24 Kasım 2017 Cuma

SAĞIN GENETİK NATO’CULUĞU


Mehmet Ali Güller

Türk sağı İslamcısıyla, muhafazakarıyla, ırkçı Turancısıyla ve milliyetçisiyle NATO’cudur!
Bu NATO’culuk, kabaca Kore’ye asker gönderilmesi sürecinde başlamış, 6. Filo askerilerini Dolmabahçe’de denize döken solcu gençlere saldırarak ABD’nin sokak gücü halini almış, ardından kontrgerilla ile personel mertebesine ulaşmış, en sonunda BOP eşbaşkanlığı düzlemine sıçramıştır.
Peki NATO tatbikatında Atatürk ile Erdoğan’ın hedef alınması bunu değiştirmiş midir?
YERLİ VE MİLLİ DEĞİL, NATO’CULAR!
Erdoğan önce “mesele şahıs ya da parti meselesi değildir, hedef Türkiye’dir” diyerek hem tabanın gazını almış hem de mevcut siyasal iklimi oya çevirmeye çalışmıştır.
Ancak mevcut siyasal iklim fazlasıyla “anti NATO’cu” bir hal alınca, bizzat sözcüsü İbrahim Kalın, Erdoğan adına “NATO’yla ilişkiler kesilmemeli” mesajı vermiştir.
AKP Hükümeti adına da Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu çıkıp “NATO skandalı değil, FETÖ skandalı” demek zorunda kalmış, taktik manevrayla rüzgârın yönünü saptırmaya çalışmıştır.
NATO’nun Atatürk ile Erdoğan’ı bir tatbikatta hedef alması yetmemiş gibi, Kanada’da yapılan NATO toplantısında da Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’ın 15 Temmuz’daki, boğazında iz olan fotoğrafı kullanılmıştır!
Org. Akar ise siyasal genlerindeki Necip Fazılcılıktan olsa gerek, “NATO’dan çıkılmalı” diyenlere karşı “NATO müttefikliğimizin ve dayanışmamızın baltalanmasına izin vermemeliyiz” mesajı vermiştir!
Kısacası AKP’den MHP’ye uzanan bir sağ yelpaze, genetik kodları gereği yine NATO’culuk yapmıştır!
NATO karşıtlığı da, anti-emperyalizm ve Atatürkçülük gibi AKP-MHP koalisyonun programı değil, iktidarlarını sürdürebilmek için ihtiyaç anında sarıldıkları “kullan-at” türü kavramlardır!
AKP’nin de MHP’nin de programı NATO’cudur!
NATO’DAN ÇIKAMAYIZCILAR!
Bir de, az olmakla birlikte, bazı ulusalcı-Kemalist çevrelerde görülen “utangaç NATO’culuk” var. Sağdakilerden farklı olarak daha “güvenlik gerekçeli” bir NATO’culuk yapıyorlar.
NATO’dan öyle kolayca çıkamayacağımızı, NATO silahları olmazsa savaşamayacağımızı, ABD’ye karşı koyamayacağımızı, NATO’dan çıktığımız anda Çin ve Rusya’nın kucağına düşeceğimizi savunuyorlar!
Tanzimat’tan beridir süren bir “bağımlı aydın” bakışır bu bakış…
Atatürk’ün “bağımsızlık” mücadelesinden dersler çıkaramamış, tıpkı o dönemki “yapamayızcılar” gibi mandacılığa mahkumdurlar.
Yanı başındaki komşusu İran’ın ABD ambargosuna rağmen nasıl milli silahlar ürettiğini göremeyecek kadar “Batı-kör”dürler!
BAĞIMSIZLIKÇI DEVRİMCİ GELENEK
Neyse ki bu topraklarda bağımsızlıkçı gelenek asıl gelenektir!
O gelenek Atatürk’te cisimleşmiş “ya istiklal ya ölüm” olmuştur, Nazımlarda cisimleşmiş Kore’ye asker gönderilmesine karşı duruşa dönmüştür, Denizlerde cisimleşmiş Dolmabahçe’de Amerikan askerlerini denize dökmüştür!
O gelenek güç yitirse de, bugün yine ayaktadır: Bazen TGB’li gençlerin Amerikan askerilerine çuval geçirmesiyle, bazen Aydınlıkçıların “İncirlik kapatılsın” eylemiyle, bazen komünistlerin “NATO’ya hayır” yürüyüşüyle, bazen devrimcilerin “kahrolsun Amerikan emperyalizmi” haykırışıyla, bazen Sol-Kemalistlerin “yaşasın tam bağımsız Türkiye” şiarıyla, bazen “gelişi güzel” yan yana gelerek iktidarı sallayan milyonların “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganıyla…
Bu bağımsızlıkçı geleneği sürdürmek, büyütmek ve iktidar yapmak Namık Kemallere, Mustafa Kemallere, Nazım Hikmetlere, Deniz Gezmişlere borcumuzdur! 
 24 Kasım 2017 Cuma

