Cemaat ve tarikatlarla ilgili yaygın bazı kanaatler kimi eksiklik
ve hatalarla malûldür. “Sonuçta hepsi gerici” önermesi son tahlilde doğru olsa da, aralarında
böyle geçiştirilemeyecek önemli ayrımlar ve farklar bulunuyor.
Tarikatlar, İslam tarihinde ve Osmanlı toplumunda hep var oldu. Özetle, bir
şeyhe bağlanma yoluyla örgütlenen tarikatların her birinin kendi tarihi,
gelenekleri var. Kapitalist modernleşme ile birlikte değişen yaşam, tarikatları
da değişmeye, çağın getirdiği soru ve sorunlara yanıtlar üretmeye zorladı. Bir
kısmı içe döndü, daraldı ve geleneğini korumaya çalışan kültürel/dini gruplara
dönüştü.
Ancak büyük çoğunluğu, Türkiye örneğinde özellikle Nakşibendi
koluna bağlı tarikatlar, cemaatleşme yoluna gitti.
Cemaat burada, ticari, toplumsal ve kimi zaman siyasi ilişkiler geliştiren,
çıkar gruplarına benzer ağları ifade ediyor. Görece kapalı bir cemaat olan
Fatih-Çarşamba merkezli İsmailağa cemaati, okullar, yurtlar, hastaneler açan ve
holdingler kuran İskenderpaşa cemaati, Süleymancılar, Erenköy cemaati, Menzil
cemaati, İhlas Holding’le anılan Işıkçılar gibi cemaatler örnek olarak
verilebilir.
Buna ek olarak, bu türden geleneksel bağları zayıf ya da hiç olmayan
yapılar da bulunuyor. En bilinen örneğini Fethullahçıların oluşturduğu bu
türden yapılar geleneksel dini temalar (ibadet, zikir vs.) yerine proaktif ve
yayılmacı bir yorumu benimsiyor.
Türkiye’de dinselleşmenin bir diğer aktörü ise, irili ufaklı
örgütler, dernekler ve partileriyle “siyasal
İslamcılar”. Tasavvuf geleneğinden gelen tarikatlara şiddetle karşı
çıkan ve bir tür “kaynağa dönüş”ü savunan selefistleri, İHH gibi kuruluşları ve
daha pragmatik ve muhafazakâr (AKP’nin kurucu kadrolarının da parçası olduğu)
Adil Düzen geleneğine kadar pek çok aktörü bu kümeye dahil edebiliriz.
Burada akılda tutulması gereken, söz konusu ayrımların yöntemsel
olduğudur. Türkiye’de cemaatler ve siyasal İslamcı hareketler, kendi
aralarında kimi zaman çatışmaya varan bir rekabet içinde oldukları gibi, aralarındaki
geçişkenlik de üst düzeydedir.
Söz gelimi, Milli Selamet Partisi’den AKP’ye uzanan çizgi ve
Özal/ANAP, Nakşibendi cemaatlerle hep organik bir ilişkiye sahipti. Oy verme, ihale
alma gibi ilişkilerin ötesinde, kurucu kadroları çoğunlukla bu geleneğe
meyletti. Öte yandan, örneğin, 90’lı yılların sonlarında aynı ailenin parçası
büyük bir cemaat olan İskenderpaşa’nın lideri Esad Coşan ve dönemin en büyük
iki cemaatinden biri Süleymancılar, RP çizgisine muhalefet ediyordu. Yine o
dönemden günümüze, Fethullahçılar ile diğer cemaatlerin ilişkilerine açık ya da
örtük hep bir gerilim damga vurdu. Bu türden çekişmeler günümüzde de sürmekte
ve AKP iktidarı, cemaatlerle ilişkilerini siyasi çıkarları doğrultusunda
belirlemektedir. Ancak esas önemli nokta, 15 Temmuz’a kadar iktidarın
cemaatleşmeyi bir bütün olarak desteklemesidir. Hükümetin, Fethullahçıları
tasfiye ederken, diğer cemaatlere dokunulmayacağını söylemesi bunun en bariz
örneği.
Alıntı:
https://www.kp.org.tr/sites/default/files/boyun-egme/be