuzdur. Haklarında türlü iddialar vardır, ancak bu iddiaların hiçbiri henüz kanıtlanmamış, mahkeme henüz hiçbir mahkûmiyet kararı vermemiştir.
Davayla ilgili üç ayrı iddianame hazırlanmıştır. Birinci iddianame 2455 sayfa, ikinci iddianame 1972 sayfa, üçüncü iddianame ise 1454 sayfa. Ben, Tuncay Özkan’la ilgili suçlamaları içeren ikinci iddianamenin tamamını İnternetten indirerek okudum, notlar aldım. İkinci iddianamede kanıt olarak kullanılan başlıca iki tür kaynak bulunmaktadır.
Birincisi, sanıkların telefon konuşmalarının çözümleri, diğeri de Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay’ın günlükleri. 56 sanıklı ikinci iddianamenin 19. sırasında Ahmet Tuncay Özkan yer almaktadır. 20 Temmuz 2009 günü Silivri’de ikinci iddianamenin ilk duruşması yapıldı.
Tuncay Özkan kendisini savundu. Kanal Türk televizyonunun eski sahibi Tuncay Özkan, mesleği sorulduğunda, “Yeni Parti Başkanı ve gazeteciyim” diye yanıtladı. Şimdi size, 1972 sayfalık ikinci iddianameden, Tuncay Özkan ile ilgili birkaç bölüm aktaracağım. Bu bölümler, Tuncay Özkan’ın yapmış olduğu telefon konuşmalarının çözümüdür. Bu konuşmalar, Tuncay Özkan tarafından inkâr edilememiştir.
Tape No: 7779 Tarih: 04.01.2008 Murat- Yarın sana geliyor Muhittin abi, dimi abi? Tuncay Özkan- Şey çok iyi olacak gelsin 60 kişilik tam 60 kişilik bir kadro kurduracam ona tamam…de ki yani istiyorsan şey yapalım birlikte, toplantı yapalım Tuncay abi ile birlikte de…Yani adamın anasını iyilikle belleme operasyonu yapacağız.
Tape No: 7782 Tarih: 06.01.2008 Tuncay Özkan- İrfan abi Siteye niye girmiyonuz mu abi ya…Ya ben biliyorum ya…ulan İrfan…insaf et dur bir Dakka…sen adamın anasını iyilikle s.kme denklemini biliyor musun? Yarın sabahtan itibaren iş başka oluyor hadi öptümProgram yazılıyor, Milletin Anasını iyilikle s.k.ceksin…başka türlü büyüyemeyiz.
Böylece Yeni Parti Genel Başkanı Tuncay Özkan’ın Türkiye’yi büyütme programının temel ilkesini öğrenmiş oluyoruz: ‘Milletin anasını iyilikle s.kmek’.
Bir süre önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir vatandaşımıza, “Ananı al da git!” deyince, haklı olarak kıyamet kopmuştu! Oysa Tuncay Özkan, tek bir kişinin anasını değil, tüm milletin anasını becermeyi programına yazıyor ve fanatik yandaşlarının çabalarıyla İstanbul 1. Bölge’den milletvekili seçtirilerek Meclis’e sokulmaya çalışılıyor…
İstanbul 1. Bölge’nin kapsadığı Kadıköy, Üsküdar, Adalar, Beykoz, Şile ve Ataşehir’deki seçmenlerimiz, tüm Türk milletinin anasına alçakça küfürler savurmuş Tuncay Özkan’a oy verebilirler mi?
Tape No: 7722-1 Tarih: 21.06.2008 günü saat 21.23 Tanju Güvendiren- Ben adama beni aradığında söylediğini ilettim, bana destek versin diyo, ben senden bişey rica ediyorum
 Tuncay Özkan- ADD Genel Başkanı yalan söyler mi ya…Bu harp, bu Harbiyeyi kökünden kaldırmadıkça bu ülke düzelmez zaten…
Yüzyıllardır büyük Türk Ordusu’na şan veren Harbiye, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin beyin takımı olan subaylarımızın yetiştiği ocağın adıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef tahtalarına yerleştiren ABD, AB ve onların içimizdeki uşakları bile, Harbiye’yi kökünden kaldırma alçaklığından söz etme cesaretini kendilerinde görememişlerdir.
