Tutarsız, inançsız ve bencil
siyasetçileri seçersek –ki o zaman bizi temsil etmeyen kişileri seçmiş
oluyoruz- onları bir daha tepemizden aşağıya indiremeyiz.
Başımızdaki bir belayı bine
çıkartırız!
Yeniden aday
gösterilmedikleri için CHP'den istifa ederek -ve her türlü aşağılamayı da
yaparak- DSP'den aday olan “siyasetçilere” bir önceki seçimlerde oy vermemizi
isteyenler bu konuda hesap vermediler!
Siyasi hataların faturasını
her seferinde halka ödettirenlere yeni krediler açmamızın manası nedir?
Yalancılık, ikiyüzlülük ve
işbirlikçilik dışında hiçbir özelliği bulunmayan Kemal Kılıçdaroğlu ile
ekibini, ilanihaye sırtımızda taşımak zorunda değiliz.
CHP'nin mirasını yiyip
tüketen, kuruluş felsefesine ihanet eden, Cumhuriyet'in kurucularına “katil”
diyen bu hainlerin kurduğu -Prof. Dr. Metin Feyzioğlu'nun deyimi ile- “Şimdi
zamanı mıdır tarikatı” her seçim öncesinde olduğu gibi, yine işbaşı yaptı:
Seçimlere iki aydan az bir
zaman kala, “birlik ve bütünlük” görüntüsü verelim istiyorlar!
Yöneticilerimizi uluorta,
olur olmaz yerlerde veya televizyon ekranlarında eleştirmeyelim diyorlar!
Kırgınlıklarımızı ve
küskünlüklerimizi seçimlerden sonra parti içerisinde tartışalım tavsiyesinde
bulunuyorlar!
Partiye zarar verici
söylemlerden kaçınmayanlar aslında “AKP'yi destekliyorlar” teorisini ortaya
attılar!
1 Nisan'da AKP erken seçim
kararı almak zorunda kalacak, ardından bu iktidardan kurtulacağız müjdesi ile
umut tacirliği yapmaya devam ediyorlar!...
***
Bilgi kirliliği ve kafa
karışıklığı yaratmakla görevli bu tarikat, Y-CHP'ye yapılan eleştirileri;
“kırgınlık” ve “küskünlük” olarak nitelemekle, haklı eleştirileri duygusal bir
zeminde tutma görevini yürütüyor.
Kuşkusuz parti yöneticilerine
kırgın olanlar olduğu gibi küskünler de vardır.
Onları farklı bir zeminde ele
alacağız, gerçekten de onları eleştirmenin sırası değil!
Bizim üzerinde durduğumuz,
demokrat olduğunu ileri süren bir partide “eleştiri yasağı”nın karşısına,
“AKP'yi destekleme” ithamının konulması ve yöneticilerin “eleştirilmeme
imtiyazı”na kavuşturulma çabalarıdır.
Y-CHP yönetimini
eleştirenleri, AKP'yi desteklemekle suçlamak en hafif tabiri ile siyasi
terbiyesizliktir...
Bir partiyi eleştirmek, bir
başka partiyi desteklemek anlamına gelmez!
***
Çok zor ama diyelim ki,
Y-CHP, gösterdiği CHP'li olmayan adaylarla kısmi bir “başarı” elde etti.
Gerçekte “malı götüren” AKP
olmasına rağmen, Y-CHP yönetimi bu kısmi başarıyı sürekli gündemde tutarak,
parti içi iktidarını pekiştirme yoluna gideceğine kuşku yoktur.
“Oylarda anlamlı bir azalma
olmadıkça” koltuğu terk etmeyecekleri kavramını siyasete sokan bu yüzsüzlerin,
“tepki oylarını” bile kendi başarı hanesine yazdıklarını biliyoruz.
Bu noktadan itibaren,
yönetimin değişmesini ve yeni kan takviyesini isteyenlerin “hain” ilan
edileceğine en ufak şüphe bulunmamaktadır...
***
Yerel yönetimlerde AKP'nin
başarısız olması halinde, iktidarın nasıl “değişeceğini” kem küm ederek bir
türlü anlatamayan Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu konuda sicili hayli bozuktur:
Birkaç belediyeyi kaybeden
AKP'nin, genel seçimlere gitmesi ve iktidarı Y-CHP'ye bırakmak mecburiyetinde
kalacak olması, şeklindeki teori hayalciliğin zirve noktasıdır.
Zira:
7 Haziran 2015 Seçimlerinde
Türkiye genelinde 18.9 milyonla oyların yüzde 40.9'unu alarak 258 milletvekili
çıkartan AKP, tek başına hükümeti kurabilmek için gerekli olan 276
milletvekiline ulaşamayarak iktidarını zaten kaybetmişti...
Yaptırdıkları kamuoyu
araştırmalarında; “Kürt Açılımı” politikaları nedeniyle, yaklaşık yüzde 9
civarında oy kaybına uğradıklarını gördük.
Açılım masasını devirdikten
sonra, koalisyon görüşmelerini de çıkmaza sokarak, erken seçim isteyen AKP, 1
Kasım 2015 seçimlerinde, kaybettiği 5 milyon seçmenini geri kazanarak oylarını
yüzde 42.5'e çıkartmıştır.
Bu siyasi mühendisliğe şapka
çıkartmak gerekir.
Milletvekili sayısını da 59
artıran AKP, yeniden tek başına iktidar oldu... (1)
Bu durumun siyasi sorumluluğu
kimlere aittir, sorumlular hesap verdiler mi?..
Yok!..
***
AKP'nin PKK ile “müzakere”yi
bitirip, “mücadele”ye başlaması üzerine, ana muhalefet partisi Y-CHP, hem
PKK'ya hem de FETÖ'ye karşı yapılan operasyonlara karşı çıkarak yanlış mevziiye
girmiştir.
Öyle ki, toprak bütünlüğümüzü
tehdit eden Suriye'deki gelişmelere karşı yapılan operasyonlara da karşı çıkıp,
düşman saflarında görüntü vermiştir.
Bu kadarla da kalmayıp;
ABD'nin “kara gücü” olarak değerlendirdiği PYD/YPG'nin bağlı olduğu PKK'nın,
Meclisteki uzantısı olan HDP'lileri ve PKK sevicilerini, CHP listelerinden aday
göstererek, Ulusal Kurtuluş Savaşını veren kahramanların kurduğu partiyi,
PKK'ya taşıyıcı anne durumuna düşürmüştür.
Bütün bu iğrençlikleri
sindiremediği için Y-CHP yönetimini eleştirenleri, “AKP'yi desteklemek”le
suçlamak akılsızlıktır, siyasi ahlaksızlıktır, işbirlikçiliktir...
Y-CHP'nin bu tutarsız ve
ilkesiz politikaları AKP'yi iktidarda tutmaktadır...
Başka bir ifade ile AKP'yi
asıl destekleyenler Y-CHP'lilerdir...
Bu kadarını göremeyenler
siyasi körlerdir!..
***
Yakın geçmişte yaşadığımız bu
gelişmeleri görmezden gelerek, yerel seçimler sonunda iktidarın da değişeceğini
savunmak; hayal dünyasında gezinmekten başka, geniş yığınları aldatmaktır da...
“Borçlanma ekonomisi”ni
dayatarak, Türkiye'yi faiz tuzağına düşüren Kemal Derviş'i, “kurtarıcı” gibi
sunan ve olası bir CHP iktidarında ekonomiyi bu zata teslim edeceğini
söylemekten çekinmeyen Dersimli Kemal, Türkiye'nin başına beladır...
Dersimli olmakla övünen
feodal kafalı bu zat; birkaç fazla belediye kazanarak, sadece kendini parti
yönetiminde tutan delegeleri tatmin edebilir.
Kemal Dervişe ekonomiyi
teslim ederek, halkın sorunlarına asla çözüm getiremez!..
Bu nedenledir ki, Y-CHP
yönetiminin kısmi başarısı, halkın çıkarına değildir...
***
Zor ama böyle bir durumun
gerçekleşmesi halinde, onları parti yönetiminden uzaklaştırmak iyice olanaksız
hale gelecektir.
Zira o zaman kurdukları bütün
cümlelerinin başında utanmadan; “başarılı olmamıza rağmen” ifadesine kullanmaya
devam edeceklerdir.
Başka bir ifade ile siyaseten
bitmiş bir anlayışı, suni yollarda yaşatmaya çalışmak, halka zaman kaybettirmek
anlamına gelecektir...
***
Siyasi ömrü tükenmiş olan
Kemal Kılıçdaroğlu ile ekibini, siyasi tarihin çöplüğüne atmak, Türk halkının
kurtuluş meşalesini yakmakla eş değerdedir...
Ekmeleddin İhsanoğlu ve
Abdullah Gül gibi bitmiş siyasi portreleri “umut” olarak halkın önüne koyan
anlayışın, Türk halkına vereceği bir şey yoktur.
İktidardan düşen AKP ile koalisyon
pazarlıklarına girerek, onu yeniden iktidara getirmeye çabalayanların siyasi
ufku yoktur!
Y-CHP'nin kadroları
Türkiye'de iktidar değişikliğini gerçekleştiremezler!
Bunu, en kolay siyasete
“kazandırdıkları” kişilerin duruşlarından anlıyoruz.
Yeniden aday
gösterilmedikleri için partilerinden istifa ederek, başka partiden aday olma
çabaları içerisinde olanları, bir önceki seçimlerde desteklememiz için liste
başlarına yerleştirenler, bu hatalarının hesabını vermedikçe, halktan oy
isteyemezler...
Hata yapan onurlu
siyasetçiler, zaten halktan özür dileyip, istifa etmek suretiyle yeni isimlere
yerlerini verenlerdir.
Dersimli Kemal ve
arkadaşlarından böyle bir davranış göremediğimize göre, yaptıkları işin
bilincindeler...
Onlara oy vermek bilinçli ihanettir;
oy verenlerin daha sonra yakınma hakları da yoktur!..
***
Küresel güçlerin CHP
içerisindeki elemanlarına oy vererek, emperyalizme karşı vereceğimiz ikinci
kurtuluş mücadelesini geciktirmiş oluyoruz.
Y-CHP yönetimine iyi bir ders
vermeden, yönetime gerçek CHP'lilerin gelmesi olanaksızdır.
Genel Başkan ve ekibi,
Kurultay delegelerini, Kurultay delegeleri de Genel Başkan ile Parti Meclisini
seçiyorlar; bu gerçeği göz ardı ederek sağlıklı sonuçlara varmamız mümkün
değildir.
Siyasette “al gülüm ver
gülüm” gibi ilkel bir döngü yaşanmaktadır.
Kendi çıkarları için bu
döngüde yer alanlardan, Türk halkının çıkarları için özveride bulunmalarını
beklemek, elma ağacından kiraz beklemeye benzer...
***
Muhalefet görevini yerine
getirmeyen/getiremeyen muhalefet partileri; beceriksiz iktidarların siyasi
ömrünü uzatmaktan başka işe yaramazlar.
Bunlardan biri MHP'dir ki,
AKP'nin adeta “gençlik kolları” gibi hareket etmektedir.
İhtiyaç duyulduğunda AKP'ye
“oy deposu” işlevini gören MHP, rejimin değiştirilmesinin de baş aktörü
olmakla, en az iktidar kadar olanlardan sorumludur.
Bilinçli tercihle “beka
sorunu”nu yaratanlara, bu sorunu çözme ödevini veren ve halkı sonu belirsiz bir
beklenti içerisine sokan da MHP'dir...
MHP'nin günahları
Y-CHP'ninkilerden az değildir...
***
Y-CHP sayesinde; halka hiçbir
şey vaat etmeyen, Cumhuriyet tarihi boyunca elde ettiğimiz tüm kazanımlarımızı
satıp savuran, yandaşlarını kayırmaktan başka icraatı olmayan AKP'nin, 17
yıldır iktidarda kalmasının diğer sorumlusu da Y-CHP'dir.
9 seçim kaybetmesine rağmen;
benzer, hatta daha düşük profilli kadrolarla, 10'ncu seçime girme pişkinliğini
gösteren Y-CHP, “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” özdeyişi
çerçevesinde, sütçü beygiri gibi dolanıp durmaktadır.
Sorarım sizlere:
Böyle bir muhalefeti
eleştirmek mi iktidarı desteklemek anlamına gelir, yoksa desteklemek mi?
Aslında bu sorunun yanıtı,
sandıkta 17 yıl içerisinde 9 kez verilmiştir.
Buna rağmen, aynı soruya
10'ncu kez yanıt arayanlara, teşhisi Albert Einstein koymuştur... (2)
Cemil Can
DİPNOTLAR:
(1)
https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-44600502
(2)Delilik: Aynı şeyleri
tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.
https://www.ensonhaber.com/…/albert-einsteindan-10-hayat-de…