4 Şubat 2015 Çarşamba

SABETAİST AVCISI AMA MASON HAYRANI SONER YALÇIN’A MEKTUP…



Ergenekon davası sanıkları, bu davanın temelde PKK’yı siyasallaştırıp terörist Öcalan’ı bir siyasi aktör haline getirmenin manivelası olduğunu farkettiklerinde sene 2008′di…

Birinci Ergenekon davasının duruşmaları o yıllarda “üst düzey gazeteci ve entellektüelerimiz” tarafında yakından takip edilmiyor; AKP ve CİA medyası yargısız infazlarla yetinirken; sözümona “ulusal” medya ise “Mahkemenin kararını bekleyelim, hukuka güvenelim, hukuk her şeyi çözer” saflığı-korkaklığı içinde işi götürmeye çalışıyordu.

Ergenekon sanıklarının “Duruşmalar TRT’den canlı yayınlansın” feryatları duymazdan gelindi. Düşünün, güya “derin devletin karanlık yüzünü” ortaya çıkarmaya çalışanlar böyle bir şeffaflıktan korkup kaçarken; darbeler yaptıkları, cinayetler işledikleri öne sürülen insanlar Türk Milleti’nin önünde yargılanmak istiyordu…

Dediğimiz gibi Ergenekon sanıkları, PKK ile Ergenekon’u aynı sepetin içine koyup tarihin çöplüğüne atma ve bunu yaparken de Türk Milleti’ni “katliamcı” diye damgalama planına uyandıklarında 2008 yılının kış ayları içerisindeydik…

Duruşmalardan birinde sanıklardan biri-yanılmıyorsam Semih Tufan Gülaltay’dı-bu gidişatı gündeme getirdi ve “Eğer bizi İmralı canisi ile birlikte buradan çıkarmak gibi bir niyetiniz varsa, biliniz ki bunu kabul etmeyeceğim, ben ömür boyu hapiste kalmaya razıyım” dedi. Gülaltay’ın bu çıkışına birbirini tanıyan tanımayan, sağcısı-solcusu diğer sanıklar da hep bir ağızdan “Biz de!” diye karşılık verdiler.

Bu konu duruşmalarda daha sonra başka sanıklar tarafından da gündeme getirildi, tutanaklara geçmesi sağlandi, Bu hain plan Türk Milleti’nin hafızasına kazındı..

Bu gelişmler olurken, kendisine derdini anlatacağı bir mecra arayan ulusalcı kesim, Odatv adlı bir internet sitesi ile tanıştı. Çok kişi tarafından ziyaret edilen bu raytingi yüksek site doğal olarak sesini duyurmak isteyenlerin umudu oldu. Kim oldukları, ne amaçla ortaya çıktıkları, geçmişleri fazla sorgulanmadı. “Yazılamayanları yazan haber sitesi” şiarı ile ulusalcı kesimin teveccühüne mazhar oldular.

“Yazılamayanları yazan site” iddiası çoğu zaman içi boş başlıklarla, tıklatma numaralarıyla, basın sosyetesinin kendi içindeki karşılıklı pohpohlama ve denge oyunlarıyla dolduruluyordu ama olsun, kendisine mecra arayan ulusalcı kesimin gazı internet üzerinden bir güzel alınmaktaydı.

Ergenekon davasında yukarıda anlattığımız gelişmeler olurken bu site, “Zekeriya Öz neyi bıraktı?” şeklinde sansasyonel haberlere imza atmakla meşgûldü(!)

Haberi tıklıyorsunuz: “Zekeriya Öz bıyık bıraktı!”

Okuyucuyu luna park müşterisi gibi gören Ufuk Güldemir zihniyetiydi bu..

……..

O günlerden bu günlere gelindi…

Ergenekon’u PKK ile birlikte tarihin çöplüğüne gönderip gerçek Gladyo’yu aklama planı, sanıkların feryatlarına rağmen tıkır tıkır işledi. Bugün Hatip Dicle ile Mustafa Balbay’ın adını birlikte anıyoruz. PKK’nın desteklediği bağımsız adayları Meclis’e sokmama çabası, bazı ulusalcıları yanılttığı gibi “terör örgütünü Meclis’e sokmama” tavrı değil, ulusalcı aydınlarla PKK’lıları aynı kader çizgisinde buluşturma planıdır. Artık Mustafa Balbay’ı savunurken, Hatip Dicle’yi de savunmak zorunda kalıyoruz..

……

“Kuvva-i Milliye” dernekleri adı altında yurdun dört bir yanında pıtırak otu gibi dernekler kurulmaya başlandığında “Atatürkçüler örgütleniyor” zannedenler, ilk Ergenekon davası açılınca bu derneklerin ne işe yaradığını anladılar. Bütün kriminal tipler bu derneklere doldurulmuş, dernek kurulur kurulmaz telefon dinlemeleri başlatılmış ve bu çarpıp oluşumlar Ergenekon davalarına müthiş malzemeler vermişti..

Bir milyon kişiyi örgütleme faaliyeti başlatan ve milyonlarca yurtsever vatandaşın katıldığı Cumhuriyet mitinglerinin örgütlenmesinde önemli katkıları olan Tuncay Özkan da 2008 Eylül’ünde tutuklandığında, öncülüğünü yaptığı kitle hareketlerine nasıl sızıldığını ve buralarda sonradan açılacak Ergenekon davalarına nasıl malzemeler üretildiğini gördü…

Açık İstihbarat olarak Odatv’nin misyonunu anladığımızda bu sitenin kimi takipçileri, hatta yakın arkadaşlarımız bile işi “kişisel çekişme” olarak, “Açık İstihbarat odatv’yi kıskanıyor, okuyucularını kendine çekmek istiyor” şeklinde algıladılar. Bu yetersiz bakış açısının gidişatı kavrayamayan bazı Odatv yandaşları tarafından halen sürdürüldüğüne tanık oluyoruz.

Oysa bedelini halen ödemekte olduğumuz tecrübelerimiz bize, birilerinin ulusalcı kesimi kobay faresi haline getirmeye çalıştığını gösteriyordu. Bu kesimde var olan örgütsüzlük ve bir araya gelme ihtiyacı küresel toplum mühendislerinin işini kolaylaştırıyordu.

Liderlik yapma, kitleleri manipüle etme, para kazanma hırssı olanlar da aynı şekilde bu kolaylığı altın tepside sunuyorlardı…

Mesele tabii ki örgütlenmekten vazgeçme değildi, ancak milletimizi bu tür tuzaklara karşı uyarmak da bizim görevimizdi.

Soner Yalçın ve arkadaşları, solun “bir dergi etafında örgütlenelim” kanadından gelme insanlar. Bir yayın kuruluşunda kalem oynatan “öncü kadroların” kitleleri istedikleri gibi evirip çevirebileceğine inanmışlar. Hayatta başka yol ve yöntem bilmediklerinden de bu şekil bir toplum mühendisliğini oyun haline getirmişler. Böyle bir oyundan hem zevk alıyorlar, hem para kazanıyorlar, hem de kendilerini “öncü” gibi hissediyorlar. Gerçeklerden ne kadar kopuk, toplumdan ne kadar uzak olduklarının farkında değiller. Farkında oldukları tek bir şey var, bu toplumun amigolar etrafında toplanmayı, istismar ve manipüle edilmeyi, masallar ve kahramanlık destanları ile avunmayı, çok sevmesi…

“Odatv yazdı, dünya durdu” gibi başlıklar, “Karl Marks Tayyip Erdoğan’a ne demezdi?” türünden saçmalıklar bu zihniyetin ürünüydü. “Şöyle bir başlık atalım, kitleyi istediğimiz kıvama getiririz” uyanıklığıydı…

Soner Yalçın’ın sözümona bir muhalif televizyon kanalı kurma planları yaparken kendisine “beyin takımı” olarak Hakan Aygün, Oray Eğin, Murat Ongun gibi halktan (hatta bugün Öcalan’ı savunmak adına pek sahiplendiği sol gelenekten de) tamamen kopuk figürleri seçmesi de bu zihniyetin ürünüydü.

Ekipçilik, komitacılık, masa başı planlarla toplumun yönetilip yönlendirileceğini zannetme, “öncü kadro” takıntısı….

Skandalın üstüne tüy diken son yazısında, Öcalan’ın “doğal liderliğini” hazin bir şekilde savunmaya çalışırken Şefik Hüsnü’lerden, Hikmet Kıvılcımlı’lardan bahsetmesi de yine aynı fantazi dünyasının yansımalarından başka bir şey değil.

Odatv, gelinen noktada kimbilir hangi toplum mühendisliğinin tuzağına düşerek kendisine telafi edilmesi çok zor bir zarar verdi.. Terörst Öcalan’ı “sosyalist solun doğal lideri” ilan ettikten sonra, okuyuculardan gelen büyük tepkiler üzerine bunun bir “olgu” olduğu gevelendi. Bakıldı ki okuyucu bunu da yemiyor, Öcalan’ı meşrulaştırma faaliyetinde alınan rol açıkça savunulmaya başlandı.

Aslında herşey ortada.. O meş’um yazıyı kimin yazdığının bu saatten sonra önemi yok. Odatv, bilemediğimiz bir hesabın-hesaplaşamanın sonucunda “toplumu Öcalan’a alıştırma” projesinin bir unsuru olmaya karar verdi.

