Cumhurbaşkanı Tayyip
Erdoğan Referandum rüşveti olarak büyükşehir sayısının artırılmasını istedi.
Hemen harekete geçen içişleri Bakanlığı halen 30 olan büyükşehir sayısının bu
yıl içinde yapılacak yasal düzenleme ile 51’e çıkarılacağı açıklandı.
Büyük şehir yapılması
planlanan 21 il arasında Isparta’da var. Bu nedenle Isparta’da yerel görsel ve
yazılı basında bu haber “MÜJDE ISPARTA BÜYÜK ŞEHİR OLUYOR” manşeti ile verildi.
Bu haberleri
okuduğumda 20. yüzyıl İngiliz edebiyatının önde gelen kalemleri arasında
gösterilen George Orwell’in “Bir toplum
gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder” sözü
aklıma geldi. Daha önce “Kalkınma Ajansları”, “Kent Konseyleri”, “ikiz
Sözleşmeler” konusunda yazdığım ve paylaştığım
yazıların ardından kimi sözde Atatürkçülerinde aralarında bulunduğu çok sayıda
kişi tarafından “galiz küfürler” eşliğinde deyim yerinde ise “linç” edildim.
AKP iktidarı,
Türkiye’nin idari yapılanmasını eyalet sistemine çevirebilmek için bir dizi
yasal düzenleme yaptı. Bunlar
1- “İkiz Sözleşmeler”
adı ile de bilinen İktisadi, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşme ile Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi”
2- Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri Ve Yeniden. Yapılandırılması Hakkında Kanun...
3- Büyükşehir Belediyesi
Kanunu
4- Kalkınma Ajanslarının
Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun
5- TCY 301. Maddesinin
değiştirilmesi
6- Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yetkileri
Hakkında Kanun
7- 18 maddelik
'başkanlık anayasası'
Devletimizi ve
egemenliğimizi tehdit eden, TBMM kararıyla onaylanan “İkiz Sözleşmeler” "Türk kanunlarını değiştirici"
özellikleri söz konusudur. "iç hukukun bir parçası" kabul edilecek ve
diğer yasalardan farklı olarak "Anayasa’ya aykırılıkları bile ileri sürülemeyecektir".
"İç hukukun bir parçası" haline gelen “ikiz ihanet sözleşmelerinin” ilk 3 maddesi her şeyi özetliyor
1- Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir.
Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir
ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.
2-
Bütün halklar, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde
kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi
kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.
3- . Bu sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi
kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş
Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir”
denmektedir.
AİHM’nin “azınlıkları dışladığı” gerekçesiyle
yaptığı baskılar sonucu 301. madde ve benzeri maddelerin değiştirilmesi veya
ortadan kaldırılması, anayasadaki “Türklük”
tanımının etkisiz kılınması, 40’ın üzerinde etnik kimliğin kabul edilmesi, bu
etnik kimliklere ayrıcalıkların tanınması ile sonuçlanmıştır.
Milletin tanımı, yalnızca
vatandaşlık bağına indirgenince, etnik bölücülüğe karşı mücadele eden
insanların da yargılanmalarının önü böylece açılmış oldu.
Türkiye’yi 26 Eyalete
ayıran “Bölgesel Kalkınma Ajansları”
Tüzel kişiliğe de sahip ve Özel Hukuka tabi olacak şekilde
yapılandırılmıştır. Çok ilginç bir şey daha var o da Görevleri hakkında olan
ilginçliktir. Yani "bölgelere
Yabancı sermeye çekmek, Yatırım kararlarında tek yetkili olmak" tır,
şeklinde belirlenen görev yetki kısmıdır.
Kalkınma Ajansları,
uzmanlar tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Avrupa
tarafından dayatılan bir genelgeye benzetiliyor. Merkezi iradenin etkisini
zayıflatıp, yerel yönetimleri kısmen bağımsız kılan, 20.06.1913 tarihinde
Sadrazam Sait Halim Paşa tarafından yayınlanan “Geçici vilayet kanunu” genelgesi ile devam eden parçalanma ve çöküş süreci daha da hız kazanmıştı.
Bölge Adliye Mahkemeleri; Eyalet sisteminin
önemli bir ayağını oluşturan, her bölgenin kendi yargı sistemini oluşturmasının
önünü açan ve eyalet sistemine geçişte fiilen önemli bir eşiğin aşılmasını
sağlamıştır.
İşin daha acı yönü
ise yukarıda 7 madde olarak saydığımız yasaların ön hazırlıkları Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından yapıldı. UNDP’nin çalışmalarını
ise Avrupa Birliği finanse etti. AB, bu çerçevede Türkiye’nin eyalet sistemine
geçişinin alt yapı hazırlıkları için 4 milyon Euro harcadı.