 Oysa 20 Temmuz 2009 tarihinde Silivri’deki duruşmada yargıca, ‘Ben Mustafa Kemal’in askeriyim’ diye babalanan Tuncay Özkan, ülkenin düzelmesini Harbiye’nin kökünden kaldırılması koşuluna bağlamıştır!
Değerli Dostlar, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde Cumhuriyet İçin Güç Birliği’nin adayları arasında, şanlı ordumuzun yüksek komutanlarından Emekli Orgeneral Çetin Doğan ve Emekli Korgeneral Yaşar Müjdeci de bulunmaktadır. Bu komutanlarımız, Harbiye mezunudurlar. İstanbul 1. Bölge’den Bağımsız Milletvekili adayı olan Tuncay Özkan, “Harbiye’yi kökünden kaldırmayı” hedef seçmiş bir siyasetçidir! Hepsi bu kadar olsa neyse! “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diye yırtınan Tuncay Özkan, Mustafa Kemal’in de 1283 yaka numarasıyla Harbiye’den mezun olduğunu bilmiyor mu? Şimdi soruyorum:
“Harbiye kökünden kaldırılmadıkça bu ülkede düzelme olmaz” diye alçakça bir söylemde bulunan Tuncay Özkan’a; İstanbul 1. Bölge’deki Kadıköylüler, Üsküdarlılar, Beykozlular, Şileliler, Ataşehirliler ve Adalılar oy verebilirler mi?
Hepsi bu kadar da değil. Yine iddianamedeki kanıtlardan öğreniyoruz. Tuncay Özkan bir zamanlar M. Emin Karamehmet’in sahibi olduğu Show TV’nin başındadır. Tuncay Özkan, vergiler dahil, aldığı ücretlerle Karamehmet’e yılda dokuz milyon dolara mal olmaktadır. Parasal sıkıntı içine giren Karamehmet medyası, Tuncay Özkan’a yolu gösterir. Peki, Tuncay Özkan ne yapar? Doğru, kanatları altına sığındığı generallere koşar ve Karamehmet’in kendisini ballı börekli işine yeniden alması için generallerin aracı olmasını ister, yalvar yakar olur, ‘Ne olur Karamehmet’e biraz baskı yapın!’ diye ağlaşır!
Peki, medyada çuval dolu dolarlı işleri kapmak için Tuncay Özkan’ın yalvar yakar olduğu, yaltaklandığı generaller kim? Harbiye mezunları! Ve işte o Harbiye’yi, Yeni Parti Genel Başkanı, İstanbul 1. Bölge Bağımsız milletvekili adayı Tuncay Özkan, kökünden kaldırmayı planlıyor! Alçaklığın ve ihanetin hangi boyutlara ulaştığını görüyor musunuz?
Tuncay Özkan, 12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinde İstanbul’da 1. Bölgede Bağımsız Aday. İstanbul 1. Bölge, İstanbul’un Anadolu Yakası’nı kapsıyor. Adalar, Ataşehir, Beykoz, Kadıköy, Şile ve Üsküdar’da yaşayan ve 12 Haziran 2011 günü oylarını kullanacak vatandaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun 1972 sayfalık Ergenekon İddianamesini okuduğunu sanmıyorum. İşte ben okudum ve okuduklarımın bir bölümünü onların da bilgilerine burada sunmuş oldum.
 Bu çok sağlam bilgileri öğrendikten sonra İstanbul’un Kadıköy, Üsküdar, Beykoz, Adalar, Şile ve Ataşehir’deki yurttaşlarımızın Tuncay Özkan’a oy verebilir mi? Tuncay Özkan’ı tanıtımım henüz bitmedi, sürdürüyorum.