O kararda artık saçını rüzgara doğru savuraraktan bize bir halk bilgesi gibi destanlar, meseller, yermeler ve güzellemeler anlatan; ufka dikilmiş kartal bakışlı fotografların altında sanrılar nehrinden konuşur gibi yazan ve de kendisine meftun eden-kendisine meftun olan…Ve en çok da meftun olunmayı seven Nihat Genç’in bile imzası var…

Soner Yalçın’ın “Odatv’de kimler yazıyor” adlı son çırpınışı, takkenin düşüp kelin göründüğü son sahnedir.

“Mapusane damı romantizmi” yaparak, kendisini Nazım Hikmet’lerle, Uğur Mumcu’larla kıyaslayarak içine düştüğü utanç kuyusunun duvarlarını biraz daha sağlamlaştırıyor.

“Doğallık” ve “Öcalan” gibi yanyana gelmesi imkansız iki kavramdan ortaya zehirli bir aş çıkarmaya çalışıyor. Bu zehiri yemeyenleri de kavrayışsızlıkla, korkaklıkla itham ediyor..

Terörist Öcalan tepeden tırnağa bir gladyo imalatıdır Soner Yalçın; yazdığın kitaplara bakılırsa bunu en iyi senin bilmen gerekir. Kavanozda döllenip büyütülmüş bir deney faresi ne kadar doğalsa, Öcalan da o kadar “doğal liderdir”…Bize yeryüzünde bir tane doğal lider göster ki eli onbinlerce sivil ve asker masumun kanıyla kirlenmiş olsun.

Bize bir tane “doğal lider” göster ki bütün emperyalist devletlerin karanlık istihbarat örgütleri tarafından tepe tepe kullanılmış, en sonunda da bir el bombası gibi Odatv’nin kucağına atılmış olsun…

Bize bir tane “doğal lider” göster ki dünyanın en korkak, en satıcı adamı olsun. Yakalanıp getirilirken uçakta “Size hizmet etmeye hazırım” desin…

Madem devrimcisin bilirsin, Che Guevara, Bolivyalı askerler tarafından yakalandığında böyle alçalmış, böyle yalvarmış ve davasını oracıkta böyle satmış mıydı?

Benzetmelerin tepeden tırnağa yanlış, tepeden tırmağa çarpıtmaca. Kırmızı Pazartesi’nde sindirilmiş ve duyarsızlaştırılmış halkın suskunluğunda cinayet işlendi; oysa senin Odatv’nde susturulmuş-kandırılmış-korkutulmuş ve satın alınmış eller cinayet işledi. “Halk” yani okuyucun susmadı, “Cinayet var” diye bağırdı. Kırmızı Pazartesi’ndeki Santiago Nazar sen değilsin; Odatv’nin Santiago Nazar’ı Atatükçüler, ulusalcılar, PKK karşıtları ve AKP muhalifleri. Sen ve ekibin ise Santiago’yu suskunluktan yararlanıp açıkça öldüren Pedro ve Pablo Vicario kardeşlersiniz…Kısacası cinayete kurban giden değil, cinayeti işleyen tarafısınız…

Namık Kemal’den, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Beşir Fuat, Tevfik Fikret, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Rıfat Ilgaz; Hasan İzzettin Dinamo gibi Türk ilericiliğinin ve solunun bütün isimlerini arka arkaya dizmen ve kendini bunlarla özdeşdeştirmen, teröristi doğal lider yapan senin gibi birini ancak gülünç duruma düşürür.

Hasan İzzettin Dinamo, Kurtuluş Savaşının “Kutsal İsyanı”nı yazmıştı, senin teröriste itibar payesi veren yazına “redaktörlük” yapacak öyle mi?

Emin ol hepsi mezarlarında ters dönmüşlerdir..

Çarpıtmalarının haddi hesabı yok… Uğur Mumcu’ya “MOSSAD ajanı” diyerek itibarsızlaştırmaya çalışanlar, terörün Türkiye’yi saran kanlı ağının ortaya çıkmasını istemeyenlerdi. Oysa sen bugün Gladyo imalatı bir narko teröristi “doğal lider” ilan ediyorsun. Seni bugün suçlayanlar ise Atatürkçüler, sosyalistler ve ulusalcılar…

Bu kadar kafa karışıklığı fazla Soner Yalçın, bir düşün bakalım Uğur Mumcu nerede duruyordu, bugün sen nerede duruyorsun?

Biliyorsun ki Nazım Hikmet’e de, Aziz Nesin’e de “ajanlık” lekesi, Türk ve Kürt halklarını katletmiş, Gladyo maşası teröriste itibar kazandırmaya çalıştıkları için atılmadı…

Ortaya attığınız zehirli oltadaki mesajlar birer birer alındı. Kimseyi “kültürsüzlükle, okuduğunu anlamamakla” itham etmeye kalkışma.

“Kılıçdaroğlu, CHP içindeki kof, geleceği olmayan tartışmaları bırakıp, örgütü toparlayıp güçlü hale getirmezse, ‘sol çatı’ altında yeni kurulacak bir ‘birleşik cephe’hareketi bugüne kadar CHP`ye kerhen oy vermişleri toplayabilir ki bununda doğal lideri Öcalan’dır”

dedikten sonra hâlâ neyi yanlış anladığımızı iddia ediyorsun?

Bizi CHP güçlenmezse Apo’nun geleceğini söyleyerek mi korkutmaya çalışıyorsun? CHP güçlensin veya güçlenmesin, bunun terörist Öcalan’ı liderlik tahtına oturtmaya çalışmakla alakası nedir? Hem de Türk ve Kürt solunun liderliğine!

Sen ne söylediğinin farkında mısın Soner Yalçın?

“Tartışma yaratıyoruz”, “ezber bozuyoruz” gibi snobluklar da senin fantazilerinden başka bir şey değil. “Aykırı olmaya, yaramazlık yapmaya devam edeceğiz” diyerek “anarşist çocuğa” oynamak için yaşın bir hayli ilerledi, saçının kılı kadayıf oldu.. Üstelik, ülkemizin içine düşürüldüğü durumda böyle bir lüksümüzün bulunmadığını çok iyi biliyorsun.

Vatanseverler senin deneme tahtan değil Soner Yalçın.. Ellisini geçmiş bir adamdan Paris Komünü’nün barikatlarında çarpışan ateşli genç tiplemesi çıkmaz, daha fazla komik olma.

Psikopat katilin “doğal lider” olduğunu kanıtlamaya çalışırken Mustafa Kemal’i örnek vermen ise seni, adını, çocuklarını ömür boyu kovalayacak büyük bir utançtan başka bir şey değildir.

Şu sözlerini tarihe bir kez daha kazıyalım; bir kez daha oku ve bizleri kavrayışsızlıkla suçlayacağına içine düştüğün durumu görmeye çalış:

“Hani en büyük devrimci, olgulardı.

Olanı değil olması gerekeni düşünerek hareket edenlerin sonu hep hüsran olmadı mı? O “ruhani” dar çevrelerinden çıkamadılar hiç. Gerçekçi olan Mustafa Kemal kazandı; Hayalci olan Mithat Paşa kaybetti. Bundan bile ders çıkarmayacak mıyız?”

“Fikir devrimi” zannettiğin, cesaret, meydan okuma, risk alma zannettiğin sinsi düşünce hiç de yeni değil, onu bu topluma yıllardır zerketmeye çalışıyorlar. “Öcalan’ı da dinlemek gerekir” ile başlayan o “ezber bozmayı” senden önce Cengiz Çandar, Hüseyin Gülerce, Ahmet Altan, Mümtazer Türköne, Hasan Cemal defalarca dile getirdiler.

Sen sadece geç kalmış bir figüransın…

“Öcalan’sız çözüm zor” ihanetini bu ülkenin başbakanı bile diline doladı. Atatürk’ün kurduğu milli kurumları teröristin ayağına gönderip pazarlıklara giriştiler. Hem onlar Öcalan’ı kullanıp attı, hem Öcalan onları..

Ayran içip ayrı düştükleri noktada, psikopat katili bu ülkenin Kemalistlerine, ulusalcılarına yamayıp tarihin çöplüğüne postlamada karar kılmışlardı ki ortaya sen çıktın.

Bu bayat, ekşimiş, kokmuş oyunda gönüllü rol üstlendin; üstelik bunu bize “devrimcilik” diye “cesaret” diye yutturmaya çalıştın..

Sonuç olarak Soner Yalçın, madem ki “olgulara” bu kadar düşkünsün, sana bir tek OLGU söyleyelim:

Türk Milleti ihaneti asla affetmez.

İşte tek “OLGU” budur.

AÇIK İSTİHBARAT 
FATMA SİBEL YÜKSEK
Alıntı;  http://www.fbkg.org/sabetaist-avcisi-ama-mason-hayrani-soner-yalcina-mektup

3 Şubat 2015 Salı

Bay Galip Karakuş’a AÇIK MEKTUP




“İnadına Daha Fazla Dekolte Giyinin!” Yazımı “yakışıksızca” eleştiren Bay Galip Karakuş  ve diğerlerine AÇIK MEKTUP

30 Ocak 2015 günü çok sayıda internet sitesinde yayınlanan, Başta Sn. Yılmaz Dikbaş ve Sn. Banu Avar tarafından paylaşılan “İNADINA DAHA FAZLA DEKOLTE GİYİNİN!” başlıklı yazım yaklaşık 500’ün üzerinde paylaşım, 1000’i aşkın okunma sayısına ulaştı. Elbette bir o kadar da eleştiri aldı. Eleştirilerde yazı içeriğini beğenenler olduğu gibi, Bay Soner Yalçın’ın Müthiş bir “Kemalist” olduğundan hareketle Yazıyı kaleme alan şahsıma ve paylaşımları ile bana destek veren Sn. AVAR ve DİKBAŞ’a hakaretler yağdıranların sayısı azımsanamayacak sayıdaydı..
Bu eleştirilerin ortak noktasını oluşturan Bay GALİP KARAKUŞ’un eleştirisi aynen şöyle:
Galip Karakuş: “Ben o programı (Arena) başından sonuna kadar izledim. Bu ağır eleştiriyi hak etmediklerini düşünüyorum. Oradaki; "kızlı erkekli oturma", "dekolte giyinme", "papyon takıyor olma" konularındaki söylemler, ancak bu kadar çarpıtılır! Sayın Mahmut ÖZYÜREK ve yazının "ders niteliğinde" olduğunu kabul eden Sayın Yılmaz DİKBAŞ'a yakıştıramadım! Pes doğrusu! Başka söyleyecek söz bulamıyorum.”
Bay Karakuş’a göre,  Mahmut Özyürek ve yazısını “ders niteliğinde kabul etmek” yakışıksız bir durum.. Bakar mısınız? Demokrat-ilerici, Atatürkçü Bay Karakuş, kendi at gözlüğü görüş alanının dışına çıkanları nasıl aşağılıyor. Benzer “ aşağılama” dili, eleştiri yazanların büyük bir çoğunluğunda ortak. Bu nedenle ben de Bay Karakuş’un eleştirisine yanıt verirken aynı düşünce anlayışına sahip tüm okuma özürlülere de yanıt vermiş olacağım. 
Bay Karakuş; SONER YALÇIN; Türkiye’deki Yahudi düşmanlığını körükleyen, Sabetayist histerisini başlatan, 1940’ların Nazi çılgınlığından sonra ilk kez insanları soy-sop avcılığına teşvik eden, emperyalizmi aklama, Kemalizm’i küçümseme çılgınlığının kötü bir kopyasıdır.. Kemalistlerin, kimsenin soyuyla, sopuyla, ismiyle, mezar taşıyla işi olamaz olmamıştır da. Kemalistler, “bizi yutmak isteyen emperyalizme ve yok etmek isteyen kapitalizme karşı savaşmayı meslek edinmiş insanlardır”. Irklarla, inançlarla savaş FAŞİSTLERİN mesleğidir. Soner Yalçın’la Kemalistlerin temel çelişkisi de budur. Elbette Kemalist olmayanların böyle bir sorunu yoktur. Bu nedenle onları Kemalizm’in ilkeleri ile yargılayamayız. Yani bizim için böyle bir değerlendirme yapmak “yakışık” almaz.
"SONER YALÇIN’A göre,  Türkiye’de şu an yaşanılan karşı devrimci yükselişin nedeni emperyalizm ve işbirlikçileri değil,  sayıları on binleri bulan gizli Yahudilerdir. Bu sabetayist, dönme Yahudiler, yargıyı, yasamayı, yürütmeyi ve tüm sektörleri ele geçirmişlerdir. Öyle ki, Cumhuriyet tarihinde olumlu ne kadar iş varsa bunların eseridir. Ne kadar aydın, sanatçı varsa yine bunlardan. (Dinciler de böyle saldırmıyorlar mı Kemalist Cumhuriyete?.Klasik dinci tez: “Cumhuriyeti aslında Yahudiler kurdu.”)
Bay Karakuş’lara soralım; Sabetayistler olmasa Türkiye’ye emperyalizm gelmeyecek miydi? Örneğin Vahdettin, Damat Ferit Sabetayist mi? Ya Özal, Demirel veya Recep Tayyip?
Bay Karakuş;  Soner Yalçın ve Yalçın Küçük’e göre Türkiye’deki yıkımın tek sorumluları sabetayistlerdir. Böylelikle el çabukluğuyla Türkiye’de emperyalizmin egemenliği ve gerçek işbirlikçileri aklanıp-paklanıyor, hırsızlıkların, yolsuzlukların üzeri örtülüyor, günah keçisi beş on bin sabetayist, Yahudi egemenliğine dayalı bir tarih tezi konuyor ortaya.  Kimi Bu Türk devrimine, Ulusal kurtuluş savaşına yapılmış iğrenç ve alçakça bir saldırıdır!  Siz ne dersiniz Bay Karakuş ?  Yoksa sizde mi Bay Yalçın ve Küçük gibi düşünüyorsunuz?
Bay Karakuş;  Soner Yalçın’a ve Yalçın Küçük’e,  göre aslında Atatürk de Türk değil.. . Türkiye’de Türk bırakmayan “araştırmacımıza!” göre bu büyük bir bilimsel tezmiş!!  Neymiş büyük bilimsel tez? “Osmanlı’da ve Cumhuriyet döneminde adında “Efendi” geçen herkes aslında Sabetayistmiş!  Selanik de Sabetayistlerin başkenti.  Atatürk’ün gittiği ilkokul ne? Selanik’teki Şemsi Efendi İlkokulu… Peki, bu okul ne okulu olabilir? İsminde “Efendi” geçtiği için olsa olsa Sabetayist okuludur. Peki, acaba Atatürk niye bu okula gitti?” Hım? Kılçığı ortaya atıp bırakıyor bu beyefendi, Sizin büüüüyyüüük Atatürkçünüz! . “İlgilenen araştırsın” demeye getiriyor yani..  
Soner Yalçın’a göre yaptıkları ırkçılık değil. Onlar “isim bilim” ve “mezar taşı bilimi” diye daha önce kimsenin duymadığı ama Batıda çok yaygın olan “ihtisas konularını” hocası Yalçın Küçük ile birlikte Türkiye’ye getiriyorlarmış. Niyetleri yanlış anlaşılmamalıymış. Tarih sınıfların, ulusların ve uygarlıkların savaşımıdır, ırkların değil. Saldırıyı doğrudan yapamayınca kıvırtıyor aklınca.. Nasıl? Büyük bir alçaklık değil mi? Yoksa size göre “yüce” bir davranış mı?
Eh. Nasılsa Türkiye’de aydın geçinen, okuryazar olduğunu iddia eden, ama bazı kişilerin her söylediğini doğru kabul eden azımsanamayacak sayıda “kara cahil” var.. Onlar, bu gibi maskeli Atatürkçülerin gönüllü avukatlığını da üstlenmişler!
 Ha! Unutmadan; bu beyefendiye göre, “Mustafa Kemal hep korunan birisi” Şimdi elbette “Türk Halkı” tarafından diyeceksiniz değil mi? Bak dostum; Atatürk’ü koruyup, kollayan, yüceltip yükselten “gizli Yahudilermiş” Yani Sabetayistler.. Onlar olmasa Mustafa Kemal zaten olmazdı!!! Tüm yaşamı boyunca emperyalizm ve işbirlikçisi iktidarlarla çatışmış, hem Abdülhamit, hem İttihatçılar hem de Vahdettin döneminde defalarca ölümün eşiğinden dönmüş, hapse girmiş, sürgünler yemiş, Dünyaya örnek bağımsızlık savaşı vermiş,  devrimler gerçekleştirmiş, geldiği her makamı söke söke kazanmış büyük bir devrimciye “korunuyordu” yakıştırması büyük bir hakaret ve akıl tutulmasıdır.
Bay Karakuş; Soner Yalçın’ın “Bay Pipo”  adlı kitabında ne anlatılıyor dersin? Okuyun yine de.  Ama kitap baştan aşağı MOSSAD hayranlığı ve Hiram Abas’ın efsaneleştirilmesinden ibarettir.
Peki, “Hiram Abas” kim? Yahudi kökenli. Tüm yaşamı MİT-MOSSAD-CIA üçgeninde geçmiş. Aynı zamanda Hiram Abas,  30 Mart 1972 de Mehmet Eymür’le birlikte Kızıldere de Mahir Çayan ve arkadaşlarının katledildiği operasyonu yönetenlerden biridir.  İşte Soner Yalçın’ın “Bay Pipo”  kitabında efsaneleştirdiği “Hiram ABAS” budur..  Kitapta “MİT-MOSSAD-CIA”YA rağmen antiemperyalist, devrimci mücadeleye kalkışanlara “MİT-MOSSAD-CIA” ile savaşmanın olanaksız olduğu anlatılmaktadır.. Yani mücadele kalkışmayın, oturun oturduğunuz yerde, itaat edin, boyun eğin. Yoksa “Hiram ABAS’LAR sizin sonunuzu da Mahir’lere benzetirler.
Bay Karakuş;  Bay Yalçın’ın 1994 e kadar “Kürtçü”lük kokan yazılarından sonra, 1995 ten sonra hidayete ererek, nasıl Atatürkçü oluverdiği konusuna burada girmeyeceğim. Yazımdaki son sözümü yineliyorum: ”Bunlar, Atatürkçülük maskesi ile ortalıkta dolaşan ve yıllardır iyileşmeyen bir hastalık olan anti Kemalist virüslerdir.”  
Bay Karakuş; Sizi ayıplamıyorum..  Sizi takdir edenlere, takdir ettikleri için “yakışıksız” bir davranış içinde olduklarını da söylemiyorum.. Siz zaten rotayı “inadına mini etek, inadına dekolte” yönüne kırmışsınız… Albert Einstein şöyle diyor;  “Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer, ama kötü insanlar yüzünden değil, bununla ilgili hiçbir şey yapmayan insanlar yüzünden”
Üzüntülerimle Bay Karakuş!
02.02.2015 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK



2 Şubat 2015 Pazartesi

İnadına Daha Fazla Dekolte Giyinin !



İnadına Daha Fazla Dekolte Giyinin !
Bilindiği gibi çok yakın bir süre önceye kadar ülkemizde bir moda oluştu. Şahısların isimlerinden, ana adlarından, baba adlarından, doğdukları şehirlerden çıkarsamalar yapılarak ‘’YAHUDİ, SİYONİST, SABETAYİST’’ yakıştırmaları yapılmaya başlandı.
Bu yakıştırmaları yapanların genel amacı “Siyonist hareketin ne denli güçlü olduğunun propagandasını yaparak, halkları yıldırmak, halkların emperyalizme karşı yükselen toplumsal devrimci bilincin önünü kesmek, antiemperyalist bilincin yaygınlaşmasını ve güçlenmesini” önlemektir.
Emperyalizmin yeniden işgali altına giren TÜRK HALKINI çaresizliğe itmek için geliştirilen bu yeni psikolojik harekâta ayak uyduran,  en önemli isimlerden biri de Soner Yalçın’dır.
Geçtiğimiz günlerde HALK TV de yayınlanan, Uğur Dündar’ın sunduğu “HALK ARENASI”  programında Cumhuriyet ve Atatürk değerlerine sahip çıkılması çağrısı yapan, Atatürk papyon taktığı için kendisinin de papyon taktığını söyleyen gazeteci Soner Yalçın, kadınlara da seslenerek, "Saçınıza başınıza dikkat edeceksiniz. İnadına mini etek giyeceksiniz, inadına dekolte giyeceksiniz" dedi. Yalçın'ı tamamlayan sözleri ise Uğur Dündar sarf etti: “İnadına kızlı erkekli oturacaksınız”
Bir alkış, kıyameti koptu izleyicilerden.. sormayın.. Sanırsınız Türkiye, mini etekli, dekoltesi yüksek, kızlı erkekli oturanlarca verilen yeniden bağımsızlık savaşını kazandı..
Bir gelecek tahmincisi (fütürist) olarak bilinen Alvin Toffler’e göre; göre üç çeşit önemli güç unsuru vardır: şiddet, servet ve bilgi. Bu üç unsurun içinde de bilgi aynı zamanda en demokratik olanıdır. “Çünkü bilginin en devrimsel özelliği zayıfların ve yoksulların da sahip olacağı bir şey olmasıdır”.
Emperyalist odakların derin dehlizlerinde üretilen ve test edilen bu yeni strateji Türkiye’de,  antiemperyalist, halkçı devrimci bir düşün sistemi olan Kemalizm’in içini boşaltarak, antiemperyalist, halkçı, devrimci özünden arındırılmış “Neo Kemalizm” gibi ucube bir ideolojiyi Türk halkına “ATATÜRKÇÜLÜK”  olarak sunmaktır.
Alvin Toffler’e göre; “Bunun için de toplumun fertlerini, bilhassa münevver zümreyi, beyin yıkama usulü ile kendi kültür yapısından koparmak ve boşalan kafalara yabancı kültürü aşılamak gerekmektedir. Bu usul ve tatbikatın başarıya ulaşmasıyla, sömürülen toplum, sömüren toplumun kültür ve fikri atmosferine “entegre” edilmiş, yani yabancı kültürle bütünleştirilmiş olur. Ancak bu bütünleşme daima geri kalmış ülkenin zararına işleyen bir mekanizma oluşturmuştur.” Toffler’e göre böylece yığınlar; “bireyselleşerek giysi/kıyafet/hayat tarzları ile bu bireyselliklerini yaşamayı” ister konuma sürüklenirler. Toplumsal bilinç, antiemperyalist savaşım, tam bağımsızlık “aykırı ve uç” fikirler olarak algılanmaya başlar.
Yanılmıyorsam 2003-2004 yılları. Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi Yönetim Kuruluna önerdiğimiz, Isparta MPA lisesinde tarih öğretmeni olan bir bayan da seçilerek yönetime girdi. Görev paylaşımının üzerinden birkaç hafta geçmişti. Bu bayan arkadaşımız elinde bir dilekçe ile geldi.. “Siz siyaset yapıyorsunuz, ben okulumda gürül-gürül Atatürk’ü anlatıyorum. Türbanlı öğrencileri derslerime almıyorum. Siz Atatürkçülüğü siyasete alet ediyorsunuz.. Bu nedenle hem yönetimden, hem de üyelikten istifa ediyorum” diyerek dilekçesini bırakıp çıktı.. Aynı tarihlerde bu arkadaşımızın çalıştığı MPA Lisesi F-Tipi örgütlenmenin önemli merkezlerinden biriydi..
Bu arkadaşımız “Toplumsal bilinç, antiemperyalist savaşım, tam bağımsızlık” gibi Kemalizm’in özünü oluşturan düşün sistemini “aykırı ve uç” olarak değerlendiriyordu..   Bu son derece bilinçli çarpıtmanın yaratmak istediği Atatürkçülük algılaması tam da budur.
Yani istemektedirler ki, tüm Atatürkçüler öyle antiemperyalizm, devrimcilik gibi “aykırı ve uç”  düşünceleri savunmasınlar. laiklik savunulacaksa da otoriter değil yine masonik, liberal bir laiklik olsun.
 Bu yapılan, Atatürkçüleri düşünsel olarak hizaya sokma operasyonudur.
AB ve ABD , tam ve kısmi sömürge ülkelerindeki menfaatlerini devam ettirebilmek için, emperyalizmine meşru bir kılıf giydirerek hareketinin adını “Dünyayı Medenileştirme” veya “Hümanizm” koydu.
Buradan hareket edersek, Soner Yalçın ve Uğur Dündar’a göre, emperyalizme karşı mücadele giyimle, kuşamla, kızlı-erkekli yan yana oturmakla olur..
-  BOP gereğince ülkemiz parçalanacak!
-  İnadına daha fazla dekolte giyinin !
-  Efendim Özelleştirmeler, işsizlik!
-   İnadına kızlı- erkekli yan yana oturun!
-  HES’LER, doğanın yağmalanması!
-  İnadına Saçınızı, başınızı düzeltin!
-  NATO- Suriye!
-   İnadına Mini etek giyin!
İşte Bay Uğur Dündar ve Soner Yalçın’a göre, emperyalizme karşı mücadele yöntemleri böyle olmalı….
Bay Soner Yalçın’a göre dünyadaki tüm kötülüklerin, açlığın, yoksulluğun, işsizliğin, temel nedeni beş on bin Sabetayist. 
Kemalizm, Atatürkçülük, devrimcilik ve antiemperyalizm boş işler.  İsimlerdeki harfleri toplayıp çıkarın, mezar hırsızı gibi mezarlıkları dolaşın, kimin sebatayist, kimin, Siyonist, kimin Yahudi olduğunu bulun!. Emperyalizme karşı mücadele böyle yapılır.
Bunlara göre Atatürk Sabetayist ve Yahudi’dir.  Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk Batının içinden biri ve Batı Medeniyetinin(emperyalist uygarlığın) en büyük savunucusudur. 
Bunlara(Dündar-yalçın)göre tek medeniyet vardır. O da, bu beylerin yaptıkları hizmet karşılığı maaşlarını veren Batılı efendilerinin medeniyetidir.
Ne güzel iş değil mi? Millet beş on bin Sabetayist, Yahudi ile uğraşırken, ABD, AB ve İsrail bu ülkede her istediğini yapsın. Bu ülkenin ilericileri, devrimcileri, Kemalistleri de isimlerin içindeki harflerle, mezar taşlarıyla uğraşsın. Bu işi kışkırtan adamlar da Türkiye’de Siyonizm’in, Natoculuğun, Amerikancılığın ve mandacılığın en sağlam kalelerinden yüklü miktarda dolar ve avrolar alsınlar..
Bunlar, Atatürkçülük maskesi ile ortalıkta dolaşan ve yıllardır iyileşmeyen bir hastalık olan anti Kemalist virüslerdir.  
….
Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
        Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
             Tanı bunları,
     Tanı da büyü...

   Bu, namustur
   Künyemize kazınmış,
   Bu da sabır,
   Ağulardan süzülmüş.
   Sarıl bunlara
   Sarıl da büyü...
Ahmet ARİF

01 Şubat2015 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK