Küreselleşme, tekelci
şirket egemenliğidir. Gelişmiş ülkelerde, tekelci büyük şirketler, özellikle mali
sermaye şirketleri, yalnızca ekonomiye değil; siyasetin temel gücü olan
devlet örgütlerine de egemen olmuştur. Bu nedenle gelişmiş ülkelerdeki devlet
etkinliğinin belirgin özelliği, şirket istem ve gereksinimlerine göre
yürütülmesidir. Rockefeller 1950’li yıllarda Başkan Eisenhower’a gönderdiği
mektupta şunları yazıyordu: “Standart Oil için iyi olan Birleşik Devletler
için de iyidir.” General Motors’un Başkanı Charles E.Wilson’da
aynı şeyi başka tümcelerle anlatıyordu: “Şirketim için neyin iyi olduğunu
biliyorum, dolayısıyla Birleşik Devletler için de neyin iyi olduğunu
biliyorum.”
Örgüt Ağı
Ülkelerin, kentlerin ve
insanların; küresel ekonominin basit ve uyumlu parçası yapılarak, yaygın bir
örgüt ağı içinde birbirlerine bağlanması, günümüzün en belirgin özelliğidir. Tecimsel
(ticari) ilişkiler, tarihin hiçbir döneminde, birbirinden bu denli uzak
yörelere bugünkü kadar kolay yayılmadı. İnsanlar hiçbir zaman bu yoğunlukta
birbirleriyle ilişkili kılınmadı.
Mal ve para, dünyayı
hiçbir zaman bugünkü kadar hızlı ve yoğun bir biçimde dolaşmadı. Dünya hiçbir
dönemde bugünkü kadar, küçük bir azınlığın egemenliği altına girmedi. Hiçbir
dönemde bugünkü kadar “küçülmedi”.
Dünya Küçüldü Ancak
Bütünleşemedi
Ülkeler ve insanlar,
küresel düzenin, silik ve umarsız parçaları olarak birbirlerine bağlandı ancak
bütünleşemedi. Evrensel ortak değerler onları yakınlaştırıp, içten ve özgür bir
beraberliğe ulaştırmadı. Tersine, değişik yöntemlerle bireyselleştirdi;
birbirlerinden uzaklaştırılarak yaşama ve topluma yabancılaştırdı. Küçük bir
azınlık varsıllaşırken çoğunluk yoksullaştı.
Değişik araç ve
yöntemlerle gerçeklikten kopuk sanal bir dünya yaratıldı. Kitle iletişim
araçları, etkili yayınlarıyla milyarlarca insanı köklerinden kopararak
yozlaştırdı. Yeğinlik (şiddet), güçlüler için dilediği zaman kullanabileceği
bir hak durumuna geldi.
Çıkarın Egemenliği
Gerçekleştirilen
küresel örgüt ağı, insanlığın gelişip ilerlemesine uygun düşen, doğal ve
ilerici bir yapılanma değil. Teknolojik olanaklar ona sahip olanların elinde çekinceli
silahlar durumunda. Bilim, büyük oranda, çıkarın ve egemenliğin aracı olarak
kullanılıyor.
Üretim alanında
19.yüzyılda yaşanılan üretken ve devimsel (dinamik) gelişme yerini, asalak ve
tutucu bir düzene bıraktı. Kurulup yaygınlaştırılan uluslararası örgütler, bu
düzenin ayakta kalmasının dayanakları olarak görev yapıyor ve insanlığın genel
gelişimi önünde aşılması gereken engel durumunda.
Ülkeler arasındaki;
gelişmiş-azgelişmiş, güçlü-zayıf, büyük-küçük ayrımı, varlığını etkin olarak
sürdüren temel çelişki olarak ortada duruyor. Küresel örgütler bu çelişkiyi
güçlüler yararına çözmek amacıyla kuruldu. Günümüz dünyasında her şeyi mal ve
para satmak belirliyor. Satacak malı olan, malını satacak pazarı bulmak
zorunda. Kimseye kendi pazarı yetmiyor. Sınır ötesi ülkeler, en az üretimin
kendisi kadar önem kazanıyor ve gelişmiş ülkeler varlıklarını sürdürebilmek
için bu ülkelere yöneliyor. Kıran kırana süren ekonomik yarış, askeri çatışmaya
zemin hazırlıyor.
Dünyayı Küçültmek
İkinci büyük savaştan
sonra, gelişmiş ülkeler arasında ekonomik çelişkiler askeri eylemden uzak
tutulmaya çalışıldı. Bunu başarmanın tek yolu, dünyayı açık pazar durumuna
getirerek küçültmek ve onu ortaklaşa kullanmaktı. Bu yönde elde edilecek
başarı, silahlı çatışmayı en azından geciktirebilirdi.
Ya yoksul ülkeler daha
çok sömürülecek ya da, ayakta kalabilmek için çatışılacak. Büyüklerin önündeki
seçenek budur. Bu nedenle, uluslararası anlaşmalar büyük ülkeler için yaşamsal
bir önem taşıyor. Gelişmekte olan ülkeler, bağlayıcı kararlarla tek ve büyük
bir dünya pazarının küçük ve uyumlu at birimleri durumuna getiriliyor.
Anlaşmaların sayıları ve adları artıyor, etkileri yayılıyor. Ekonomiyi
ilgilendirmeyen konular dahil, anlaşmalar dışında kalmış
hemen hiçbir konu yok artık. Bu anlamıyla küreselleşme, dünyayı küçülten
bir uluslararası anlaşmalar düzenidir.
Küresel Anlaşmalar
Uluslararası
anlaşmaları hazırlayıp uygulanmasına öncülük edenler kuşkusuz o anlaşmaya
birinci derecede gereksinim duyanlardır. Dünyaya yeni bir biçim vermek güç bir
iştir ve günümüzde bunu hiç kimse karşılıksız ve çıkarsız yapacak durumda
değildir. Bu nedenle; küresel tecimin geliştirilmesi, serbest piyasa ekonomisi,
ülkelerarası eşit ve dengeli bağımlılık ilişkileri, küçülen dünya, barış ve
yardımlaşma gibi sürekli dile getiriliyor. Söyleneler, tüm ülkeleri kapsamıyor.
Bunlar gelişmiş ülkelerin gücü oranında yararlandığı önceden tasarlanmış
izlencelerdir.
Amerikalı Ekonomistler Richard
J.Barnet ve John Cavanagh Küresel Düşler adlı kitaplarında
şöyle söylüyor: “Küresel ticaretin verdiği mesaj hemen her yerde ön plana çıkmaktadır.
Endüstrileşmiş ülkeler artık gelecek için umutlarını ve politik dengelerini,
toplu tüketim ürünlerine yönelik dünya pazarının genişlemesine bağlamışlardır”.1
Dışa Açılma
Gelişmiş ülkelerin dış
pazarlara bağımlılığı öyle bir düzeye vardı ki artık birçok üretim dalında,
ülke dışı satış ciroları metropol gelirlerini, büyük oranda aşmıştır. NESTLE
S.A’nın satışlarının yüzde 98’ini kendi ülkesinin dışında yapmaktadır.2
Mc Donald’s’ın dünyanın her yerinde 100 binden fazla şubesi var3,
Coca Cola’nın işletme gelirlerinin yüzde 80’i ABD dışından geliyor4
ve Philip Morris 170 ülkede 160’dan çok markayla sigara üretiyor.5
Japonya’nın 1997’de dış ticaret fazlası 101,6, Almanya’nın 71,8 milyar dolar.6
Dünyadaki ölçülebilen
ekonomik etkinliğin yüzde 80’i en varsıl on iki ülkeden kaynaklanıyor. Dünyanın
en büyük 200 şirketinin neredeyse tümü bu ülkelere ait.7 Birleşmiş
Milletler, 1989 yılında yapılan 196 milyar dolarlık denizaşırı özel
yatırımların yüzde 83’ünün, varlıklı 24 ülke tarafından gerçekleştirildiğini
söylüyor.8
Gelişmiş Ülke Sorunu
Dünya teciminin
serbestleşmesine ve bunu düzenleyen küresel antlaşmalara gereksinim duyanların
gelişmiş ülkelerdir. Bu durum, ülkelerin içinde bulunduğu ekonomik koşulların
bir sonucudur. Kapitalist üretim ve pazarlamanın doğasından kaynaklanan yapısal
sorunlar ve bu sorunların yol açtığı ekonomik baskı, dışarıya açılmayı ve daha
çok açılmayı zorunlu kılıyor.
Dışarıya açılmanın ise
dengeye ve güvenceye gereksinimi vardır. Bunlar uluslararası anlaşmalarla,
yeterli olmazsa askeri güçle sağlanır. Azgelişmiş bir ülke için; gelişmiş
ülkelerle eşit koşullarda küresel anlaşmalara imza koymak, kediyle çuvala
girmek demektir.
Küresel anlaşmalar,
güçlüyle güçsüzü eşit koşullarda yarıştıran eşitsiz bir anlayışı uygulamakla
kalmaz, azgelişmiş ülkelerin kalkınma isteklerini ve bu yöndeki çabalarını
etkisiz kılacak yönlendirmeleri de içerir. Yardım ya da işbirliği adıyla; ağır
sanayi, üretime yönelik ulusal yatırım, akçalı bağımsızlık, tarım ve maden
işletmeciliği gibi ulusal kalkınmaya yönelik girişimleri engelleyici bir
politika izlenir. Azgelişmiş ülkelere, kalkınmaya değil bağımlılığa yol açacak
yöntemler önerilir. Ulusal nitelikli yatırımlar durdurulur, Kamu İşletmeleri
elden çıkarılır ve işleyişi denetim altına alınan devletin etkinlik alanları
daraltılır.
Marmara Üniversitesi
Öğretim Üyesi Prof.Dr.Haluk Ulman’ın söylemiyle: “Bir yandan ‘devlet
üstü’ yetkilerle donatılmış yeni küresel ya da bölgesel örgütlenmelerle klasik
‘devlet’ yapısı sarsılmaya başlanırken, öte yandan ‘ulus kavramı’ giderek
yerini ‘alt topluluk’ kavramına bırakır”.9
“Kabileselleşmek”
Amerikalı gelecek bilimcisi
ve küreselleşme savunucusu John Naisbitt’in sözleri, küresel
anlaşmaların temel mantığını özetler gibidir: “Kabilecilikle evrensellik arasında denge kurma isteği hep
içimizdeydi. Günümüzde ise demokrasi ve telekomünikasyon devrimi, kabilecilikle
evrensellik arasında denge kurma gereksinimini yeni bir boyuta taşıdı.
Demokrasi kabilelerin hak taleplerini büyütüyor ve arttırıyor, baskı ise tam
tersini yapıyor. Kabilecilik, insanın etnik köken, dil, kültür, dine ait
inançlarını geliştiriyor. Elektronik gelişme bizi küreselleştirirken aynı
zamanda kabileleştiriyor”.10
‘Demokrasi’
ile ‘telekomünikasyon devriminin’ kabilecilik ve evrensellik arasında
bugün kurmaya çalışılan dengenin karmaşık yapısı, kapsamlı bir teknolojik
gelişmeyi içermektedir. Ancak bu yöntem, yöneliş olarak eskiye dayanan bir
uygulamadır. Uluslararası sermaye dolaşımı ile azgelişmiş ülkelerin kabileleştirilmesi
arasında etkileşim ve bu etkileşimin politik sonuçları, 20.yüzyılın yazılı
tarihi gibidir.
Küreselleşmenin
Getirdiği
Ulus-devlet
yetkilerinin sınırlandırılması, çözülen merkezi yapılanmalar, yerinden yönetim
istekleri, yasama ve yargının etkisizleştirilmesi, yaygınlaşan dinsel eğitim,
yasadışıcılık, gümrük ve vergi dizgesinin çökertilmesi, ulusal bankacılığın yok
edilmesi, özelleştirme izlenceleri vb. uygulamalar, küresel anlaşmaların
azgelişmiş ülkeler için öngördüğü ereklerdir.
Bunların
gerçekleştirilmesi, baskı ve şiddete dayalı politik bir ortamın yaratılmasına
bağlıdır. Bu nedenle büyük devletlere ikili ya da çoklu anlaşmalardan kendisini
uzak tutmayan azgelişmiş ülkeler, sonu gelmeyen bir toplumsal karmaşa içine
sürüklenir. Birbirini izleyen ekonomik ve politik bunalımlar sürekli bir
biçimde, ulus-devlet etkinliğinin çözülmesine yol açar, devlet küçülür bir süre
sonra da dağılır.
Gelişmiş Ülkelerde
Durum
Gelişmiş ülkelerde
merkezi devlet yetkesi, yalnızca ülke içinde değil uluslararası düzeyde de
yüksek tutulur. Dışarda desteklenen ayrılıkçı eğilimlere yurt içinde kesin
olarak izin verilmez. Örneğin ABD, PKK’nın Washington’da büro açmasına izin
verirken, Teksas’ın bağımsızlığı için savaşım veren ayrılıkçı örgütün lideri Richard
Mc Loren’a 99, ikinci adamına 50 yıl hapis cezası verdi.11
1972 ABD başkanlık
seçimlerinde Gerald Ford’un rakipleri arasında seçimlere katılan Komünist
Parti Başkan adayı Alan Maki, Amerika’da gördüğü baskılar ve oğlunun
Michigan eyaletinde silahla vurulması nedeniyle Kanada’dan sığınma hakkı
istedi.12
ABD, imza koyduğu
uluslararası anlaşmaların bağlayıcı hükümlerine karşın, Lahey Uluslararası
Adalet Divanı’nın kararına uymadı ve cinayetten yargıladığı Paraguay
vatandaşı Angel Fransisco Breard’ı idam etti.13 Aynı işi,
Almanya Adalet Bakanı Herta Daeubler Gmelin’in “devletlerarası
hukukun ihlali” biçimindeki itirazlarına karşın, Alman iki kardeşi idam
ederek tekrarladı.14
Küresel anlaşmalar,
korumacılığa ve devlet desteklerine karşıt başlamlarla (maddelerle) doludur.
Özellikle sanayi, tarım ve madencilik alanlarındaki bu tür ulus-devlet
gelenekleri, birbirini bütünleyen uygulamalarla, azgelişmiş ülkelerde
yürürlükten kaldırılır. Siyasi ve akçalı bağımlılıklar ile ekonomik üstünlük,
bu olanağı gelişmiş ülke hükümetlerine vermektedir.
Anlaşmalara uyma
zorunluluğu, katılan ülkelerin ekonomik gücüyle orantılı bir sorundur. Güçlüler
kendilerinin hazırladığı anlaşmalara uymama “özgürlüğünü” yaygın olarak
kullanırken güçsüz ülkeler, içine girdikleri karmaşık ilişkilerin yaptırım
gücünden çekinerek anlaşma hükümlerine tam olarak uyarlar. Bu, onlar için artık
bir zorunluluktur.
Korumacılık
Devletin ekonomideki
etkinliğinin belirgin bir biçimde sürdüğü Japonya’da; uluslararası pazara
açılıp küresel bir güce ulaşacak kadar gelişmemiş olan sanayi dallarında,
dışalım yasağı vardır ve bu yasak, devlet örgütleri aracılığıyla etkin biçimde
uygulanmaktadır.15
Fransa, İngiltere ve
Almanya’da stratejik sanayi dalları, devletten büyük oranda destek alan üretim
alanlarıdır. ABD Avrupalıları; desteğin GATT koşullarına göre yasal olmadığını
belirterek suçlamaktadır ancak aynı uygulamaları kendisi yapmaktadır.
Amerika’nın
dışalımladığı malların yüzde 25’i gümrük bildirmelikleri (tarifeleri) dışındaki
engellerden etkilenmektedir.16 Uluslararası düzeyde çalışan
işadamları; Japonya’yı dünyanın en haksız rekabet uygulayan ülkesi olarak
görüyor ancak ABD’ni de (Kore’den sonra) Japonya’nın hemen arkasına
yerleştiriyor.17
Avrupa Birliği
1991 yılında, ABD’nin serbest ticarette yüzlerce kez uymadığını gösteren bir
belge yayınladı.18
Darbe “Özgürlüğü”
İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra gerçekleştirilen uluslararası örgütlenme, ‘verimli’
sonuçlarını 1980’den sonra vermeye başladı. Bu yıllarda, etki altına alınmamış
azgelişmiş ülke, hemen hemen kalmamıştı. Ülkelerin yönetim biçimlerine,
ekonomik önceliklerine, kültürel değerlerine dolaysız bir biçimde
karışılıyordu.