Peki ama;
a)
“25 Üyeli AB’de bugün yaklaşık 20 milyon işsizken, AB
Üyesi Polonya’da 25 yaşından genç olanların yüzde 40,7’si, Slovakya’da yüzde
30,5’u ve Litvanya’da yüzde 25’i işsizken,
b)
AB’nin kurucu üyelerinden Fransa’da 200.000’den fazla
Almanya’da 860.000, AB genelinde 3 milyon evsiz insan perişan durumdayken,
c)
AB’nin 15 üye Ülkesinde toplam 65 milyon insan, fakirlik
sınırında yaşamaktayken
d)
Her biri AB Üyesi olan Almanya’da 5 milyon 580 bin,
İspanya’da 2 milyon 380 bin, İngiltere’de ise 2 milyon 200 bin, AB’nin 15 Üye Ülkesinde
toplam 37 milyon bedensel ve zihinsel engelli yoksulluk içinde yaşarken,
e)
İspanya’da 20 bin, İtalya’da 78 bin, Almanya’da 7.789,
Belçika’da 3.445, Fransa’da ise 1.200 doktor işsiz bulunurken,
AB neden Türkiye’ye
1995 yılından beri milyarlarca Avro hibe etmeyi sürdürüyor?
Kendi yurttaşından esirgediği milyarlar tutarındaki
“avroyu, AB hangi gerekçelerle Türkiye’de kimi örgütlere “HİBE”
etmektedir?”(Y.Dikbaş)
Bu
soruları artırmak olasıdır. Ancak bu kadarı bile yeterli. Başbakan Ahmet
Davutoğlu, Milliyet’ten Serpil Çevikcan’ın sorularını yanıtlarken, “Önümüzdeki
günlerde Yerel Yönetimler Şartı’ndaki çekincenin kaldırılması gibi adımlar mı
göreceğiz?” sorusu karşılığında, “Aslında biz yerel yönetimlerle
ilgili Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde 2004’te yönetimde reform
bağlamında çok geniş bir çalışma yapmıştık… AB Özerklik Şartı’nın muhtevasına
bakıldığında onlardan önemli bir kısmının yerine getirildiğini de görürsünüz”
deyivermiştir. Demek ki yukarıda saydığımız yasalar AB özerklik şartının parça
parça yerine getirilmesine yönelik bir ihanetin adımlarıdır.
Şimdi gelelim yerel
basının “MÜJDE” olarak sunduğu Isparta ilinin BÜYÜKŞEHİR olmasının neler
getirip, neleri götüreceğine;
1- Büyükşehir Belediyesi
Kanunu Türk milletinin bu günü, dünü ve geleceğine yapılacak en büyük ihanet
yasalarından yalnızca biridir. TESEV’in yerel yönetimler konusunda hazırladığı
rapor ile AKP hükümetinin Büyükşehir Belediyesi Kanunu hemen bire bir
örtüşüyor. Peki, TESEV’in arkasında kim
var? Soros. Öyleyse bu yasanın gerçekte mimarı TBMM değil Soros’tur. Ön hazırlıkları, yani alt yapı çalışmaları UNDP
tarafından, finansörlüğü ise Avrupa Birliği tarafından yapılmış bir yasadır. Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, üniter yapının çökertilmesi,
önce özerkliğe, sonra federasyona kapıların sonuna değin açılması, Türk
halkının kendi vatanında sığıntı durumuna düşmesi anlamına gelmektedir.
2- “Büyükşehir Belediyesi Kanunu, yalnızca yerel
yönetimlerle ilgili değil, tüm idari sistemi değiştiren bir kanundur”; bu değerlendirme doğru ama eksik. Bu kanun
toplumsal yaşamı değiştiren bir kanundur. Bu kanun toplumsal yaşamdaki
dengeleri doğrudan değiştiren, halkın doğal varlıklarla ilişkilerini yeniden
tanımlayan bir kanundur.
3- Isparta
Merkez “Büyükşehir Belediyesi”
olacak. Isparta Mülki sınırları, “Büyükşehir
Belediyesi” sınırları olacak.
Isparta Mülki sınırları içinde bulunan 174
köy tüzel kişiliği mahalleye dönüştürülüyor. Yine Isparta Mülki sınırları
içinde bulunan 38 belde mahalle düzeyine
düşürülüyor. İlçe ve Belde Belediyeleri (22
belediye) idari olarak Isparta Büyükşehir Belediyesine bağlanıyor.