İstanbul 1. Bölge’den Bağımsız Milletvekili olan Tuncay Özkan, 4 Nisan 2009 günü Silivri’den ABD Başkanı Barack Obama’ya bir mektup gönderdi.
Mustafa Kemal’in Askeri olduğunu sık sık tekrarlayan, Atatürkçülüğün müthiş savunuculuğunu yaparak ulusalcı yurttaşlarımızı aldatıp kandırmaya çalışan Tuncay Özkan’ın bu ibret verici mektubunu okuyalım.
“Başkan Obama Türkiye, Hamas gibi fundamentalist dinci örgütlere kayıyor. Faşizm Türkiye’de, ‘Amerika istiyor’ yalanıyla her baskıyı uyguluyor. Bu doğru mudur? Amerika, Türkiye’yi ‘Din Faşistlerinin’ yönetmesini, Türkiye’nin Hamas ile birlikte olmasını, demokrasiyi terk etmesini, ‘Laikliği’ bırakmasını mı istiyor?”
Fanatik yandaşlarını, Atatürkçü olduğunu söyleyerek kandıran Tuncay Özkan; Türkiye’de demokrasinin ve laikliğin savunulmasını ABD başkanından dileniyor!
Sahte Atatürkçü Tuncay Özkan’ın ibretlik mektubunu okumayı sürdürelim. “Başkan Obama, Bu sorularımın yanıtını ‘Evet’ olarak verir, ya da o anlama gelecek uygulamalar yaparsanız, biliniz ki; ‘En son umutlar ölür’ Böyle bir tutum takınır, Bush’un Türkiye Politikalarını sürdürür, din faşistlerinin Türkiye’yi ve Dünyayı felakete sürüklemelerinde onlara destek olursanız, size bağlanan umutları da söndürürsünüz.”
“Vatan, Namus, Ahde Vefa” deyimlerini sık sık tekrarlayarak fanatik yandaşlarını uyutan Tuncay Özkan, tüm umutlarını Emperyalizmin odağı ABD’ye bağlamış! Umutlarını bir yabancı devletin başkanına bağlamış olan kişiye Atatürkçü denilebilir mi? Bir yabancı devletin başkanından umut dilenen kişiye, “namuslu” olduğunu söyleyebilir misiniz?
İbretlik mektubu okumayı sürdürelim. “Başkan Obama, Size inanmak, güvenmek, Türkiye ve Amerika’nın barış kültürüne, medeniyete, insan uygarlığına el ele katkı sunmasını görmek istiyorum”
Dünyayı sömüren, dünyayı ateşe veren, Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da, Suriye’de, Tunus’ta bombalar patlatarak milyonlarca insanı katleden, İran’a saldırı hazırlıkları yapan Amerika, meğer medeniyete ve insan uygarlığına katkıda bulunuyormuş da bizlerin haberi yokmuş!
Tuncay Özkan’ın, ulusal onur ve şereften yoksun bu yalvarışını İstanbul 1. Bölge’deki yurttaşlarımız dikkate almayacaklar mıdır? İşte, Tuncay Özkan’ın ibret verici mektubunun son satırları: “Başkan Obama, Ailenizle birlikte mutluluk, barış ve başarı içinde yaşamanızı, Dünya ve insanlık için güzel şeyler yapmanızı temenni ederim. Saygılarımla, Tuncay Özkan Silivri 4 No.lu Cezaevi, F/7 hücresi, Silivri/İstanbul/Türkiye
Tuncay Özkan’ın bu mektubu, bir yandan bir avuç yandaşını Atatürkçü maskesiyle kandırırken, diğer taraftan katıksız Amerikan uşaklığı yapan bir siyasi sahtekârın ibret verici belgesidir!