Brezilya’da ulusçu bir
politika yürüten Goulant Hükümeti bir askeri darbe ile
devrildiğinde, ABD Dışişleri Komitesi Başkanı, Temsilciler Meclisinde şöyle
konuşmuştu: “Dış yardımlarımızı
eleştiren herkesin karşısına, Brezilya Silahlı Kuvvetlerinin Goulant Hükümetini
devirdiği ve bu güçlerin demokrasi ilkeleri (seçilmiş hükümeti devirme demokrasisi-y.n.) ve ABD yandaşı olma yönünde koşullandırılmasında ABD askeri yardımının
temel unsur olduğu gerçeği dikilmektedir. Bu subaylardan birçoğu, AID (Amerikan
Yardım Teşkilatı y.n.) programı
çerçevesinde, Birleşik Devletlerde eğitilmişlerdi. Demokrasinin komünizmden
daha iyi olduğunu biliyorlardı”.19
Şili’de seçilmiş Devlet
Başkanı Allende’ye karşı yapılan askeri darbe hakkında, dönemin CIA
başkanı şöyle konuşuyordu: “Planımıza
göre... Birleşik Devletlerden yana olan bütün Şili’li subay ve generalleri tek
tek elde ettik. Bekledik. Öteki bütün yollar tıkanınca Ordu’nun harekete
geçirilmesinden başka çare göremedik”.20
Küresel Anlaşmalar ve
Tekelleşme
Küreselleşme demek,
tekelci şirket egemenliği demektir. Gelişmiş ülkelerde, tekelci büyük
şirketler, özellikle mali sermaye şirketleri, yalnızca ekonomiye değil;
siyasetin temel gücü olan devlet örgütlerine de egemen olmuştur. Bu nedenle
gelişmiş ülkelerdeki devlet etkinliğinin belirgin özelliği, şirket istem ve
gereksinimlerine göre yürütülmesidir. Ya da bir başka deyişle devlet
politikasını şirket çıkarlarının belirlemesidir.
Rockefeller
1950’li yıllarda Başkan Eisenhower’a gönderdiği mektupta şunları
yazıyordu: “Standart Oil için iyi olan Birleşik Devletler için de iyidir”.21
General Motors’un Başkanı Charles E.Wilson’da aynı şeyi başka
tümcelerle anlatıyordu: “Şirketim için neyin iyi olduğunu biliyorum,
dolayısıyla Birleşik Devletler için de neyin iyi olduğunu biliyorum”.22
Günümüz dünya siyaseti,
20.yüzyılı belki de en iyi anlatan bu sözler üzerine kuruludur. Gerek iç
gerekse dış politika, bu sözlerde anlamını bulan anlayışa uygun olarak yapılır.
Bu nedenle uluslararası anlaşmalar giderek; devletlerarası anlaşmalar olmaktan
çıkar ve eylemsel olarak, tekelci büyük şirketlerle azgelişmiş ülke devletleri
arasındaki anlaşmalar durumuna gelir.
Şirket Etkinliği
Gelişmiş ya da
azgelişmiş ülkelerin devlet yetkilileri artık, kariyerleri şirket çıkarlarını
gözetmedeki başarıya bağlanmış basit görevliler durumuna gelmiştir. Gerçek söz
ve karar iyeleri (sahipleri) artık devlet değil, şirket yönetim kurulu
başkanlarıdır.
Sermaye dışsatımlanan
şirket yöneticileri kendi devletlerinin destek ve koruması yanında yerel
hükümetlerden de ayrıcalıklı yatırım garantileri almıştır. Ancak, süreç içinde
bu tür garantilerle de yetinmemişler ve yerel yasalardan tümden kurtulmak için,
denetim yetkilerinin hemen tümünü, küresel örgütlere devretme çabası içine
girmişlerdir. Ulusal hukuk düzenlemelerini ortadan kaldırmayı amaçlayan, MAİ
gibi uluslararası girişimler bunların son örnekleridir.
Şirket Şubeleri
Uluslararası
Şirketlerin tüm dünyada açmış olduğu üretim amaçlı şube sayısı, Birinci Dünya Savaşından
önce 498 iken, bu sayı 1945’de 1984’e, 1970’de ise 10 909’a çıktı. 1990 yılında
her alanda etkinliği olan uluslararası şirket şube sayısı ise 206 bine
yükselmişti.23
Şirket şube sayılarının
artması; kimi iş çevrelerinin durmadan yineledikleri gibi, yeni bir liberal
dalganın dünyaya yayılması değildi kuşkusuz. Satınalma ve birleşmelerle
sayıları azalıp güçleri artan büyük şirketler, kendilerine bağlı; devinim
yeteneği yüksek, az işçi çalıştıran ve denetimi kolay şirket şubeleri açıyordu.