23 Kasım 2017 Perşembe

Kabahatin Büyüğü Sende Öğretmenim



Bizim ülkemizde çok övülen, en çok dövülendir. Anne, çocuk, kadın, öğretmen,… örnekler malumunuz. Ne zaman bir devlet büyüğümüz bizi övmeye başlasa “eyvah” diyorum, yine fedakârlık düşer hissemize, yine hakkımızı ödeyemez bunlar.
24 Kasım münasebetiyle bilirim bırakmazlar, yine kutlayacaklar bizi. Methiye düzecekler, peygamber mesleği diyecekler. Son birkaç yılın geleneğidir, zaten yapılması gereken atamalar hediye diye sunulacak muhtemelen. Gerçek ihtiyacın çok altında, mülakatlı ve sözleşmeli olsa da, müjde sayılacak. Teşekkür beklenir bir de, nankörlüğün lüzumu yok!
80 Darbesinden sonra öğretmenler günü olarak kutlanmaya başlanan 24 Kasım’ın özü, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmeni oluşudur (1928). 1980’den sonra her yere heykel, her ağıza sakız olan Mustafa Kemal’i çiğneye çiğneye eskitmeye çalıştılar. İnsan Atatürk’ü, Lider Atatürk’ü, Öğretmen Atatürk’ü uzak bir yıldız, “gerçek olmayacak denli heykel”, sonsuz uzak bir “şey” e dönüştürdüler. İnsan sevdiğinden bıkarmış, bıkalım istediler herhal.
İktidarlar değişti, niyet değişmedi; Atatürk öğretisine bağlılık ve öğretmenlik mesleğine saygı birlikte eksildi, at başı. İki şey netti çünkü: bir milleti sormadan, sorgulamadan tebaa kılmanın yolu Atatürk Öğretisini unutturmak, öğretmenlik mesleğini yozlaştırmaktan geçer. İkisini de amaç edindiler, oldukça da başarılı olundu.
Öğretmen yetiştirme politikaları “herkes öğretmen olur” ve “atandığına şükret, sus otur” noktasına 1 günde evrilmedi. Yavaş ve istikrarlı, “herhangi birinin yapabileceği işi yapan, herhangi bir memur” olduk.
Yurttaş yetiştirenler, atama, tayin, idareci koltuğu, ek ders, ek iş, “aferin” bekler hale 1 günde gelmedi. Doğruluğundan emin olmadığın bilgileri, bilimselliğinden şüphe ettiğin yöntemlerle öğretiyormuş gibi yaptın öğretmenim. İyi olursa MEB den, kötü olursa senden sayılıyordu oysa. İtiraz etmedin.
Öğretmen dediğin de eğitim tezgâhında dokunur, eğitimimizden çaldılar. Meslek onurunu siyasiler eksiltti belki, sen de gereğince direnmedin ama. İktidara göre bıyığını, alyansının metalini, sendikasını değiştirenler meslektendir.
24 Kasımı Atatürk demeden kutlayan öğretmenler, siyasiler, sendikalar varsa, 24 Kasım sevgililer günü tadında mesajlaşma, hediyeleşme günüyse artık, nedeniyiz. Aklıma Nazım’ın “Akrep Gibisin Kardeşim” şiiri düşüyor. Kabahatin büyüğü, omzumu ağırlaştırırken.
Geçim ölçeğinde açlık sınırlarından, kaybettiğimiz kadrodan, şiddete uğradığımızdan, eksilen özlük haklarımızdan, itibar kaybımızdan, atanmadığı için intihar edenlerden… bahsetmek mümkündü. İkiyüzlülük gibi geliyor.
Bir yüzü DİĞERLERİ ise diğer yüzü BİZİZ düştüğümüz halin. Yüzleşelim, şikâyet etmeye yüzümüz olsun istiyorum. Başöğretmenime duyduğum mahcubiyet de aklımda, mirasını yiye yiye tüketmişiz gibi.
Gerçeğini görmek için düz aynaya bakmalı insan. Sen bakmaya cesaret ettiğinde bitecek bu körlük. Başöğretmen Atatürk’le helalleşeceğiz.
Dimağın, günün, geleceğin aydın, aydınlık olsun öğretmenim. Ben hala sana inanıyor, güveniyorum…
Cansel GÜVEN
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı

14 Kasım 2017 Salı

Sivil 6. Filo: TESEV! (1) – Mustafa Yıldırım TESEV, Türkiye’nin tüm yaşam alanlarını topa tutan yeni bir 6. Filo’dur!



Türkiye’nin ünlü işadamlarından Nejat Eczacıbaşı, 1961’de ‘Ekonomik ve Sosyal Etütler Konferans Heyeti’ni oluşturdu. “Seçkin” kuruluş daha sonra Sosyal Etütler Konferans Vakfı oldu.
1982–1983 yılında ABD, ‘yarı açık’ “Anti-Communist Leage” örgütlenmesinden ‘açık operasyon’ örgütlenmesine geçmişti. Artık ülkelerde, dernek, vakıf, meslek odaları örgütlenmesiyle bir ağ oluşturulacak ve iç-dış siyaset içerden denetim altına alınarak, uzaktan kumandaya bağlanacaktı. Türkiye de operasyonun hedefi olmakta gecikmedi.
Bu arada, 1984 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Vakfı, Ankara Üniversitesi Siyasi Bilimler Vakfı ve Eczacıbaşı’nın Vakfı ortak girişimle TESEV’i kurdular. Kuruluşa ayrıca 200 kişi katıldı. (Kurucuların tam listesi için bkz. Mustafa Yıldırım, Sivil Örümceğin Ağında 23. ve 24. Basım)
TESEV kurucu ve yöneticileri arasındaki seçkin kişiler, Türkiye’de oluşturulacak geniş ağın düğümlerini oluşturdular. Kişiler kişilere, kurumlar kurumlara bağlanıyordu. Birkaçını anımsamak yeterlidir:
Bülent Eczacıbaşı, Feyyaz Berker (Tekfen Holding), Can Paker (Henkel-TUSİAD, Sabancı Holding, Soros Açık Toplum), İshak Alaton (Alarko Holding), Mehmet Kabasakal (ISO, TESAV, CHP, Sosyaldemokrasi Okulu), Hasan Karaçal (DPT, Tarih Vakfı), Ziya Müezzinoğlu, Üstün Ergüder (Boğaziçi Ünv. Rektörü, Soros Açık Toplum, Sabancı Üniversitesi, IPM-İstanbul Politika Merkezi), Gündüz Aktan (Emekli B. Elçi, TESEV direktörü, sonradan ASAM Başkanı), Kemal Kılıçdaroğlu (Hesap Uzmanı), Cüneyt Zapsu…  (IPM ve Amerikan bağlantıları için bkz. Mustafa Yıldırım, Ortağın Çocukları, 2. ve 3. Basım)
Kurucular arasında ve yönetimde yer alan 4 kişi bağlantıları ilginçleştiriyor. Bunlardan Tarhan Erdem, CHP eski milletvekili, eski Sanayi Bakanı, 1999–2000 arasında CHP Genel sekreteriydi. Erdal İnönü’nün 2 yıl önce (2004) son siyasal parti girişimi olarak başlattığı “Yeni Oluşum’un tüzüğünü hazırladı. Ancak Tarhan Erdem’in en erdemli işi, Doğan Medya Koordinatörlüğü ve Radikal’de köşe yazarlığıdır.
TESEV direktörü Özden Samberk, Dışişleri Müsteşarı, Almanya, İspanya, Belçika ve İngiltere’de Büyükelçi idi. Turgut Özal döneminde Cumhurbaşkanlığı danışmanıydı. TESEV’e hareket getirdi. Kürt konferanslarına katıldı.
Fikret Toksöz, Marmara Belediyeler Birliği sekreteridir ve Murat Belge Başkanlığında kurulan Helsinki Yurttaşlar Derneği kurucusudur. Toksöz, aynı zamanda TESEV’in “yerel otonomi” çalışmalarında baş aktördür.

CIA-RAND CORPORATION ve TESEV
TESEV kurucuları ve yönetim kurulu üyeleri arasındaki en ünlü kişiye geçmeden önce ‘RAND Corporation’ı anımsayalım. Bu şirket, 1948’de ABD Hava Kuvvetleri ve silah sanayicileriyle birlikte kurulmuştu. ‘Think Tank’ adı bu kuruluşla başladı. RAND, güvenlik tasarımları, raporları hazırlayarak devletine ve sanayicilere yarar sağlamaktadır.
Yönetiminde generaller ve CIA emektarları bulunuyor. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türkiye’de istasyon şefliği yapmış olan Paul Bernard Henze ve Graham Edmund Fuller de RAND’da görevlidirler. RAND, ‘Graduate Institute’ adlı eğitim kurumuyla ülkelere destek vermektedir.
TESEV kurucusu Yılmaz Argüden de bu mekteptendir. Argüden, 1978-1980 arasında Koç Holding ARGE’de yönetim kurulu başkanıydı, 1980-1985 arasında RAND’ın Stratejik Analizcisi, daha sonra Dünya Bankası Kredi Bölümü yöneticisi oldu. 1991 yılında Başbakan Mesut Yılmaz’ın Başdanışmanıydı. 2006’da İsrail kurucusu olarak bilinen ve dünya para ağının en büyük aktörü sayılan Rothscild’ların İstanbul Şubesi yöneticisi oldu.
TESEV’in danışmanları arasındaki T.C. Dışişleri Bakanlığı eski görevlileri, çok sayıdaki akademisyen, şirket yöneticisi geniş bir ağ oluşturmaktadır. RAND için Türkiye’de İslam raporunu hazırlayan, Georgetown University CMCU (Müslüman Hırıstiyan Anlayış Merkezi- Merve Kavakçı ve Fethullah Gülen konferanslarıyla dikkat çekti) ve Sabancı Üniversitesi öğretim görevlilerinden Sabri Sayarı, Florida International University’ den Oktay Ural, Dünya Bankası’ndan Baran Tuncer, Sabancı Üniversitesi rektörü Tosun Terzioğlu, Columbia University’den Dani Rodrik, Moon’un Kasım Gülek’ten sonraki PWPA Türkiye Temsilcisi Erdoğan Alkin, Hurşit Güneş en ünlüleridir.
Ordu-Siyaset” araştırmacısı, İsrail örgütü WINEP bültenlerinin en önemli kişisi, İngiltere’den Türkiye’ye gönderilen Alevi-Sünni araştırmacılarının destekçisi William Hale, TESEV konferansçıları arasında en dikkat çekici kişidir. (WINEP-Türkiye-CIA, AKP ve TSK geniş ilişkileri için bkz. Mustafa Yıldırım, Ortağın Çocukları)
*
TESEV, ABD’nin ve AB’nin ortaklaşa yürüttükleri Türkiye’yi özerkleştirme (Bir bakıma “Anadolu Federe Devleti” oluşturma), Ortadoğu, Kafkasya ve Asya’da ‘kolonileştirme’ girişimlerinin en önemli destekçisi ARI Derneği ile birlikte Türkiye Sivil Örümcek Ağı’nın ilmik dokuyucusudur.

GEORGE SOROS’LA TOPLANTI YAPANLAR
Boğaziçi Üniversitesi Vakfı,  Ankara Üniversitesi Siyasi Bilimler Vakfı ve Eczacıbaşı’nın Vakfı ortak girişimiyle ve ayrıca 200 kişinin katılımıyla oluşturulan TESEV’in kurucuları arasından bazı büyük şirketlerin sahiplerini ve yöneticilerini, ABD’nin güvenlik şirketi RAND (İşbirliği yapan bazıları ‘think-tank’ diyerek toplantılarını aklamaya çalışıyorlar) bağlantılı kişileri, evinde George Soros ile toplantı yapan üniversite rektörlerini anımsatmıştık.
TESEV’in yayınladığı bazı raporlara ya da konferanslara bakıp “Ne var bunda? İşte onlar da fikirlerini yayınlıyorlar!” diyenler çoğunlukta. Bu raporlar ve konferanslar, TESEV yöneticilerinin açıklamalarından, kurucuların-yöneticilerin sivil ağ bağlantılarından, yurtdışı katılımlarından, konferansçıların kimliklerinden ve ABD-İsrail destekçisi çalışmalarından, ABD istihbarat ve dışişleri görevlerinin ilişkilerinden ayrı tutulduğunda, salt düşünce eylemi olarak görülebilir.
Örneğin “İmam Hatip Okulları” ya da “Müslüman Kadınlar” araştırmalarını, ABD’nin “Uluslararası Din Hürriyeti” operasyonundan; iç göç ile ilgili çalışmayı, Lozan’ın mübadele maddelerinden ve Kürt federe devleti girişimlerinden; ‘azınlık hukuku’ çalışmalarını, ABD-AB’nin “Müslüman azınlıkların hakları tanınmalıdır” çağrılarından.
Tümünü, ABD Kongresi’nce hazırlatılarak, Kurtuluş Savaşçılarını birer iç isyancı konumuna indirgeyerek, Lozan’ın yasal temellerini yok sayan raporla birlikte, Pekin-Varşova konferanslarında ABD delegelerini Türkiye karşıtı konuşmalarından ayrı değerlendirirseniz senaryonun tümünü anlamamış olursunuz.
TESEV’in çalışmalarını olumsuz bulanların çoğu, vakfın kurucu-yöneticilerinden birkaçının ilişkileriyle sınırlı eleştirilerde bulunurken, bu vakfın kurucusu şirketleri ve ABD bağlantılarını görmezden gelmektedirler.
Bu son derece doğal, çünkü TESEV, Sivil Örümcek Ağı’ndaki önemli işlevine uygun olarak birçok kurum ve kişiyle içli-dışlı çalışıyor; devletin kurumlarından büyük destek alıyor.

TESEV KİME KİMİNLE ÇALIŞIYOR!
TESEV’in çalışmaları Türkiye’nin ulusal yapısına olumlu katkı sağlamaktan çok,  ABD-AB-Yunanistan-İsrail ittifakına destek yığmaktadır. Bu desteği büyütmek için elinden geleni yapan TESEV’in ulusal güvenliğin tartışıldığı günlerde İstanbul’a getirip konuşturduğu yabancılardan birkaç örnek, vakfın işlevini anlamlandıracaktır:
Strobe Talbot, ABD’nin ünlü güvenlik elemanlarındandır. TESEV, her konuğuna yaptığı gibi Talbot’u da Boğaziçi Üniversitesi’nde konuşturdu.
Talbot, Irak’ın silahlı işgalini aklayacak konuşmayla Türkleri ABD desteğine çağırıyordu. Talbot aslında kendi devletinin çıkarlarına bağlı bir kişidir. Onu bir düşünür gibi, tarafı olduğumuz bir savaş başlamak üzereyken getirenler, onun şu açıklamasını bilmiyor olamazlar:
Demokrasiler (ülkeler), ticaret ve diplomaside güvenilir ortaklar olmalıdırlar ve Amerikan çıkarlarına uyumlu savunma ve dış politika izlemelidirler!
Zaten TESEV Direktörü eski Büyükelçi Özden Samberk de, Irak’ın işgalinden önce “Bir sivil toplum lideri olarak diyorum ki Türkiye’nin yeri stratejik müttefikinin yanıdır” diyerek Amerikan dış politikasına yeterli desteği vermişti.
John Brademas, Yunan asıllı eski senatör, Onasis Vakfı Başkanı ve Helen Mirasını Koruma Vakfı Başkanı idi. Daha da önemlisi Sivil örümcek Ağı’nın merkez örgütü NED’in on yıla yakın başkanlığını yapan kişiydi. Öylesine önemli bir adamdı ki, yönetiminde TESEV’den de kişiler bulunan TUSİAD heyeti, Amerika’ya gidip, T.C. Anayasasının değiştirilmesiyle ilgili raporu Brademas’a vermişti.
19 Şubat 2001 para krizinden hemen sonra Kemal Derviş, arkadaşı John Wolfowitz’in de desteğiyle T.C. hükümetine bakan olarak atanmıştı. Derviş’in sözüyle “kriz içinde reformlar” yapılmaya başlanmıştı. Sıra, Kıbrıs’ın Annan Planı denilerek, ABD-AB-Atina İttifakına devrine gelmişti. TESEV, Brademas’ı İstanbul’a getirdi. Brademas, Boğaziçi’nde Atina tezlerini sonuna dek propaganda etmek ve kişisel dostluklar edinmek olanağı buldu.
John Brademas’ın Türkiye sevgisi(!) geçmişe dayanmaktadır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın hemen ardından öne geçen Brademas, hem Türkiye’ye, hem de Kıbrıslı Türklere karşı ambargo yasalarının çıkmasını sağlamıştı.
ABD hazinesinden ve AB fonlarından milyonlara varan dolar ve Euro alan, Quantum bankerlerinin temsilcisi Soros’un büyük parasal desteğine sahip olan TESEV, ABD tarafından en çok desteklenen ARI Derneği ile birlikte daha birçok T.C. aleyhtarını İstanbul’a taşımıştır. Bunların içinde en önemli isim ise Yunan asıllı Amerikalı John Sitilides’tir. (Quantum bankerlerinin hanedanlıklar, kara-para, P2 Masonları ilişkileri için bkz. Sivil Örümceğin Ağında)
Atina’nın Amerika’daki beşinci kolu John Sitilides, Abdullah Öcalan’ın teslim günlerinde Türkiye aleyhine imza toplayarak, Amerikan Başkanı’na dilekçe veren kişidir. O ve Alan Makowsky gibi, TESEV konuğu İsrail destekçilerini, “Ordu Siyaset” uzmanı İngilizleri, Washington’da ortaklık geliştirdikleri Sorosçuları bu satırlara sığdıramayız. (Devam edecek)
Mustafa Yıldırım