 İşte bu Tuncay Özkan şimdi İstanbul 1. Bölge’den Bağımsız Milletvekili adayıdır. Son bir kez daha soruyorum: Türk analarının tümüne birden alçakça küfür eden, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin beyin takımı subaylarımızı yetiştiren Harbiye’nin kökünden kaldırılmasını siyasi bir hedef olarak belirleyen ve Silivri’den gönderdiği mektupla, Emperyalist ABD’nin Başkanı Barack Obama’dan hiç utanmadan yardım dilenen, Sahte Atatürkçü, ABD uşağı Tuncay Özkan’a, İstanbul 1. Bölge’deki Kadıköylü, Üsküdarlı, Adalı, Beykozlu, Şileli ve Ataşehirli yurttaşlarımız oy verebilir mi?
İstanbul 1. Bölge’de 12 Haziran 2011 seçim sonuçlarının, sahte Atatürkçü, ABD uşağı Tuncay Özkan’ın yüzünde bir şamar gibi patlamasını diliyorum.. Değerli Dostlar, Bugün sizlere burada anlattıklarımı, ilk basımı Ocak 2011’de yapılmış olan “İĞFAL” adlı kitabımda ayrıntılarıyla yazmıştım. Aradan 6 ay geçti. Kitabımın 2. baskısı yapıldı. Ama Tuncay Özkan’dan da, kendilerini internetin sanal ortamında bir milyon kişiymiş gibi gösteren bir avuç fanatik yandaşından da hiç ses çıkmadı! Bu kısa notu da dikkatlerinize getirmiş oldum. Sevgiler Saygılar Sunuyorum,
Yılmaz Dikbaş
7 Haziran 2011
0532 233 31 52



TUNCAY ÖZKAN’A AÇIK MEKTUP

Sayın Tuncay Özkan,
Siz, önce gazeteci yazar olarak tanındınız. Daha sonra Kanal D televizyonunda Cüneyt Arcayürek’le yaptığınız Politika Durağı programları ilgi odağı oldu. Üç yıl önce Kanaltürk televizyonunun sahibi olmanızla medyada etkinliğiniz arttı.
14 Nisan-13 Mayıs 2007 tarihleri arasında, milyonların katılımıyla yapılan Cumhurıyet Mitinglerindeki ateşli konuşmalarınızla ününüz doruğa çıktı.

İdealiniz, İlkeleriniz
Sayın Tuncay Özkan,
Bir yıl önce şöyle söylemiştiniz:
“Bundan 2 yıl öncesine kadar çok zengin biriydim. 17 milyon dolarım vardı. Bir ideal uğruna Kanaltürk’e yatırdım.”
Peki, idealiniz neydi?
Söylemlerinizden, idealinizin şu ilkelerinizi gerçekleştirmek olduğunu anlıyoruz:
• Mustafa Kemal’in büyük ahlakının doğurduğu laikliği savunmak.
• Hayatınızı, barış kültürünü yüceltmeye adamak.
• Demokrasiyi, insan haklarını, çoğulculuğu, vatanı ve namusu korumak.

İlkelerinizi gerçekleştirme yolunda, Eylül 2007’de ‘Biz Kaç Kişiyiz’ sloganıyla başlattığınız kampanyada vatandaşlara şöyle bir çağrıda bulundunuz:
“Yobazlığa, softalığa, gericiliğin işgaline karşı zafere kadar direnişe çağırıyorum. Ulusalcıları, solcuları, sağcıları, yurtseverleri, milliyetçileri, vatan, ahde vefa diyenleri çağırıyorum. Artık milyon milyon bir araya gelmeye çağırıyorum.”
Bu girişiminizle, “21. yüzyılın en büyük sivil toplum hareketini” gerçekleştirmeyi hedeflediğinizi açıklıyordunuz.

AB Karşıtlığı
Sayın Tuncay Özkan,
Emperyalizme, kültür emperyalizmine ve AB’ye karşı çıktığınızı söylüyorsunuz. Televizyon programlarınızda yapmış olduğunuz AB eleştirilerini de, AB karşıtlığınızın kanıtı olarak öne sürüyorsunuz. Oysa her eleştiri, her zaman karşıtlık anlamına gelmez. Çoğu zaman, eleştirilen kişi ya da kurumun eksiklikleri vurgulanıp daha iyi, daha etkili olması arzu edilir.