Bilinçli seçime dayalı
küçük ölçekli örgütlenme biçimi, alt birim şirketlerinin sayısını arttırıyordu
ancak dünya piyasalarını denetim altında tutan ana şirket sayısını arttırmıyor
tersine şirket evlilikleriyle azaltıyordu. Küreselleşmenin sorunlarıyla ilgili
araştırmalar yapan Economist’in 27.03.1993 günlü yayınında şunları
söylüyordu: “Dünya çapındaki ekonomik
etkinlik sistemleri daha şimdiden, hiçbir dünya imparatorluğu ya da
ulus-devletin başaramadığı ölçüde bir küresel bütünleşme gerçekleştirmiştir.
Bunu gerçekleştirenler, herbirinin arkasındaki itici güç, büyük ölçüde
merkezleri ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İsviçre, Hollanda ve İngiltere olan
bir avuç dev şirkettir. En tepedeki 300 şirketin toplu varlıkları kabaca, tüm
dünyadaki üretim varlıklarının yüzde 25’ini oluşturmaktadır”.24
DİPNOTLAR
1
“Küresel Düşler” Richard J.Barnet-John Cavanagh Sabah Yay., 1995, sf.137
2
“Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh Sabah Yay., 1995 sf.175
3
a.g.e. sf.187
4
“New York Times” 21.11.1991 ak. R.J.Barnet-J.Cavanagh Sabah Yay.,
1995, sf.131
5
“Here’s One Tough Cowboy’s” Trachtenberg, sf.110, ak. a.g.e. sf.146
6
Devlet Planlama Teşkilatı Verileri ak. Cumhuriyet 22.Şubat.1999
7
“Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh Sabah Yay., 1995, sf.225
8
“World İnvestment Report” UN.Centre on Transnational Corportions New
York United Nationas, 1991 sf.9 ak. a.g.e. sf.225
9
“Dünya Nereye Gidiyor ?” Prof.Dr. Haluk Ulman “Yeni Dünya Düzeni ve
Türkiye” Bağlam Yay., 54, 3.Basım 1994 sf.47
10
“Global Paradoks” John Naisbitt Sabah Yay., 1994, sf.12-13
11
“ABD’nin Apo’suna 99 Yıl Ceza” Hürriyet 6 Kasım 1997
12
“Amerikalı Komünist Kanada’ya Sığındı” Cumhuriyet 21 Mart 1998
13
“ABD’de Lahey’in Çağrısına Karşın İdam” Hürriyet 16.Nisan.1998
14
“18.Dakika Can Çekişti” Hürriyet 5.Mart.1999
15
“Soğuk Barış” Jeffry E.Garten Sarmal Yayınevi, 1994, sf.134
16
“Mercantilist in Houston” The Economist 07.07.1990 sf.13 ak. Lester
Thurow “Kıran Kırana” Afa Yayınları 280, 1994 sf.316
17
“Japon Viewed As World’s Most Unfair Trading Nation” William Dullforce
Financial Times 13.03.1990 sf.20 ak. a.g.e. sf.316
18
“Report on Unidet States Trade Barriers and Unfair Practices 1991 European
Community” ak. a.g.e. sf.316
19
“Congressional Record”, May. 24.1965 sf.10840, ak. Harry Magdoff
“Emperyalizm Çağı” Odak Yayınları, 4, 1974 sf.155-156
20
Le Monde 02.11.1973 ak. Doğan Avcıoğlu “Milli Kurtuluş Tarihi” İstanbul
Matbaası, 1974, 3.Cilt, sf.1693
21
“Petrol İmparatorluğu” H.O.Connor, Almanca Baskı, sf.275-280 ak. Emin
Değer “Oltadaki Balık Türkiye” Çınar Araştırma sf.87
22
“Küresel Düşler” R. J.Barnet-J.Cavanagh Sabah Kitapları, sf.317
23
“Curhan-Vaupel (1973)”, sf.74-103 ak.Nuri Yıldırım “Uluslararası
Şirketler” Cem Yay., 1979, sf.83-“Centre on Transnational Corporations”
Araştırması B.M. ak.Ergin Yıldızoğlu “Globalleşme ve Kriz” Alan
Yayıncılık, 167, 1996 sf.12
24
“A.Survey of Multinationals” Economist, 27.03.1993 sf.5-6 ak. R.J.Barnet-J.Cavanagh
“Küresel Düşler” Sabah Yay., 1995 sf.2
Yalnız okumakla- beğenmekle yetinmeyin. Arkadaşlarınızla bu yazıyı
paylaşın.