4- En küçük yerel yönetim birimi Köy
tüzel kişiliği kaldırılıyor. Ortadan kalkan Köy tüzel kişiliğiyle mahalle arasında büyük fark vardır. Köy; bir
yerel yönetim birimidir, tüzel kişilik sahibidir, mal alabilir, satabilir,
kiraya verebilir, borçlanabilir, personel istihdam edebilir ve benzeri. Mahalle; bunların hiçbirini yapamaz.
Mahalle muhtarlığının özel malı diye bir kategori yoktur. Mahalle anayasada da,
yasalarda da yerel yönetim türü değildir, tüzel kişiliği yoktur. Mahalle
il, belde ve köy halkının mahallî, müşterek ihtiyaçlarını karşılamak için
kurulan yerel yönetimlerden biri olarak anayasada sayılmamıştır. O yüzden hiç
kimse: “Köy tüzel kişiliğine bir şey olmuyor canım, işte mahalleye
dönüşsün, ne var ki aynı, hatta daha iyi köy demek köyde demek ama mahalle
demek belediyede demek şehirde demek”
şeklindeki söylem köylülerimizle alay etmekten başka bir şey değildir.
5- Köy
tüzel kişiliği; doğrudan doğruya tapu sistemi, mera sistemi,
orman ve orman yangınlarını önleme sistemi, maden-madencilik düzenlemeleri, su
kaynakları ve su kullanımı ve güvenlik yönetimiyle ilgilidir. Köy tüzel
kişiliğini temsil eden Köy muhtarı köyü ile ilgili her
konuda dava açar ya da müdahil olup konuyu yakından takip edebilirken, tüzel
kişiliği bulunmayan mahalle muhtarlarının böyle bir yetkisi yoktur.
6- Köylünün orman, su, maden, mera…vb. her türlü kullanım hakkı köy tüzelkişiliğinden
kaynaklanır. Mahalle olunca bu hak ve yetkilerin tümü köyden bazı yerlerde 150
kilometre uzaktaki ilçe belediyesine, kendinden 250 km uzaktaki mülki büyükşehir
belediyesine geçecektir. Yani Köylü tüm yönetim makamlarından uzaklaştırılıyor,
başka bir söylemle sürgün ediliyor
7- Köy tüzel kişiliğini kaldırılması ile doğal
varlık/kaynakların, köylerimizin en verimli arazilerinin bulunduğu alanların acımasızca talan edilmesinin,
yağmalanmasının önü açılmış olacaktır. Köyü yönetme hakkı olmayan/elinden alınan
köylü, bu rant/getiri saldırısı karşısında yönetsel bakımdan araçsız,
savunmasız ve korumasız bırakılacaktır. Küresel
şirketler tarıma girdiği an genetiği değiştirilmiş kısır tohumlar da girer.
8- Köy tüzel kişiliği elinden alınan yerlerdeki
tarımla uğraşan vatandaşların üretim yapmaya devam etmek için ihtiyaç
duydukları hizmetlere daha fazla para ödemek zorunda kalacaklar. Nasıl mı?
a) Devlete yük olmadan kanaatkâr bir
şekilde yaşamını sürdüren köylü köyünü kaybetmekle kalmayacak, vergi
kıskacına da alınacaktır. Mahalleye dönüşen köylerde, bundan sonra
açılacak tarım ve hayvancılık amaçlı yapılardaki işletmeler ile bu yerlerde
oturanların ihtiyaçlarını karşılayacak bakkal, manav, berber, fırın, kahve,
lokanta, pansiyonlar, büfeler işletme ruhsatı almak zorunda
kalacak.
b)
Tüzel
kişiliği kaldırılan köylerde emlak vergisi, Belediye Gelirleri Kanunu uyarınca
alınması gereken vergi, harç ve katılım payları 5 yıl sonra alınacak.
c) Bu yerlerde içme ve kullanma suları
için alınacak ücret, 5 yıl süreyle en düşük tarifenin yüzde 25'ini geçmeyecek.
d) Köy tüzel kişiliklerini kaldırmak
demek Türkiye'nin Kaz Dağları gibi bulunmaz alanlarında fırsat kollayan
denetimsiz küresel sermaye kesimlerine tüm doğal varlıklarımızı açmak anlamına
gelir.
e) Isparta Büyükşehir belediye sınırları içinde
yapılan genel bütçe vergi gelirleri tahsilâtı toplamının yüzde 6'sı ile bu tahsilâtın
toplamı üzerinden büyükşehirlerdeki ilçe belediyelerine ayrılan payların yüzde
30'u büyükşehir belediye payı olarak ayrılacak
Tüm bunlar da zaten yok edilme tehdidi
ile karşı karşıya olan küçük ölçekli tarımsal üretimin pek çok yerde durması,
toprakların da ya boş kalması ya da el
değiştirerek büyük ölçekli sermaye tarafından işletilmeye başlaması anlamına
gelir. Buradan hareketle Büyük şehir uygulaması Isparta ve elbette 51 ilde köylülüğün
tamamen ortadan kaldırmaya, tüm tarımsal faaliyeti sermayeye teslim etmeye,
üstüne üstlük vatandaşa canının istediği gibi efelenecek bir sürü yeni
Gökçek’ler, Topbaş’lar yaratmak anlamına gelir.
