11 Şubat 2016 Perşembe

Bizi buraya Amerikancılığımız getirdi



Eğer bugün toprak bütünlüğümüz ve güvenliğimiz tehdit altındaysa, buraya nasıl geldik oturup onu düşünmeliyiz.
Geçmişi geleceğimiz için bir kuvvet kaynağı olarak kullanabilirsek, bu durumdan gene çıkabiliriz.
Biz nerede hata yaptık?
Bunu bilemezsek, geleceği doğru planlayamayız. “Ne Yapmalı” yı bulamayız.
Yozgat’ta, ilkokuldaydım. Cumhuriyetin cefakâr öğretmeni ders işliyordu. Sınıfa bir sarışın, bir de bey girdi.
Öğretmenimiz dersi kesti. Gelenlere hoş geldiniz dedi. Gelen sarışın bayan, eliyle sen, sen diye bazı öğrencileri işaret etti.
Sonradan öğrendik ki, gelenler Marshall Yardımlarının temsilcileriymiş. Beslenmesi yetersiz olan öğrencilere, süt, peynir ve yağ yardımı yapacaklarmış.
İşte böyle başladı bizim Amerikancılığımız.
Siz silah yapmayın. Biz veririz. Gaz Ocağı yapın dediler. Kırıkkale Silah Fabrikalarında 22 bin kişi çalışırdı. Şimdi 1500 kişi çalışıyor.
Mustafa Kemal’in kurduğu düzen devam etseydi, Kırıkkale şimdilerde, hava savunma sistemlerinin alasını üretiyor olacaktı.
Amerikancılığımız sadece sosyal hayatımızı etkilemedi. Üretim dünyamızı başımıza yıktı.
Amerikancılık çok hoşumuza gitmişti. Her mahallede bir milyarderimiz olacaktı. Biz de küçük Amerika olacaktık.
Marshall Planı, Amerikancılığımız böyle ilerledi.
Psikolojik savaş nedir bilmezdik. Hatta psikoloji nedir bilmezdik. Soğuk Savaş nedir bilmezdik.
Epeyce bir bedel ödedikten sonra bunların hepsini öğrendik.
Amerikancılık, en çok ithalatçı ticaret erbabı ve tarikatların hoşuna gidiyordu.
İthalatçılar gittikçe zenginleşiyor. Dincilerimizde, Cumhuriyetten intikam almak için Komünizmle Mücadele Dernekleri kuruyordu.
Amerika ülkemizden zeki öğrencileri devşirip, Amerika’da eğitip tekrar Türkiye’de görevlendiriyordu.
Amerikancılığımız öyle olgunlaştı, öyle serpildi ve büyüdü ki, Bakanlar, Başbakanlar, Cumhurbaşkanları Amerikanca konuşur oldu.
Sovyetler çökmüş, dünya tek kutuplu dünyaya everilmişti.
Amerika’nın dünyayı tam denetim altına alabilmesi için, ulus-devletlerin artık parçalanıp, şehir-devletlere dönüşmesi gerekiyordu.
Küreselleşme adı altında, emperyalizmin ulus-devletlere ağır bir saldırısı başladı. Sıra, diğer ulus-devletlerin parçalanmasında(Yugoslavya, Afganistan, Irak, vs.…) tepe tepe kullandıkları ve Amerikancılıkta şampiyon yaptıkları ülkemize gelmişti.
BOP Eş Başkanlığı da, Suriye’de de yaptıklarımız da, ABD için yeterli değildi. Büyük Kürdistan, ABD Planı, Amerikan emperyalizminin olmazsa olmazıydı.
Hazır Rusya nötürleştirilmişken, artık Türkiye’nin parçalanması, Kuvveden Fiile çıkarılmalıydı.
Bu hesabın yanlış ve hiç hesaba katılmamış bir yanı vardı.
O da Türk halkının buna nasıl karşılık vereceğiydi.
Türk halkı 1908-1923’li yıllarda böyle bir durumla bir kere daha karşılaşmıştı. Türk halkının yöneticileri gene “gaflet ve dalalet” içindeydi.
Türk halkı imkânsızlıkların içinden ayağa kalktı. Hem “gaflet ve dalalet” içinde olanları, hem de Türkiye’mize musallat olan emperyalizme gereken dersi verdi.
Milletler zor günlerde karakterlerini gösterirler.
Gene böyle olacağından zerre kadar kuşkum yok.
Efendim o zamanki şarlar başkaydı, şimdi şarlar başka açıklaması; ben ülke savunmasında görev almayacağım açıklamasıdır.
Amerika ile savaşmanın ilk basamağı; Amerikancılığı ayyuka çıkmış olanların, devlet yönetiminden ayıklanması, ya da tarafsızlaştırılmasından geçer.
11.2.2016, Bülent ESİNOĞLU

“ÇAKMA” DİNİN YALANCI YAZARI




Sanırım “çakma” sözcüğünü gençlerimiz buldu.
Anlamı: Sahte, uydurma, düzmece.
Osmanlı döneminde de günümüzde de İslam diye yutturulan din çakma İslam’dır, gerçek İslam değildir.
Gerçek İslam, Kuran İslamıdır.
Çakma İslam; Kuran Ayetlerini çiğneyen, uydurma hadisleri öne çıkaran, uydurma sünnetlere inanılan, ticari şirketlerden hiçbir farkı olmayan mezheplerin, tarikatların ardından gidilen İslam’dır.
İstiklal Marşımızın yazarı şair Mehmet Akif Ersoy, çakma İslamcıları şöyle azarlamıştı:
“Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun.
Yıktın da din-i mûbini yeni bir din kurdun.”
Günümüz Türkçesiyle:
“Peygambere mal ederek binlerce saçma sapan söz uydurdun.
İslam dinini yıkıp yeni bir din kurdun.”
Mehmet Akif’in “yeni bir din” dediği, çakma dindir.
Çakma dini, gerçek İslam diniymiş gibi halkımıza yutturmaya çalışan gazetelerden biri de Milli Gazete’dir.
Milli Gazete’nin yalancı yazarı Mehmed Şevket Eygi, 5 Ocak 2016 günkü “Mehdi zuhur edecek Hz. İsa nüzul edecek” başlıklı yazısında bakın neler uydurdu:
“Resullullahu aleyhi ve sellemin bu konuda sahih hadisleri bulunmaktadır. İsa aleyhisselam’ın nüzulu ilgili hadisler mânevi tevatür derecesindedir, bu konuda icma vardır. Bu icmaı inkâr edenler küfre kadar düşebilir.”
Çakma dinin yalancı yazarı Mehmed Şevket Eygi, Türkçeden çok Arapça sözcükler kullanarak yazıyor! Yukarıdaki üç cümleyi acaba okuyucuların yüzde kaçı anlayabildi? İşte, Arapça sözcüklerin Türkçe anlamları:
Nüzul: Aşağı inme. Kuran Ayetlerinin vahi yoluyla inmelerinde kullanılır.
Tevatür: Bir hadisin bir cemaat tarafından rivayet edilmesi.
İcma: Birlik olma, toplama, toplanma.
Sahih: Gerçek, doğru.
Çakma dinin yalancı yazarı Mehmed Şevket Eygi yukarıdaki üç cümlede kısaca şunu söylüyor: Peygamberin gerçek hadislerine göre Hz. İsa bir gün yeniden yeryüzüne inecekmiş! Bu konudaki hadislerin doğruluğuna inanlar çokmuş. Buna inanmayanların dinden çıkma ihtimali bile varmış!
Mehmed Şevket Eygi’nin bu yazdıkları baştan aşağı uydurmadır, yalandır. İslam Peygamberi’nin Hz. İsa’nın yeryüzüne ineceğini söylemiş olması utanmazca uydurulmuş bir yalandır! Hadislerin tümü, Hz. Muhammed’in adı kullanılarak uydurulmuş yalanlardır!
Mehmed Şevket Eygi, söz konusu yazısını şöyle sürdürüyor:
Çok büyük imamlar, allâmeler, ulema, fukuha, mürşitler, mücedditler, ehlullah Mehdi’nin zuhurunu, İsa aleyhisselamın nüzulu tasdik etmişlerdir.”
Hz. İsa’nın yeryüzüne ineceğine dair tanık gösterilen imamların, alimlerin, din bilginlerinin, hocaların, yazarların tümü, kişisel çıkar sağlama amacıyla yalanlar uyduran ahlâksızlardır! Çakma dinin yalancı yazarı Mehmed Şevket Eygi, bu sahtekârları şahit olarak göstermektedir.
Değerli Dostlar,
Yalnız Milli Gazete değil, çok sayıda gazete ve televizyon kanalı bu tür yalanlarla halkımızın beynini çöplüğe çevirmektedirler.
İslam dini ve Hz. Muhammed adına bu yalanları yayanlar ceplerini doldurmakta, kafaları karıştırılan halkımız da gerçek İslam’ı öğrenemeden çakma dinin yalanlarıyla uyutulmaktadır.
Peki, bu yalanları ortaya çıkarıp Mehmed Şevket Eygi gibi yalancıların suratına vurmak üniversitelerimizdeki ilahiyat profesörlerini görevi değil mi?
Yoksa onlar da mı çakma dinin yayılmasından pay almakta, ceplerini doldurmaktalar?
Çakma dincilerin çakma dünyalarını yıkmak da eninde sonunda Kemalistlerin görevi olacaktır.
Yılmaz Dikbaş
11 Şubat 2016, Perşembe
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52

10 Şubat 2016 Çarşamba

GANİMET OLARAK TÜRK İMPARATORLUĞU / Erkan Güçiz




12 Mart 1922’de The New York Times gazetesinde çıkan bir makalenin başlığı bu.
Alt başlık açıklıyor ne demek istediğini.
“Türkiye Üzerinde Daha Fazla Pay Kapmaya Çalışan Avrupa Devletleri Arasında Gizli Anlaşmalar - "WİLSON'UN ÇELİK KASASINDAN ÇIKAN BARIŞ GÖRÜŞMELERİ KAYITLARI"
“Türkiye, nereden bakarsanız bakın savaşın en değerli, en zengin ganimeti idi; Çin’in ipek üreten en büyük eyaleti Şantung’dan da değerli.
Afrika’da sömürgeler, Pasifik’te adalar, Avrupa’da Alsas-Loren ve Dalmaçya gibi ülkeler var ama hiçbiri Türklerin eski imparatorluğunun ölçülmez zenginliği ile karşılaştırılamaz.

Türkiye’de el değmemiş petrol, bakır, gümüş, tuz yatakları, uçsuz bucaksız kolayca sulanabilecek tarım arazileri var.

Ve hepsinden önemlisi, eli işe yatkın, çalışkan ve istikrarlı bir yönetim altında hemen refah ve iş üretecek bir nüfus var.”


Aynı gün Türkiye’de, Mareşal Gazi Mustafa Kemal, Afyon-Karahisar’ın kuzeyinde Derben köyü civarında askerî kuvvetleri teftiş ediyordu.

Ve o kuvvetler, Türk topraklarını ve insanlarını ganimet olarak görenlerin köpeklerini 9 Eylül’de İzmir’de denize döktüler.

Emperyalistlerin hevesleri kursaklarında kaldı ama onların bu emelleri o günden beri hiç sönmedi.

Cumhuriyetin ilk günleri 1920’lerden, 1984’e kadar yaşanan 28 “Kürt İsyanı”, 1984’de başlayan 29’uncusu ve onun devamı bugünkü Güneydoğu, yalnız ve yalnız bu amaca hizmet için emperyalist güçlerin kurdukları tezgâhlardır.

Çok daha zor şartlar altında Kurtuluş Savaşını kazandık; yine kazanacağız…