Medyada AB’yi eleştirenlerin hemen hemen tamamını bu sınıfa sokabiliriz. AB’yi eleştirip, AB karşıtıymış gibi bir izlenim yaratarak okuyucularına şirin görünmek isteyen nice ünlü köşe yazarlarını ve akademisyenleri bunların arasında sayabiliriz. Burada sadece iki örnek veriyorum.
“Çünkü bizi yönetenler AB’den korkuyor…Çünkü bunu AB istiyor. AB, Türkiye Cumhuriyeti ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor.” diye yazarak, sözde AB eleştirisi yapıp, AB’ye tepkisi yükselen halkımıza sanki AB karşıtıymış gibi görünen Emin Çölaşan, 13.06.2006’da şöyle diyordu: “AB’ye evet, ama onurumuzla gireceksek.” Sırası geldiği için yazıyorum, AB’ye onurlu girmek diye bir kavram yoktur. AB’ye evet, ama onurumuzla girelim diyenler, AB’nin en onursuz yanlılarıdır!
• Prof. Dr. Erol Manisalı, AB’nin Türkiye’yi ‘bekleme odasında iğfal ettiğini’ ve AB’nin Türkiye’ye ‘kuma gözüyle baktığını’ söyleyerek Avrupa Birliği’ni eleştirmiştir.
Cinsellik üzerine kurulan bu iki söylem, halkımızın büyük bir çoğunluğunu, Erol Manisalı’nın AB karşıtı olduğuna inandırmıştır. Oysa gerçeğin hiçte öyle olmadığını Erol Manisalı’nın kendisi, 13.02.2007 tarihinde CNN Türk televizyonunda konuk olduğu bir programda şöyle açıklamıştır: “AB’nin bütün kriterlerini kabul ediyorum. Ancak bizi de Polonya, Bulgaristan ve diğer adaylar ile bir tutmalılar ve üyelik tarihi vermeliler. Ben, üyelik verilmeden dayatılan kriterlere karşıyım.” İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde AB’nin Erasmus Programını uygulayan Prof. Dr. Erol Manisalı, AB yanlısıdır. AB’ye dönük eleştirilerini, gördüğü eksikliklerin düzeltilmesi amacıyla yapmaktadır.
Sayın Tuncay Özkan,
Sizin bugüne kadar Kanaltürk’te yapmış olduğunuz AB eleştirileri, daha çok AKP iktidarına yönelik siyasi söylemlerdi. Siz hiçbir zaman, hangi koşulda olursa olsun AB’ye karşı olduğunuzu söylemediniz. Siz hep, AKP iktidarı karşıtlığını vurguladınız. AKP’ye karşı CHP’yi açıkça desteklemeniz de sizin aslında AB karşıtı olmadığınızın en açık kanıtıdır. Eğer gerçekten AB karşıtı olsaydınız, AKP iktidarına karşı olası bir CHP iktidarını savunmazdınız. Çünkü CHP’nin de tıpkı AKP gibi AB yanlısı olduğu, AB Mandasını savunduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bu gerçeği görmek için başkalarının söz ve yorumlarına gerek yoktur, CHP’nin kendi yayınladığı 630 sayfalık “Tam Üyeliğe Evet, Özel Statüye Hayır” adlı kitabı okumak yeterlidir.

Mine Kırıkkanat’a Kanaltürk’te AB Yanlısı Program

Sayın Tuncay Özkan,
16 Eylül 2007’den bu yana her hafta Pazar günü, Mine Kırıkkanat Kanaltürk’te AB yanlısı bir program yapmaktadır. 52 hafta sürecek olan bu programı, söylenene göre AB, 74 bin Avro ile desteklemektedir.
‘Ulusalcı, AB karşıtı’ olarak nitelendirdiğiniz Kanaltürk’te AB yanlısı program yapan Mine Kırıkkanat’ı kısaca tanımakta yarar vardır.
Tam adı, Mine Gökçe Kırıkkanat Soulnier olan Mine Kırıkkanat, Notre Dame de Sion Kız Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü mezunudur. Yakın çevresinin izlenimlerine göre, Fransız eşiyle, bu ülkenin pasaportunu almak için evlenmiş, görgü şahitlerine göre, ‘Fransız pasaportu aldığı gün sevincinden havalara zıplamıştır!’
Mine Kırıkkanat, Atatürk Havalimanı’na indikten sonra sahil yoluyla İstanbul’a girerken gördüğü manzarayı şöyle anlatmaktadır:

“Don paça soyunmuş adamlar geviş getirerek yatarken, siyah çarşaflı ya da türbanlı, istisnasız hepsi tesettürlü kadınlar mangal yellemekte, çay demlemekte ve ayaklarında ve salıncakta bebe sallamaktadırlar. Her 10 metrekarede, bu manzara tekrarlanmakta, kara halkımız kıçını döndüğü deniz kenarında mutlaka et pişirip yemektedir. Aralarında, mangalda balık pişiren tek bir aileye rastlayamazsınız. Belki balık severler, pişirmeyi bilseler, kirli beyaz atletleri ve paçalı donlarıyla yatmazlar, hart hart kaşınmazlar, geviş getirip geğirmezler, zaten bu kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı olmazlardı!”

Mine Kırıkkanat, Türk halkını aşağılamanın da ötesine geçmekte, Türk halkından nasıl nefret ettiğini anlatmakta, açıkça ırkçılık yapmaktadır.
Mine Kırıkkanat’ın yukarıdaki söylemini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmek mümkün değildir. Çünkü ifade özgürlüğünün beşiği olarak gösterilen Avrupa’da, ‘nefret saçan konuşmalar’ ifade özgürlüğü dışında bırakılmıştır.
Mine Kırıkkanat, camilerin ışıklandırılmasını, ‘irticanın ışıklandırılması’ diye niteleyen, laiklik konusunda yapılan bir açık oturumda ‘Biz zaten Allah’ı kamu alanlarından çıkartmak, hatta kovmak istiyoruz’ diyen, Fransız TV5 kanalında İslam hakkında yapılan bir programda, ‘İslam yanlış anlaşılıyor’ tartışması üzerine, ‘Bu kadar yanlış anlaşılan bir din yanlıştır!’ diyerek masayı yumruklayan yaman bir Hıristiyan AB Mandacısıdır.
Fransız pasaportlu Mine Kırıkkanat, Fransız yasalarının ‘Dinci ve ırkçı nefreti ifade eden yazı yazılmasını ya da halka bu yönde konuşulmasını’ yasakladığını bilmiyor olabilir mi?
Sayın Tuncay Özkan,
Türk halkına karşı kin ve nefret dolu olan, faşist ve ırkçı bir üslupla yazan Mine Kırıkkanat’a Kanaltürk’te ‘AB karşıtı’ program yapmasına izin verişinizi şöyle anlatıyorsunuz:
“Mine Kırıkkanat bana, ‘Ben Kanaltürk’te böyle farklı bir program yapabilir miyim?’ dedi. Ben de olur dedim. Niye? Çünkü biz hep AB karşıtı program yapıyoruz ama mümkün olduğunca karşı görüşlere de yer veriyoruz. Böyle bir program da bizim karşı düşünceye verdiğimiz önemi ortaya koyar.”
Sayın Tuncay Özkan,
Türk Milletini toptan aşağılayan, faşist ve ırkçı eğilimleri özendiren Mine Kırıkkkanat’a televizyonunuzda bir yıl sürecek programlar yaptırmanız, savunduğunuzu söylediğiniz; Mustafa Kemal’in büyük ahlakının doğurduğu laiklik ilkesiyle bağdaşmamakta, hayatınızı barış kültürünü yüceltmeye adamışlığınızla uyuşmamakta, demokrasiyi, insan haklarını, çoğulculuğu, vatanı ve namusu korumak amacınızla örtüşmemektedir. Hem bakın, Mine Kırıkkanat kendisine Kanaltürk televizyonunda program yapmasına izin verişinizi nasıl yorumluyor:
“AB taraftarı bir gazeteci olarak Türkiye’nin bu topluluğa AKP’lilerle değil, ulusalcıları bu projeye dahil ederek girmemiz gerektiğini düşünenlerdenim. Tuncay Özkan’nın nasıl bir ulusalcılı olduğunu Türkiye biliyor. Ben milliyetçi bile değilim. Ama biz bu insanları yanımıza almadan AB’ye giremeyiz. AB’ye de Türkiye’de ulusalcı bir kanalın böyle bir programa ekranda yer verdiğini göstermek önemliydi. Demokrasi budur: ‘Milliyetçi’ Kanaltürk, AB yanlısı bir programa ve AB yanlısı bizlere yer açtı. AB de, beğendiği bir projeyi ‘milliyetçi’ Kanaktürk’te destekledi.”
Sayın Tuncay Özkan,
Bu ifadeden çıkan, hiç tartışılamaz gerçek şudur: Mine Kırıkkanat, AB’den aldığı parasal destekle Kanaltürk’te AB yanlısı propaganda yapacaktır. Dikkat ediniz, AB hakkında bir programdan söz etmiyor Mine Kırıkkanat, açıkça ‘AB yanlısı bir program’ diyor. Sizin bilmemeniz mümkün değil, Avrupa’nın saygın televizyon kanallarının hiçbirinde, ticari reklamlar ve genel seçim dönemleri hariç, propaganda amaçlı bir yıl sürecek dizi programlara asla rastlanamaz!
Peki, tek yanlı AB propagandası yapılmasının, demokrasinin bir gereği gibi gösterilmesini izleyicileriniz nasıl karşılayacaktır?

Önerim: Kanaltürk’te ‘AB Gerçekleri’ Adlı Bir Program
Sayın Tuncay Özkan,
Kanaltürk televizyonunda, ‘AB Gerçekleri’ adlı bir dizi program yapmak istiyorum. Elbette her isteyene televizyonunuzda program yapmasına izin veremezsiniz. Bu nedenle, AB konusundaki bilgi ve birikimim hakkında kısaca bilgi sunuyorum:
- Avrupa Birliği (AB) hakkında tamamı çok sağlam belgelere ve kaynaklara dayalı bir kitap yazdım. “Avrupa Birliği Tabuta Çakılan Son Çivi”. İstanbul’da Asya Şafak Yayınları tarafından yayınlanan bu kitabım, ilk çıktığı Kasım 2006’dan bugüne kadar 5 baskı yaptı. Kitabım hakkında ülkemizin saygın yazarları; Bertan Onaran, Oktay Akbal, Orhan Birgit, Vural Savaş, Öner Yağcı, Hasan Hüseyin Yalvaç, Dr. Ramazan K. Kurt, Halit Payza, Hüseyin Laptalı, Cazim Gürbüz ve Rozerin Bolluk övgü dolu yazılar yazdılar, okuyucularına da okumalarını önerdiler.
- Türkiye’nin çeşitli yerlerinde Avrupa Birliği ile ilgili otuzu aşkın konferans verdim. Dinleyiciler, anlattıklarımı hep büyük ilgi ve şaşkınlıkla dinlediler. Ulusal televizyon kanallarında da konuşmamı, AB hakkında anlattıklarımı tüm Türk halkına duyurmamı önerdiler. Hatta bunlardan Adana-Tarsus’ta konuşmalarımı dinleyen yaklaşık 150 kişi bir araya gelmişler, adları, adresleri, telefon numaraları ve imzaları bulunan bir dilekçeyi size gönderip, televizyonunuzda bana da fırsat vermenizi istemişler. Öğrendiğime göre, onlara hiçbir cevap vermemiş, hatta ısrarla aramalarına rağmen telefonlarına da çıkmamışsınız.
- Kanal B, Ulusal Kanal, Kanaltürk (Ceviz Kabuğu Programı), Mesaj TV ve Meltem TV gibi yaygın televizyonlarda ve çok sayıda yerel televizyonda, AB konusundaki oturumlarda konuk oldum.
- AB konusunda yazdığım makaleler genel ve yerel basında ve internet sitelerinde yayınlandı.

Kanaltürk’te yapmak istediğim ‘AB Gerçekleri’ adlı bir dizi programın ana başlıkları şöyle olacaktır:
1. AB’nin Tarihçesi ve Bugünkü Kurumları.
2. AB’nin Türkiye Raporları.
3. AB Anayasası.
4. AB’nin Anti-Demokratik Yapısı.
5. AB’nin Toplumsal ve Ekonomik Yapısı.
6. AB Kurumlarında Rüşvet, Sahtekârlık ve Yolsuzluk.
7. Avrupa’da AB Karşıtlığı.
8. AB Propagandası.
9. AB-Türkiye İlişkileri.
10. AB’den Hibe Alan Sivil Toplu Örgütleri.
11. AB’den Hibe Alan Belediyeler ve Bakanlıklar.
12. AB ve Ulusal Egemenlik.

Sayın Tuncay Özkan,
Kanaltürk’te bu programı yapmamı kabul ederseniz, program hakkında size, elbette çok daha ayrıntılı bilgiler sunacağım. Ancak bu aşamada size, yapacağım programınn temel ilkelerini hemen söyleyebilirim.
• Yapacağım programın adı, ‘AB Gerçekleri’ olacaktır. Yani bu programda izleyicilere ne AB yanlısı ne de karşıtı propaganda yapacağım. AB’nin kendi resmi belgelerini, Avrupa üniversitelerinde konusunun uzmanları tarafından hazırlanmış raporları ve Avrupa’da yazılıp basılmış ünlü kitapları kaynak olarak göstereceğim. Doğruluğu tartışılamayacak sağlam bilgilere sahip olacak Kanaltürk izleyicileri, AB yanlısı ya da karşıtı olmakta kendi kararlarını vereceklerdir.
• Yapacağım program için yerli ya da yabancı hiçbir kurum ya da kuruluştan hiçbir parasal destek almayacağım gibi, sizlerden de tek bir kuruş talebim olmayacaktır. Ankara’ya gidiş-geliş ve Ankara’da konaklama masraflarımı da kendim karşılayacağım.
Sınav Zamanı
Sayın Tuncay Özkan,
İzmir’de ‘Cumhuriyet’e Sahip Çık’ mitinginde yaptığınız ateşli konuşmada, işbirlikçi medyayı hedef göstererek;
“Onları doğduklarına pişman edin!”
demiştiniz. Şimdi de ben size, Kanaltürk’te bana ‘AB Gerçekleri’ adlı bir program yapmama fırsat verin, ‘AB yalanlarıyla halkımızı kandırmak isteyen işbirlikçilerini doğduklarına pişman edeyim!” diyorum.
Yine aynı mitingde, Türk medyasını ‘satılmış’ olarak itham etmiştiniz.
Türk medyasının tamamına yakınının ABD buyruğunda ve AB Mandacısı olduğunda sizinle aynı görüşteyim.
Sayın Tuncay Özkan,
Kanaltürk’ün ‘satılmış’ sınıfında olmadığını yalnız bana karşı değil, bu yazımı okuyacak tüm dostlarımıza da kanıtlamak için, size bu mektubumla yapmış olduğum ciddi öneriye en azından bir cevap vermek durumunda olduğunuzu söylemek zorundayım.
Saygılarımla,
Yılmaz Dikbaş, Y. Müh.
Araştırmacı Yazar
18 Kasım 2007, Antalya

dikbas@kalinka.com.tr
www.kalinka.com.tr
Cep: 0532-233 31 52