Unutmayın, Kurtuluş Savaşında bizi
köylülük kurtardı. Anadolu fakirdi. Köylü iyice fakirdi. Anadolu kadını
tarlada, bahçede zaten erkeği ile beraber çalışır. Yani evin erkeğinin milli
mücadeleye katılırken gözü arkada kalmadı.
Kurtuluş
Savaşındaki köylü direnci ve desteği asla göz ardı edilmemelidir. Bu gün
kırılmak istenen belki de bu ayaktır.
Evet, artık köylümüz de borçlandırıldı ama para olmadan bir lokma ekmek alamayacak
şehir insanından gene de iyi durumdadır.
Olası bir karışıklıkta şehirler ekmek ve su bulamayacak, kimse evinde güvende
olmayacak ama köylü kendi içindeki üretim ve toplumsal dayanışma nedeni ile
daha güvende olacaktır. Tüm olumsuzluklara
karşın hala bu ulusun en sağlam,
bozulmamış, temel harcı/ yapısı köylülüktür.
9-
Merkezî
bütçeden pay alan ve merkezin taşra teşkilatı biçimde işleyen, görece yakın
düzeyde hizmeti köylere ulaştıran Isparta il özel idaresi kaldırılıyor. İl özel idaresi üzerindeki görev,
yetki ve sorumlulukların kimileri merkezî idareye, kimileri yerel idarelere
veriliyor. İl özel idaresinin kaldırılmasıyla beraber ortaya çıkan boşluğu
doldurmak için “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı” kuruluyor. “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı”
özel bütçeli değil, kamu tüzel kişiliği yok.
10-
İl
özel idaresi, il genel idaresinin çeşitli harcamalarını kolaylaştıran bir
yapıya sahipti. Merkezden gönderilen tahsisatları doğrudan, eğitim alanına,
sağlık alanına, yol alanına, neye tahsis edilmişse, hangi bakanlıktan gelmişse
oraya, görece daha hızlı, kolay harcama mekanizması olarak kullanılıyordu. Tüm
ilçeleri temsil eden üyelerden oluşan il genel meclisinin kaldırılması ile yerel yönetimler adeta oligarşik bir dünyaya
dönüşüyor. “Halka en yakın birimler”
diye yüceltilen, halk yöneticilere “selam
mesafesinde” olduğu için değerli sayılan yerel yönetimler yok ediliyor.
11- İl Özel
idareleri işlevlerini tümden yitiriyor İl Özel İdarelerini yöneten İlin Valisi
yetkisiz kalıyor. Yani devlet illerden çekiliyor. Belediyeler devlet içinde devlet oluyor. Köyler
büyükşehir belediyelerine bağlanıyor. Bu da demektir ki, köylü ve küçük çiftçi
bitiriliyor. Anımsanacaktır, Tarım Ve Köy İşleri Bakanlığının adı
değiştirilerek” KÖY” adı çıkartılmıştı.
Isparta
da yerel basının “MÜJDE” olarak
sunduğu Isparta ilinin BÜYÜKŞEHİR olmasına
niçin gerek duyulduğunu ve neler
götüreceğini ancak bu kadar özetleyebildim.. George Orwell’in “Bir toplum gerçeklerden ne kadar
uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder” sözünün gerçek
olacağını, daha önce Kalkınma Ajansları, Kent Konseylerinde olduğu gibi
acımasızca eleştirileceğimi, hatta kimi aklı evvellerin küfür edeceğinin de
bilincindeyim..
Neler
getireceği ise ayrı bir yazının konusu olmayacak kadar basit ve kısa. Isparta ilinin ulusal direncini oluşturan doğal varlıkları, tüm
yer altı, yerüstü kaynakları Isparta da var olan yerel sermayenin ve köy halkının
rekabet etmesi olanaksız küresel şirketlerin talanına/yağmasına açılmış
olacaktır.. Peki ne yapmalı? Sorusunun yanıtı konusundaki düşünce ve
önerilerimi bir sonraki yazımda
aktarmaya çalışacağım. 13.02.2017 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK